Sâd Sûresi 76. Ayet

قَالَ اَنَا۬ خَيْرٌ مِنْهُۜ خَلَقْتَن۪ي مِنْ نَارٍ وَخَلَقْتَهُ مِنْ ط۪ينٍ  ...

İblis, “Ben ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın” dedi.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dedi ق و ل
2 أَنَا ben
3 خَيْرٌ iyiyim خ ي ر
4 مِنْهُ ondan
5 خَلَقْتَنِي beni yarattın خ ل ق
6 مِنْ -ten
7 نَارٍ ateş- ن و ر
8 وَخَلَقْتَهُ onu ise yarattın خ ل ق
9 مِنْ -dan
10 طِينٍ çamur- ط ي ن
 
Burada belirtilmemekle birlikte, başka âyetlerde meleklerin secde etmeleri emredilen bu ilk insanın Hz. Âdem olduğu bildirilmiştir. Bundan önceki âyetlerde melekler topluluğunun tartışmasına atıf yapılmasına ve ilk insan konusuyla münasebet kurulmasına bakılırsa burada Hz. Âdem’in yaratılışına ve İblis’in onun karşısındaki olumsuz tutumuna, bu yüzden Allah’a âsi olup rahmetten kovulmasına dair bilgilere yer verilmekle, bilhassa Hz. Muhammed’in bu bilgileri ancak vahiy yoluyla almış olabileceği ortaya konmuş; böylece ona vahiy geldiğine, dolayısıyla peygamberlik görevi verildiğine inanmayan müşrikler ikna edilmek istenmiştir. Ayrıca bu âyetler insanın, yaratıcısının kim olduğunu, kendi aslının ne olduğunu, nereden geldiğini anlayıp kavraması; şeytanî kışkırtmalara karşı dikkatli olması gerektiğini; Allah’a inanıp dayanan, ihlâsla Allah yoluna koyulanlar üzerinde şeytanî kışkırtmaların asla etkili olamayacağını, zira Allah’ın, yardımıyla onların yanında olduğunu bildirmektedir (âyetlerin ayrıntılı tefsiri için bk. Bakara 2/34; A‘râf 7/11-18; Hicr 15/28-40).
 

قَالَ اَنَا۬ خَيْرٌ مِنْهُۜ 

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو’dir. Mekulü’l-kavli  اَنَا۬ خَيْرٌ مِنْهُ ‘dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

Munfasıl zamir  اَنَا۬  mübteda olarak mahallen merfûdur.  خَيْرٌ  haber olup lafzen merfûdur.  مِنْهُ  car mecruru  خَيْرٌ ‘e mütealliktir. 

İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil  اَفْضَلُ  veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi  فُعْلَى  veznindedir. 

İsm-i tafdilden önce gelen isme “mufaddal”, sonra gelen isme “mufaddalun aleyh’’ denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır. 

خَيْرٌ  ve  شَرٌّ  kelimeleri Kur’an-ı Kerim’de umumiyetle ism-i tafdil manasında gelmiştir. Bunların asılları  اَخْيَرُ  ve  اَشْرَرُ  veznindedir. Çok kullanıldıklarından dolayı Arap dilbilgisinde bu şekilde gelmektedir. İsm-i tafdilin geliş şekilleri:

1. ال ’sız  مِنْ ’li gelir.  مِنْ  hazf edilebilir. Karşılaştırma içindir. “Daha” manası verir. Müfred müzekker olmalıdır.

2. ال ’lı gelir. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat 

olmalıdır (yani bir önceki kelimeye uymalıdır).

3. Marifeye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat olabilir (yani bir önceki kelimeye uymalıdır) veya müfred müzekker olabilir.

4. Nekreye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Müfred müzekker olmalıdır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


 خَلَقْتَن۪ي مِنْ نَارٍ وَخَلَقْتَهُ مِنْ ط۪ينٍ

 

Fiil cümlesidir.  خَلَقْتَن۪ي  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur. Sonundaki  ن۪  vikayedir. Mütekellim zamiri  ي  ise mef’ûlun bih olup mahallen mansubdur.

مِنْ نَارٍ  car mecruru  خَلَقْتَن۪ي  fiiline mütealliktir.

وَ  atıf harfidir.  خَلَقْتَهُ  sükun  üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

مِنْ ط۪ينٍ  car  mecruru  خَلَقْتَهُ  fiiline mütealliktir.

 

قَالَ اَنَا۬ خَيْرٌ مِنْهُۜ

 

 Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Allah Teâlâ, İblis’in sözlerini bildirmektedir.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اَنَا۬ خَيْرٌ مِنْهُ  cümlesi, mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir.  İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu (sabit olması) veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi) 


خَلَقْتَن۪ي مِنْ نَارٍ وَخَلَقْتَهُ مِنْ ط۪ينٍ

 

Beyanî istînâf veya ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb sanatı babındandır. Mekulü’l-kavle dahil olan cümle, müspet mazi fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Aynı üsluptaki  وَخَلَقْتَهُ مِنْ ط۪ينٍ  cümlesi  وَ ’la makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

قَالَ اَنَا۬ خَيْرٌ مِنْهُۚ خَلَقْتَن۪ي مِنْ نَارٍ وَخَلَقْتَهُ مِنْ ط۪ينٍ [“Ben ondan hayırlıyım. Çünkü beni ateşten yarattın. Onu ise çamurdan yarattın.” dedi.] ifadesinde cem’ ma’at-tefrîk sanatı vardır.

Cem’ ma’at-tefrîk: Önce iki şey bir hükümde birleştirilir, sonra farklılıkları zikredilir (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

خَلَقْتَهُ مِنْ ط۪ينٍ - خَلَقْتَن۪ي مِنْ نَارٍ  cümleleri arasında mukabele sanatı vardır.

نَارٍ ‘deki tenvin tazim ve nev,  ط۪ينٍ ‘deki tenvin tahkir ve nev ifade eder. Bu iki kelime arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

خَلَقْتَ  fiilinin ve  مِنْ ’in tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın diyerek ateşin çamurdan üstün olduğunu ileri sürdü. Bu ise onun bir cahilliğidir, çünkü cevherler (madde özleri) cins olarak birbiriyle aynı değerdedir. O bunları kıyas etmekle yanlış bir kıyaslama yapmış oldu. (Kurtubi)

71-76. Ayetlerde geçen  ط۪ينٍ  kelimesi toprakla suyun karışımıdır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belagat Dersleri Bedî’ İlmi)

İblisin bu sözleri, kendince kendisini secdeden engelleyen bir şeyin var olmasının iddiasıdır ve üstün olanın, üstün olmayana secde etmesinin uygun olmadığını bildirmektedir. Nitekim şu sözleri de bunu bildirmektedir: [İblis: "Ben kuru bir çamurdan, şekil verilmiş kara balçıktan yarattığın bir insana secde edecek değilim!" dedi.] (Hicr: 33)

İblis'in: "Beni ateşten yarattın..." sözleri, iddia ettiği üstünlüğün illetini beyân etmektedir. Ancak lanetli İblis, yanılmıştır; Zira üstünlüğü madde ve unsura tahsis etmiş ve fail (yaradan) cihetinden gafil kalmıştır. Nitekim: "iki elimle yarattığım" ifadesi ile "ve ona ruhumdan üfürdüğüm" ifadesi bu ilâhî ciheti haber vermektedir. Bir de İblis, işin özü olan gayeden de gafil kalmıştır. İşte bundan dolayıdır ki, yeryüzündeki hilafetin çarkı sayılan ilimde Hazret-i Âdem’in meleklerden üstün olduğu ve diğerlerinde bulunmayan birtakım özelliklere sahip olduğu anlaşılınca, meleklere, ona secde etmelerini emir buyurdu. (Ebüssuûd)

 İblis, kendisinin Âdem (as)'dan daha üstün olduğunu şu şekilde açıklamıştır: "Benim aslım, ateştendir. Ateş ise çamurdan daha kıymetlidir. Şu halde, benim aslımın, Âdem'in aslından daha iyi olduğu ortadadır. Aslı, aslından daha iyi olan, ondan daha üstündür. Ateşin Üstünlüğü

Ateş, çamurdan daha üstündür. Bunun delilleri ise şunlardır:

a) Felekî (göksel) kütleler, unsurî (yerel) kütlelerden kıymetlidir. Ateş, feleklere en yakın olan unsurdur. Yer ise, onlardan en uzak olan unsurdur. Öyleyse, ateşin yerden daha üstün olması gerekir.

b) Ateş, battıklarında, bu alemi aydınlatma hususunda, güneşin ve ayın yerini alır. Halbuki, güneş ile ay, yerden daha kıymetlidirler. Şu halde, aydınlatma hususunda onların yerini alan şey, yerden daha üstündür.

c) Aslî ve etken keyfiyetler ya hararettir ya da bürûdet (soğukluk)tur. Hararet (sıcaklık), bürûdetten daha üstündür. Çünkü hararet, hayata; bürûdet ise, ölüme uygun olan vasıflardır.

d) Yer, kesif, yoğun; ateş ise, latif ve şeffaftır. Şeffaf olan ise, yoğun ve kesif olandan daha kıymetlidir.

e) Ateş, aydınlatıcılık vasfını haizdir. Yer ise, karanlıktır. Halbuki aydınlık, karanlıktan daha iyidir.

f) Ateş, hafiftir. Dolayısıyla, ruha benzer. Yer ise ağırdır. Dolayısıyla bedene benzer. Ruh ise, bedenden daha üstündür. O halde ateş, yerden daha üstündür. İşte bundan dolayı tabipler, iki ağır unsurun bedenlerin terkibinde; iki hafif unsurun da ruhların meydana gelmesinde daha elverişli ve müsait olduğu hususunda mutabıktırlar.

g) Ateş, yükselme özelliğine sahiptir. Yer (toprak) ise inme özelliğine sahiptir. Yükselen, inenden daha üstündür.

i) Felekler burçlarının ilki, koç burcudur. Çünkü, Kuzey Ekvator noktasından ilk başlayan bu burçtur. İşte bu burç, ateş karakterindedir. Canlılardaki uzuvların en şereflisi ise, onun kalbi ve ruhudur ki bu, kalb ile ruh da ateş karakterindedir. Canlılardaki uzuvların en değersizi ise kemiktir. Halbuki kemik ise soğuktur, kurudur ve yer özelliğindedir.

j) Yere ait maddeler, her ne zaman daha ileri derecede nurani ve ateşe benzer özellik arz ederlerse, o nispette kıymetli olurlar. Yine bunlar, her ne zaman daha çok bulanık, yoğun, tozlu ve yer karakterinde olurlarsa, o nispette de değerden düşerler. Mesela, ateşe benzeyen maddeler, altın yakut parlak kıymetli taşlar gibi. Yine bunların, giyim eşyasından misali ve örneği ise, has ipek ile ondan yapılan elbisedir. Yer karakterinde ve tozlu topraklı olan şeyin daha değersiz olmasına gelince, bu gayet açıktır.

k) Görme kuvveti şeref ve üstünlük bakımından, zirvede olan kuvvettir. Bu kuvvetin fonksiyonu ise ancak ışık sayesinde tam olur. Halbuki ışık ve ışınlar, ateşe benzeyen maddelerdir. (Fahreddin er-Râzî, Âşûr)

I) Maddî âlemdeki maddelerin en kıymetlisi, güneştir. Bunun şekil, karakter ve tesir bakımından ateşe benzediğinde şüphe yoktur.

m) Pişme, olgunlaşma ve hayat, ancak hararet (sıcaklık) ile kemâl bulur, tam noksansız olur. Şayet, sıcaklık kuvveti olmasaydı karakterler tamamlanmaz ve terkipler meydana gelmezdi.

n) Enerji ve fiil kuvveti açısından unsurların en kuvvetlisi, ateştir. İnfial kuvveti açısından, unsurların en mükemmeli ise yerdir. Fiil ve enerji infialden daha üstündür. O halde ateş yerden (topraktan) daha üstündür.

Toprağın Üstünlüğü

a) Toprak güvenilirdir, muslih (yapıcı)dır. Çünkü sen ona bir tohum attığında, sana o tohumu meyveli bir ağaç olarak geri verir. Ateş ise haindir. Kendisine teslim ettiğin her şeyi bozar.

b) Görme kuvveti ateşi övmüşse, bir de dokunma duyusunun söylediklerine kulak versin.

c) Yer, ateşe hükümrandır. Çünkü o, ateşi (üzerine atıldığında) söndürür. Ateş ise, öz toprağa tesir edemez.

Bil ki bu kıyas, gerçekten yalan ve yanlıştır. Çünkü külün aslı ateştir. Güzel bahçelerin ve meyveli ağaçların aslı ise topraktır. Meyveli ağacın, külden daha hayırlı olduğu iki kere iki dört edercesine malumdur. Hem farzedelim ki, ateşin bu cihetini nazar-ı dikkate almak bir üstünlüğü gerektirmektedir... Ama bunun, üstünlüğü gerektirecek başka bir cihetle çelişki teşkil etmesi mümkündür. Mesela, her türlü faziletten uzak ama asil bir insanın nesebinin, o kişinin üstün sayılmasını gerektirmesi gibi. Ama asil (soylu) olmayan bir kimse, ilmi ve takvası çok olursa, sınırsız derecelerle o soyludan daha üstündür. İşte İblis'in ileri sürdüğü kıyasındaki yalan ve yanlış olan mukaddimesi budur.