اَلَّذ۪ينَ يَتَرَبَّصُونَ بِكُمْۚ فَاِنْ كَانَ لَكُمْ فَتْحٌ مِنَ اللّٰهِ قَالُٓوا اَلَمْ نَكُنْ مَعَكُمْۘ وَاِنْ كَانَ لِلْكَافِر۪ينَ نَص۪يبٌۙ قَالُٓوا اَلَمْ نَسْتَحْوِذْ عَلَيْكُمْ وَنَمْنَعْكُمْ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَۜ فَاللّٰهُ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ وَلَنْ يَجْعَلَ اللّٰهُ لِلْكَافِر۪ينَ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ سَب۪يلاً۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | الَّذِينَ | onlar ki |
|
2 | يَتَرَبَّصُونَ | gözetleyip dururlar |
|
3 | بِكُمْ | sizi |
|
4 | فَإِنْ | eğer |
|
5 | كَانَ | (nasib)olursa |
|
6 | لَكُمْ | size |
|
7 | فَتْحٌ | bir fetih |
|
8 | مِنَ |
|
|
9 | اللَّهِ | Allah’tan |
|
10 | قَالُوا | derler |
|
11 | أَلَمْ | değil miydik? |
|
12 | نَكُنْ | biz de |
|
13 | مَعَكُمْ | sizinle beraber |
|
14 | وَإِنْ | ve eğer |
|
15 | كَانَ | olursa |
|
16 | لِلْكَافِرِينَ | kafirlerin |
|
17 | نَصِيبٌ | (savaşta) bir payı |
|
18 | قَالُوا | derler |
|
19 | أَلَمْ |
|
|
20 | نَسْتَحْوِذْ | biz üstünlük sağlamadık mı |
|
21 | عَلَيْكُمْ | size |
|
22 | وَنَمْنَعْكُمْ | ve sizi korumadık mı? |
|
23 | مِنَ |
|
|
24 | الْمُؤْمِنِينَ | mü’minlerden |
|
25 | فَاللَّهُ | artık Allah |
|
26 | يَحْكُمُ | hükmedecek |
|
27 | بَيْنَكُمْ | aranızda |
|
28 | يَوْمَ | gününde |
|
29 | الْقِيَامَةِ | kıyamet |
|
30 | وَلَنْ | ve asla |
|
31 | يَجْعَلَ | vermeyecektir |
|
32 | اللَّهُ | Allah |
|
33 | لِلْكَافِرِينَ | kafirlere |
|
34 | عَلَى | karşı |
|
35 | الْمُؤْمِنِينَ | mü’minlere |
|
36 | سَبِيلًا | bir yol |
|
Rasûlullah (sav) buyurdular ki: "Allah Teala hazretleri yeryüzünü benim için dürüp topladı, ben de doğusunu da batısını da gördüm. Ümmetimin mülkü, bana gösterilen yerlere kadar uzanacaktır. Bana iki hazine verildi: Kırmızı ve beyaz hazineler. Ben Rabbimden, ümmetimi umumi bir kıtlıkla helak etmemesini, ümmetime kendi nefislerinden başka bir düşman musallat edip çoğunluğu helak etmelerine meydan vermemesini talep ettim. Rabbim Teala hazretleri bu isteklerime şöyle cevap verdiler: "Ey Muhammed! Bir hüküm verdim mi artık o geri alınmaz. Ben senin ümmetine "Onları umumi bir kıtlıkla helak etmeyeceğim, kendileri dışında, çoğunu helak edecek bir düşman da musallat etmeyeceğim, hatta yeryüzünün her tarafında bulunanlar, onlar aleyhinde toplansalar da. Ama kendi aralarında birbirlerini helak edecekler."
Ravi: Sevban
Kaynak: Müslim, Fiten 19, (2889); Tirmizi, Fiten 14, (2177); Ebu Davud, Fiten 1, (4252)
(Ayet ve hadislerle açıklamalı KUR’ÂN-I KERİM MEALİ
PROF. DR. MEHMET YAŞAR KANDEMİR)
Rabesa ربص : İster pahalı ya da ucuz olmasını beklediği bir mal olsun, ister yok olmasını yada meydana gelmesini beklediği bir iş olsun, bir şeyi gözetlemek demektir. (Müfredat) Kur’ân’ı Kerim’de 17 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan bir türevi bulunmamakla birlikte Kur’ân-ı Kerim'de 10'dan fazla geçmesi sebebiyle kitabın Arapça kelimeler sözlüğü bölümüne alınmıştır. (Kur’ânı Anlayarak Okuma Rehberi)
اَلَّذ۪ينَ يَتَرَبَّصُونَ بِكُمْۚ
Cemi müzekker has ismi mevsûl اَلَّذ۪ينَ, bundan önce geçen 139. ayetin başındaki اَلَّذ۪ينَ يَتَّخِذُونَ kavlinden bedeldir veya الْمُنَافِق۪ينَ kelimesinin sıfatıdır. Ya da onlardan zem (yerme) ifadesi olarak mansub kılınmıştır. (Nesefî, Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)
İsm-i mevsûlun sılası يَتَرَبَّصُونَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
يَتَرَبَّصُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
بِكُمْ car mecruru يَتَرَبَّصُونَ fiiline müteallıktır.
يَتَرَبَّصُونَ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi ربص ’dir. Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.
فَاِنْ كَانَ لَكُمْ فَتْحٌ مِنَ اللّٰهِ قَالُٓوا اَلَمْ نَكُنْ مَعَكُمْۘ
فَ istînâfiyyedir. اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder. كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi, şart cümlesidir.
لَكُمْ car mecruru كَانَ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır. فَتْحٌ kelimesi
كَانَ ’nin muahhar ismidir. مِنَ اللّٰهِ car mecruru فَتْحٌ ’un mahzuf sıfatına müteallıktır.
Şartın cevabı قَالُٓوا اَلَمْ نَكُنْ ’dur. قَالُٓوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Mekulü’l-kavli, اَلَمْ نَكُنْ ’dir. قَالُٓوا fiilinin mef‘ûlün bihi olarak mahallen mansubtur. Hemze istifham harfidir. لَمۡ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. نَكُنْ meczum muzari fiildir. نَكُنْ ’un ismi müstetir olup takdiri نحن ’dur. مَعَ mekân zarfı, نَكُنْ ’un mahzuf haberine müteallıktır. Muttasıl zamir كُمْۘ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَاِنْ كَانَ لِلْكَافِر۪ينَ نَص۪يبٌۙ
اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder. كَانَ nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.
لِلْكَافِر۪ينَ car mecruru كَانَ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır. Cemi müzekker salim olan الْكَافِر۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan كفر fiilinin ism-i failidir. Cer alameti ی ’dir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
نَص۪يبٌ kelimesi كَانَ ’nin muahhar ismidir.
قَالُٓوا اَلَمْ نَسْتَحْوِذْ عَلَيْكُمْ وَنَمْنَعْكُمْ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَۜ
Cümle şartın cevabıdır. Fiil cümlesidir. قَالُٓوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Mekulü’l-kavli, اَلَمْ نَسْتَحْوِذْ ’dir. قَالُٓوا fiilinin mef‘ûlün bihi olarak mahallen mansubtur. Hemze istifham harfidir. لَمۡ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. نَسْتَحْوِذْ meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
عَلَيْكُمْ car mecruru نَسْتَحْوِذْ fiiline müteallıktır.
نَمْنَعْكُمْ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ cümlesi atıf harfi وَ ’la mekulü’l-kavl cümlesine matuftur. نَمْنَعْكُمْ meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ car mecruru نَمْنَعْكُمْ fiiline müteallıktır. Cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
الْمُؤْمِن۪ينَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاِنْ كَانَ لِلْكَافِر۪ينَ نَص۪يبٌ [Eğer kâfirler için bir nasip olursa] savaştan, çünkü zafer nöbetledir, “üstünlüğünüzü temin etmedik mi?” derler. Yani kâfirlere: Sizi galip kılmadık mı, öldürmenizi temin etmedik mi, hayatta kalmanıza sebep olmadık mı, derler? İstihvaz; istila etmektir. Kıyasa göre اِسْتِحَاذَ - يَسْتَحِذُ - اِسْتِحَاذً denmeli idi, ancak değiştirmeden aslı üzere gelmiştir. (Beyzâvî)
نَسْتَحْوِذ fiili sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’al babındandır. Sülâsî fiili حوذ’dir. Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamları katar.
فَاللّٰهُ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ
فَ istînâfiyyedir. الله lafza-i celâli, mübteda olup lafzen merfûdur. يَحْكُمُ fiili haber olarak mahallen merfûdur.
بَيْنَ mekân zarfı, يَحْكُمُ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يَوْمَ zaman zarfı mef’ûlün fih olup يَحْكُمُ fiiline müteallıktır. الْقِيٰمَةِ muzâfun ileyh olarak kesra ile mecrurdur.
وَلَنْ يَجْعَلَ اللّٰهُ لِلْكَافِر۪ينَ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ سَب۪يلاً۟
وَ atıf harfidir. لَنْ muzariyi nasb ederek manasını olumsuz müstakbele çeviren harftir. Tekid ifade eder.
يَجْعَلَ mansub muzari fiildir. Faili ise müstetir olup takdiri هُو’dir. اللّٰهُ lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.
لِلْكَافِر۪ينَ car mecruru يَجْعَلَ fiiline müteallıktır. عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ car mecruru سَب۪يلًا’in mahzuf haline müteallıktır. Cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
سَب۪يلًا kelimesi يَجْعَلَ fiilinin mef’ûlun bihidir.
الْكَافِر۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan كفر fiilinin ism-i faili olup çoğuldur.اَلَّذ۪ينَ يَتَرَبَّصُونَ بِكُمْۚ
Ayet kemâl-i ittisâl nedeniyle fasılla gelmiştir. İsm-i mevsûl önceki ayetteki الْمُنَافِق۪ينَ وَالْكَافِر۪ينَ için sıfattır.
Sılası müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsûlde tevcih sanatı vardır.
اَلَّذ۪ينَ şeklindeki ism-i mevsûl; muhatabı hatadan kurtarmak, müminlere münafıkların iç yüzünü ayrıntılarıyla haber vermek içindir.
التَّرَبُّصُ hakikatta bir mekânda kalmak demektir. Daha önce يَتَرَبَّصْنَ بِأنْفُسِهِنَّ (Bakara Suresi, 227) ayetinde geçmiştir. Burada beklemek ve hadiseleri gözetmekten mecazdır. Açıklaması da فَإنْ كانَ لَكم فَتْحٌ مِنَ اللَّهِ ayetidir. Kâfirlerden murad, şüphe yok ki Mekke ehli ve gayrısıdır. Nasîb kelimesinden murad ise savaştaki galibiyettir. (Âşûr)
فَاِنْ كَانَ لَكُمْ فَتْحٌ مِنَ اللّٰهِ قَالُٓوا اَلَمْ نَكُنْ مَعَكُمْۘ
فَ istînâfiyyedir. Şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Sübut ifade eden şart cümlesi كَانَ لَكُمْ فَتْحٌ مِنَ اللّٰهِ’de îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır.
كَانَ ,لَكُمْ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır. فَتْحٌ muahhar ismidir. فَتْحٌ ’daki tenvin tazim ve kıllet ifade eder.
Mazi fiil sıygasındaki cevap cümlesi قَالُٓوا اَلَمْ نَكُنْ مَعَكُمْۘ faide-i haber ibtidaî kelamdır. قَالُٓوا fiilinin mekûlü’l-kavli ise istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Bu cümlede de كَانَ ’nin haberinın hazfi söz konusudur. Îcâz-ı hazif sanatıdır.
İstifham gerçek manada soru olmayıp takrir kastı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Müminler, onların neler yaptığından haberdar olduklarından soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
كَانَ - نَكُنْ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
وَاِنْ كَانَ لِلْكَافِر۪ينَ نَص۪يبٌۙ قَالُٓوا اَلَمْ نَسْتَحْوِذْ عَلَيْكُمْ وَنَمْنَعْكُمْ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَۜ
وَ atıftır. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır.
Şart cümlesi, كان ‘nin dahil olduğu isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz- hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. كَانَ ,لِلْكَافِر۪ينَ ’nin mahzuf haberine müteallıktır.
نَص۪يبٌۙ muahhar mübtedadır. Sübut ifade eden bu isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
فَ karinesi olmadan gelen …قَالُٓوا اَلَمْ نَسْتَحْوِذْ cümlesi şartın cevabıdır. قَالُٓوا fiilinin mekulü’l-kavli ise istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
İstifham gerçek manada soru olmayıp takrir kastı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Kâfirler onların neler yaptığından haberdar olduklarından soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
اَلَمْ نَسْتَحْوِذْ cümlesi takriri istifhamdır. (Âşûr)
وَنَمْنَعْكُمْ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ cümlesi mekulü’l-kavle temasül sebebiyle atfedilmiştir.
Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
لِلْكَافِر۪ينَ - الْمُؤْمِن۪ينَ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
İki şart cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
Müminlerin kazancı için فَتْحٌ , kâfirlerin kazancı içinse نَص۪يبٌۙ kelimesi kullanılmıştır. Zira müminlerin bu kazancı fethe götüren bir kazançtır. Bu yüzden kevn-i lâhik alakasıyla mecaz- mürsel sanatı vardır.
وَاِنْ كَانَ لِلْكَافِر۪ينَ نَص۪يبٌ [Kâfirlerin (zaferden) bir nasipleri olursa…] Dikkat edilirse yüce Allah Müslümanların zaferini فَتْحٌ [fetih] olarak isimlendirdi. Maksat Müslümanların şanını yüceltmek ve onlara tazimdir. Çünkü Müslümanların zaferi gerçekten önemli bir olaydır, buna tüm gök kapıları açılmaktadır. Kâfirlerin kazanımı ise نَص۪يبٌ [nasip] ifadesiyle değerlendirildi. Çünkü Rabbimiz böylece onların kazanımların da tıpkı kendileri gibi basit ve önemsiz olduğunu belirtmek istemiştir.(Nesefî, Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl, Âşûr)
نَسْتَحْوِذْ kelimesinde istiare vardır. اسْتَحْوِذْ; sürücünün hayvanı kontrole alarak istediği yöne sevk etmesidir. Mahmuz kelimesi de bu köktendir. Mahmuzda bulunan yıldız gibi sivri bir aletle ata yön verilip yönetilir. O yüzden bu ayete, “Biz sizi kışkırtmadık mı?” ve “Yönlendirmedik mi?” şeklinde değişik manalar verilir. Ayette zarar gibi bir kelime hazfolmuş olabilir.
فَاللّٰهُ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ
فَ istînâfiyyedir. Âşûr’a göre ise fasihadır. Kelam, münafıkları uyarır. Münafıkların hile ve uydurmalarına karşı cezalarının Allah Teâlâ’ya emanet edilmiş olmasıyla, müminleri üzüntüden kurtarmak içindir. (Âşûr)
Faide-i haber ibtidaî kelam olan bu isim cümlesi sübut ifade eder. Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnayı ve kemâl sıfatları bünyesinde toplayan lafza-i celâlle marife olması, haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
وَلَنْ يَجْعَلَ اللّٰهُ لِلْكَافِر۪ينَ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ سَب۪يلاً۟
Atıfla gelen cümle menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu için haşyet duyguları uyandırma kastıyla tekrar edilen lafza-i celâllerde tecrîd, ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
لِلْكَافِر۪ينَ - الْمُؤْمِن۪ينَ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
كَانَ - الْمُؤْمِن۪ينَ - لِلْكَافِر۪ينَ - قَالُٓوا kelimelerinin ayette tekrarlanmasında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
سَب۪يلًا۟ (yol) kelimesinde de istiare vardır. Bu sözcük ayette fırsat ve galip olmak manasında kullanılmıştır. Allah Teâlâ, kâfirlere hiçbir fırsat vermeyecektir.
Buradaki sebilden murad, عَلى harfiyle birlikte gelmesi dolayısıyla galibiyet ve hezimet durumlarında müminlere ulaştıracak yoldur yani onlarla birlikte olmak manasıdır. (Âşûr)