وَاِنْ خِفْتُمْ شِقَاقَ بَيْنِهِمَا فَابْعَثُوا حَكَماً مِنْ اَهْلِه۪ وَحَكَماً مِنْ اَهْلِهَاۚ اِنْ يُر۪يدَٓا اِصْلَاحاً يُوَفِّقِ اللّٰهُ بَيْنَهُمَاۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يماً خَب۪يراً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَإِنْ | eğer |
|
2 | خِفْتُمْ | endişe duyarsanız |
|
3 | شِقَاقَ | açılmasından |
|
4 | بَيْنِهِمَا | aralarının |
|
5 | فَابْعَثُوا | gönderin |
|
6 | حَكَمًا | bir hakem |
|
7 | مِنْ | -nden |
|
8 | أَهْلِهِ | erkeğin ailesi- |
|
9 | وَحَكَمًا | ve bir hakem |
|
10 | مِنْ | -nden |
|
11 | أَهْلِهَا | kadının ailesi- |
|
12 | إِنْ | eğer |
|
13 | يُرِيدَا | isterlerse |
|
14 | إِصْلَاحًا | uzlaştırmak |
|
15 | يُوَفِّقِ | bulur |
|
16 | اللَّهُ | Allah |
|
17 | بَيْنَهُمَا | onların arasını |
|
18 | إِنَّ | çünkü |
|
19 | اللَّهَ | Allah |
|
20 | كَانَ |
|
|
21 | عَلِيمًا | (herşeyi) bilendir |
|
22 | خَبِيرًا | haber alandır |
|
شَقٌّ Bir şeyde meydana gelen yarıktır.شَقَّةٌ Yarılan parçadır. شِقَاقٌ muhalefet, anlaşmazlık(Müfredat) Kur’ân’ı Kerim’de türevleriyle 28 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri şakak, müştak, meşakkat ve şık(seçenek)dir. (Kur’ânı Anlayarak Okuma Rehberi)
وَاِنْ خِفْتُمْ شِقَاقَ بَيْنِهِمَا فَابْعَثُوا حَكَماً مِنْ اَهْلِه۪ وَحَكَماً مِنْ اَهْلِهَاۚ
وَ istînâfiyyedir. اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder. خِفْتُمْ şart fiili olarak mahallen meczumdur. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur.
شِقَاقَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Aynı zamanda muzâftır. بَيْنِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir هِمَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. ابْعَثُوا fiili ن ‘un hazfiyle emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
حَكَمًا mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. مِنْ اَهْلِه۪ car mecruru حَكَمًا ’in mahzuf sıfatına müteallıktır. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
حَكَمًا مِنْ اَهْلِهَاۚ cümlesi atıf harfi وَ ’la حَكَمًا ’e matuftur.
مِنْ harf-i ceri mecruruna ibtidaiye, ba’z, tebyin, karşılaştırma, zaid, sebep, bedel / karşılık, iki şeyi birbirinden ayırt etmek gibi manalar kazandırabilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında irab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.
Ve (و): Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنْ يُر۪يدَٓا اِصْلَاحاً يُوَفِّقِ اللّٰهُ بَيْنَهُمَاۜ
اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder. يُر۪يدَٓا fiili ن ‘un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan elif fail olup mahallen merfûdur. اِصْلَاحًا mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
Şartın cevabı يُوَفِّقِ اللّٰهُ بَيْنَهُمَا ’dır. يُوَفِّقِ meczum muzari fiildir. اللّٰهُ lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur. بَيْنَهُمَا mekân zarfı, يُوَفِّقِ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir هُمَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِنْ يُر۪يدَٓا اِصْلَاحًا [Eğer düzeltmek isterlerse) ifadesindeki elif yani tesniye zamiri, hakemlere, يُوَفِّقِ اللّٰهُ بَيْنَهُمَا [Allah o ikisinin arasını bulur] ifadesindeki tesniye zamiri ise karı kocaya racidir. Yani eğer o iki hakem, o karı kocanın arasını düzeltmek isterlerse, düşünceleri düzgünse ve kalpleri Allah için hüsn-i niyete sahipse Allah onların aracılığını mübarek kılar. Onların güzel yürekleri ve hoş çabaları sebebiyle Allah karı koca arasında bir uzlaşı ve kaynaşma meydana getirir.
Her iki zamirin de iki hakeme ait olduğu da söylenmiştir. Yani, aralarını bulmak isterlerse, karı kocaya hüsn-i niyet beslerlerse Allah o iki hakemi uzlaştırır ve hakemler söz birliği ederler ve amaç gerçekleşinceye, maksat hasıl oluncaya kadar dayanışma içine girerler.
Her iki zamirin de iki eşe ait olduğu da söylenmiştir. Yani karı koca, aralarındaki bozukluğu düzeltmek isterlerse, hayır arzu ederlerse ve aralarındaki tartışmayı gidermek isterlerse Allah aralarında ülfet meydana getirir; onların kopukluğunu uzlaşıya, düşmanlığını sevgiye dönüştürür. (Keşşâf)
اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يماً خَب۪يراً
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. اللّٰهَ lafza-i celâli, اِنَّ ’nin ismi olup mansubtur. اِنَّ ’nin haberi كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesidir.
كَانَ nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder. كَانَ ’nin ismi, müstetir هو zamiridir. عَل۪يمًا lafzı كَانَ ’nin haberi olup lafzen mansubtur. خَب۪يرًا ise ikinci haberdir.
عَل۪يمًا , خَب۪يرًا kelimeleri mübalağalı ism-i faildir. Mübalağalı ism-i fail; bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاِنْ خِفْتُمْ شِقَاقَ بَيْنِهِمَا فَابْعَثُوا حَكَماً مِنْ اَهْلِه۪ وَحَكَماً مِنْ اَهْلِهَاۚ
Müstenefe olan ayetin ilk cümlesi şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Müspet mazi fiil cümlesi şeklindeki خِفْتُمْ شِقَاقَ بَيْنِهِمَا şarttır.
بَيْنِهِمَا kelimesindeki هِمَا zamiri kelamın siyakındaki 34. ayette geçen اَلرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَٓاءِ sözündeki iki eşe aiddir. (Âşûr)
Rabıta harfi فَ ‘nin dahil olduğu cevap cümlesi فَابْعَثُوا حَكَمًا مِنْ اَهْلِه۪ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
شِقَاقَ بَيْنِهِمَا izafeti az sözle çok anlam ifade etmek içindir.
حَكَمًا - مِنْ - اَهْلِ kelimelerinin tekrarında reddü’l acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
ابْعَثُوا - خِفْتُمْ kelimelerinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belagat)
Ayetteki, شِقَاقَ بَيْنِهِمَا [aralarının açılması] ifadesi, بَيْنَهُمَا شِقَاقًا takdirindedir. Fakat masdar zarfa muzâf olmuştur. Masdarların zarfa muzâf oluşu, masdarın ifade ettiği şey, zarfın ifade ettiği zamanda meydana geldiği için caizdir. Nitekim يُعْجِبُنِى صَوْمُ يَوْمِ عَرَفَةَ (Arefe günün orucu, çok hoşuma gider) denilmesi gibi. (Fahreddin er-Râzî)
اِنْ يُر۪يدَٓا اِصْلَاحاً يُوَفِّقِ اللّٰهُ بَيْنَهُمَاۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümle şart üslubunda haberî isnaddır.
Müspet mazi fiil cümlesi olan يُر۪يدَٓا اِصْلَاحًا şarttır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan يُوَفِّقِ اللّٰهُ بَيْنَهُمَاۜ , şartın cevabıdır.
Müsnedün ileyhin, bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi teberrük, telezzüz ve haşyet duyguları uyandırma amacına matuftur. Cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle, ayetteki lafza-i celâllerde tecrîd sanatı vardır.
اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يماً خَب۪يراً
Ta’lîliye olarak fasılla gelmiştir. Müstenefe cümlesidir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Müsnedün ileyhin, bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi teberrük, telezzüz ve haşyet duyguları uyandırma amacına matuftur. Cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle, ayetteki lafza-i celâllerde tecrîd sanatı, tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
كَانَ ’nin dahil olduğu كَانَ عَل۪يمًا خَب۪يرًا cümlesi اِنَّ ’nin haberidir.
كَانَ ’nin iki haberi olan عَل۪يمًا , خَب۪يرًا kelimeleri mübalağa kalıbındadır. Aralarında muvazene ve mürâât-ı nazîr sanatı vardır. Bu iki kelimenin ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu teşâbüh-i etrâf sanatıdır. Aralarında vav olmaması Allah’a ait bu iki sıfatın her ikisinin birden mevcudiyetine işarettir.
Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.
اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يمًا خَب۪يرًا sözü, lafzen sarih olarak Allah'ın her şeyden haberdar olduğuna, her şeyi bildiğine delalet eder. Ama maksat bu yapılanlara karşılık ahirette verilecek sevap ve cezayı hatırlatmaktır. Buna, lâzım-melzûm alakasıyla mecaz-ı mürsel denir.
Ayetlerin sonunda gelen esma-i hüsna bazen harf-i tarifle bazen de tenvinle gelir.
Nekre gelişi tazime, elif-lam’lı gelişi de kemalata delalet eder. Burada nekre gelmiştir. Onun işitici ve bilici oluşunun bir şeref olduğunu ifade etmiştir.
Bu ayrımlar ayetin bağlamı ile alakalıdır. Yoksa elbette hepsinde kemâlat anlamı ve tazim vardır.
عَل۪يمًا ve خَب۪يرًا isimleri birbirine yakın manalara sahiptir. خَب۪يرًا : İşin iç yüzünü de bilir. عَل۪يمًا daha vurguludur. Umumdan sonra husus mesabesindedir.
Allah Teâlâ kendi vasıflarını كَانَ ile birlikte kullandığında aslında bizlere bildirmeden hatta bizleri yaratmadan önce bu vasıflarla muttasıl olduğunu haber vermektedir. Bu sıfatlar ezelde hiç bir şey yokken Allah’ın zatıyla birlikte vardı, ezelî olan ebedidir. Bu yüzden umumiyetle geçmiş zamana delalet eden كَانَ bu durumda cümleye kesinlik kazandırmaktadır.. Onun vasıfları ezelden ebede kadar devam edecektir. Bunun aksini hiç kimse düşünemez. Râgıb el-İsfahânî كَانَ ’nin geçmiş zaman için kullanıldığını, Allah ile ilgili sıfatları ifade ederken ezel anlamı kattığı belirtilmiştir. Bu fiilin, bir cinste var olan bir vasıf ile ilgili kullanılması durumunda söz konusu vasfın o cinsin ayrılmaz bir parçası olduğunu vurguladığını ve ona dikkat çektiğini ifade eder. (Vecih Uzunoğlu, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi sayı 41)
Ayette, hakemlerin, karı-kocanın arasını bulmak istememeleri haline temas edilmemesi, hakemlerden beklenenin bu olmadığını, onların şânına yaraşanın ıslah iradesi olduğunu zımnen bildirmek içindir. Bu da, hakemleri, karı-kocanın arasını bulmaya ziyadesiyle teşvik etmek ve onları kolaycılığa kaçmaktan sakındırmak anlamını taşır. Ta ki işin bozulması, onların isteksizliğine nispet edilmesin. Çünkü ayette, muvaffakiyetin iradeye bağlı olduğunu ifade eden şart cümlesi, başarısızlığın da iradesizliğe bağlı olduğunu bildirir. Bir diğer görüşe göre ise ayetteki her iki zamir de hakemlere râcidir. Yani hakemlerin amacı ıslah ise Allah da hakemler arasına uyuşma verir; böylece söz birliği yaparlar; ihtilafa düşmezler ve maksatları hasıl olur.Bir başka görüşe göre her iki zamir de, karı-kocaya râcidir. Yani karı-koca aralarındaki uyuşmazlığı gidermek isterlerse, Allahu Teâlâ da, aralarına ülfet ve uyum verir. Bu da, kişinin ihlaslı bir niyetle bir amaç için gayret sarf ettiği takdirde, Allahu Teâlâ'nın onu muvaffak kılacağına dikkati çekmek içindir.(Ebüssuûd)