قَالَ فَالْحَقُّۘ وَالْحَقَّ اَقُولُۚ
قَالَ فَالْحَقُّۘ وَالْحَقَّ اَقُولُۚ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mekulü’l-kavli, şart ve cevap cümlesidir.
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن غووا بك فالحقّ مني (Seni aldatırlarsa Hak bendedir.) şeklindedir.
الْحَقُّۘ mübteda olup lafzen merfûdur. Haber mahzuftur. Takdiri, منّي (Benden) şeklindedir.
وَ itiraziyyedir. الْحَقَّ mukaddem mef’ûlü bih olup fetha ile mansubdur. اَقُولُ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنا ’dir.
قَالَ فَالْحَقُّۘ
Ayet beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mütekellim Allah Teâlâ'dır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavl olan فَالْحَقُّۘ cümlesinde îcâz-ı hazif sanatı vardır.
فَ , takdiri إن غووا بك (Seni aldatırlarsa) olan mahzuf şartın cevabına gelen rabıtadır. Cevap cümlesinde الْحَقُّ mübteda olup takdiri مني (Benden) olan haberi mahzuftur.
Bu takdire göre mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
وَالْحَقَّ اَقُولُۚ
Ayetin ikinci cümlesinde وَ , itiraziyyedir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.
Mef’ûl olan الْحَقَّ , ihtisas için, amili اَقُولُۚ fiiline takdim edilmiştir. Yani ولا أقُولُ إلّا الحَقَّ manasındadır. (Âşûr)
Bu isnadın Allah Teâlâ’ya olması karinesiyle yemine gerek kalmamıştır ve Allah sadece doğruyu söyler manası taşır.
Ayette الْحَقَّ kelimesi, muhatabın zihnine iyice yerleştirmek için tekrarlanarak ıtnâb yapılmıştır. Bu tekrarda ayrıca ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
الْحَقَّ ’daki el takısı cins içindir. (Âşûr)
الْحَقَّ kelimelerinin; ikisi de mansub okunmuştur ki bu okuyuşta ilk hak, tıpkı Allah’a yemin olsun ki, biat etmek zorundasın! ifadesindeki Allah lafzı gibi muksem bih (kendisiyle yemin edilen şey) dir; cevabı ise لَاَمْلَـَٔنَّ (Mutlaka dolduracağım!) cümlesidir. وَالْحَقَّ اَقُولُۚ ise muksem bih ile muksem ‘aleyh (üzerine yemin edilen) arasına girmiş bir ara cümledir. الْحَقَّ kelimeleri merfû da okunmuştur ki bu durumda ilk hak, haberi hazf edilmiş bir mübteda olur; [Hakka yemin olsun ki, dolduracağım!] demektir. الْحَقَّ kelimeleri mecrur da okunmuştur. Bu durumda ilk hak, kasem harfi hazf edilmiş bir muksem bih (kendisiyle yemin edilen) olur. وَالْحَقَّ اَقُولُۚ ifadesi, muksem bih lafzını aktarma üslubuyla “sadece yemin ettiğim gerçeği söylüyorum” şeklinde tekid ve pekiştirme anlamındadır ki bu anlam mansub ve merfû okuyuşlarda da geçerlidir. Bu gayet güzel, dakik bir anlamdır. الْحَقَّ kelimeleri ikincisi mansub olarak, birincisi merfû ya da mecrur da okunmuştur. Bu durumda îrab, daha önce zikrettiklerimizin aynısıdır. (Keşşâf)
اَقُولُۚ - قَالَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Dedi: İşte bu gerçek. Ben de gerçeği söylerim yani أُحِقُّ الحَقَّ وَ أقُولُهُ demektir. Şöyle de denilmiştir: Birinci hak Allah'ın ismidir, nasbı da kasem harfinin hazfi iledir. (Beyzâvî)