اِنْ يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ٓ اِلَّٓا اِنَاثاًۚ وَاِنْ يَدْعُونَ اِلَّا شَيْطَاناً مَر۪يداًۙ
Dişi putlar” diye tercüme edilen inâs kelimesi sözlükte “dişiler” anlamına gelmektedir. Bunu “dişi putlar” şeklinde çevirmemizin sebebi, bunlardan maksadın “Lât, Uzzâ ve Menât” şeklindeki dişil isimlerle anılan meşhur putlar olduğuna dair açıklamalardır (Taberî’nin de tercihi bu yöndedir, V, 280). Burada Araplar’ın, kadınları aşağıladıkları halde putlarını dişilere mahsus isimlerle anmalarındaki çelişkiye de işaret edilmiştir. Kelimeyi doğrudan “put” manasına gelen vesen kelimesinin çoğulu olarak “vüsünen” şeklinde okuyanlar da olmuştur.
Gerek bu okuyuşu ve gerekse inâs kelimesinin kökünde bulunan “edilgenlik” mânasını göz önüne alarak âyeti daha genel çerçevede yorumlayan tefsirciler, şu ilgi çekici açıklamayı getirmişlerdir: Allah’tan başka hiçbir varlık, kendisine tapanlara bir fayda sağlayamaz, onlara yönelen bir kötülüğü engelleyemez; aksine tapanlar taptıklarına birtakım özellikler verir, menfaatler sağlarlar.
Bu bakımdan “Allah’tan başka bir varlığın tanrı kabul edildiği” hiçbir din farklı ve müstesna değildir, buradaki “Allah’ı bırakıp...” ifadesi bu gerçeği dile getirmektedir.
İnsanın bilgi edinmesini, karar vermesini, arzu etmesini ve eyleme geçmesini sağlayan psikolojik yapı içinde yanıltıcı, olumsuz, çirkin ve günah olan kararlara, eylemlere götüren, iten unsurlar da vardır. Her bir fert psikolojik hayatında, şahsî tecrübesinde içindeki iyi ile kötüyü, iyiliğe çeken güçle kötülüğe çeken gücü tanır, hisseder, yaşar.
Bunlar akıl denilen melekeyi de etki altına alır, yanlış bilgi ve kanaat üretmesine, yanlış yöne gitme kararı almasına sebep olabilirler. İnsanın ruh yapısında mevcut olan bu ikilinin iyi olanı rahmâna, O’nu dinlemeye, O’na itaat etmeye; kötü olanı ise şeytana, onu dinlemeye ve onunla iş birliğine açıktır, yatkındır.
Şeytanların başı İblîs Allah’ın emrine karşı gelmiş, onun hemcinsleri de bu özelliği devralmışlardır. Başta putperestlik olmak üzere hak ve hakikate ters düşen dinlere intisap eden kimseler olsun, müslüman oldukları halde günah işleyen, amelde kusuru olan şahıslar olsun bu inanış ve davranışlarıyla günaha girmiş olmaktadırlar. Onları bu günaha iten güçler arasında şeytan da vardır. Şu halde puta tapan aslında şeytana tapmakta, ona itaat etmektedir. Çünkü putların insanları etkileme güçleri yoktur, etkileyenlerin başında Allah’ın buyruğuna karşı gelen şeytan vardır.
Kaynak : Kur’ân Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 147-148
اِنْ يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ٓ اِلَّٓا اِنَاثاًۚ
اِنْ nefy harfidir. يَدْعُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzaridir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
مِنْ دُونِه۪ٓ car mecruru يَدْعُونَ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir ه۪ٓ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِلَّٓا hasr edatıdır. اِنَاثًا mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
وَاِنْ يَدْعُونَ اِلَّا شَيْطَاناً مَر۪يداًۙ
وَ atıf, اِنْ nefy harfidir. يَدْعُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzaridir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اِلَّٓا hasr edatıdır. شَيْطَانًا mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. مَر۪يدًا kelimesi شَيْطَانًا ‘in sıfatıdır.
اِنْ يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ٓ اِلَّٓا اِنَاثاًۚ
Fasılla gelmiş ayet müstenefedir. Nefy harfi اِنْ ve istisnâ harfi اِلَّٓا ile oluşan kasrla tekid edilmiş muzari fiil sıygasında haberî isnaddır. Faide-i haber talebî kelamdır. Kasr, fiil ve mef’ûlü arasındadır. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır. يَدْعُونَ maksûr, اِنَاثًاۚ sıfattır. Yani ‘onlar sadece dişilere ibadet ederler, başka hiçbir şeye değil’ demektir.
Bu kasr, kasr-ı iddiâî’dir. (Âşûr)
اِنْ ve اِلَّٓا ile kurulan kasr cümleleri, اِنْ harfindeki hemzenin kuvveti dolayısıyla ما ve اِلَّٓا ile kurulan kasr cümlelerinden daha kuvvetlidir.
اِنَاثًاۚ ’deki tenvin tahkir ifade eder.
اِنَاثًاۚ dişi kabul ettikleri putlardan kinayedir.
مِنْ دُونِه۪ٓ izafeti gayrının tahkiri içindir.
وَاِنْ يَدْعُونَ اِلَّا شَيْطَاناً مَر۪يداًۙ
وَ istînâfiyyedir. Nefy harfi اِنْ ve istisnâ harfi اِلَّٓا ile oluşan kasrla tekid edilmiş muzari fiil sıygasında haberî isnaddır. Faide-i haber talebî kelamdır. Kasr, fiil ve mef’ûlü arasındadır. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır. يَدْعُونَ maksûr, شَيْطَانًا sıfattır. Yani ‘onlar sadece şeytana ibadet ederler, başka hiçbir şeye değil’ demektir.
شَيْطَانًا ’deki tenvin tahkir ifade eder.
شَيْطَانًا ,مَر۪يدًاۙ için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.
Ayette geçen مَر۪يدًاۙ kelimesi, “taattan iyice uzak olma” manasında, “isyanda (azgınlıkta) ileri giden” demektir. Nitekim böylesi kimselere, “marid” ve “merîd” denilir.
Yine Zeccac, üzerinde birşey olmayan dümdüz duvar, yaprakları tamamen dökülmüş olan ağaç, sakal mahalli dümdüz ve parlak olduğu için sakalı çıkmayan kimseye de, binaenaleyh taatten iyice uzak olan kimseye de taattan iyice soyunmuş ve taatten kendisine birşey bulaşmamış olduğu için “merîd” ve “marîd” denildiğini söylemiştir. (Fahreddin er-Râzî)
اِنْ يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ٓ اِلَّٓا اِنَاثًاۚ cümlesiyle وَاِنْ يَدْعُونَ اِلَّا شَيْطَانًا مَر۪يدًاۙ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
اِنْ يَدْعُونَ اِلَّا ibaresinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
[Ama] bu putlara tapmakla [aslında, inatçı bir şeytandan başkasına dua] yani kulluk [etmiş olmuyorlar!] Çünkü onları putlara tapmaya kışkırtan odur. Onlar da ona itaat ediyorlar. Dolayısıyla ona itaatleri kulluk etmek olarak değerlendirilmiş oluyor. (Keşşâf)
Ayette yer alan, (çağırırlar, dua ederler) kelimesi, “ibadet ederler” manasınadır. Çünkü bir şeye tapan kimse ona muhtaç olduğu zaman ona dua eder. Çünkü bir şeye tapan kimse ona muhtaç olduğu zaman ona dua eder. (Fahreddin er-Râzî)