Zümer Sûresi 10. Ayet

قُلْ يَا عِبَادِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا رَبَّكُمْۜ لِلَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌۜ وَاَرْضُ اللّٰهِ وَاسِعَةٌۜ اِنَّمَا يُوَفَّى الصَّابِرُونَ اَجْرَهُمْ بِغَيْرِ حِسَابٍ  ...

(Ey Muhammed!) Bizim adımıza de ki: “Ey iman eden kullarım! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Bu dünyada iyilik yapanlar için (ahirette) bir iyilik vardır. Allah’ın yeryüzü geniştir. Sabredenlere mükâfatları elbette hesapsız olarak verilir.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قُلْ de ki ق و ل
2 يَا عِبَادِ kullarım ع ب د
3 الَّذِينَ
4 امَنُوا inanan ا م ن
5 اتَّقُوا korkun و ق ي
6 رَبَّكُمْ Rabbinizden ر ب ب
7 لِلَّذِينَ kimselere vardır
8 أَحْسَنُوا güzel davranan(lara) ح س ن
9 فِي
10 هَٰذِهِ bu
11 الدُّنْيَا dünyada د ن و
12 حَسَنَةٌ güzellik ح س ن
13 وَأَرْضُ ve yeri ا ر ض
14 اللَّهِ Allah’ın
15 وَاسِعَةٌ geniştir و س ع
16 إِنَّمَا ancak
17 يُوَفَّى ödenecektir و ف ي
18 الصَّابِرُونَ sabredenlere ص ب ر
19 أَجْرَهُمْ ödülleri ا ج ر
20 بِغَيْرِ olmaksızın غ ي ر
21 حِسَابٍ hesabı ح س ب
 

Müslüman sayılmanın vazgeçilmez şartı iman etmektir. Bununla birlikte âyette ayrıca, “Rabbe karşı gelmekten sakınma” olarak çevirdiğimiz takvâ ile “iyilik” olarak çevirdiğimiz hasene de iyi bir müslüman olmanın şartı olarak gösterilmiştir. Takvâ, Allah’a sorumluluk bilinciyle saygı gösterip buyruklarını titizlikle yerine getirmek suretiyle ilâhî cezadan korunmayı (bilgi için bk. A‘râf 7/26); hasene ise doğru inançtan başlayarak, ister büyük ister küçük olsun her türlü iyi ve güzel halleri, erdemleri, tutum ve davranışları ifade eder (bk. En‘âm 6/160). Âyette bu anlamda iyiliğin karşılığının da iyilik olacağı bildirilmektedir. Tefsirlerde çoğunlukla, karşılık olarak verilecek bu iyilik cennet olarak açıklanmışsa da âyette böyle bir sınırlama olmadığına göre bunu her türlü dünyevî ve uhrevî hayır ve mutluluk olarak anlamak daha isabetli görünmektedir. 

“Allah’ın arzı geniştir” ifadesindeki “arz”dan cennetin kastedilmiş olabileceği yönünde zayıf bir görüş varsa da (Râzî, XXVI, 253), müfessirler genellikle bu ifadeyi hicrete işaret olarak anlamışlardır. Kuşkusuz her müslümanın, sosyal çevresinde veya ülkesinde inançlı ve erdemli olarak yaşayabileceği düzeyde bir özgürlük ortamının oluşması için çaba göstermesi; ayrıca özgür bir ortamda yaşıyorsa bunun değerini bilmesi gerekir. Ancak âyetteki “Allah’ın arzı geniştir” cümlesi, bir kimsenin, bulunduğu yerde dinî ve ahlâkî hayatını gerektiğince yaşama şartlarından yoksun kaldığı ve bu ortamı olumlu yönde değiştirme imkânı da bulamadığı takdirde, inandığı değerlerden vazgeçmeyip serbestçe yaşayabileceği başka bir ortam bularak oraya gitme alternatifini de dikkate alması gerektiğine işaret etmektedir. Bu, iş yerini değiştirmekten, başka bir ülkeye göç etmeye kadar her türlü yer değişikliğini kapsar. Nitekim bu âyetin gelmesinden birkaç yıl sonra Hz. Peygamber ve arkadaşları, bütün çabalarına rağmen Mekke’de dinlerini yaşama özgürlüğünü sağlayamayınca Allah’ın emri uyarınca Medine’ye göç etmişlerdir. İnsanın değerleri uğruna böylesine bir özveriyi göze alması büyük bir sabır ve kararlılık işi olduğu için âyette, “Sabredenlere mükâfatları hesapsız verilecektir” buyurulmuştur (bu konuda bilgi ve değerlendirme için bk. Nisâ 4/97-100). 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 606-607
 

  Hasene حسن:

  حُسْنٌ kelimesiyle her hoşa giden, mutluluk ve sevinç veren, istenip arzulanan her şey ifade edilir. Üç kısma ayrılır: 1- Akıl tarafından beğenilen. 2- Hevâ tarafından beğenilen. 3- Duygu tarafından beğenilen.

  حَسَنَةٌ sözcüğüyle insana nefsinde, bedeninde, ahvalinde ve vaziyetinde erişen mutluluk verici her nimet kastedilir. Bunun zıddı ise سَيِّئَةٌ sözcüğüdür.

  حَسَنٌ ,حَسَنَةٌ ve حُسْنَى arasındaki farklara gelince; حَسَنٌ hem şahıslar ve varlıklar hem de olaylar hakkında kullanılır. حَسَنَةٌ sözcüğü de sıfat olarak kullanıldığında böyledir, ancak isim olarak kullanıldığında yaygın olarak olaylarla ilgili kullanılır. حُسْنَى kelimesine gelince sadece olaylarla ilgili kullanılır. 

  حَسَنٌ kelimesi genelde göze güzel görünen şeyler için kullanılır. Kur'an'da geçen حَسَنٌ kavramı daha çok basiret yönünden güzel görünen şeylerle ilgili kullanılmıştır.

  Bu köke ait ihsan إحْسانٌ kavramı iki manada kullanılır: Birincisi: Sahip olunan nimetlerden başkasına ihsan etmek/iyilik yapmak. İkincisi: Yaptığı işte ihsanda bulunmak/iyilik yapmak. Bu da güzel bir ilim öğrenmek ve güzel bir amel yapmak gibi şeylerdir. İhsan adaletin üstündedir. Çünkü adalet kişinin gereken kadar verip hakkını almasıdır. İhsan ise gerekenden daha fazla verip hakkından daha azını almasıdır. (Müfredat) 

  Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 194 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri hasenat, hüsnü (zan), hasen, Ahsen, Hasan, Hüseyin, Muhsin, İhsan ve Tahsin'dir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

قُلْ يَا عِبَادِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا رَبَّكُمْۜ لِلَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌۜ 

 

Fiil cümlesidir. قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.

Mekulü’l-kavli  يَا عِبَادِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا ‘dir. قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

يَا  nida harfidir.  عِبَادِ  münadadır. Kelimenin sonundaki kesra muzâfun ileyhten ivazdır. Mütekellim  يَ ’sı mahzuftur. 

Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazf edilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey!” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı  يَا ’dır.

Münada îrab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır. 

Mureb münada lafzen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Muzâf, 2) Şibh-i muzâf, 3) Nekre-i gayrı maksude. 

Mebni münada merfû üzere mebni, mahallen mansub olur 3 şekilde gelir: 1) Müfred alem, 2) Nekre-i maksude, 3) Harf-i tarifli isim. Burada münada müfred alem olarak geldiği için mebni münadaya girer ve merfû üzere mebni, mahallen mansubdur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl  عِبَادِ ‘nin sıfatı olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası اٰمَنُوا ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

اٰمَنُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

اتَّقُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

رَبَّكُمْ  mefulun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Nidanın cevabıdır.

لِلَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl,  لِ  harf-i ceri birlikte mahzuf mukadder habere mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  اَحْسَنُوا ‘dur. 

اَحْسَنُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  ف۪ي هٰذِهِ  car mecruru  اَحْسَنُوا  fiiline mütealliktir.

الدُّنْيَا  kelimesi ism-i işaretten bedel olup mukadder kesra ile mecrurdur.  حَسَنَةٌ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. 

اٰمَنُوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi أمن ’dir. 

اَحْسَنُوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  حسن ‘dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder. 

اتَّقُوا  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  وقي ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.


وَاَرْضُ اللّٰهِ وَاسِعَةٌۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir.  اَرْضُ  mübteda olup lafzen merfûdur.  اللّٰهِ  lafza-i celâl muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  وَاسِعَةٌ  haber olup lafzen merfûdur.  

وَاسِعَةٌ  kelimesi, sülasi mücerredi  وسع  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

   

اِنَّمَا يُوَفَّى الصَّابِرُونَ اَجْرَهُمْ بِغَيْرِ حِسَابٍ

 

اِنَّـمَٓا  kâffe ve mekfûfedir. Kâffe; men eden, alıkoyan anlamında olup buradaki ma-i kâffeden kasıt ise  اِنَّ  harfinden sonra gelen ve onun amel etmesine mani olan  مَا  demektir.

اِنَّـمَٓا , kâffe (durduran, engelleyen anlamında ismi faildir) ve mekfûfe’dir. Usul ve beyan alimlerinin Cumhuruna göre kâffe olan  مَٓا  harfi,  اِنَّ  ile birlikte nafiye olur ve bu da hasr için kullanılma sebebidir. Çünkü  اِنَّ  ispat,  مَٓا   nefy içindir. Bu ikisinin tek bir şey için kullanılması caiz değildir, çünkü aralarında tenakuz vardır. https://www.arapcadilbilgisi.com/

Cumhura göre  إنما  hasr ifade eder ve maksûrun aleyh cümlenin sonunda bulunur. https://islamansiklopedisi.org    

يُوَفَّى  elif üzere mukadder damme ile merfû meçhul muzari fiildir. الصَّابِرُونَ  naib-i fail olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar.   

اَجْرَهُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

بِغَيْرِ  car mecruru  اَجْرَهُمْ  mahzuf haline mütealliktir. حِسَابٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

يُوَفَّى  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  وفي ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

الصَّابِرُونَ  kelimesi, sülasi mücerredi صبر  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

قُلْ يَا عِبَادِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا رَبَّكُمْۜ 

 

Bu cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

قُلْ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  يَا عِبَادِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا رَبَّكُمْۜ  cümlesi, nida üslubunda talebi inşâî isnaddır.

يَا  nida,  عِبَادِ  münadadır. Cümlede îcâz-ı hazif vardır. Muzâfun ileyh olan mütekellim zamiri mahzuftur. Kelimenin sonundaki kesra muzâfun ileyhten ivazdır. Bu hazif mütekellimin münadaya yakın olma isteğine işarettir.

عِبَادِيَ  için sıfat konumundaki has ismi mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan  اٰمَنُٓوا , müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

Nidanın cevabı olan  اتَّقُوا رَبَّكُمْ  cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

رَبَّكُمُ  izafeti muzâfun ileyhin şanı içindir. Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla  Rabb isminde tecrîd sanatı vardır.

"(Ey Peygamberim!) De ki: Ey iman eden Kullarım! Rabbinize karşı takva üzere olun! Çünkü bu dünyada ihsan edenlere büyük bir iyilik vardır."

Bundan önce öğütlenmek akl-i selim sahiplerine tahsis edildikten sonra burada da Allah (cc), Resûlüllah'a (sav), müminleri öğütlemeyi ve onları takvaya ve itaate sevk etmeyi emir buyurmaktadır. Bu da, akl-ı selim sahiplerinin, onlar olduklarını bildirmektedir. 

Yani ey Peygamberim! Benim bu sözümü onlara aynen söyle.

Bu ifade, emredilen şeye ziyadesiyle önem verildiğini bildirmektedir. Çünkü Allah'ın emrini aynen nakletmek, emre itaat için daha etkilidir. (Ebüssuûd)



لِلَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌۜ وَاَرْضُ اللّٰهِ وَاسِعَةٌۜ 

 

Cümle beyanî istinaf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Faide-i haber ibtidaî kelam olan isim cümlesinde takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. 

لِلَّذ۪ينَ  mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  حَسَنَةٌ  muahhar mübtedadır. Müsnedün ileyhin tenkiri, nev, tazim ve teksir ifade etmiştir.

Mevsûlün sılası olan  اَحْسَنُوا ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

اَحْسَنُوا - حَسَنَةٌۜ  kelimeleri arasında iştikak cinâsı, reddül reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

اَحْسَنُوا ’ya müteallik olan  ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا  ibaresindeki harf-i cerde ve işaret isminde istiare vardır.  ف۪ي  harf-i ceri zarfiyet ifade eder.  هٰذِهِ  ile, dünya hayatı kastedilen  الدُّنْيَا ‘ya işaret edilmiştir. Dünyanın mazruf olma özelliği söz konusu olmadığı halde zarfa benzetilmiştir. Câmi’ her ikisinde de mevcut olan mutlak irtibattır.

Bilindiği üzere işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Dünya hayatı aklî olduğu için burada istiare oluşmuştur. Câmî’ her ikisinde de vücudun tahakkukudur. 

Ayette bu şekilde takvadan sonra ihsanın zikredilmesi, takvanın ihsan babından olduğunu ve ikisinin ayrılmaz olduklarını bildirmek içindir. Keza sabır da öyledir. Nitekim başka ayetlerde şöyle denilmektedir: ["Şüphe yok ki Allah, takva ve ihsan sahipleriyle beraberdir."] (Nahl: 128), "Gerçek şudur ki, takva ve sabır sahipleri var ya, işte Allah, ihsan sahiplerinin mükâfatını asla zayi etmez." Yusuf: 90) 

Bu ihsan, kendisine sorulduğunda Resûlüllahin (sav) şu sözleriyle tarif buyurduğu ihsandır: "İhsan, sanki Allah'ı görüyormuşsun gibi O'na ibadet etmendir. Zira sen O'nu göremiyorsan da O, şüphesiz seni görmektedir." (Ebüssuûd)

اَرْضُ اللّٰهِ وَاسِعَةٌ  cümlesi, beyanî istînâfa matuftur. Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müsned olan  وَاسِعَةٌ , ism-i fail vezninde gelerek durumun devam ve sübutuna işaret etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

Müsnedün ileyh izafetle marife olarak az sözle çok anlam ifade etmiştir. Ayrıca  اَرْضُ اللّٰهِ  izafetinde  اَرْضُ ’nun, lafza-i celâle muzâf olması  اَرْضُ ’ın şanı içindir. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.


اِنَّمَا يُوَفَّى الصَّابِرُونَ اَجْرَهُمْ بِغَيْرِ حِسَابٍ

 

Ayetin son cümlesi ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.  Fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Kasr edatıyla tekid edilmiş müspet muzari fiil cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Kasr, fiil ve mef’ûl arasındadır. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur.

Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfat olması da caizdir. Yani, bu durumda fail, mef'ûl üzerinde gerçekleşen fiile tahsis edilmiştir.

اِنَّـمَٓا  ile yapılan kasrlarda muhatap konunun cahili değildir ve doğruluğuna itiraz etmiyordur ya da bu konuma konulmuştur. Siyakında açıkça veya zımnen bir sorunun olduğu ayetlerde cevap olarak gelir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

يُوَفَّى  fiili, mef’ûlün önemine binaen meçhul bina edilmiştir. 

Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Suret-i İbrahim, s. 127)

اَجْرَهُمْ  ifadesinde istiare vardır. Sabredenlerin mükafatı, işçiye ödenen ücrete benzetilmiştir.

Bu kelam, emredilen takvayı teşvik etmektedir. Burada takva sahipleri denilmeyip sabredenler denilmesi, takva sahiplerinin ihsan faziletine sahip oldukları gibi, sabır faziletine de sahip olduklarını bildirmek içindir. Nitekim takvanın, her ikisini gerektirmesi de buna işaret etmektedir. Ayrıca sabredenler  ifadesinin kullanılması, hicretin meşakkatlerini ve sıkıntılarını göğüslemek için sabra ziyadesiyle teşvik  ifade etmektedir. (Ebüssuûd)

الصَّابِرُونَ , ism-i fail vezninde gelerek hudûs ve yenilenme (teceddüt) ifade etmiştir.

بِغَيْرِ  car mecruru,  اَجْرَهُمْ ’un mahzuf haline mütealliktir.

حِسَابٍ ’deki tenvin kesret ve tazim ifade eder.