وَلَا تَتَمَنَّوْا مَا فَضَّلَ اللّٰهُ بِه۪ بَعْضَكُمْ عَلٰى بَعْضٍۜ لِلرِّجَالِ نَص۪يبٌ مِمَّا اكْتَسَبُوا وَلِلنِّسَٓاءِ نَص۪يبٌ مِمَّا اكْتَسَبْنَۜ وَسْـَٔلُوا اللّٰهَ مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يماً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَلَا |
|
|
2 | تَتَمَنَّوْا | göz dikmeyin |
|
3 | مَا | şeylere |
|
4 | فَضَّلَ | üstün kıldığı |
|
5 | اللَّهُ | Allah’ın |
|
6 | بِهِ | onunla |
|
7 | بَعْضَكُمْ | bir kısmınızı |
|
8 | عَلَىٰ | karşı |
|
9 | بَعْضٍ | diğerine |
|
10 | لِلرِّجَالِ | erkeklere vardır |
|
11 | نَصِيبٌ | bir pay |
|
12 | مِمَّا | şeylerden |
|
13 | اكْتَسَبُوا | kazandıkları |
|
14 | وَلِلنِّسَاءِ | ve kadınlara vardır |
|
15 | نَصِيبٌ | bir pay |
|
16 | مِمَّا | şeylerden |
|
17 | اكْتَسَبْنَ | kazandıkları |
|
18 | وَاسْأَلُوا | isteyin |
|
19 | اللَّهَ | Alla’ın |
|
20 | مِنْ | -ndan |
|
21 | فَضْلِهِ | lutfu- |
|
22 | إِنَّ | kuşkusuz |
|
23 | اللَّهَ | Allah |
|
24 | كَانَ |
|
|
25 | بِكُلِّ | her |
|
26 | شَيْءٍ | şeyi |
|
27 | عَلِيمًا | bilendir |
|
وَلَا تَتَمَنَّوْا مَا فَضَّلَ اللّٰهُ بِه۪ بَعْضَكُمْ عَلٰى بَعْضٍۜ
وَ istînâfiyyedir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَتَمَنَّوْا fiili نَ ’un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Müşterek ism-i mevsûl مَا, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası فَضَّلَ اللّٰهُ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
فَضَّلَ fetha üzere mebni mazi fiildir. اللّٰهُ lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.
بِه۪ car mecruru فَضَّلَ fiiline müteallıktır.
بَعْضَكُمْ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
عَلٰى بَعْضٍ car mecruru فَضَّلَ fiiline müteallıktır.
تَتَمَنَّوْا fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi مني ’dir. Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.
لِلرِّجَالِ نَص۪يبٌ مِمَّا اكْتَسَبُوا وَلِلنِّسَٓاءِ نَص۪يبٌ مِمَّا اكْتَسَبْنَۜ
İsim cümlesidir. لِلرِّجَالِ car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır. نَص۪يبٌ muahhar mübtedadır.
مَا müşterek ism-i mevsûlu مِنْ harf-i ceri ile birlikte نَص۪يبٌ kelimesinin mahzuf sıfatına müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası اكْتَسَبُوا ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
اكْتَسَبُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
وَ atıf harfidir. لِلنِّسَٓاءِ car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır.
نَص۪يبٌ muahhar mübtedadır.
مَا müşterek ism-i mevsûlu, مِنْ harf-i ceriyle birlikte نَص۪يبٌ kelimesinin mahzuf sıfatına müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası اكْتَسَبْنَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
اكْتَسَبْنَ sükun üzere mebni mazi fiildir. Nûnu’n-nisve fail olarak mahallen merfûdur.
اكْتَسَبُوا fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
İftiâl babındadır. Sülâsîsi كسب ’dır. Bu bab fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.
وَسْـَٔلُوا اللّٰهَ مِنْ فَضْلِه۪ۜ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. وَسْـَٔلُوا fiili ن ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. اللّٰهَ lafza-i celâli, mef’ûlun bih olup lafzen mansubtur.
مِنْ فَضْلِه car mecruru وَسْـَٔلُوا fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir ه muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يماً
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. ٱللَّهَ lafza-i celâli إِنَّ ’nin ismidir.
اِنَّ ’nin haberi كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesidir. كَانَ nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.
كَانَ ’nin ismi, müstetir هو zamiridir. بِكُلِّ car mecruru عَل۪يمًا’e müteallıktır. شَيْءٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. عَل۪يمًا kelimesi كَانَ ’nin haberidir.
وَلَا تَتَمَنَّوْا مَا فَضَّلَ اللّٰهُ بِه۪ بَعْضَكُمْ عَلٰى بَعْضٍۜ
وَ istînâfiyye, لَا nahiyedir. Cümle nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Müşterek ism-i mevsûl مَا’nın sılası müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Sıla cümlesinde müsnedün ileyhin bütün kemâl ve celâl sıfatları bünyesinde toplayan lafza-i celâlle gelmesi telezzüz, teberrük ve haşyet uyandırmak içindir. İsm-i mevsûlde tevcih sanatı vardır.
بَعْضٍۜ kelimesinde tam cinas tekrarında ise reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
لَا تَتَمَنَّوْا [Temenni etmeyin.] ifadesinde, insanlara birbirlerine haset etmeleri ve Allah’ın bazı insanları bazılarından avantajlı kıldığı makam ve servet gibi hususları temenni etmeleri yasaklanmaktadır. Çünkü bu avantajlar Allah’ın taksimi olup bir hikmet ve plandan, kulların durumlarını, yani kuluna bol rızık mı az rızık mı vermesinin daha hayırlı olacağını bilmesinden kaynaklanmıştır. (Keşşâf - Ebüssuûd - Fahreddin er-Râzî)
لِلرِّجَالِ نَص۪يبٌ مِمَّا اكْتَسَبُوا وَلِلنِّسَٓاءِ نَص۪يبٌ مِمَّا اكْتَسَبْنَۜ
Müstenefe olarak fasılla gelen cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. لِلرِّجَالِ mahzuf mukaddem habere müteallıktır. Muahhar mübteda olan نَص۪يبٌ ’un nekre gelişi tazim ve kesret ifade eder.
اكْتَسَبُوا mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûlün sılasıdır.
لِلرِّجَالِ نَص۪يبٌ مِمَّا اكْتَسَبُوا cümlesi ile وَلِلنِّسَٓاءِ نَص۪يبٌ مِمَّا اكْتَسَبْنَۜ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
لِلرِّجَالِ - لِلنِّسَٓاءِ kelimeleri arasında tıbâk-ı icâb sanatı vardır.
اكْتَسَبُوا - اكْتَسَبْنَۜ fiilleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı,
نَص۪يبٌ - مِمَّا kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
Burada yasaklanan şey hasettir.
Allah herkesi başkalarına göre farklı açılardan üstün kılmıştır. Maddi açı, manevi açı, duygusal açı vs. Buradaki ismi mevsûl, özlemi çekilen şeyleri ifade eder. Böylece bunlar müphem olarak gelmiş, kendilerine zor gelecek şeyler yüzlerine karşı açıkça söylenmemiştir.
مِمَّا اكْتَسَبُوا cümlesinde istiare vardır. Erkeklerin verasete hak kazanmaları ve ona sahip olmaları, çalışarak kazanmaya benzetilmiştir. İstiare-i tebeiyye yoluyla اكْتَسَبُ fiili اكتساب masdarından türetilmiştir. (Safvetü’t Tefasir)
لِلرِّجَالِ نَص۪يبٌ مِمَّا اكْتَسَبُوا [Erkeklere kazandıklarından bir pay vardır.] ifadesi, kadın ve erkekten her biri için Allah’ın, o kişinin durumunun gereği neyse onu bilişine göre belirlemiş olduğu yayma veya daraltmayı (yani ona verdiği zenginlik ve fakirliği), onun kendi kesbi (kazancı) olarak isimlendirmektedir. (Keşşâf - Ebüssuûd)
وَسْـَٔلُوا اللّٰهَ مِنْ فَضْلِه۪ۜ
Cümle لَا تَتَمَنَّوْا cümlesine matuftur. İki cümle arasında inşâî olmak bakımından mutabakat vardır.
Emir üslubunda talebî inşâî isnad olan cümlede Allah isminin zikri tecrîd sanatıdır.
Veciz ifade amacına matuf فَضْلِه۪ۜ izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan فَضْلِ, şan ve şeref kazanmıştır.
فَضْلِه۪ۜ - فَضَّلَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
وَسْـَٔلُوا - تَتَمَنَّوْا istemek arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
وَسْـَٔلُوا اللّٰهَ مِنْ فَضْلِه۪ۜ [Allah’ın lütfundan isteyin] yani başkalarının, kendilerine ilâhî lütuf olarak verilmiş nasiplerini temenni etmeyin. Bilakis Allah’ın bitmez tükenmez hazinelerinden dileyin. Denilmiştir ki: “Erkekler, Allah dünyada bizi kadınlardan avantajlı kıldı. Mesela mirastan bize iki pay, onlara ise bir pay düşer. Bu avantajlarımızdan dolayı ahirette de yaptığımız amellerden bizim iki kat, kadınların ise bir kat sevap alacaklarını umuyoruz.” deyince Ümmü Seleme (r.a.) ve yanındaki bir grup kadın, “Keşke Allah erkeklere cihadı farz kıldığı gibi bize de farz kılsaydı da biz de onlar kadar sevap alsaydık!” dediler. Bunun üzerine bu ayet indi. (Keşşâf - Ebüssuûd)
Cenab-ı Hakk’ın, وَسْـَٔلُوا اللّٰهَ مِنْ فَضْلِه۪ۜ [Allah’tan, fazlını isteyiniz.] buyruğu, insanın talep ve dualarında muayyen bir biçimde bir şey istemesinin caiz olmayacağına; ancak Allah'ın lütfundan, mutlak bir biçimde dini ve dünyası hakkında, kendi salahına vesile olacak şeyleri isteyebileceğine bir tenbihte bulunma ve dikkat çekmedir. (Fahreddin er-Râzî, Tefsir-i Kebir)
اِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يماً
Ayetin son cümlesi fasılla gelmiş ta’lîl cümlesidir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Lafza-i celâl اِنَّ ’nin ismi, كَانَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمًا cümlesi اِنَّ ’nin haberidir.
Müsnedün ileyhin bütün esmayı bünyesinde toplayan Allah ismiyle marife oluşu ve tekrarı telezzüz, teberrük ve ikaz içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
اِنّ ’nin haberinin, كَانَ ’nin dahil olduğu cümle olarak gelmesi sübut ifade eder.
بِكُلِّ شَيْءٍ, amili olan عَل۪يمًا’e takdim edilmiştir.
Faide-i haber inkârî kelam olan bu haber cümlesinde car mecrururun amiline takdimi kasr ifade eder.
Allah Teâlâ kendi vasıflarını كَانَ ile birlikte kullandığında aslında bizlere bildirmeden hatta bizleri yaratmadan önce bu vasıflarla muttasıl olduğunu haber vermektedir. Bu sıfatlar ezelde hiç bir şey yokken Allah’ın zatıyla birlikte vardı, ezelî olan ebedidir. Bu yüzden umumiyetle geçmiş zamana delalet eden كَانَ bu durumda cümleye kesinlik kazandırmaktadır. Onun vasıfları ezelden ebede kadar devam edecektir. Bunun aksini hiç kimse düşünemez. Râgıb el-İsfahânî كَانَ ’nin geçmiş zaman için kullanıldığını, Allah ile ilgili sıfatları ifade ederken ezel anlamı kattığı belirtilmiştir. Bu fiilin, bir cinste var olan bir vasıf ile ilgili kullanılması durumunda söz konusu vasfın o cinsin ayrılmaz bir parçası olduğunu vurguladığını ve ona dikkat çektiğini ifade eder. (Vecih Uzunoğlu, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)
Cümle mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.