Nisâ Sûresi 37. Ayet

اَلَّذ۪ينَ يَبْخَلُونَ وَيَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبُخْلِ وَيَكْتُمُونَ مَٓا اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ۜ وَاَعْتَدْنَا لِلْكَافِر۪ينَ عَذَاباً مُه۪يناًۚ  ...

Bunlar cimrilik eden, insanlara da cimriliği emreden ve Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimeti gizleyen kimselerdir. Biz de o nankörlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 الَّذِينَ bunlar
2 يَبْخَلُونَ cimrilik ederler ب خ ل
3 وَيَأْمُرُونَ ve emrederler ا م ر
4 النَّاسَ insanlara ن و س
5 بِالْبُخْلِ cimriliği ب خ ل
6 وَيَكْتُمُونَ ve gizlerler ك ت م
7 مَا şeyi
8 اتَاهُمُ kendilerine verdiği ا ت ي
9 اللَّهُ Allah’ın
10 مِنْ -nden
11 فَضْلِهِ bol hazinesi- ف ض ل
12 وَأَعْتَدْنَا (biz de) hazırlamışızdır ع ت د
13 لِلْكَافِرِينَ inkarcılar için ك ف ر
14 عَذَابًا bir azab ع ذ ب
15 مُهِينًا alçaltıcı ه و ن
 

Riyazus Salihin, 804 Nolu Hadis

Amr İbni Şuayb babasından, o da dedesi radıyallahu anh’den rivayet ettiğine göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Şüphesiz ki Allah, verdiği nimetinin eserini kulunun üzerinde görmekten hoşlanır.”

Tirmizî, Edeb 54. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Libâs 14

 

Azâb (عذاب): Hâle ve tabiata münâsib demektir. Mekrûh şeyler ve cezâ için kullanılması da o kişinin hâline cezânın uygun olması sebebiyledir.  Kökünde şiddet mânâsı olmadığı için Kur’ân’da çoğunlukla makâma uygun bir sıfatla gelmiştir (et-Tahkîk). Kur’ân’da 373 kez geçer (Kur’ân-ı Kerîm Lugatı)..
 

اَلَّذ۪ينَ يَبْخَلُونَ وَيَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبُخْلِ وَيَكْتُمُونَ مَٓا اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ۜ

 

Cemi müzekker has ism-i mevsûl  اَلَّذ۪ينَ , önceki ayetteki  مَنْ  ism-i mevsûlunun bedeli olarak mahallen mansubtur.

İsm-i mevsûlun sılası  يَبْخَلُونَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

يَبْخَلُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

وَ  atıf harfidir.  يَأْمُرُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.

Ve (و): Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

النَّاسَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

بِالْبُخْلِ  car mecruru  يَأْمُرُونَ  fiiline müteallıktır.

بِ  harf-i ceri mecruruna ilsak, sebep, musahabe, zaid, karşılık / bedel, istiane, zaman-mekân zarfı gibi manalar kazandırabilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَ  atıf harfidir.  يَكْتُمُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Müşterek ism-i mevsûl  مَٓا ,  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

İsm-i mevsûlun sılası  اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ ‘dur. Îrabtan mahalli yoktur.

اٰتٰيهُمُ  mukadder fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  هُمُ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

اللّٰهُ  lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.

مِنْ فَضْلِه  car mecruru  اٰتٰيهُمُ ’deki zamirin mahzuf haline müteallıktır. Muttasıl zamir  ه  muzâfun ileyh olarak mahallen mansubtur. 

مِنْ  harf-i ceri mecruruna ibtidaiye, ba’z, tebyin, karşılaştırma, zaid, sebep, bedel / karşılık, iki şeyi birbirinden ayırt etmek gibi manalar kazandırabilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


وَاَعْتَدْنَا لِلْكَافِر۪ينَ عَذَاباً مُه۪يناًۚ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.

اَعْتَدْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. 

لِلْكَافِر۪ينَ  car mecruru  اَعْتَدْنَا  fiiline müteallıktır.

لِ  harf-i ceri mecruruna tahsis, sahiplik, istihkak, sebep gibi manalar kazandırabilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Cemi müzekker salim  الْكَافِر۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  كفر  fiilinin ism-i failidir. Cer alameti  ی ’dir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

عَذَابًا  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  مُه۪ينًا  ise  عَذَابًا ’in sıfatıdır.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اَلَّذ۪ينَ يَبْخَلُونَ وَيَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبُخْلِ وَيَكْتُمُونَ مَٓا اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ۜ 

 

Ayet, kemâl-i ittisâl nedeniyle fasılla gelmiştir. Önceki ayetteki  مَنْ  ism-i mevsûlunun bedeli olan ism-i mevsûl, bahsi geçen kişileri tahkir için gelmiştir.

Tevcih anlamı ihtiva eden mevsûlün sılası  يَبْخَلُونَ , muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Aynı üslupta gelen  يَأْمُرُونَ  ve  يَكْتُمُونَ  cümleleri sılaya matuftur. 

Bu cümlenin ibtidaî istînâfiye olması caizdir. Önceki cümlede zikredilenlere iyilik yapma emrinden sonra gelmiştir. Aralarındaki münasebet iyiliğe teşvik, zıddı olan kötülükten men etmektir. (Âşûr)

يَكْتُمُونَ  fiilinin mef’ûlü müşterek ism-i mevsûl olan  مَٓا ‘nın sılası  اٰتٰيهُمُ  şeklinde mazi fiil sıygasında gelerek hudûs ifade etmiştir. Müsnedün ileyhin lafza-i celâlle marife oluşu ikaz etmek ve korku uyandırmak içindir.

فَضْلِه۪ۜ  izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olması  فَضْلِ  için şan ve şeref ifade eder.

مِنْ فَضْلِه۪ۜ  tabirindeki  مِنْ , ba’diyet içindir.

الْبُخْلِ  kelimesi  فَرِحَ  babından olan  بَخِلَ  fiilinin masdarıdır. (Âşûr)

يَبْخَلُونَ - الْبُخْلِ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

يَكْتُمُونَ -  يَبْخَلُونَ  arasında mürâât-ı nazîr vardır.

[Onlar ki cimrilik ederler] ifadesi [böbürlenen cimri]den (Nisâ 4/36) bedeldir. Zem etme amaçlı olarak da mansub olabilir. Zem etme amaçlı merfû olması, ayrıca haberi hazfedilmiş bir mübteda olması da caizdir. Adeta şöyle buyrulmaktadır: ‘’Cimrilik edenler, bunu işleyip ustalıkla yapanlar her tür kınamaya layıktırlar!’’ (Keşşâf) 

يَكْتُمُونَ - يَأْمُرُونَ -  يَبْخَلُونَ  kelimelerinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)


وَاَعْتَدْنَا لِلْكَافِر۪ينَ عَذَاباً مُه۪يناًۚ

 

وَ  istînâfiyyedir. Müspet muzari fiil sıygasında gelen cümle faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Âşûr’a göre bu cümle itiraz cümlesidir.

عَذَابًا - فَضْلِ  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.

اَعْتَدْنَا  fiilinde gaibden mütekellime iltifat vardır. Azabın özel olarak hazırlandığını vurgular.

Azabın nekre gelişi ve  مُه۪ينًاۚ  olmakla vasıflanması, bilmeyeceğimiz kadar zor olduğunu ifade eder. Hor-hakir eden azap ibaresinde sebebe isnad şeklinde mecaz-ı mürsel vardır. Azaba giren bu hale düşer.

Bu sayılanlar kâfirlerin özelliğidir. O halde bunlardan kurtulmalıyız.

Cehennem kâfirin tabiatına, cennet de müminin tabiatına uygun bir karşılıktır. Burada zamir makamında zahir isim (nankörler) kullanılması bize zımnen şunları bildirir: Bu vasıflara sahip kimse, Allahu Teâlâ'nın nimetlerine nankörlük etmiştir. O'nun nimetlerine nankörlük edenler de, cimri davranmak ve nimetleri gizlemek suretiyle nimete ihanet etmiştir. İşte onlar için alçaltıcı bir azap vardır. (Ebüssuûd)

Burada azap gurur ve kibirlerine karşılık olarak aşağılayıcı olmakla nitelendirilmiştir. (Âşûr)