فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَاعْتَصَمُوا بِه۪ فَسَيُدْخِلُهُمْ ف۪ي رَحْمَةٍ مِنْهُ وَفَضْلٍۙ وَيَهْد۪يهِمْ اِلَيْهِ صِرَاطاً مُسْتَق۪يماًۜ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَأَمَّا | gelince |
|
2 | الَّذِينَ | kimselere |
|
3 | امَنُوا | inanan(lara) |
|
4 | بِاللَّهِ | Alah’a |
|
5 | وَاعْتَصَمُوا | ve yapışanlara |
|
6 | بِهِ | O’na |
|
7 | فَسَيُدْخِلُهُمْ | sokacaktır |
|
8 | فِي | -in içine |
|
9 | رَحْمَةٍ | bir rahmet- |
|
10 | مِنْهُ | kendinden |
|
11 | وَفَضْلٍ | ve lutfun |
|
12 | وَيَهْدِيهِمْ | ve onları iletecektir |
|
13 | إِلَيْهِ | kendisine varan |
|
14 | صِرَاطًا | bir yola |
|
15 | مُسْتَقِيمًا | doğru |
|
Arapça karşılığı burhan olan “kesin delil”den maksat akıldır ve aklın yürüyerek imanın ve hidayetin sınırına kadar gelmesini sağlayan işaret taşlarıdır; yani insanın kendi iç ve dış, maddî ve mânevî varlığı ile onu çepeçevre saran kâinatta sergilenmiş olan alâmetler, deliller, yol bulduran izlerdir. “Apaçık nur” ise “indirdik” yükleminin de delâletiyle Kur’ân’dır (burhanın terim olarak anlamı için bk. Bakara 2/111). Burada tekrar bütün insanlara hitap edilmekte, akıllarını doğru kullanarak, kendilerini ve kainatı doğru gözlemleyip, okuyup yorumlayarak Allah’a inanmaları, bu imandan sonra Hz. Peygamber, onun gösterdiği mûcizeler ve özellikle getirip tebliğ ettiği kitap üzerinde doğru ve yeterli düşünerek Rasûlullah’a ve Kur’ân’a iman etmeleri; putlara, kendileri gibi beşer oldukları halde tanrılaştırdıkları insanlara, hayvanlara, hatta imanı dışlayan akla (sakat düşünce) sarılmak yerine Allah’a sarılmaları, O’nun gönderdiği dine sımsıkı tutunmaları istenmektedir. Bu imana kavuşan ve rehbere sarılanlar için üç mükâfat vaad edilmekte, başka bir deyişle üç güzel sonuç müjdelenmektedir:
1. Allah’ın rahmet deryasına dalmak.
2. O’nun lutfuna mazhar olmak.
3. Hidayet; yani insanı dosdoğru Allah’a, O’na kul olma devletine, rızâsına erme nimetine götüren ilâhî rehberlik. Dünya hayatında kul, bu üç değerli ödülden daha büyüğünü bulamaz ve elde edemez; bütün nimetler, mükâfatlar ve ecirler bu üç ödülün içindedir. İnsanlar Allah’ın rahmetiyle esirgenir, lutfuyla gönenir, hidayetiyle doğruyu, güzeli ve iyiyi bulurlar, bilirler ve yaşarlar. (Kur’ân Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 195-196)
فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَاعْتَصَمُوا بِه۪ فَسَيُدْخِلُهُمْ ف۪ي رَحْمَةٍ مِنْهُ وَفَضْلٍۙ
فَ atıf harfi, اَمَّا tafsil manasında şart harfidir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası اٰمَنُوا ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.
Şart, tafsil ve tekid bildiren اَمَّا edatı, cevabının başındaki ف harfi ile ayırt edilir. Zira cevabının başında ف harfi varsa o şart edatıdır ve tekid bildirir, yok ise tafsil ifade eder. (Nida Sultan Çelikkaya, Haber Üslubu ve Haberin Muktezâ-yı Zâhire Uygun Gelmemesi Durumu)
اٰمَنُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. بِاللّٰهِ car mecruru اٰمَنُوا fiiline müteallıktır.
اعْتَصَمُوا بِه۪ cümlesi atıf harfi و ’la sıla cümlesine matuftur. اعْتَصَمُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
بِه۪ car mecruru اعْتَصَمُوا fiiline müteallıktır.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. سَيُدْخِلُهُمْ fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. سَيُدْخِلُهُمْ fiilinin başındaki سَ harfi tekid ifade eden istikbal harfidir.
سَيُدْخِلُهُمْ merfû muzâri fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
ف۪ي رَحْمَةٍ car mecruru سَيُدْخِلُهُمْ fiiline müteallıktır. مِنْهُ car mecruru رَحْمَةٍ kelimesinin mahzuf sıfatına müteallıktır.
فَضْلٍ kelimesi atıf harfi وَ ’la رَحْمَةٍ ’e matuftur.
اعْتَصَمُوا fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftial babındadır. Sülâsîsi عصم’dır. Bu bab fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.
وَيَهْد۪يهِمْ اِلَيْهِ صِرَاطاً مُسْتَق۪يماًۜ
وَ atıf harfidir. يَهْد۪يهِمْ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Muttasıl zamir هِمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. اِلَيْهِ car mecruru صِرَاطًا ’in mahzuf haline müteallıktır.
صِرَاطًا ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. مُسْتَق۪يمًا kelimesi صِرَاطًا ’in sıfatıdır. مُسْتَق۪يمًا sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan istif’al babından ism-i failidir.
فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَاعْتَصَمُوا بِه۪ فَسَيُدْخِلُهُمْ ف۪ي رَحْمَةٍ مِنْهُ وَفَضْلٍۙ وَيَهْد۪يهِمْ اِلَيْهِ صِرَاطاً مُسْتَق۪يماًۜ
فَ istînâfiyyedir. Ayet şart üslubunda faide-i haber talebî kelamdır. Has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ mübtedadır.
فَسَيُدْخِلُهُمْ ف۪ي رَحْمَةٍ مِنْهُ وَفَضْلٍۙ cümlesi اَمَّا’nın cevabı, aynı zamanda mübtedanın haberidir.
اَمَّا tafsil harfidir. Tekid ifade eder. Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle gelmesi söz konusu kişilere tazim ifade eder. İsm-i mevsûl olan الَّذ۪ينَ ’de tevcih sanatı vardır.
Sılası اٰمَنُوا, müspet mazi fiil formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Aynı üsluptaki وَاعْتَصَمُوا بِه۪ cümlesi sılaya tezâyüf sebebiyle atfedilmiştir.
فَ karinesiyle gelen cevap cümlesi فَسَيُدْخِلُهُمْ ف۪ي رَحْمَةٍ مِنْهُ وَفَضْلٍۙ, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.
Aynı üsluptaki müteakip cümle وَيَهْد۪يهِمْ اِلَيْهِ صِرَاطًا مُسْتَق۪يمًاۜ, makabline tezâyüf sebebiyle atfedilmiştir.
صِرَاطًا مُسْتَق۪يمًا ifadesinde istiare vardır. صِرَاطًا kelimesi yol demektir. Hedefe ulaştırması bakımından benzer oldukları için din, yola benzetilmiştir. Müşebbeh (müstear leh) hazfedilmiş müstear minh kalmıştır. Müşebbehün bih yani müstear minh zikredildiği için istiâre-i tasrîhîyyedir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
اَنْزَلْنَٓا’daki نَٓا zamirinden sonra gelen Allah ismi dolayısıyla iltifat ve tecrîd vardır.
Allah’a yapışmak; O’nun dinine, kitabına bağlı olarak, itaat ederek yaşamak manasında istiaredir.
رَحْمَةٍ kelimesinde hal-mahal alakasıyla mecaz-ı mürsel vardır. Cennetin içine girenlere rahmet gelir.
ف۪ي رَحْمَةٍ ifadesindeki ف۪ي harfinde istiare-i tebeiyye vardır. ف۪ي harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla rahmete mazhar olmak, içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada ف۪ي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü rahmet içinde bulunma durumu zarfiyet özelliği taşımaz. Ancak Allah’ın rahmetine kavuşmanın önemini ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır.
اعْتَصَمُوا kelimesini Türkçede masum şeklinde kullanıyoruz. عْصَمُ kelimesi ‘başkent’ demektir. İyi korunan yer, demektir. Allah’a iman eden ve onunla korunan kişi şeklinde düşünebiliriz. İftial babı, tedricilik ifade eder. Allah’a bağlılık arttıkça yavaş yavaş Allah ile her şeyden korunuruz.
Fazlından vermek, fazladan vermek gibidir. Aynı kökten gelir.
صِرَاطًا مُسْتَق۪يمًا ifadesinde istiare vardır. صِرَاطًا kelimesi yol demektir. Hedefe ulaştırması bakımından benzer oldukları için din, yola benzetilmiştir. Müşebbeh (müstear leh) hazfedilmiş müstear minh kalmıştır. Müşebbehün bih yani müstear minh zikredildiği için istiâre-i tasrîhîyyedir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
رَحْمَةٍ - فَضْلٍۙ kelimeleri nekre gelerek tazim ve teksir ifade etmiştir. Bu kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Kur’an-ı Kerim’in bu sayfasında bütün ayetlerin son kelimelerinde tesis edilmiş seci sanatı dikkat çekicidir.
Allah’a imandan maksat, Allah’ın varlığına (zatına), sıfatlarına, fiillerine, hükümlerine ve isimlerine imandır. “O’na sarılmak”tan murad, “imanda kendilerini sebat ettirmesi, şeytanın yoldan çıkarmasına karşı kendilerini koruması, kendilerini ilahî rahmet ve fazlına girdirmesi ve sırat-ı müstakime iletmesi hususlarında Allah’a sarılmaları, güvenmeleridir. Böylece Cenab-ı Hakk, onlara şu üç şeyi yani rahmet, fazI ve hidayetini vadetmiştir. (Fahreddin er-Râzî)
Gerçekleşmedeki sıraya göre hidayet, cennete girmekten önce geldiği halde ayette, bu sıranın aksine cennet vaadinin hidayetten önce zikredilmesi, müjdelemekte acele edilmesindendir. (Ebüssuûd)