Nisâ Sûresi 154. Ayet

وَرَفَعْنَا فَوْقَهُمُ الطُّورَ بِم۪يثَاقِهِمْ وَقُلْنَا لَهُمُ ادْخُلُوا الْبَابَ سُجَّداً وَقُلْنَا لَهُمْ لَا تَعْدُوا فِي السَّبْتِ وَاَخَذْنَا مِنْهُمْ م۪يثَاقاً غَل۪يظاً  ...

Verdikleri sağlam söz(ü yerine getirmemeleri) sebebiyle “Tûr”u üzerlerine kaldırdık ve onlara, “Tevazu ile kapıdan girin” dedik. Yine onlara, “Cumartesi (yasakları) konusunda haddi aşmayın” dedik ve onlardan sağlam bir söz aldık.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَرَفَعْنَا ve kaldırdık ر ف ع
2 فَوْقَهُمُ üzerlerine ف و ق
3 الطُّورَ Tur’u ط و ر
4 بِمِيثَاقِهِمْ söz vermeleri için و ث ق
5 وَقُلْنَا ve dedik ق و ل
6 لَهُمُ onlara
7 ادْخُلُوا girin د خ ل
8 الْبَابَ kapıdan ب و ب
9 سُجَّدًا secde ederek س ج د
10 وَقُلْنَا ve dedik ق و ل
11 لَهُمْ onlara
12 لَا
13 تَعْدُوا çiğnemeyin ع د و
14 فِي
15 السَّبْتِ cumartesi(yasakları)nı س ب ت
16 وَأَخَذْنَا ve aldık ا خ ذ
17 مِنْهُمْ onlardan
18 مِيثَاقًا bir söz و ث ق
19 غَلِيظًا sağlam غ ل ظ
 

Allah peygamberini teselli etmek üzere İsrâiloğulları’nın Hz. Mûsâ’ya yaptıklarını hatırlatmaktadır. Onlar peygamberlerinden –gökten kitap gelmesine nisbetle– daha büyük ve imkânsız olan bir şey istemişler, “Allah’ı bize açıkça göster” demişlerdi. İsrâiloğulları’nın bu ve benzeri talepleri, sayısız haksızlıkları, azgınlık, şımarıklık ve taşkınlıkları sebebiyle Allah, onları yola getirmek için birçok mûcize göndermiş, zaman zaman da kendilerini cezalandırmış, yoldan çıkmamaları için yemin ettirip söz (mîsâk) almış, gerektikçe bunu kendilerine hatırlatmıştı, ancak onlar yola gelecek ve doğru yolda ilerleyecek yerde azgınlık, taşkınlık ve sapkınlıklarına devam etmişler, altından bir buzağıyı tanrı yerine koymuşlardı. Allah bu kadar büyük bir mânevî suçu ve günahı da bağışlamış, böylece ıslah olmaları için peygamberine yetki ve delil vermişti. Hz. Mûsâ, geçmişte yaptıklarını ve Allah’ın onlara büyük lutuflarını hatırlatarak davet ve eğitme vazifesine devam etmişti. Şu halde Allah’ın son elçisi de böyle yapmalı, müşriklerin ve Ehl-i kitabın bu saçma sapan istekleri karşısında yılmamalı, vazifesine devam etmeli idi (İsrâiloğulları’nın ardı arkası gelmez istekleri ve bunlara karşı Allah Teâlâ’nın mukabelesiyle onlardan alınan sözün mahiyeti ve Tûr dağının kaldırılmasının mânası için bk. Bakara 2/54-56, 63, 93; A‘râf 7/155).

(Kur’ân Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 175-176)

 

Ğaleza غلظ: İncelik, zerafet ya da nezaket anlamına gelen rikkat sözcüğünün zıddıdır. Kalınlık, büyüklük, kabalık, sertlik ya da haşinlik anlamlarında kullanılır. إستَغْلَظَ kalın,sert, kaba vs. olmaya hazırlandı ya da  bu hale geldi manasında kullanılır. (Müfredat) Kur’ân’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 13 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli galizdir. (Kur’ânı Anlayarak Okuma Rehberi)

 

وَرَفَعْنَا فَوْقَهُمُ الطُّورَ بِم۪يثَاقِهِمْ وَقُلْنَا لَهُمُ ادْخُلُوا الْبَابَ سُجَّداً وَقُلْنَا لَهُمْ لَا تَعْدُوا فِي السَّبْتِ

 


Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  رَفَعْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  نَا fail olarak mahallen merfûdur.

فَوْقَهُمُ  mekân zarfı  رَفَعْنَا  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  هُمُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

الطُّورَ  kelimesi mef‘ûlün bihtir.  بِم۪يثَاقِهِمْ  car mecruru  رَفَعْنَا  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  بِ  harf-i ceri sebebiyyedir. Yani; بسبب نقض ميثاقهم ‘dir.

وَ  atıf harfidir.  قُلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.  لَهُمُ  car mecruru  قُلْنَا  fiiline müteallıktır.

Mekulü’l-kavli,  ادْخُلُوا الْبَابَ سُجَّدًا ’dir.  قُلْنَا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.  ادْخُلُوا  fiili,  نَ ’un hazfi ile mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

الْبَابَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  سُجَّدًا  kelimesi  ادْخُلُوا ’deki zamirin hali olup fetha ile mansubtur.

وَ  atıf harfidir.  قُلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.  لَهُمُ  car mecruru  قُلْنَا  fiiline müteallıktır. 

Mekulü’l-kavli,  لَا تَعْدُوا فِي السَّبْتِ ’dir.  قُلْنَا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.  تَعْدُوا  fiili  نَ  harfinin hazfiyle mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

فِي السَّبْتِ  car mecruru  تَعْدُوا  fiiline müteallıktır. 


  وَاَخَذْنَا مِنْهُمْ م۪يثَاقاً غَل۪يظاً

 

وَ  atıf harfidir.  اَخَذْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.  مِنْهُمْ  car mecruru  اَخَذْنَا  fiiline müteallıktır.

م۪يثَاقًا  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  غَل۪يظًا  ise  م۪يثَاقًا ’ın sıfatıdır.

غَل۪يظًا kelimesi sıfat-ı müşebbehedir.

 

 

وَرَفَعْنَا فَوْقَهُمُ الطُّورَ بِم۪يثَاقِهِمْ وَقُلْنَا لَهُمُ ادْخُلُوا الْبَابَ سُجَّداً وَقُلْنَا لَهُمْ لَا تَعْدُوا فِي السَّبْتِ

 

وَ  atıftır. Önceki ayetteki  وَاٰتَيْنَا مُوسٰى سُلْطَانًا مُب۪ينًا  cümlesine atfedilmiştir. Mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

… وَقُلْنَا لَهُمُ  cümlesi mâkabline matuftur. Atıf sebebi temasüldür. Mekulü’l-kavl cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Atıfla gelen ikinci  قُلْنَا لَهُمْ  cümlesinin mekulü’l-kavli nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. Bu iki cümle temasül dolayısıyla atfedilmişlerdir. Aralarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

ادْخُلُوا , سُجَّدًا  fiilinin failinden haldir. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

تَعْدُوا , düşman olmak, koşmak demektir. Haddi aşmak şeklinde bir ortak noktaları olabilir.

الطُّورَ  aslında “dağ” demektir, özel bir isim değildir. Galatı meşhur olarak ''Tur Dağı'' denir.

Cumhurun görüşü, dağın gerçekten onların üzerine kalkmış olmasıdır. Mecazî olarak da; dağı şahit tutarak söz almak manasını taşır.

Secde burada boyun eğmek anlamında kullanılmıştır. Yani tevazu ile acziyetinizi bilerek, itaat ederek girin, bu anlaşmanın şartlarını kabul edin, cumartesi günü yasağını aşmayın demektir.

م۪يثَاقِ  kelimesi güvenmek anlamındaki  وثق  fiilinden türemiştir. ‘Güvenilen şey’ demektir. Türkçedeki vesika, misak-ı milli ibareleri bu köktendir.

الْبَابَ  kelimesindeki elif-lâm, ahd-i ilmîdir.

Cenâb-ı Hak, onların diğer cahilliklerini ve bâtıl fikirlerindeki ısrarlarını nakletmiştir. Bunların birincisi şudur: Allah Teâlâ, onlardan almış olduğu "ahd" sebebiyle, Tûr'u (dağı) onların üzerine kaldırmıştır. Bu hususta da şu izahlar yapılmıştır.

Bunların ikincisi, Cenab-ı Hakk'ın, , onlara, "o kapıdan, hepiniz secdeye kapanır halde girin" dedik" ifadesidir. 

Üçüncüsü ise, O'nun "Cumartesi günü hakkında da, "(Av yaparak) haddi aşmayın" (diye) söylemiş, kendilerinden (bu hususlarda) ağır teminat almıştık" ifadesidir.  (Fahreddin er-Râzî)

 

وَاَخَذْنَا مِنْهُمْ م۪يثَاقاً غَل۪يظاً

 

Ayetin son cümlesi,  وَقُلْنَا لَهُمُ  cümlesine matuftur. 

م۪يثَاقًا ’daki tenvin tazim içindir. Car mecrurun mef’ûle takdimi söz konusudur.

م۪يثَاقًا , غَل۪يظًا  için sıfattır. Sıfatlar anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

م۪يثَاقًا  kelimesinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

Sıfat olarak gelen  غَل۪يظًا  kelimesi somut şeyler için kullanılan şiddetli, ağır, kaba, sert demektir. Aklî bir mananın sıfatı olduğu için cezanın ağırlığı manasında istiaredir.

Mükellefiyetlerini yerine getirmeleri için onlardan kesin ve ağır bir söz de aldık. Bu söz, Allah Teâlâ'nın, Tevrat'ta kendilerinden aldığı ahittir.

Bir görüşe göre onlar, dinden döndükleri takdirde Allah Teâlâ'nın dilediği gibi kendilerini azaba uğratması konusunda mîsak vermişlerdi.  (Ebüssûd)