Nisâ Sûresi 176. Ayet

يَسْتَفْتُونَكَۜ قُلِ اللّٰهُ يُفْت۪يكُمْ فِي الْكَلَالَةِۜ اِنِ امْرُؤٌا هَلَكَ لَيْسَ لَهُ وَلَدٌ وَلَهُٓ اُخْتٌ فَلَهَا نِصْفُ مَا تَرَكَۚ وَهُوَ يَرِثُـهَٓا اِنْ لَمْ يَكُنْ لَهَا وَلَدٌۜ فَاِنْ كَانَتَا اثْنَتَيْنِ فَلَهُمَا الثُّلُثَانِ مِمَّا تَرَكَۜ وَاِنْ كَانُٓوا اِخْوَةً رِجَالاً وَنِسَٓاءً فَلِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْاُنْثَيَيْنِۜ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمْ اَنْ تَضِلُّواۜ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ  ...

Senden fetva istiyorlar. De ki: “Allah, size “kelâle” (babasız ve çocuksuz kimse)nin mirası hakkında hükmünü açıklıyor: Çocuğu olmayan bir kişi ölür de kız kardeşi bulunursa, bıraktığı malın yarısı onundur. Eğer kız kardeşi ölür ve çocuğu da bulunmazsa, erkek kardeş ona varis olur. Eğer kız kardeşler iki iseler, (erkek kardeşin) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer kardeşler erkekli kızlı iseler, o zaman (bir) erkeğe, iki kızın hissesi kadar (pay) vardır. Sapmayasınız diye Allah size (hükmünü) açıklıyor. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَسْتَفْتُونَكَ senden fetva istiyorlar ف ت ي
2 قُلِ de ki ق و ل
3 اللَّهُ Allah
4 يُفْتِيكُمْ size şöyle açıklıyor ف ت ي
5 فِي hakkında
6 الْكَلَالَةِ kelale ك ل ل
7 إِنِ eğer
8 امْرُؤٌ kişinin م ر ا
9 هَلَكَ ölen ه ل ك
10 لَيْسَ yoksa ل ي س
11 لَهُ onun
12 وَلَدٌ çocuğu و ل د
13 أُخْتٌ bir kızkardeşi ا خ و
14 فَلَهَا o(kızkardeşi)nindir
15 نِصْفُ yarısı ن ص ف
16 مَا ne ki
17 تَرَكَ miras bıraktı ت ر ك
18 وَهُوَ fakat kendisi
19 يَرِثُهَا onun mirasını alır و ر ث
20 إِنْ eğer
21 لَمْ
22 يَكُنْ yoksa (kızkardeşinin) ك و ن
23 لَهَا kendi
24 وَلَدٌ çocuğu و ل د
25 فَإِنْ eğer
26 كَانَتَا varsa ك و ن
27 اثْنَتَيْنِ iki kızkardeşi ث ن ي
28 فَلَهُمَا onlarındır
29 الثُّلُثَانِ üçte ikisi ث ل ث
30 مِمَّا
31 تَرَكَ bıraktığı mirasın ت ر ك
32 وَإِنْ ve eğer
33 كَانُوا olursa (birçok) ك و ن
34 إِخْوَةً kardeşler ا خ و
35 رِجَالًا erkek ر ج ل
36 وَنِسَاءً ve kadın ن س و
37 فَلِلذَّكَرِ erkeğe ذ ك ر
38 مِثْلُ kadar (verilir) م ث ل
39 حَظِّ payı ح ظ ظ
40 الْأُنْثَيَيْنِ iki kadının ا ن ث
41 يُبَيِّنُ açıklıyor ب ي ن
42 اللَّهُ Allah
43 لَكُمْ size
44 أَنْ diye
45 تَضِلُّوا şaşırırsınız ض ل ل
46 وَاللَّهُ Allah
47 بِكُلِّ he ك ل ل
48 شَيْءٍ şeyi ش ي ا
49 عَلِيمٌ bilir ع ل م
 

يَسْتَفْتُونَكَۜ 


Fiil cümlesidir.  يَسْتَفْتُونَكَ  fiili  نَ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı  fail olup mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

يَسْتَفْتُونَ  fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.

İstif’âl babındadır. Sülâsîsi  فتي ’dir. Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikad gibi anlamları katar.


قُلِ اللّٰهُ يُفْت۪يكُمْ فِي الْكَلَالَةِۜ 


Fiil cümlesidir.  قُلِ  sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir olup takdiri  أنت’dir. Mekulü’l-kavli  اللّٰهُ يُفْت۪يكُمْ فِي الْكَلَالَةِۜ ’dir.  قُلْ  fiilinin mef’ûlün bihi olarak mahallen mansubtur.

اللّٰهُ  lafza-i celâli, mübteda olup lafzen merfûdur.  يُفْت۪يكُمْ  fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.  ی  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو’dir.

Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  فِي الْكَلَالَةِ  car mecruru  يُفْت۪يكُمْ  fiiline müteallıktır.

يُفْت۪يكُمْ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi  فتي’dir. İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.


اِنِ امْرُؤٌا هَلَكَ لَيْسَ لَهُ وَلَدٌ وَلَهُٓ اُخْتٌ فَلَهَا نِصْفُ مَا تَرَكَۚ 


اِنِ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder.  امْرُؤٌا  mahzuf fiilin faili olup lafzen merfûdur. Takdiri, إن هلك امرؤ (Bir adam ölürse) şeklindedir.

هَلَكَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.

لَيْسَ لَهُ وَلَدٌ  cümlesi  امْرُؤٌا ’un sıfatı olarak mahallen merfûdur.  لَيْسَ  camid nakıs fiildir.  كَانَ  gibi isim cümlesinin başına gelir, ismini ref haberini nasb eder.

لَهُ  car mecruru  لَيْسَ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır.  وَلَدٌ  kelimesi لَيْسَ’nin muahhar ismidir.

وَ  atıf harfidir.  لَهُٓ  car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  اُخْتٌ  muahhar mübtedadır.

لَيْسَ لَهُ وَلَدٌ  sıfattır ya da  هَلَكَ  fiilindeki gizli zamirden haldir.

وَلَهُٓ ’daki  وَ ’ın hale atıf için de olması ihtimali vardır. Kız kardeşten maksat ana baba bir yahut baba bir olandır; zira kardeşi asabe (muayyen bir payı olmayan) sayılmıştır. (Beyzâvi)

لَيْسَ لَهُ وَلَدٌ  (çocuğu olmayan) cümlesi hal olmak üzere mahallen mansub değil,  امْرُؤٌا ’nun sıfatı olmak üzere mahallen merfû‘dur, إن هلك امرؤٌا غير ذى ولدٍ…(Çocuğu olmayan biri ölürse) anlamındadır.  Veled (çocuk) erkek ve kız için kullanılan müşterek bir isim olmakla birlikte, burada oğul kastedilmektedir. Çünkü oğul, kız kardeşi mirastan mahrum eder. Fakat -İbn AbbAs (ra)’ın görüşü hariç- kız çocuğu kız kardeşin miras hakkını düşürmez. “Kız kardeşi varsa…” ifadesinde kız kardeşten kasıt, sadece ana-bir değil, ana-baba bir kız kardeştir. Çünkü Allah Teâlâ ona mirasın yarısını vermiş, erkek kardeşini ise asabe yapmış ve [“Erkeğe iki kız hissesi düşer.”] (4/110) buyurmuştur. Sadece ana-bir kız kardeş ise miras ayetinde belirtildiği gibi erkek kardeşiyle eşit olarak mirasın 1/6’ini alır. “Erkek de kız kardeşine mirasçı olur” yani durum tersine gerçekleşip kız kardeş ölür, erkek kardeş ona mirasçı olursa “eğer o kız kardeşin çocuğu” yani oğlu “yoksa…” Çünkü erkek çocuk erkek kardeşin mirastan pay almasını engeller, kız evlat engellemez. (Keşşâf)

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  لَهَا  car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  نِصْفُ  muahhar mübtedadır.

Müşterek ism-i mevsûl  مَا, muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası  تَرَكَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

تَرَكَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Yani zamir helak olanlara aittir. 

وَلَدٌ  (çocuk) erkek ve kız için kullanılan müşterek bir isim olmakla birlikte burada oğul kastedilmektedir. Çünkü oğul, kız kardeşi mirastan mahrum eder. (Keşşâf)


 وَهُوَ يَرِثُـهَٓا اِنْ لَمْ يَكُنْ لَهَا وَلَدٌۜ 


وَ  istînâfiyyedir. Munfasıl zamir  هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur.  يَرِثُهَٓا  fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.  يَرِثُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو’dir.

Muttasıl zamir  هَٓا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

اِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder.  لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.  يَكُنْ  sükun üzere meczum muzari fiildir.  لَهَا  car mecruru  يَكُنْ’un mahzuf mukaddem haberine müteallıktır.  وَلَدٌ  kelimesi  يَكُنْ ’un muahhar ismidir.

Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. Takdiri,  فهو يرثها  şeklindedir.

 

 فَاِنْ كَانَتَا اثْنَتَيْنِ فَلَهُمَا الثُّلُثَانِ مِمَّا تَرَكَۜ 


فَ  atıf harfidir.  اِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder.  كَانَتَا ’nin dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir. Muttasıl zamir elif,  كَانَتَا ’nin ismi olarak mahallen merfûdur. اثْنَتَيْنِ  kelimesi  كَانَتَا ’nin haberi olup müsenna olduğu için  ى  ile mansubtur.

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  لَهُمَا  car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  الثُّلُثَانِ  muahhar mübtedadır.

مَا  müşterek ism-i mevsûlu,  مِنْ  harf-i ceriyle birlikte  الثُّلُثَانِ ’nin mahzuf haline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  تَرَكَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

تَرَكَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.


وَاِنْ كَانُٓوا اِخْوَةً رِجَالاً وَنِسَٓاءً فَلِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْاُنْثَيَيْنِۜ


وَ  atıf harfidir.  اِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder.  كَانُٓوا  nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.

Zamir olan çoğul  و ’ı  كَانَ ’nin ismi olup mahallen merfûdur.  اِخْوَةً  kelimesi  كَانُٓوا ’nun haberi olup lafzen mansubtur.

رِجَالًا  kelimesi  اِخْوَةً ‘in bedeli olup fetha ile mansubtur.  نِسَٓاءً  atıf harfi  وَ ’la  رِجَالًا ’e matuftur. 

 فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  لِلذَّكَرِ  mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  مِثْلُ  muahhar mübtedadır. Aynı zamanda muzâftır.

Aslolan mahzuf mübtedanın sıfatıdır. Takdiri,  حظّ مثل حظّ الأنثيين (İki kadının payı kadar bir pay) şeklindedir.

حَظِّ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  الْاُنْثَيَيْنِ  muzâfun ileyh olup müsenna olduğu için  ى  ile mecrurdur.


 يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمْ اَنْ تَضِلُّواۜ


Fiil cümlesidir.  يُبَيِّنُ  merfû muzari fiildir.  ٱللَّهُ  lafza-i celâli fail olup lafzen merfûdur.  لَكُمْ  car mecruru  یُبَیِّنُ  fiiline müteallıktır.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel, sebebiyet bildiren mef’ûlün lieclih olarak mahallen mansubtur. Muzâf hazfedilmiştir. Takdiri, خشية أن تضلّوا (Dalalete düşmenizden korkarak) şeklindedir.

تَضِلُّوا  fiili  نَ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 


 وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ


وَ  istînâfiyyedir. İsim cümlesidir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli, mübteda olup lafzen merfûdur.  بِكُلِّ  car mecruru  عَل۪يمٌ ’e müteallıktır.  شَيْءٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  عَل۪يمٌ  ise haberdir.

عَل۪يمٌ mübalağalı ism-i fail kalıbıdır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder. 
 

يَسْتَفْتُونَكَۜ قُلِ اللّٰهُ يُفْت۪يكُمْ فِي الْكَلَالَةِۜ


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında, lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Fasılla gelen قُلِ اللّٰهُ يُفْت۪يكُمْ فِي الْكَلَالَةِۜ  cümlesi beyanî istînâftır. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

قُلِ  fiilinin mekulü’l-kavli  اللّٰهُ يُفْت۪يكُمْ فِي الْكَلَالَةِۜ  şeklinde sübut ifade eden isim cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnayı ve celâl sıfatları bünyesinde toplayan Allah ismiyle marife oluşu, teşvik ve tazim içindir. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâl’de tecrîd sanatı vardır. 

الْكَلَالَةِ; birinci dereceden yakını olmayan ve ölen kişi demektir.

Fetva istedikleri konunun açık olarak zikredilmemesi, ondan sonraki anlatım yeterli sayıldığı içindir. (Ebüssuûd)

Allah Teâlâ, surenin sonu başına uygun düşsün diye, bu surenin evvelinde mallarla ilgili hükümlerden bahsetmiş ve sonunu aynı mevzu ile bitirmiştir. Surenin ortası ise, hak dine ters düşmüş olan fırkalarla tartışmayı ihtiva etmektedir.(Fahreddin er-Râzî)

اللّٰهُ يُفْت۪يكُمْ  sözü, farzların şanını yüceltmek içindir. Müsnedün ileyhin takdim edilmesi kasr değil ihtimam içindir. (Âşûr)


اِنِ امْرُؤٌا هَلَكَ لَيْسَ لَهُ وَلَدٌ وَلَهُٓ اُخْتٌ فَلَهَا نِصْفُ مَا تَرَكَۚ وَهُوَ يَرِثُـهَٓا 


Fasılla gelen  bu cümle beyanî istînâftır. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Şart  üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesinde îcâz-ı hazif sanatı vardır.  امْرُؤٌا, takdiri  هلك  olan fiilin failidir. Cümledeki ikinci  هَلَكَ  fiili tefsiriyedir. 

امْرُؤٌا ’un sıfatı olan  لَيْسَ  cümlesinde îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. 

لَيْسَ ,لَهُ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır.  وَلَدٌ, muahhar ismidir. Aynı formdaki  وَلَهُٓ اُخْتٌ  isim cümlesi  لَيْسَ لَهُ وَلَدٌ  cümlesine tezâyüf sebebiyle atfedilmiştir.

Cevap cümlesi  فَ  karinesiyle gelen, isim cümlesidir. Faide-i  haber ibtidaî kelamdır. Bu cümlede de îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Müşterek ism-i mevsûl  مَا, muahhar mübteda olan  نِصْفُ ’nun muzâfun ileyhi konumundadır. 

وَهُوَ يَرِثُهَٓا  cümlesi  اِنِ امْرُؤٌا  cümlesine  وَ ’la atfedilmiştir. İstînâfiyye olması caizdir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedin muzari fiille gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.


اِنْ لَمْ يَكُنْ لَهَا وَلَدٌۜ

 

Fasılla gelmiş istînaf cümlesidir. Şart üslubunda haberî isnaddır.

Takdiri,  فهو يرثها  [Ona varis olur.] olan cevap mahzuftur. Cevabın, öncesinin delaletiyle hazfedilmesi, îcâz-ı hazif sanatıdır. 

Menfi  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede   îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır.  كَانَ , لَهَا ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır.  وَلَهُٓ, muahhar ismidir.


 فَاِنْ كَانَتَا اثْنَتَيْنِ فَلَهُمَا الثُّلُثَانِ مِمَّا تَرَكَۜ


Önceki şart cümlesine  فَ  ile atfedilmiştir. Şart üslubunda haberî isnaddır. 

كَانَتَا اثْنَتَيْنِ  şart cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cevap  cümlesi  فَ  karinesiyle gelen isim cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Bu cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır.

Müşterek ism-i mevsûl  مَا, cer mahallinde mahzuf hale müteallıktır. Mevsûlde tevcih sanatı vardır.


وَاِنْ كَانُٓوا اِخْوَةً رِجَالاً وَنِسَٓاءً فَلِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْاُنْثَيَيْنِۜ

 

Makabline matuftur. Şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi  اِنْ كَانُٓوا اِخْوَةً,  faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Cevap  cümlesi  فَ  karinesiyle gelen isim cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Bu cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır.  لِلذَّكَرِ, mahzuf mukaddem habere müteallıktır. Muahhar mübteda olan  مِثْلُ  kelimesi, حَظِّ الْاُنْثَيَيْنِ’ye muzaftır.

 

 يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمْ اَنْ تَضِلُّواۜ 


Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar harfi  اَنْ  ve müteakip müspet muzari fiil cümlesi masdar teviliyle mef’ûlün lieclihtir.

Muzâf hazfedilmiştir. Takdiri, خشية أن تضلّوا (Dalalete düşmenizden korkarak) şeklindedir.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnayı ve celâl sıfatları bünyesinde toplayan Allah ismiyle marife oluşu, teşvik ve irşad içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâl’de tecrîd sanatı vardır. 


 وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ

 

وَ  istînâfiyyedir. Sübut ifade eden isim cümlesi formunda gelen ve takdim kasrıyla tekid edilmiş cümle, faide-i haber inkâr î kelamdır.

Müsnedün ileyh tazim ve korkutmak için bütün celâl ve kemâl sıfatları bünyesinde toplayan  ٱللَّه  ismiyle gelmiştir.

Mütekellimin Allah Teâlâ olması nedeniyle ayetteki lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.

بِكُلِّ شَيْءٍ amiline takdim edilmiştir. Bu cümle mamulun âmile kasrını, başka bir deyişle de olumlu ifadenin yanında bir de olumsuz mana ifade eder. O, her şeyin bilgisine sahiptir. Bilgisi dahilinde olmayan hiçbir şey yoktur. بِكُلِّ شَيْءٍ  ifadesi maksûrun aleyh,  عَل۪يمٌ  ise maksûrdur.

شَيْءٍ’deki tenvin kesret, tazim ve nev ifade eder.

عَل۪يمٌ  mübalağalı ism-i fail kalıbıdır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

يُفْت۪يكُمْ - يَسْتَفْتُونَكَ  ve  كَانُٓوا - كَانَتَا - يَكُنْ  kelime grupları arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

رِجَالًا  - لِلذَّكَرِ - امْرُؤٌا ,نِسَٓاءً - الْاُنْثَيَيْنِۜ ,نِصْفُ - اثْنَتَيْنِ - الثُّلُثَانِ  kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

رِجَالًا - نِسَٓاءً  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

تَرَكَ - وَلَدٌ  kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

Nisa Suresi’nin başında da yetim mallarını yememek, rüşvet vermemek, ikişer-üçer-dörder evlenme gibi konularda hükümler vardı. Sure şimdi yine bir hüküm ile sona ermektedir. Başı ile sonu arasındaki uyum dolayısıyla hüsn-i intihâ (güzel sona erme) ve teşâbüh-i etrâf sanatı vardır.

Surenin başı, Cenab-ı Hakk’ın kudretinin mükemmelliğini anlatmaktadır. Çünkü Allah bu sureye, [Ey insanlar, sizi bir tek candan yaratan Rabbinize saygılı olun.] diye başlamıştır. İşte bu ifade, O’nun kudretinin sonsuzluğuna delalet eder. Surenin sonu ise Allah’ın ilminin mükemmelliğini anlatmaktadır. Bu da O’nun, [Allah her şeyi hakkıyla bilendir.] ayetidir. Rubûbiyet, ulûhiyet, celâl ve izzet işte bu iki sıfat ile kaimdir. Bu iki sıfattan dolayı insanların, Allah’ın emir ve yasaklarını tutup bütün mükellefiyetleri kabul etmeleri gerekir. (Fahreddin er-Râzî)

Surenin genelinde olduğu gibi son sayfadaki ayetlerin fasılaları da dikkate şayandır. Fasılalar  surenin okunuşuna apayrı bir musiki katmaktadır. Bu özellik Kur’an’ı dinleyen kişide derin bir tesir bırakır. Ayet sonlarındaki bu mükemmel uyum, seci sanatının en güzel örneklerindendir.