وَنُفِـخَ فِي الصُّورِ فَصَعِقَ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِي الْاَرْضِ اِلَّا مَنْ شَٓاءَ اللّٰهُۚ ثُمَّ نُفِـخَ ف۪يهِ اُخْرٰى فَاِذَا هُمْ قِيَامٌ يَنْظُرُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَنُفِخَ | ve üflenir |
|
2 | فِي |
|
|
3 | الصُّورِ | Sur’a |
|
4 | فَصَعِقَ | sonra ölür (bayılır) |
|
5 | مَنْ | olanlar |
|
6 | فِي |
|
|
7 | السَّمَاوَاتِ | göklerde |
|
8 | وَمَنْ | ve olanlar |
|
9 | فِي |
|
|
10 | الْأَرْضِ | yerde |
|
11 | إِلَّا | dışında |
|
12 | مَنْ | kimseler |
|
13 | شَاءَ | dilediği |
|
14 | اللَّهُ | Allah’ın |
|
15 | ثُمَّ | sonra |
|
16 | نُفِخَ | üflenir |
|
17 | فِيهِ | ona |
|
18 | أُخْرَىٰ | bir daha |
|
19 | فَإِذَا | birden |
|
20 | هُمْ | onlar |
|
21 | قِيَامٌ | kalkmış |
|
22 | يَنْظُرُونَ | bakıyorlardır |
|
“Bayılmak” anlamına da gelen, âyet metnindeki sa‘ika fiili tefsirlerde çoğunlukla “korkudan düşüp ölecek” şeklinde yorumlanmıştır (meselâ bk. Râzî, XXVII, 18; Şevkânî, IV, 544). Sûrun etkisinden istisna edilenlerin, Cebrâil, Mikâil ve Azrâil isimli büyük melekler olduğu belirtilir; bazı rivayetlerde bunlara rıdvân isimli melek ile arşı taşıyanlar, cennet ve cehennemde bekçilik görevi yapanlar gibi başka melekler de ilâve edilmiştir (bk. Kurtubî, XV, 268-269; Şevkânî, IV, 544).
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 634وَنُفِـخَ فِي الصُّورِ فَصَعِقَ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِي الْاَرْضِ اِلَّا مَنْ شَٓاءَ اللّٰهُۚ
وَ istînâfiyyedir. Fiil cümlesidir. نُفِـخَ fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir. فِي الصُّورِ car mecruru naib-i faildir.
فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
صَعِقَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Müşterek ism-i mevsûl مَنْ fail olarak mahallen merfûdur. فِي السَّمٰوَاتِ car mecruru mahzuf sılaya mütealliktir.
مَنْ فِي الْاَرْضِ atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.
اِلَّا istisna edatıdır. Müşterek ism-i mevsûl مَنْ istisna-i munkatı’ olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası شَٓاءَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
İstisna; bir nesneyi, kişiyi veya hükmü istisna edatlarından biriyle cümledeki hükmün dışında tutmaktır.İstisnanın 3 unsuru vardır:
1. İstisna edatı: Cümlede kullanılan edatlardır.
2. Müstesna: İstisna edatından sonra gelen kelimedir. İstisna edilen, hariç tutulan kelimedir.
3. Müstesna minh: İstisna edatından önce gelen kelimedir. Kendisinden bir şeyin hariç tutulduğu, genellikle çoğul olan bir kelimedir.
Müstesna minh;a) Ya birden fazla olmalı, b) Ya umumi manalı bir kelime olmalı,
(Bir ismin umumi manalı olması için nefy, nehy veya istifhamdan sonra nekre olarak gelmesi gerekir.) c) Ya kısımları bulunan müfred bir lafız olmalı.
(Kısımları bulunan müfred: Mesela sahifeleri olan kitap, saatleri olan gün, günleri olan hafta, ay, mevsim, mevsimleri olan sene, seneleri olan ömür… gibi isimlerdir.)
Müstesna istisna edatından hemen sonra gelen kelimedir. Ancak müstesna minh hemen önce gelen kelime olmayabilir. Müstesna mansubtur. Bununla birlikte istisna edatlarının türlerine göre farklı şekillerde îrablanabilir. Türkçeye “ama, ancak, -den başka, -sız, fakat, hariç, müstesna, yalnız, sadece” gibi kelimelerle tercüme edilir.İstisnanın kısımları 3’e ayrılır:1. Muttasıl istisna 2. Munkatı’ istisna 3. Müferrağ istisna.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
شَٓاءَ fetha üzere mebni mazi fiildir. اللّٰهُ lafza-i celâli fail olup lafzen merf’ûdur.
ثُمَّ نُفِـخَ ف۪يهِ اُخْرٰى فَاِذَا هُمْ قِيَامٌ يَنْظُرُونَ
ثُمَّ tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından فَ harfinin zıttıdır. ثُمَّ ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
نُفِـخَ fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir. ف۪يهِ car mecruru naib-i faildir. اُخْرٰى sıfatı olan masdardan naib, mef’ûlü mutlak olup elif üzere mukadder fetha ile mansubdur.
Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:
1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.
2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.
3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak فَعْلَةً vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.
مَرَّةً kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. Burada tekid için gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَ atıf harfidir. اِذَا mufacee harfidir. اِذَا isim cümlesinin önüne geldiğinde “birdenbire, ansızın” manasında müfacee harfi olur.
Munfasıl zamir هُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. قِيَامٌ haber olup lafzen merfûdur. يَنْظُرُونَ fiili ikinci haber olarak mahallen merfûdur.
يَنْظُرُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.وَنُفِـخَ فِي الصُّورِ فَصَعِقَ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِي الْاَرْضِ اِلَّا مَنْ شَٓاءَ اللّٰهُۚ
وَ , istînâfiyyedir. Ayetin ilk cümlesi وَنُفِـخَ فِي الصُّورِ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
نُفِـخَ fiil meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef'ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur. Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûreti İbrahim, s. 127)
Aynı üslupta gelen فَصَعِقَ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ cümlesi, atıf harfi فَ ile makabline atfedilmiştir.. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Fail konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَنْ ‘in sılası mahzuftur. فِي السَّمٰوَاتِ bu mahzuf sılaya mütealliktir. Sılanın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
وَمَنْ فِي الْاَرْضِ , ibaresi مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ ‘ye atfedilmiştir. Atıf sebebi tezâyüftür.
السَّمٰوَاتِ - الْاَرْضِ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatı sanatı vardır.
Müstesna konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَنْ ’in sılası olan شَٓاءَ اللّٰهُ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede bütün esma-i hüsnaya şamil lafza-i celâlin müsnedün ileyh olması, tazim ve teberrük ifade eder.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Genel olarak شَٓاءُ fiilinin mef'ûlü bu cümlede olduğu gibi hazf edilir. Çünkü ibham; ilgi uyandırır, muhatabı dinlemeye teşvik eder. Ancak mef'ûl alışılmadık, garîb birşey olursa bu kuralın dışına çıkılarak zikredilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
“Bayılmak” anlamına da gelen, ayet metnindeki صَعِقَ fiili, tefsirlerde çoğunlukla “korkudan düşüp ölecek” şeklinde yorumlanmıştır. (Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 634)
Müstesna olanların Cebrâîl, Mikail, İsrafil ve ölüm meleği (hepsine selam olsun) oldukları söylenmiştir. (Kurtubî)
Kıyamet günü olacak haller bu işin kesinlikle vukû bulacağına delalet etmek üzere mazi fille anlatılmıştır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Ayette farklı kimseleri belirten ism-i mevsûller arasında, ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
ثُمَّ نُفِـخَ ف۪يهِ اُخْرٰى
Cümle terâhî ve tertip ifade eden ثُمَّ ile makabline atfedilmiştir.
Hem zaman açısından hem de rütbe açısından terahi ifade eder. (Âşûr)
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
نُفِـخَ fiil meçhul bina edilmiştir.
نُفِـخَ fiili siyaktaki önemine binaen tekrarlanmıştır. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
اُخْرٰى , mahzuf için sıfattır. Takdiri نَفْخَةٌ أُخْرى (Başka bir nefha) şeklindedir. (Âşûr)
Birinci نُفِـخَ ‘da yere düşmeleri, ölü olarak yere düşmeleri demektir; yahut baygın halde yere düşmeleri demektir. Bundan müstesna olanlar, Cebrâîl Mikâil (as) ve İsrafil (as)'dir. Zîra onlar henüz ölmezler. Yahut müstesna olanlar, arşı taşıyan meleklerdir.
İkinci kez sûra üfürülünce, insanlar, kabirlerinden kalkacaklar, yahut ayakta bekleyecekler, demektir. Onların bakınmaları, şaşkınlar gibi gözlerim çevirip etrafa bakacaklar, yahut kendilerine ne yapılacağını bekleyecekler, demektir. (Ebüssuûd)
فَاِذَا هُمْ قِيَامٌ يَنْظُرُونَ
Cümle, atıf harfi فَ ile makabline matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
اِذَا ; müfacee harfidir. Aniden olan beklenmedik durumları ifade eder. Özellikle فَ ile birlikte kullanıldığı zaman cümleye, “ansızın, bir de bakarsın ki hayret verici bir durum” anlamları katar. Yani insanın kendisine yapılan iyiliğe karşılık böyle yapması beklenmez ve bu iş aniden olmuştur, demektir.
Arz ve semavattakilere ait olan هُمْ zamiri mübteda, قِيَامٌ haberdir.
Müspet muzari fiil sıygasında gelerek, teceddüt istimrar ve tecessüm ifade eden يَنْظُرُونَ cümlesi, haldir. Hal cümleleri, anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır. Bu cümlenin, ikinci haber olması da caizdir.
Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder.
Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
[Ayakları üzerinde dikilip kendilerine vaad olunan ba'sı gözetleyecekler], diye açıklanmıştır. Bir başka açıklamaya göre buradaki bakınmak (nazar), intizar (beklemek, gözetlemek) anlamındadır. Yani kendilerine neler yapılacağını gözetleyecek, bekleyeceklerdir. (Kurtubî)