Zümer Sûresi 74. Ayet

وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي صَدَقَنَا وَعْدَهُ وَاَوْرَثَنَا الْاَرْضَ نَتَبَوَّاُ مِنَ الْجَنَّةِ حَيْثُ نَشَٓاءُۚ فَنِعْمَ اَجْرُ الْعَامِل۪ينَ  ...

Onlar şöyle derler: “Hamd, bize olan vaadini gerçekleştiren ve bizi cennetten dilediğimiz yere konmak üzere bu yurda varis kılan Allah’a mahsustur. Salih amel işleyenlerin mükâfatı ne güzelmiş!”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَقَالُوا ve derler ق و ل
2 الْحَمْدُ hamdolsun ح م د
3 لِلَّهِ Allah’a
4 الَّذِي o ki;
5 صَدَقَنَا bize yerine getirdi ص د ق
6 وَعْدَهُ verdiği sözünü و ع د
7 وَأَوْرَثَنَا ve bizi varis kıldı و ر ث
8 الْأَرْضَ yurda ا ر ض
9 نَتَبَوَّأُ oturacağımız ب و ا
10 مِنَ (-ten)
11 الْجَنَّةِ cennet ج ن ن
12 حَيْثُ yerinde ح ي ث
13 نَشَاءُ dilediğimiz ش ي ا
14 فَنِعْمَ ne güzeldir ن ع م
15 أَجْرُ ücreti ا ج ر
16 الْعَامِلِينَ çalışanların ع م ل
 

Âhiretteki adaletli yargının sonucu, münkir ve mücrimlerin cezalandırılmak üzere cehenneme; âyetteki deyimiyle müttakilerin yani Allah’a saygı duyup hükümlerini çiğnemekten sakınmaya özen göstermiş müminlerin de cennete gönderilmesidir. Cehennem bekçilerinin, oraya getirilenlere soracakları soruya dair kınama mahiyetindeki ifadeler, aslında bu dünyada henüz ellerinde fırsat bulunanlar için dolaylı bir uyarı maksadı taşımaktadır. Buna karşılık cennet bekçilerinin oraya gelenlere söyleyecekleri güzel sözler ve iltifatlar ile bunun ardından cennete girenlerin, rablerine karşı minnetlerini dile getiren mutluluk dolu sözleri de aslında yine bu dünyada yaşayanları imana ve takvâ çizgisinde bulunmaya, Allah’ın rızasına uygun işler yapmaya teşvik etmektedir.

Sûrenin sonunda meleklerin oradaki hitaplarıyla ilgili etkileyici bir tasvirin ardından uhrevî yargılamada hakkın yerini bulduğunun bir defa daha altı çizilmekte; nihayet bu adaletinden dolayı Allah’a duyulan derin minnet ve şükranın, “Bütün övgüler âlemlerin rabbi olan Allah içindir” şeklinde dile getirileceği bildirilmektedir. 

Zümer sûresinin son âyetlerinde veciz bir şekilde anlatılan ve dinî literatürde “âhiret halleri” denilen mahşer, mizan, hesap, sırat, cennet, cehennem gibi varlık ve olaylar, henüz gerçekleşmediği, örneği yaşanmadığı için –tekrarı mümkün olmayan her olay gibi– insanların bilgi sınırlarını aşmakta, iman alanına girmektedir. Kur’an-ı Kerîm’de bunlarla ilgili açıklamalar, tasvirler genellikle insanların zihinlerinde olabildiğince isabetli çağrışımlar ve gönüllerinde verimli etkiler doğmasını sağlayacak şekilde somutlaştırılarak verilmiştir. Sûrenin bu son âyetlerinde de önemli ölçüde bu anlatım tarzı hâkimdir. Bu temsilî açıklamaları tam ve doğru olarak tefsir ve te’vil etmemiz mümkün değildir; bu hususta yapılan yorumlar, te’viller ancak onu yapan kişilerin kendilerine ait yorum ve anlayışlar olup başkalarını bağlayıcı nitelikte kesin bilgiler değildir. Bu hususta öteden beri benimsenen en sağlıklı yaklaşım, bu konularda âyetlerin ve sahih hadislerin asıl anlamlarının ne olduğunu kavrayıp açıklayamasak da onların bildirdiklerine şeksiz şüphesiz iman etmek, açıklamaların amacına yönelmek ve bu imanın gereğince yaşamaktır.

 

وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي صَدَقَنَا وَعْدَهُ وَاَوْرَثَنَا الْاَرْضَ نَتَبَوَّاُ مِنَ الْجَنَّةِ حَيْثُ نَشَٓاءُۚ

 

Ayet,atıf harfi وَ ‘la mukadder istînâfa matuftur. Takdiri, فدخلوها (Hemen oraya girdiler) şeklindedir. 

Fiil cümlesidir.  قَالُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavli  الْحَمْدُ لِلّٰهِ ‘dir.  قَالُوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

الْحَمْدُ  mübteda olup lafzen merfûdur.  لِلّٰهِ  car mecruru mahzuf habere mütealliktir. Müfred müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي  lafza-i celâlin sıfatı olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası  صَدَقَنَا ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

صَدَقَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mütekellim zamir  نَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

وَعْدَهُ  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  اَوْرَثَنَا  atıf harfi  وَ ‘la  صَدَقَنَا  fiiline matuftur.

اَوْرَثَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mütekellim zamiri  نَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  الْاَرْضَ  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

نَتَبَوَّاُ  cümlesi  اَوْرَثَنَا ‘daki mütekellim zamirinden hal olarak mahallen mansubdur. نَتَبَوَّاُ   damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur.  مِنَ الْجَنَّةِ  car mecruru  نَتَبَوَّاُ  fiiline mütealliktir.  حَيْثُ  mekân zarfı, damme üzere mebni olup نَتَبَوَّاُ  fiiline mütealliktir.

نَشَٓاءُۚ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

نَشَٓاءُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur. 

اَوْرَثَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  ورث ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.  

نَتَبَوَّاُ   fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi  بوأ ‘dir.

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.


فَنِعْمَ اَجْرُ الْعَامِل۪ينَ

 

فَ  istînâfiyyedir.  بِئْسَ  camid fiil olup, zem fiillerindendir. اَجْرُ  fail olup lafzen merfûdur. Fiilinin mahsusu mahzuftur. Takdiri, الجنّةdir.  الْعَامِل۪ينَ  muzâfun ileyh olup cer alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

عَامِل۪ينَ kelimesi, sülasi mücerredi عمل  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي صَدَقَنَا وَعْدَهُ

 

Ayet, takdiri  فدخلوها  (Hemen oraya girdiler) olan, mukadder istînâfa matuftur. Cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالُوا  fiilinin mekulü’l-kavli olan  الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي صَدَقَنَا وَعْدَهُ  cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi formunda gelmiştir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mübteda olan  الْحَمْدُ ’nün haberi mahzuftur.  لِلّٰهِ  bu mahzuf habere mütealliktir.

İsim cümlesinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meani İlmi)

Sıla cümlesindeki habere dikkat çekmek için gelen has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي , lafza-i celâl için sıfattır. Sıfatlar anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır. Mevsûlün sılası olan  صَدَقَنَا وَعْدَهُ , mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107) 

Cümlede ikinci mef’ûl olan  وَعْدَهُ  izâfetinde Allah’a aid zamire muzâf olması vade için tazim ve teşrif ifade eder. 

Burada Allah'ın (cc) vaadinden murat, tekrar dirilme ve mükâfat vaadidir. (Ebüssuûd)


 وَاَوْرَثَنَا الْاَرْضَ نَتَبَوَّاُ مِنَ الْجَنَّةِ حَيْثُ نَشَٓاءُۚ

 

Bu cümle atıf harfi  وَ ‘la sıla cümlesine atfedilmiştir. Cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

نَتَبَوَّاُ مِنَ الْجَنَّةِ حَيْثُ نَشَٓاءُۚ  cümlesi  اَوْرَثَنَا ‘daki mütekellim zamirinden haldir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır. 

Mekan zarfı  حَيْثُ ’nun muzâfun ileyhi olan  نَشَٓاءُ  cümlesi, muzari fiil sıygasında gelerek hudûs ve teceddüt ifade etmiştir. 

حَيْثُ  mekan zarfıdır. Bu edat cümleye muzaf olur. Edattan sonraki cümle isim ve fiil cümlesi olabilir. Edat kendisinden önceki bir fiilin mekan zarfı yani mef’ûlun fihidir. Sonu damme üzere mebnidir ve mahallen mansubdur.

Bu cümleyle istiâre yolu ile yerleştikleri mekan kastedilmiştir. Oraya mirasçı kılması da amellerinden dolayı mülk etmesidir. Yahut varisin mirasında tasarrufu gibi tasarruf imkânına kavuştukları içindir. (Beyzâvî) 


فَنِعْمَ اَجْرُ الْعَامِل۪ينَ

 

 

 فَ  istînâfiyyedir. Cümle gayr-ı talebî inşâî isnaddır. Medh fiili  نِعْمَ ’nin faili olan  اَجْرُ الْعَامِل۪ينَ , izafet terkibiyle gelerek az lafızla çok anlam ifade etmiştir.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  نِعْمَ ‘nin, takdiri  الجنة  olan mahsusu, mahzuftur.

Bu cümlenin onların söyleyecekleri sözün devamı olduğu söylenmiştir. Yani bu mükâfat ne güzeldir! diyeceklerdir. Bir başka görüşe göre bu, yüce Allah'ın söyleyeceği bir cümledir. Güzel ve iyi hareket eden kimselere vermiş olduğum bu mükâfat ne güzeldir! demek olur. (Kurtubî)

اَجْرُ  kelimesinde istiare vardır. Kelime, iyi amellere karşılık verilen mükâfat anlamında, işçiye ödenen ücrete benzetilerek müstear olmuştur. 

Ayetin son cümlesi, cennet ve cehennem ehlinin durumlarını anlatan surede, berâat-i intihâ sanatının güzel bir örneğidir.

Sayfadaki ayetlerin son kelimelerinin, istisnasız hepsinin fasılalarındaki  و- نَ  , ي - نَ  harfleriyle  oluşan ahenk, diğer sayfalarda olduğu gibi son derece dikkat çekicidir. Bu fasılalarda lüzum ma la yelzem sanatı vardır.