Zümer Sûresi 65. Ayet

وَلَقَدْ اُو۫حِيَ اِلَيْكَ وَاِلَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكَۚ لَئِنْ اَشْرَكْتَ لَيَحْبَطَنَّ عَمَلُكَ وَلَتَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ  ...

Andolsun, sana ve senden önceki peygamberlere şöyle vahyedildi: “Eğer Allah’a ortak koşarsan elbette amelin boşa çıkar ve elbette ziyana uğrayanlardan olursun.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَقَدْ ve elbette
2 أُوحِيَ şöyle vahyedildi و ح ي
3 إِلَيْكَ sana
4 وَإِلَى ve
5 الَّذِينَ kimselere
6 مِنْ
7 قَبْلِكَ senden önceki ق ب ل
8 لَئِنْ andolsun eğer
9 أَشْرَكْتَ ortak koşarsan ش ر ك
10 لَيَحْبَطَنَّ boşa çıkar ح ب ط
11 عَمَلُكَ amelin ع م ل
12 وَلَتَكُونَنَّ ve olursun ك و ن
13 مِنَ -den
14 الْخَاسِرِينَ kaybedenler- خ س ر
 

Mekke putperestleri, Hz. Peygamber’i atalarının dinine karşı çıkmakla suçlar ve onu putlarına tapmaya davet ederlerdi. Burada onlara verilmesi gereken cevap özetlenmektedir. Cevabın soru şeklinde düzenlenmesi, ayrıca putperestlere “ey cahiller” diye hitap edilmesi hem Hz. Peygamber’in bu teklifi reddetmedeki kararlılığını yansıtma hem de böyle bir teklif yapmaya kalkıştıkları için muhatapları ayıplama amacı taşımaktadır. Nitekim “cahil” kelimesi özellikle dönemin putperest Araplar’ı için kullanıldığında özetle “küstah, bağnaz düşünceli, akılsız” anlamına gelir (bk. Mâide 5/50; Furkan 25/63-65). 65-66. âyetler ise putperestliğe karşı koymanın bütün peygamberlere yüklenmiş aslî görev olduğunu göstermektedir. 

 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 631
 

وَلَقَدْ اُو۫حِيَ اِلَيْكَ وَاِلَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكَۚ 

 

Fiil cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir. لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.  

اُو۫حِيَ  fetha üzere mebni meçhul, mazi fiildir.  اِلَيْكَ  car mecruru  اُو۫حِيَ  fiiline mütealliktir.  الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl  اِلَى  harf-i ceriyle birlikte atıf harfi  وَ ‘la makabline matuftur.  مِنْ قَبْلِكَ  car mecruru mahzuf sılaya mütealliktir. 

اُو۫حِيَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  وحى ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.


 لَئِنْ اَشْرَكْتَ لَيَحْبَطَنَّ عَمَلُكَ وَلَتَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ

 

Fiil cümlesidir.  لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.  

إِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَشْرَكْتَ  şart fiili olup, sükun üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Muttasıl zamiri  تَ  fail olarak mahallen merfûdur. 

لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. 

Şartın cevabı kasemin cevabının delaletiyle mahzuftur. يَحْبَطَنَّ  fetha üzere mebni muzari fiildir. Fiilinin sonundaki  نَّ , tekid ifade eden nûn-u sakiledir.

Tekid nûn’ları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lâmı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.) 

عَمَلُكَ  fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  لَتَكُونَنَّ  atıf harfi  وَ ‘la  لَيَحْبَطَنَّ ‘ye matuftur.    

لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.  تَكُونَنَّ  nakıs, fetha üzere mebni muzari fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. Sonundaki  نَّ  tekid harfidir. 

تَكُونَنَّ ‘nin ismi, müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.  مِنَ الْخَاسِر۪ينَ  car mecruru  تَكُونَنَّ ‘nin mahzuf haberine müteallik olup cer alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. Şartın cevabı kasemin cevabının delaletiyle mahzuftur. 

اَشْرَكْتَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  شرك ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

الْخَاسِر۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan خسر  fiilinin ism-i failidir. 

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَلَقَدْ اُو۫حِيَ اِلَيْكَ وَاِلَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكَۚ

 

وَ  istînâfiyyedir.  لَ , cümlenin, mahzuf bir kasemin cevabı olduğunun işaretidir. Kasem cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte terkip, kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır.

Mahzuf kasem ve  قَدْ  ile tekid edilmiş cevap cümlesi olan … وَلَقَدْ اُو۫حِيَ اِلَيْكَ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.

Mecrur mahaldeki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  harf-i ceriyle birlikte atıf harfi  وَ ‘la  اِلَيْكَ ‘ye atfedilmiştir. Sılası mahzuftur.  مِنْ قَبْلِكَ  bu mahzuf sılaya mütealliktir. Sılanın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. 

اُو۫حِيَ  fiili, meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

 

لَئِنْ اَشْرَكْتَ لَيَحْبَطَنَّ عَمَلُكَ وَلَتَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ

 

Cümledeki  لَ , mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.  إنْ  şart harfidir.  Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır.

Mahzuf kasemin cevabı olan  ئِنْ اَشْرَكْتَ لَيَحْبَطَنَّ عَمَلُكَ  cümlesi, şart üslubunda gelmiştir.

Şart cümlesi olan  ئِنْ اَشْرَكْتَ  müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

لَيَحْبَطَنَّ عَمَلُكَ  cümlesi, mukadder kasemin cevabıdır. Kasem ve nûn-u sakile ile tekid edilmiş müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. 

Şartın cevabı, mukadder kasemin cevabının delaletiyle hazf edilmiştir. Şartın cevabının hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

وَلَتَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ  cümlesi, kasemin cevabına matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

لَ  ve nûn-u sakîle ile tekid edilmiştir. Nakıs fiil  كان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  تَكُونَنَّ ‘nin haberi mahzuftur.  مِنَ الْخَاسِر۪ينَ , mahzuf habere mütealliktir.  لَتَكُونَنَّ  fiilinin sonundaki nun, tekid ifade eden nunu sakiledir.

الْخَاسِر۪ينَ , ism-i fail kalıbında gelerek sübut ve süreklilik ifade etmiştir.  

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu  ن , َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Kur’an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)

Ayette cevabın mahzuf olması farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mübalağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümleye daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları, Doktora Tezi)

Şart edatı olan إنْ , -nadiren de ( مَتَى ) gibi diğer şart edatlarının- başına bitişen lâm türüne lâm-ı muvattıe li’l-kasem denir. (Emre Çavdar, Arap Dilinde ‘lâm’, ‘lâ’, ‘mâ’ Edatları Ve Kur’ân-ı Kerîm’deki Kullanımları)

Ayetin muhatabı olan Hz. Peygamberin ismet sıfatına sahip olması sebebiyle şirk koşmayacağı açıktır. Burada şart edatından sonra mazi fiil  اَشْرَكْتَ  getirilmek suretiyle Hz. Peygamber tarafından gerçekleşmemiş olan şirk onun tarafından gerçekleşmiş gibi gösterilerek aslında muhataplara tarizde bulunulmuş ve bu şekilde şirkten sakındırılmışlardır. Nitekim muhatapların da bir peygamber için mümkün olan bir tehdidin kendileri için evla babından mümkün olacağını düşünmeleri ve böylece şirkten sakınmaları kuvvetle muhtemeldir. (Adnan Yamaç, Vâkia Sûresi Örnekliğinde Müsnedün İleyh Ve Müsned’in Halleri) 

الْخَاسِر۪ينَ - لَيَحْبَطَنَّ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

اِنْ  edatı başlıca şu yerlerde kullanılır: 

1) Muhatabın tam olarak inanmadığı durumlarda kesinlikle doğru olan sözün başında  اِنْ  gelir.

2) Bilmezden gelinen durumlarda da  اِنْ  kullanılır: Efendisini soran birisine hizmetçinin evde olduğunu bildiği halde: “Evdeyse sana haber veririm” demesi gibi.

3) Bilen kimse sanki bilmiyormuş gibi kabul edilerek  اِنْ  kullanılır: Sebebi de kişinin, bildiği şeyin gereğini yerine getirmemesidir.  إِنْ كُنْتَ مِنْ تُرَابٍ فَلَا تَفْتَخِرْ  “Eğer sen topraktan yaratılmışsan böbürlenme.” örneğinde olduğu gibi. Kişi, topraktan yaratıldığını bilmektedir. Ancak bunu unutup kibirlenmektedir. Bu nedenle de kendisine hitapta  اِنْ  edatı kullanılmıştır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)

حَبْطِ  kelimesi mecazî değildir, ‘boş’ manasındadır. İmandan sonra şirk koşmanın hükmü ve imanı batıl olduktan sonra tekrar imana dönen kişiye amelin sevabının iade edilmesinin hükmü daha önce geçmiştir. (Âşûr)