اَلرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَٓاءِ بِمَا فَضَّلَ اللّٰهُ بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍ وَبِمَٓا اَنْفَقُوا مِنْ اَمْوَالِهِمْۜ فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ حَافِظَاتٌ لِلْغَيْبِ بِمَا حَفِظَ اللّٰهُۜ وَالّٰت۪ي تَخَافُونَ نُشُوزَهُنَّ فَعِظُوهُنَّ وَاهْجُرُوهُنَّ فِي الْمَضَاجِعِ وَاضْرِبُوهُنَّۚ فَاِنْ اَطَعْنَكُمْ فَلَا تَبْغُوا عَلَيْهِنَّ سَب۪يلاًۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلِياًّ كَب۪يراً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | الرِّجَالُ | erkekler |
|
2 | قَوَّامُونَ | yöneticidirler |
|
3 | عَلَى | üzerinde |
|
4 | النِّسَاءِ | kadınlar |
|
5 | بِمَا | zira |
|
6 | فَضَّلَ | üstün kılmıştır |
|
7 | اللَّهُ | Allah |
|
8 | بَعْضَهُمْ | bir kısmını |
|
9 | عَلَىٰ | üzerine |
|
10 | بَعْضٍ | diğerinin |
|
11 | وَبِمَا | ve çünkü |
|
12 | أَنْفَقُوا | infak ederler |
|
13 | مِنْ | -ndan |
|
14 | أَمْوَالِهِمْ | malları- |
|
15 | فَالصَّالِحَاتُ | iyi kadınlar |
|
16 | قَانِتَاتٌ | ita’atkar olup |
|
17 | حَافِظَاتٌ | korurlar |
|
18 | لِلْغَيْبِ | gizliyi |
|
19 | بِمَا | karşılık |
|
20 | حَفِظَ | kendilerini korumasına |
|
21 | اللَّهُ | Allah’ın |
|
22 | وَاللَّاتِي | kadınlara |
|
23 | تَخَافُونَ | korktuğunuz |
|
24 | نُشُوزَهُنَّ | hırçınlık etmelerinden |
|
25 | فَعِظُوهُنَّ | öğüt verin |
|
26 | وَاهْجُرُوهُنَّ | onlara sokulmayın |
|
27 | فِي |
|
|
28 | الْمَضَاجِعِ | yataklarda |
|
29 | وَاضْرِبُوهُنَّ | ve onları dövün |
|
30 | فَإِنْ | eğer |
|
31 | أَطَعْنَكُمْ | size ita’at ederlerse |
|
32 | فَلَا |
|
|
33 | تَبْغُوا | artık aramayın |
|
34 | عَلَيْهِنَّ | onların aleyhine |
|
35 | سَبِيلًا | başka bir yol |
|
36 | إِنَّ | çünkü |
|
37 | اللَّهَ | Allah |
|
38 | كَانَ |
|
|
39 | عَلِيًّا | yücedir |
|
40 | كَبِيرًا | büyüktür |
|
https://Kur’ân.diyanet.gov.tr/tefsir/Nisâ-suresi/527/34-ayet-tefsiri
Nüşuz, tepe demektir. Uzaktan görülen, ortaya çıkan, kabarmış damar (Sinirlenince damarlar kabarır ve ortaya çıkar) demektir. Bunu sadakatsizlik, kadının kocasına tepeden bakması şeklinde yorumlamışlar. Bu kelime Nisa suresi 128. ayette erkek için kullanılmış. Kadına mahsus bir şey değildir. Genel anlamda evlilikte problem çıkarma olarak anlayabiliriz. Evliliğin huzurunu kaçıracak boyutta olan problem, mesela kadının soy sopu ile övünmesi ve erkeğe tepeden bakması, erkeğin gücüne gölge düşürür. Sadakatsizlik de düşünülmüştür. Ayetin sadakatsizlik durumunda son çözüm yolu olarak kadını dövmeyi tavsiye ettiği düşünüldüğünde bugün böyle durumlarda daha ileri gidilip kadının öldürüldüğünü görüyoruz.
Kavvam, kalktı manasındaki kâme fiilinin türevidir. Kavvam, mübalağalı ismi faildir. Kâme ale’l mer’eti; kadını gözetmek, geçimini üstlenmek demektir. Parayı kazandığı için evin yönetimi de erkeğe aittir.
Altın, gitti manasındaki zehebe ile aynı kökten gelir. Çabuk harcandığı ve diğer dünya malları gibi geçici olduğu içindir.
Bir kadının işine bakan ve korunmasına önem veren ve işlerini idare edene "Kayyimü'l-mer'eti" ve daha kuvvetli olarak "Kavvâmü'l-mer'eti" denilir. Bu deyim, erkeğin kadına hakimiyyetini ve fakat rastgele değil "Milletin efendisi, onlara hizmet edendir." manası üzere hizmetçilikle karışık bir hakimiyetini ifade eder. Bundan dolayı bir taraftan erkeğin üstünlüğünü anlatırken diğer taraftan da kadının değer ve üstünlüğünü bildirir. Ve bu ayırım içinde eşitlik iddiasını kaldırarak karşılıklı olarak farklı bir eşitlik metoduyla öyle bir birlik sağlar ki, bu durum sultan ile ümmet arasındaki karşılıklı haklara benzeyecek ve bu şekilde aile terbiyesi, toplum terbiyesi ve siyasi terbiyenin bir başlangıcı olacaktır. Bunun için Kadı Beydâvînin tefsirinde der ki, "Valiler, halkı idare ettikleri gibi onlar da kadınları öyle idare ederler." Şimdi bu esas da biri Allah tarafından verilen, diğeri çalışmakla kazanılan iki sebebe bağlanarak buyuruluyor ki: Çünkü erkekler ve kadınların bir kısmını diğerine yaratılış açısından üstün kılmıştır. zamirinin delalet ettiği mana ile bundan erkeklerin kadınlara üstünlüğü ve tercihleri anlaşılmakla beraber ayetin öyle güzel bir açıklaması vardır ki, bu üstünlük ve değeri, "Allah o erkekleri kadınlara üstün kılmıştır." diye mutlak surette erkeklere tahsis etmemiş, kapalı olarak bazısının diğer bazısına üstünlüğünü ifade etmiştir. Bu ise, erkeğin kadında bulunmayan, yaratılıştan var olan bir takım üstünlüklere sahip olduğu gibi, aynı zamanda kadının da erkekte bulunmayan yaratılıştan var olan bazı üstün vasıflara sahip olduğunu ve bundan dolayı her ikisinin birbirine değişik yönlerden muhtaç olduklarını ve bu şekilde erkekle kadının yaratılıştan farklı ve karşılıklı olarak birbirlerinden üstünlükleri olduğu gibi, her erkeğin ve aynı şekilde her kadının da seviyelerinin bir olmadığını ve bundan dolayı her erkeğin, her kadın ile tek olarak mukayese edilemeyeceğini ve bununla birlikte bütün bunlar toptan karşılaştırılınca kadınların erkeklere ihtiyacının, erkeklerin kadınlara ihtiyacından daha fazla olduğunu ifade eder. (Elmalılı)
Kadını yatağında terk etmek çok evliliklerde kadına ceza oluyor. Yoksa erkek yatağı terk etmekten daha çok zarar görür.
Allah’ın koruduğunu korumak; eşi yokken de kendisine emanet edilen şeyi korumak demektir.
Darabe fiiline Cumhurun verdiği mana dövmektir. Bunun sınırları vardır: Yüze vuramaz, iz bırakamaz. Yani dövmenin fonksiyonu burada bu hareketi bir daha yapmaması için kişiliğini zedelemektir.
Bazınız bazınıza üstün kılınmıştır: Her cins farklı alanlarda yetenekli yaratılmış ki dünya hayatı rahat bir şekilde yaşansın. Bir cinse mensup kişiler arasında da farklılıklar var. Yeteneklerimizi keşfedip onun üzerine çalışmak gerekir..
Saliha kadının özellikleri: itaatkar olmak, koruyucu olmak, her açıdan, evini, çocuğunu vs, çıkıntı yapmamaktır. Ahzâb/33'te geçen La teberrecne kelimesi de burçtan gelir ve bu nüşuz fiili gibi sivrilmek, ortaya çıkmak, göze çarpmak tarzı bir anlamı vardır
Kanete; kavramı, gönülden bağlılıkla beraber olan sürekli itaattir. (Müfredat) Kur’ân’ı Kerim’de türevleriyle 13 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli kunut (duası)dır.(Kur’ânı Anlayarak Okuma Rehberi)
اَلرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَٓاءِ بِمَا فَضَّلَ اللّٰهُ بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍ وَبِمَٓا اَنْفَقُوا مِنْ اَمْوَالِهِمْۜ
İsim cümlesidir. اَلرِّجَالُ mübteda olup lafzen merfûdur. قَوَّامُونَ haber olup ref alameti وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.
عَلَى النِّسَٓاءِ car mecruru قَوَّامُونَ ‘ye müteallıktır. مَا ve masdar-ı müevvel, بِ harf-i ceriyle birlikte قَوَّامُونَ ’ye müteallıktır.
فَضَّلَ fetha üzere mebni mazi fiildir. اللّٰهُ lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur. بَعْضَكُمْ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
عَلٰى بَعْضٍ car mecruru فَضَّلَ fiiline müteallıktır.
مَا ve masdar-ı müevvel, بِ harf-i ceriyle birlikte önceki masdar-ı müevvele müteallıktır.
اَنْفَقُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. مِنْ اَمْوَالِهِمْ car mecruru اَنْفَقُوا fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
بَعْضَهُمْ ’daki zamir erkeklere ve kadınlara birlikte râcidir. Yani erkeklerin kadınlara egemen olmasının sebebi, Allah’ın onlardan bazılarını -yani erkekleri- bazılarına -yani kadınlara- avantajlı kılmasıdır. Burada yöneticiliğin zorla, ezerek ve haksız atama ile değil, ancak üstün meziyetlerle hak edildiğine delil vardır. (Keşşâf)
فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ حَافِظَاتٌ لِلْغَيْبِ بِمَا حَفِظَ اللّٰهُۜ
فَ istînâfiyyedir. الصَّالِحَاتُ mübtedadır. قَانِتَاتٌ haberdir. حَافِظَاتٌ ikinci haberdir.
لِ zaiddir. اَلْغَيْبِ lafzen mecrur olup حَافِظَاتٌ ’un mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.
مَا ve masdar-ı müevvel, بِ harf-i ceriyle birlikte حَافِظَاتٌ veya قَانِتَاتٌ ’e müteallıktır. حَفِظَ fetha üzere mebni mazi fiildir. اللّٰهُ lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.
وَالّٰت۪ي تَخَافُونَ نُشُوزَهُنَّ فَعِظُوهُنَّ وَاهْجُرُوهُنَّ فِي الْمَضَاجِعِ وَاضْرِبُوهُنَّۚ
وَ atıf harfidir. Müfret müennes has ism-i mevsûl الّٰت۪ي, mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası تَخَافُونَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
تَخَافُونَ merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. نُشُوزَهُنَّ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir هُنَّ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَعِظُوهُنَّ cümlesi mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
فَ zaiddir. عِظُوهُنَّ fiili ن ‘un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُنَّ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
وَ atıf harfidir. اهْجُرُوهُنَّ fiili ن ‘un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُنَّ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
فِي الْمَضَاجِعِ car mecruru اهْجُرُوهُنَّ fiiline müteallıktır.
اضْرِبُوهُنَّۚ cümlesi atıf harfi وَ ‘la عِظُوهُنَّ ‘ye atfedilmiştir.
فَاِنْ اَطَعْنَكُمْ فَلَا تَبْغُوا عَلَيْهِنَّ سَب۪يلاًۜ
فَ istînâfiyyedir. اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder. اَطَعْنَكُمْ şart fiili olarak mahallen meczumdur. Nûnu’n-nisve fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir
كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَبْغُوا fiili نَ ’un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
عَلَيْهِنَّ car mecruru تَبْغُوا fiiline müteallıktır. سَب۪يلًا mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلِياًّ كَب۪يراً
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. ٱللَّهَ lafza-i celâli إِنَّ ’nin ismidir. اِنَّ ’nin haberi كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesidir. كَانَ nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.
كَانَ ’nin ismi, müstetir هو zamiridir. عَلِيًّا kelimesi كَانَ ’nin haberidir. كَب۪يرًا ise كَانَ ’nin ikinci haberidir.اَلرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَٓاءِ بِمَا فَضَّلَ اللّٰهُ بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍ وَبِمَٓا اَنْفَقُوا مِنْ اَمْوَالِهِمْۜ
Ayetin fasılla gelen ilk cümlesi sübut ifade eden isim cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlede mecrur mahaldeki مَا ’lar masdariyedir.
İlk مَا ve akabindaki اللّٰهُ بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍ cümlesi masdar teviliyle haber olan قَوَّامُونَ ’ye müteallıktır.
İkinci مَا ve masdar-ı müevvel önceki masdar-ı müevvele matuftur. Her iki masdar cümlesi de müspet mazi fiil sıygasında gelmiştir.
İlk masdar cümlesinde müsnedün ileyhin bütün esmayı bünyesinde toplayan Allah ismiyle marife oluşu telezzüz, teberrük ve haşyet uyandırmak içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
لِلرِّجَالِ - لِلنِّسَٓاءِ kelimeleri arasında tıbâk-ı icâb sanatı vardır.
بَعْضٍۜ kelimesinde tam cinas tekrarında ise reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
قَوَّام ; mübalağa sıygasıdır. Süreklilik ifade etmesi için gelmiştir. (Sâbûnî)
Ayette isim cümlesi ve mübalağa sıygası ile قَوَّامُونَ [hâkimler] kelimesinin kullanılması, erkeklerin bu vasfının köklü ve kalıcı olduğunu bildirmek içindir. (Ebüssuûd)
اَلرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَٓاءِ [Erkekler kadınların sorumluluğunu üstlenmektedir] yani yöneticinin halkı yönetmesi gibi buyurucu ve yasaklayıcı olarak kadınların işlerini erkekler üstlenirler [kavvâm], onlara bu yüzden kavim denilmiştir. بَعْضَهُمْ ’daki zamir erkeklere ve kadınlara birlikte râcidir. Yani erkeklerin kadınlara egemen olmasının sebebi, Allah’ın onlardan bazılarını -yani erkekleri- bazılarına -yani kadınlara- avantajlı kılmasıdır. Burada yöneticiliğin zorla, ezerek ve haksız atama ile değil, ancak üstün meziyetlerle hak edildiğine delil vardır. (Keşşâf)
فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ حَافِظَاتٌ لِلْغَيْبِ بِمَا حَفِظَ اللّٰهُۜ
فَ istînâfiyyedir. Cümle sübut ifade eden isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. الصَّالِحَاتُ , قَانِتَاتٌ ‘nun birinci, حَافِظَاتٌ ikinci haberidir.
Haber olan sıfatların arasında و olmaması, mübtedada bu iki vasfın birden mevcudiyetine işaret eder.
الصَّالِحَاتُ - قَانِتَاتٌ - حَافِظَاتٌ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr, muvazene sanatları vardır.
Mecrur mahaldeki masdar harfi مَا , haber olan قَانِتَاتٌ ’a veya حَافِظَاتٌ ‘a müteallıktır. Sılası olan حَفِظَ اللّٰهُۜ cümlesinde müsnedün ileyhin bütün esmayı bünyesinde toplayan Allah ismiyle marife oluşu, telezzüz ve teberrük içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
حَافِظَاتٌ - حَفِظَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
قَانِتَاتٌ [İtaatkârdırlar], kocalarına yönelik yükümlülüklerini yerine getirirler ve gaybı korurlar. Gayb, şehadetin [görülenin] zıttıdır, yani “salih kadınlar, kocalarının yokluğunda, onların bulunmamasının gerektirdiği görevleri yerine getirirler; korumaları gereken namus, ev ve mal gibi şeyleri korurlar.”
بِمَا حَفِظَ اللّٰهُۜ ifadesi ise Allah’ın kendilerini korumasına mukabil demektir. Bu, kadınların haklarını gözetmelerini kitabında erkeklere tavsiye etmesi ve erkeklere bu konuda titiz davranmalarını emretmesini resûlüne söylemesidir. (Keşşâf)
Kocası yanında iken kadının durumunu "قَانِتَاتٌ" (itaatkâr)" diye tavsif etmiştir. "Kunût" kelimesinin asıl manası, devamlı itaattir. Buna göre mana, "Onlar, kocalarının hakkını hakkıyla yerine getirirler" şeklinde olur. Her ne kadar bu ifade zahiren bir haber ise de, bundan kadınların kocalarına itaat etmelerinin zımnen emredildiği anlaşılır. (Fahreddin er-Râzî)
Ayette, isyan eden ve bu tutumlarını sürdüren kadınlara karşı nasıl bir yol izleneceğine değinilmemesi, bunun beklenen bir sonuç olmadığını ve özellikle bunca tedbirlerden sonra onların şânına yaraşan şeyin itaat olduğunu zımnen bildirmek içindir. (Ebüssuûd)
Cenab-ı Hak, فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ [Salih (iyi) kadınlar, itaatli olanlardır] buyurmuştur ki cemi kelimenin başında bulunan elif-lam, "istiğrak" ifade eder. Bu da her saliha kadının, kocasına itaat etmesi gerektiğini gösterir. (Fahreddin er-Râzî)
Vahidî (r.h) ise: "Kunût, taat manasınadır. Bu kelime, hem Allah'a itaate, hem de kocalara itaate şamil olan umumi bir ifadedir." (Fahreddin er-Râzî)
Hak Teâlâ'nın, بِمَا حَفِظَ اللّٰهُۜ ifadesindeki hakkında şu iki izah yapılmıştır:
1- Bu kelime, الَّذِى (ki o) manasına ism-i mevsûl olup, kendisine râci olacak zamir hazfedilmiştir. Bunun takdiri; بِمَا حَفِظُ اللَّهُ لَهُنَّ "Allah'ın onlar için koruduğu şey sebebi ile..." şeklindedir. Buna göre mana, "Allah'ın, erkeklere kadınlar hakkında adil olmalarını, onları iyi bir şekilde tutmalarını ve onlara mehirlerini vermelerini emrederek, kocaları üzerindeki haklarını muhafaza etmesine karşılık, kadınların da kocalarının haklarını muhafaza etmeleri gerekir" şeklindedir. Binaenaleyh ayetteki بِمَا حَفِظَ اللّٰهُۜ tabiri, sanki "Bu, şuna karşılıktır" yani "Bu, şunun mukabilindedir" denilmesi gibidir.
2- Bu مَا lafzı, mâ-i masdariyyedir ve takdiri, بِحِفْظِ الَّلهِ "Allah'ın muhafazası sebebi ile..." şeklindedir. Böyle olması halinde de şu iki izah söz konusudur:
a) "Onlar, Allah'ın kendilerini muhafaza etmesi sebebi ile, gaybta da kendilerini korurlar." Yani, "Allah'ın yardım ve muvaffakiyeti olmadan, onların kendilerini korumaları kolay olmaz." Bu, masdarın failine izafesi babındandır.
b) "Kadın, Allah'ın hudutlarını (hükümlerini) ve emirlerini muhafaza edip riayet etmesi sebebi ile, Allah da kendisini korur. Allah onu koruduğu için de, kadın kendisini gaybta da muhafaza edebilir. Zira kadın, Allah'ın mükellef tuttuğu şeylere gayret etmek ve Allah'ın emirlerini muhafaza edip tutma hususunda say-u gayret göstermeseydi, kocasına itaat edemezdi." Bu izaha göre de bu, masdarın mefûlüne muzâf olması babından olmuş olur.(Fahreddin er-Râzî)
وَالّٰت۪ي تَخَافُونَ نُشُوزَهُنَّ فَعِظُوهُنَّ وَاهْجُرُوهُنَّ فِي الْمَضَاجِعِ وَاضْرِبُوهُنَّۚ
Cümle اَلرِّجَالُ قَوَّامُونَ cümlesine وَ ’la atfedilmiştir. Sübut ifade eden isim cümlesidir. Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması sonradan gelecek habere dikkat çekmek içindir.
Haber olan فَعِظُوهُنَّ cümlesi, emir üslubunda talebî inşaî isnaddır.
Haber cümlesine فَ , mübtedanın şart anlamından ötürü zait ya da şartın başına gelen rabıtadır. Cümle faide-i haber talebî kelamdır.
Aynı üslupta gelen وَاهْجُرُوهُنَّ فِي الْمَضَاجِعِ cümlesi ve وَاضْرِبُوهُنَّۚ cümlesi habere matuftur.
تَخَافُونَ ibaresinde muhataba iltifat vardır.
وَاهْجُرُوهُنَّ فِي الْمَضَاجِعِ [Yatakta yalnız bırakmak], cinsel birliktelikten kinayedir. (Sâbûnî)
فَاِنْ اَطَعْنَكُمْ فَلَا تَبْغُوا عَلَيْهِنَّ سَب۪يلاًۜ
فَ istînâfiyye اِنْ şartiyedir. Şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesi اَطَعْنَكُمْ müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
فَ karînesiyle gelen فَلَا تَبْغُوا عَلَيْهِنَّ سَب۪يلًاۜ şeklindeki cevap cümlesi ise nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.
فَلَا تَبْغُوا عَلَيْهِنَّ سَب۪يلًاۜ [Aleyhlerinde yol aramayın] yani nüşûzu bırakıp itaat ve inkıyada döndükleri takdirde onlara kötü davranarak, azarlayarak, incitip suçlayarak saldırmayı bırakın, tövbe [ve özür]lerini kabul edin, yaptıklarını yapmamış gibi kabul edin. “Allah gerçekten yücedir, büyüktür.” Dolayısıyla O’ndan çekinin ve şunu bilin ki O’nun gücü sizin idareniz altındaki kimselere olan gücünüzden çok daha fazladır. (Keşşâf)
اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلِياًّ كَب۪يراً
Ta’lîliye olarak fasılla gelmiştir. Müstenefe cümlesidir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Müsnedün ileyhin, bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi teberrük, telezzüz ve haşyet duyguları uyandırma amacına matuftur. Cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle, ayetteki lafza-i celâllerde tecrîd sanatı, tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
كَانَ ’nin dahil olduğu كَانَ عَلِيًّا كَب۪يرًا cümlesi اِنَّ ’nin haberidir.
كَانَ ’nin iki haberi olan عَلِيًّا - كَب۪يرًا kelimeleri mübalağa kalıbındadır. Aralarında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. Bu iki kelimenin ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu teşâbüh-i etrâf sanatıdır. Aralarında vav olmaması Allah’a ait bu iki sıfatın her ikisinin birden mevcudiyetine işarettir.
Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.