Nisâ Sûresi 174. Ayet

يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَٓاءَكُمْ بُرْهَانٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَاَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكُمْ نُوراً مُب۪يناً  ...

Ey insanlar! Size Rabbinizden kesin bir delil (Hz. Muhammed) geldi ve size apaçık bir nur (Kur’an) indirdik.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَا أَيُّهَا ey
2 النَّاسُ insanlar ن و س
3 قَدْ muhakkak ki
4 جَاءَكُمْ size geldi ج ي ا
5 بُرْهَانٌ bir delil ب ر ه ن
6 مِنْ
7 رَبِّكُمْ Rabbinizden ر ب ب
8 وَأَنْزَلْنَا ve indirdik ن ز ل
9 إِلَيْكُمْ size
10 نُورًا bir nur ن و ر
11 مُبِينًا apaçık ب ي ن
 

Arapça karşılığı burhan olan “kesin delil”den maksat akıldır ve aklın yürüyerek imanın ve hidayetin sınırına kadar gelmesini sağlayan işaret taşlarıdır; yani insanın kendi iç ve dış, maddî ve mânevî varlığı ile onu çepeçevre saran kâinatta sergilenmiş olan alâmetler, deliller, yol bulduran izlerdir. “Apaçık nur” ise “indirdik” yükleminin de delâletiyle Kur’ân’dır (burhanın terim olarak anlamı için bk. Bakara 2/111). Burada tekrar bütün insanlara hitap edilmekte, akıllarını doğru kullanarak, kendilerini ve kainatı doğru gözlemleyip, okuyup yorumlayarak Allah’a inanmaları, bu imandan sonra Hz. Peygamber, onun gösterdiği mûcizeler ve özellikle getirip tebliğ ettiği kitap üzerinde doğru ve yeterli düşünerek Rasûlullah’a ve Kur’ân’a iman etmeleri; putlara, kendileri gibi beşer oldukları halde tanrılaştırdıkları insanlara, hayvanlara, hatta imanı dışlayan akla (sakat düşünce) sarılmak yerine Allah’a sarılmaları, O’nun gönderdiği dine sımsıkı tutunmaları istenmektedir. Bu imana kavuşan ve rehbere sarılanlar için üç mükâfat vaad edilmekte, başka bir deyişle üç güzel sonuç müjdelenmektedir:

1. Allah’ın rahmet deryasına dalmak.

2. O’nun lutfuna mazhar olmak.

3. Hidayet; yani insanı dosdoğru Allah’a, O’na kul olma devletine, rızâsına erme nimetine götüren ilâhî rehberlik. Dünya hayatında kul, bu üç değerli ödülden daha büyüğünü bulamaz ve elde edemez; bütün nimetler, mükâfatlar ve ecirler bu üç ödülün içindedir. İnsanlar Allah’ın rahmetiyle esirgenir, lutfuyla gönenir, hidayetiyle doğruyu, güzeli ve iyiyi bulurlar, bilirler ve yaşarlar. (Kur’ân Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 195-196)

 

برهان Burhan; hücceti, delili açıklamak demektir. Burhan delillerin en güçlüsüdür ve mutlaka kaçınılmaz bir surette daimi doğruluğu gerektirir.  (Müfredat) Kur’ân’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 8 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli burhandır. (Kur’ânı Anlayarak Okuma Rehberi)

 

يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَٓاءَكُمْ بُرْهَانٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَاَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكُمْ نُوراً مُب۪يناً


يَٓا  nida harfidir.  أَیُّ  münada nekre-i maksude olup damme üzere mebnidir. Nasb mahallindedir.  هَا  tenbih harfidir.  ٱلنَّاسُ  münadadan bedeldir.

Nidanın cevabı  قَدْ جَٓاءَكُمْ بُرْهَانٌ  cümlesidir.

قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.  جَٓاءَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  بُرْهَانٌ  fail olup lafzen merfûdur.

مِنْ رَبِّكُمْ  car mecruru  بُرْهَانٌ  kelimesinin mahzuf sıfatına müteallıktır. Muttasıl zamir  كُمْ  muzaâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اَنْزَلْنَٓا اِلَيْكُمْ نُورًا مُب۪ينًا  cümlesi atıf harfi  وَ ’la nidanın cevabına matuftur.

اَنْزَلْنَٓا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

اِلَيْكُمْ  car mecruru  اَنْزَلْنَٓا  fiiline müteallıktır.  نُورًا  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  مُب۪ينًا  kelimesi  نُورًا ’in sıfatıdır.

مُب۪ينًا  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

اَنْزَلْنَٓا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındandır. Sülâsîsi  نزل ’dir. İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
 

يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَٓاءَكُمْ بُرْهَانٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَاَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكُمْ نُوراً مُب۪يناً


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. Nidanın cevabı tahkik harfiyle tekid edilmiş, müspet mazi fiil cümlesidir. Faide-i haber talebî kelamdır.

يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ  [Ey insanlar] nidasıyla başlamıştır. Nida; heyecan uyandırır, dikkat çeker, muhatabı dinlemeye teşvik eder.

Ayet-i kerime dikkat çekmek için nidayla başlamıştır.

Aynı üslupta gelen  وَاَنْزَلْنَٓا اِلَيْكُمْ نُورًا مُب۪ينًا  cümlesi, nidanın cevabına matuftur.

Burada vahiy  بُرْهَانٌ  olarak isimlendirilmiştir.  جَٓاءَكُمْ بُرْهَانٌ  [Burhan geldi] ifadesinde vahiy canlı bir varlığa benzetilmiştir. İstiare ve tecessüm sanatı sanatı vardır.

بُرْهَانٌ  kelimesi nekre olarak gelerek tazim ifade etmiştir.  مِنْ رَبِّكُمْ  ile bu tazim arttırılmıştır.

مِنْ رَبِّكُمْ’den sonra gelen  اَنْزَلْنَٓا  fiilinde iltifat vardır. 

مِنْ رَبِّكُمْ  izafeti, muzâfun ileyhin şanı içindir.

بُرْهَانٌ ‘dan sonra zikredilen  نُورًا  kelimesinde tecrîd vardır.

نُورًا  kelimesi de nekre gelerek tazim ifade etmiştir.  مُب۪ينًا  sıfatıyla bu mana da tekid edilmiştir. 

بُرْهَانٌ ,نُورًا ,مُب۪ينًا  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr vardır.

İnsanlara; artık karanlıktan, kibirden, istinkâftan vazgeçin, der.

Burhan, Hz. Muhammed’dir (s.a.). Allah, bu ayette O’nu, “Burhan” diye nitelendirmiştir, çünkü hakkın hak, batılın batıl olduğunu göstermek üzere burhan (delil) ortaya koymak O’nun sanatıdır. Ayette geçen نُورًا مُب۪ينًا  (apaçık bir nur) Kur’an-ı Kerim’dir. Allah Teâlâ, Kur’an’ı, kalbe iman nurunun düşmesine sebep olduğu için “Nur” diye isimlendirmiştir. (Fahreddin er-Râzî - Ebüssuûd)

Kâfirlerin içinde bulunduğu her çeşit küfür ve dalalet ortaya konduktan; onlar sağır dağların bile karşısında secdeye kapandığı kesin delillerle ilzam edildikten; boş şüpheleri apaçık delillerle giderildikten sonra burada hitap bütün mükellef insanlara tevcih edilmiş ve artık onlar için hüccet tamamlanmış; ileri sürülebilecek hiçbir mazeret kalmamıştır. (Ebüssuûd)

قَدْ جَٓاءَكُمْ بُرْهَانٌ مِنْ رَبِّكُمْ  cümlesinde  جَٓاءَ  fiili Kur’an’a izafe edilmiştir

Bu, Kur’an’ın son derece kuvvetli bir burhan olduğunu belirtmek içindir. Sanki Kur’an, kendiliğinden gelip kendi hükümlerini ispat ve kâfirlerin şüphelerini iptal etmiştir.

وَاَنْزَلْنَٓا اِلَيْكُمْ نُورًا مُب۪ينًا  cümlesinde Kur’an için  أنزل  fiili kullanılması onun nur vasfına en münasip olan fiildir. Böylece ayette Kur’an’ın her vasfına uygun bir fiil kullanılmıştır.

Kur’an hakkında iltifat yoluyla  اَنْزَلْنَٓا  buyrulması Kur’an’a şeref kazandırmak içindir.  (Ebüssuûd)

Bu iki cümle arasında atıf harfi olmasına rağmen aralarında bir farklılık yoktur. Halbuki atıf cümleleri arasında farklılık (mugayeret) olması gerekir. Ancak bu ayette iki cümle arasında Kur’ana yönelik zatî ve vasfî farklılık mülahaza edildiği için bu üslup kullanılmıştır.