Zümer Sûresi 17. Ayet

وَالَّذ۪ينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ اَنْ يَعْبُدُوهَا وَاَنَابُٓوا اِلَى اللّٰهِ لَهُمُ الْبُشْرٰىۚ فَبَشِّرْ عِبَادِۙ  ...

Tâğût’tan, ona kulluk etmekten kaçınan ve içtenlikle Allah’a yönelenler için müjde vardır. O hâlde, kullarımı müjdele!
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَالَّذِينَ kimselere
2 اجْتَنَبُوا kaçınan(lara) ج ن ب
3 الطَّاغُوتَ Tağut’a ط غ ي
4 أَنْ
5 يَعْبُدُوهَا kulluk etmekten ع ب د
6 وَأَنَابُوا ve yönelenlere ن و ب
7 إِلَى
8 اللَّهِ Allah’a
9 لَهُمُ onlar için vardır
10 الْبُشْرَىٰ müjde ب ش ر
11 فَبَشِّرْ müjdele ب ش ر
12 عِبَادِ kullarımı ع ب د
 

“Sahte tanrılar” diye çevirdiğimiz âyet metnindeki tâgūt kelimesi insanlar tarafından tapılan bâtıl tanrıları; Allah Teâlâ’ya isyan edilmesine sebep olan, görünür ve görünmez varlıkları; insanlık tarihi boyunca hakkı bâtıl, bâtılı hak gösterme gayretlerini yansıtan, bütün küfür ve ilhad faaliyetlerini ifade eden bir terim olarak kullanılır. Muhammed Esed’in bu kelimeye yüklediği “kişinin bütün mânevî bağlarını kaybetmesine ve duygularının esiri olmasına yol açan, belli bazı şeytanî ihtirasların veya arzuların... ifsat edici gücü” şeklindeki açıklamasına (III, 939-940) –diğer anlamları dışlamamak kaydıyla– biz de katılıyoruz (ayrıca bk. Mâide 5/60). Kendi dışında veya içinde bu şekilde sahte tanrılar üretip onlara tapmaktan kurtularak Allah’a yönelen insanlar, içten veya dıştan gelebilecek her türlü saptırıcı telkinlerden, baskılardan ruhlarını kurtardıkları için duydukları, öğrendikleri sözler içinde akıl ve sağduyularıyla en iyi ve en doğru bulduklarına değer verir, ona uyarlar. Râzî’ye göre duyulan bir söz doğru da yanlış da olabilir ve bunu ayıracak olan da aklî kanıttır. Râzî, bu âyetten yola çıkarak, aklın en iyi ve en doğru olanı ayırt etme konusundaki yetkisini iman, ibadet ve hukukî uygulamalara kadar bütün konulara genellemiş; insanın her konuda aklî kanıta (hüccetü’l-akl), eleştirel düşünmeye (nazar) ve mantıksal çıkarıma (istidlâl) değer vermesi gerektiği yönünde geniş açıklamalar yapmıştır (XXVI, 260-262). Râzî’ye göre “Bir insan akıllı ve kavrayışı güçlü değilse belirtilen gerçek bilgileri zihninde toplaması da mümkün olmaz.”

 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 608
 

  Beşera بشر :   بَشَرَةٌ kelimesi cildin dışına verilen isimlerden biridir. Çoğulu بَشَرٌ ve أبْشارٌ şeklinde gelir.

  İnsana beşer denirken esas alınan nokta, insanın derisinin tüysüz olması ve bakıldığında görülmesidir.

  بَشَرٌ sözcüğü hem tekil hem çoğul hakkında kullanılır.

  Kur'an'da insanın bedeninin/cüssesinin ve zahirinin esas alındığı her yerde özellikle بَشَرٌ lafzı kullanılmıştır.

  مُباشَرَةٌ kavramı iki deriyi bir etmek/dokundurmaktır. Kur'an'da kinaye yoluyla cima manasında kullanılmıştır.

  بَشَرَ ,بَشَّرَ veأبْشَرَ fiilleri yüzünün derisini mutluluktan gevşetip yayacak sevindirici bir haber vermek demektir. İstif'al babı formundaki إسْتَبْشَرَ  kullanımı kişiyi sevindirip tebşir edecek bir ferah ve sevinç bulmaktır. Sevindirici haber ve müjdeye بُشْرَى ve بِشارَةٌ denir. بَشِيرٌ ise müjdeci/muştucudur. (Müfredat) 

  Kuran’ı Kerim’de pek çok türevde olmak üzere 123 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri beşer, beşeri, beşeriyet, tebşir, mübaşeret ve Buşra'dır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

وَالَّذ۪ينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ اَنْ يَعْبُدُوهَا وَاَنَابُٓوا اِلَى اللّٰهِ لَهُمُ الْبُشْرٰىۚ فَبَشِّرْ عِبَادِۙ

 

İsim cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  اجْتَنَبُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

اجْتَنَبُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  الطَّاغُوتَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

اَنْ  ve masdar-ı müevvel  الطَّاغُوتَ ‘den bedel-i iştimâldir.  

Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i ba’z, 3. Bedel-i iştimâl. 

Bedel-i iştimâl: Mübdelün minh’e tam olarak uymayan, onun bir parçası da olmayan ancak, başka yönden ilgisi bulunan; daha çok mübdelün minh’in özelliğini ve durumunu bildiren bedeldir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

يَعْبُدُوهَا  fili  نَ ‘un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  

وَ  atıf harfidir. اَنَابُٓوا  fiili damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

اِلَى اللّٰهِ  car mecruru  اَنَابُٓوا  fiiline mütealliktir.  لَهُمُ الْبُشْرٰى  isim cümlesi mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. 

لَهُمُ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. الْبُشْرٰى  muahhar mübteda olup  ى  üzere mukadder damme ile merfûdur. 

فَ  atıf harfidir. بَشِّرْ عِبَادِ  mukadder istînâf cümlesine matuftur. Takdiri,  تنبّه (Dikkat et.) şeklindedir.  

بَشِّرْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.  عِبَادِ  mef’ûlun bih olup sonundaki kesra mahzuf mütekellim  ى ‘sından ivazdır. 

اَنَابُٓوا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi  نوب ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

بَشِّرْ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.Tef’il babındandır. Sülâsîsi بشر ‘dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil 

türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

وَالَّذ۪ينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ اَنْ يَعْبُدُوهَا وَاَنَابُٓوا اِلَى اللّٰهِ لَهُمُ الْبُشْرٰىۚ 

 

وَ , istînâfiyyedir. Sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

الَّذ۪ينَ  mübteda,  لَهُمُ الْبُشْرٰى  cümlesi, haberdir.

Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle gelmesi, bahsi geçenlerin bilinen kişiler olduğunu belirtmek yanında tazim ifade eder. Mevsûlün sılası olan  اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ اَنْ يَعْبُدُوهَا , mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki  يَعْبُدُوهَا  cümlesi, masdar teviliyle  الطَّاغُوتَ ‘den bedel-i iştimâldir. (Âşûr) Masdar-ı müevvel müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Aynı üslupta gelerek …اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ  cümlesine atfedilen  وَاَنَابُٓوا اِلَى اللّٰهِ  cümlesinin atıf sebebi hükümde ortaklıktır. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

اجْتَنَبُوا - اَنَابُٓوا  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.

اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ اَنْ يَعْبُدُوهَا  cümlesiyle,  وَاَنَابُٓوا اِلَى اللّٰهِ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

Müsned olan  لَهُمُ الْبُشْرٰى  cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. Cümlede takdim-tehir ve îcaz-ı hazif sanatları vardır.  لَهُمْ  mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  الْبُشْرٰى  ise muahhar mübtedadır. 

Cümledeki takdim kasr ifade etmiştir. (Âşûr)

Takdim kasrında, takdim edilen her zaman maksûrun aleyh, tehir edilen ise maksûrdur.    لَهُمُ  mevsûf/maksûrun aleyh,  الْبُشْرٰى  sıfat/maksûr olmak üzere kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur. Yani müjde başka kimseye değil, sadece onlaradır.

الطَّاغُوتَ  kelimesi,  رحاموت (çok merhametli), عظاموت (çok büyük) gibi aşırılık ifade edip son derece taşkın demektir. Bundan maksat şeytandır. Aşırılık ifade etmesi için bu sıfatla nitelenmiştir. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir)


 فَبَشِّرْ عِبَادِۙ

 

Emir üslubunda talebî inşâî isnad olan cümle mukadder istînâfa matuftur. Takdiri,  تنبّه (Dikkat et.) olan cümlenin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

عِبَادِ  kelimesinin sonundaki mütekellim zamiri, fasılaya riayet edilerek hazf edilmiştir. Kelimenin sonundaki esre zamirden ivazdır.

عِبَادِ  izafeti, kullar için tazim ve teşrif ifade eder. 

اَنَابُٓوا - يَعْبُدُو  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı  يَعْبُدُو - عِبَادِۙ  ve  بَشِّرْ - الْبُشْرٰىۚ  gruplarındaki kelimeler arasında ise cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

لَهُمُ - عِبَادِۙ  kelimeleri arasında izmar ve izhar arasında güzel bir iltifat sanatı vardır.