Zümer Sûresi 73. Ayet

وَس۪يقَ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ اِلَى الْجَنَّةِ زُمَراًۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاؤُ۫هَا وَفُتِحَتْ اَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا سَلَامٌ عَلَيْكُمْ طِبْتُمْ فَادْخُلُوهَا خَالِد۪ينَ  ...

Rablerine karşı gelmekten sakınanlar da grup grup cennete sevk edilirler. Cennete vardıklarında oranın kapıları açılır ve cennet bekçileri onlara şöyle der: “Size selâm olsun! Tertemiz oldunuz. Haydi ebedî kalmak üzere buraya girin.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَسِيقَ ve sevk edilirler س و ق
2 الَّذِينَ kimseler
3 اتَّقَوْا korunan(lar) و ق ي
4 رَبَّهُمْ Rablerinin (azabından) ر ب ب
5 إِلَى
6 الْجَنَّةِ cennete ج ن ن
7 زُمَرًا bölük bölük ز م ر
8 حَتَّىٰ nihayet
9 إِذَا zaman
10 جَاءُوهَا geldikleri ج ي ا
11 وَفُتِحَتْ ve açılır ف ت ح
12 أَبْوَابُهَا onun kapıları ب و ب
13 وَقَالَ ve derler ق و ل
14 لَهُمْ onlara
15 خَزَنَتُهَا onun bekçileri خ ز ن
16 سَلَامٌ selam س ل م
17 عَلَيْكُمْ size
18 طِبْتُمْ (ne) hoşsunuz ط ي ب
19 فَادْخُلُوهَا buraya girin د خ ل
20 خَالِدِينَ ebedi kalmak üzere خ ل د
 

Âhiretteki adaletli yargının sonucu, münkir ve mücrimlerin cezalandırılmak üzere cehenneme; âyetteki deyimiyle müttakilerin yani Allah’a saygı duyup hükümlerini çiğnemekten sakınmaya özen göstermiş müminlerin de cennete gönderilmesidir. Cehennem bekçilerinin, oraya getirilenlere soracakları soruya dair kınama mahiyetindeki ifadeler, aslında bu dünyada henüz ellerinde fırsat bulunanlar için dolaylı bir uyarı maksadı taşımaktadır. Buna karşılık cennet bekçilerinin oraya gelenlere söyleyecekleri güzel sözler ve iltifatlar ile bunun ardından cennete girenlerin, rablerine karşı minnetlerini dile getiren mutluluk dolu sözleri de aslında yine bu dünyada yaşayanları imana ve takvâ çizgisinde bulunmaya, Allah’ın rızasına uygun işler yapmaya teşvik etmektedir.

Sûrenin sonunda meleklerin oradaki hitaplarıyla ilgili etkileyici bir tasvirin ardından uhrevî yargılamada hakkın yerini bulduğunun bir defa daha altı çizilmekte; nihayet bu adaletinden dolayı Allah’a duyulan derin minnet ve şükranın, “Bütün övgüler âlemlerin rabbi olan Allah içindir” şeklinde dile getirileceği bildirilmektedir. 

Zümer sûresinin son âyetlerinde veciz bir şekilde anlatılan ve dinî literatürde “âhiret halleri” denilen mahşer, mizan, hesap, sırat, cennet, cehennem gibi varlık ve olaylar, henüz gerçekleşmediği, örneği yaşanmadığı için –tekrarı mümkün olmayan her olay gibi– insanların bilgi sınırlarını aşmakta, iman alanına girmektedir. Kur’an-ı Kerîm’de bunlarla ilgili açıklamalar, tasvirler genellikle insanların zihinlerinde olabildiğince isabetli çağrışımlar ve gönüllerinde verimli etkiler doğmasını sağlayacak şekilde somutlaştırılarak verilmiştir. Sûrenin bu son âyetlerinde de önemli ölçüde bu anlatım tarzı hâkimdir. Bu temsilî açıklamaları tam ve doğru olarak tefsir ve te’vil etmemiz mümkün değildir; bu hususta yapılan yorumlar, te’viller ancak onu yapan kişilerin kendilerine ait yorum ve anlayışlar olup başkalarını bağlayıcı nitelikte kesin bilgiler değildir. Bu hususta öteden beri benimsenen en sağlıklı yaklaşım, bu konularda âyetlerin ve sahih hadislerin asıl anlamlarının ne olduğunu kavrayıp açıklayamasak da onların bildirdiklerine şeksiz şüphesiz iman etmek, açıklamaların amacına yönelmek ve bu imanın gereğince yaşamaktır.

 
Riyazus Salihin, 1886 Nolu Hadis
Ebû Hureyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Cennete ilk girecek kimselerin yüzleri, dolunay gibi parlak olacak. Onların ardından gireceklerin yüzleri, gökyüzündeki en parlak yıldız gibi aydınlık olacak. Orada insanlar ne küçük ne büyük abdest bozarlar ve ne de tükürüp sümkürürler. Onların tarakları altındandır. Kokuları mis gibidir. Buhurdanlıklarında tüten hoş koku, cennetin hoş kokulu ağacındandır. Eşleri hûrilerdir. Cennetliklerin hepsi de babaları Âdem’in şeklinde yaratılmış olup boyları altmış arşındır.”
Buhârî, Bed'ü'l-halk 8, Enbiyâ 1; Müslim, Cennet 15. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyâmet 60, Cennet 5; İbni Mâce, Zühd 39
Buhârî ve Müslim’in diğer bir rivayetine göre Resûl-i Ekrem şöyle buyurdu:
“Onların cennetteki kapları altındandır. Orada terleri mis gibi güzel kokacaktır. Orada her birine, baldırının iliği etinin üstünden görünecek kadar güzel ikişer kadın verilecektir. Onların kalpleri tek bir adamın kalbi gibi aynı duyguları taşıdığından, aralarında ne anlaşmazlık ne de çekişme meydana gelecektir. Akşam sabah Allah Teâlâ’yı ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan tenzih edeceklerdir.”
(Buhârî, Bed'ü'l-halk 8, Enbiyâ 1; Müslim, Cennet 17)

Riyazus Salihin, 1896 Nolu Hadis
Ebû Saîd ve Ebû Hureyre radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Cennetlikler cennete girince bir kimse şöyle seslenir: Siz cennette ebediyyen yaşayacak, hiç ölmeyeceksiniz; hep sağlıklı olacak, hiç hastalanmayacaksınız; hep genç kalacak, hiç yaşlanmayacaksınız; hep nimet ve mutluluk içinde yaşayacak, hiç keder ve sıkıntı çekmeyeceksiniz.”
(Müslim, Cennet 22. Ayrıca bk. Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân 41)
 

وَس۪يقَ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ اِلَى الْجَنَّةِ زُمَراًۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاؤُ۫هَا وَفُتِحَتْ اَبْوَابُهَا 

 

Fiil cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir. س۪يقَ  fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  naib-i fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  اتَّقَوْا ‘dır. Îrabdan mahalli yoktur. 

اتَّقَوْا  fiili mahzuf elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

رَبَّهُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اِلَى الْجَنَّةِ  car mecruru  س۪يقَ  fiiline mütealliktir. زُمَراً  kelimesi hal olup fetha ile mansubdur. 

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

حَتّٰٓى  gaye bildiren cer harfidir. حَتّٰٓى  edatı üç şekilde kullanılabilir: Harf-i cer olarak, başlangıç edatı olarak ve atıf edatı olarak. Burada ibtida (başlangıç) edatı olarak kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اِذَا  şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. 

إِذَا ‘dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a)  إِذَا  fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b)  إِذَا ‘nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına  ف ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.

c)  Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

جَٓاؤُ۫هَا  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  جَٓاؤُ۫هَا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

وَ  atıf harfidir. Haliyye yada zaid olması da caizdir.

Şartın cevabı mahzuftur. Takdiri, اطمأنّوا أو سعدوا (Güvenin ya da mutlu olun) şeklindedir.

فُتِحَتْ  fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir.  اَبْوَابُهَا  fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اتَّقَوْا  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  وقي ’dir.İftial babının fael fiili  و ي ث  olursa fael fiili  ت  harfine çevrilir. 

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.


وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا سَلَامٌ عَلَيْكُمْ طِبْتُمْ 

 

Atıf harfi وَ ‘la  جَٓاؤُ۫هَا ‘ya matuf olup, mahallen mecrurdur.

Fiil cümlesidir. قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  لَهُمْ  car mecruru  قَالَ  fiiline mütealliktir. خَزَنَتُـهَٓا  fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

Mekulü’l-kavli  سَلَامٌ عَلَيْكُمْ ‘dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

سَلَامٌ  mübteda olup lafzen merfûdur.  عَلَيْكُمْ  car mecruru  طِبْتُمْ  fiiline mütealliktir.

طِبْتُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur.


 فَادْخُلُوهَا خَالِد۪ينَ

 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن دخلتموها (Oraya girerseniz) şeklindedir.

ادْخُلُوهَا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

خَالِد۪ينَ  kelimesi  ادْخُلُو ‘daki failin hali olup nasb alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
 

وَس۪يقَ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ اِلَى الْجَنَّةِ زُمَراًۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir. Ayetin ilk cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

Ayetteki henüz gerçekleşmemiş olayın mazi fiille ifadesi edilmesi, vukuunun kesinliğine işarettir.

س۪يقَ  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Suret-i İbrahim, s. 127)

Naib-i fail konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ‘nin sılası olan اتَّقَوْا رَبَّهُمْ اِلَى الْجَنَّةِ زُمَر  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması, bahsi geçenlerin bilinen kişiler olmasının yanında o kişilere tazim ve teşrif ifade eder. 

اِلَى الْجَنَّةِ  car mecruru,  س۪يقَ  fiiline mütealliktir. زُمَراً  kelimesi haldir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

Bu ayetlerde fiiller hep meçhul getirilerek muhatabın faili değil de fiili düşünmesi istenmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

رَبَّهُمْ  izafeti muzâfun ileyhin şanı içindir. Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  رَبَّ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Müttakilerin cennete girişi için  س۪يقَ  fiilinin kullanılması önce geçen aynı fiil dolayısıyla müşakale babındandır. Müşâkele kelamı güzelleştiren sanatlardan biridir. Alimlere göre bu kullanım istiare kabilindendir. Alâka sadece lafzi alâkalardan olan cümle benzerliğidir. 

(Âşûr) 

71. ve 73.ayetlerde  وَس۪يقَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِلٰى جَهَنَّمَ زُمَراًۜ  [İnkâr edenler cehenneme bölük bölük sevkedilir.] ayetine karşılık Yüce Allah, وَس۪يقَ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ اِلَى الْجَنَّةِ زُمَراً  [Rablerinin emrine karşı gelmek­ten sakınanlar bölük bölük cennete sevkedilir.] ayetini zikretmiştir. Mukabele, önce iki veya daha çok mananın, sonra da tertiple bunların karşılığının getirilmesi demektir. Bu güzelleştirici edebî sanatlardandır. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir)

İnkâr edenler, bölük bölük cehenneme sürülür. Oraya vardıklarında kapıları açılır; bekçileri onlara: [Size içinizden Rabbinizin ayetlerini okuyan ve karşılaşacağınız bu gün hakkında sizi uyaran peygamberler gelmedi mi? derler.] (Zümer /71). [Rablerine karşı gelmekten sakınanlar, bölük bölük cennete götürülürler. Oraya varıp da kapıları açıldığında, bekçileri onlara: “Selam size, hoş geldiniz! Temelli olarak buraya girin” derler.] (Zümer/73). Kâfirlerden bahseden ayetlerde  فُتِحَتْ  kelimesinin başındaki وَ   hazf edilmişken müminlerden bahseden ayette zikredilmiştir. Buradaki و  hakkında farklı görüşlerden uzak olarak ister zaid, ister atıf, ister hal olsun kâfirler için cehennemin kapılarının kapalı, sadece onlar geldiğinde açılacak olması, cennete girecek olan müminler için ise kapıların onlar gelmeden önce açılacağı şeklindeki bir değerlendirme anlamını katması; ayrıca bir harf ile cennete girecek olanlara bir özen gösterileceği şeklindeki bir yorum iltifat sanatının anlama kattığı zenginliği açıkça ortaya koymaktadır. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)


حَتّٰٓى اِذَا جَٓاؤُ۫هَا وَفُتِحَتْ اَبْوَابُهَا 

 

حَتّٰٓى , ibtidaiyye olarak gelmiştir.

Cevap cümlesine müteallık olan  اِذَا , şart manalı gayrı cazim zaman zarfıdır. Şart cümlesi olan  جَٓاؤُ۫هَا , aynı zamanda  اِذَا ’nın muzâfun ileyhidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

وَفُتِحَتْ اَبْوَابُهَا  cümlesi şart cümlesine hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  فُتِحَتْ  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Suret-i İbrahim, s. 127)

Cümlede îcâz-ı hazif vardır. Takdiri  اطمأنّوا  veya  سعدوا  (Mutlu oldular) olan cevap cümlesi hazf edilmiştir.

Bu takdire göre mezkûr şart ve mahzuf cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Beyanî Tefsir Yolu, c. 2, s. 88.) 

Cennet ehlinin cennete girişlerini anlatan ayette  اِذَا ’nın cevabı mahzuftur.  نَالوا سروراً وَكَراَمةً  takdirindedir. (Beyzâvî)

Beyzâvî ayetin tefsirinde şunları kaydeder: اِذَا ’nın cevabı hazf edilmiştir. Bunun nedeni ise cennetin kapılarının önüne gelen cennet ehlinin görecekleri nimetleri ve karşılaşacakları saygıyı vasfetmede kelâmın yetersiz kalmasıdır. (Süleyman Gür, Kâzî Beyzâvî Tefsîrinde Belâgat İlmi Ve Uygulanışı) 

Bu cümle ile 71. ayette geçen  حَتّٰٓى اِذَا جَٓاؤُ۫هَا فُتِحَتْ اَبْوَابُهَا  cümlesi arasında mukabele oluşmuştur. Bu ayetteki  هَا  zamiri Cennet’e, önceki ayetteki ise Cehennem’e aittir. 


وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا سَلَامٌ عَلَيْكُمْ طِبْتُمْ 

 

Bu cümle atıf harfi  وَ ‘la, şart cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Şart cümlesinin haber manalı olması bu atfı mümkün kılmıştır. 

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  لَهُمْ  amili olan  خَزَنَتُهَا ’ya ihtimam için takdim edilmiştir.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  سَلَامٌ عَلَيْكُمْ  cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Sübut ve devam ifade eden isim cümlesinde, îcâz-ı hazif sanatı vardır.  عَلَيْكُمْ  car mecruru mahzuf habere mütealliktir. Nekre gelen mübteda  سَلَامٌ , selamın tamamına ve kemâline işaret içindir.

Mekulü’l-kavle dahil olan dua manasındaki  طِبْتُمْ  cümlesi, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)


 فَادْخُلُوهَا خَالِد۪ينَ

 

Rabıta harfi  فَ , mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Bu cevap cümlesi emir üslubunda talebi inşai isnadtır. Takdiri  إن دخلتموها (Oraya girerseniz…) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

خَالِد۪ينَ  kelimesi, ادْخُلُو  fiilinin failinden haldir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

خلد  aslında ‘yetmiş yıl kaldı’ demektir. Kuran-ı Kerim’de çokluktan kinaye olarak sonsuzluk anlamında kullanılır. İsm-i fail vezninde gelmesi anlamını pekiştirmiştir.

Bu ayetteki cümlelerle, 71. ayetin ilk üç cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

فَادْخُلُوهَا - خَالِد۪ينَ  kelimeleri arasında cinas-ı kalb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.