اِنَّ اللّٰهَ لَا يَغْفِرُ اَنْ يُشْرَكَ بِه۪ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذٰلِكَ لِمَنْ يَشَٓاءُۚ وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَقَدِ افْتَرٰٓى اِثْماً عَظ۪يماً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | إِنَّ | şüphesiz |
|
2 | اللَّهَ | Allah |
|
3 | لَا |
|
|
4 | يَغْفِرُ | bağışlamaz |
|
5 | أَنْ |
|
|
6 | يُشْرَكَ | ortak koşulmasını |
|
7 | بِهِ | kendisine |
|
8 | وَيَغْفِرُ | ve bağışlar |
|
9 | مَا |
|
|
10 | دُونَ | başkasını |
|
11 | ذَٰلِكَ | bundan |
|
12 | لِمَنْ | kimseden |
|
13 | يَشَاءُ | dilediği |
|
14 | وَمَنْ | ve kimse |
|
15 | يُشْرِكْ | ortak koşan |
|
16 | بِاللَّهِ | Allah’a |
|
17 | فَقَدِ | gerçekten |
|
18 | افْتَرَىٰ | iftira etmiştir |
|
19 | إِثْمًا | bir günah |
|
20 | عَظِيمًا | büyük |
|
Riyazus Salihin, 443 Nolu Hadis
Enes radıyallahu anh, ben Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim, dedi:
“Allah Teâlâ:
Ey âdemoğlu! Sen bana dua ettiğin ve benden affını umduğun sürece, işlediğin günahlar ne kadar çok olursa olsun onların büyüklüğüne bakmadan seni bağışlarım.
Ey âdemoğlu! Günahların gökleri dolduracak kadar olsa, sen benden bağışlanmanı dilersen, günahlarını affederim.
Ey âdemoğlu! Sen yeryüzünü dolduracak kadar günahla huzuruma gelsen, fakat bana hiçbir şeyi ortak tutmamış, şirke bulaşmamış olsan, ben de seni yeryüzü dolusu mağfiretle karşılarım” buyurmuştur. Tirmizî, Daavât 98
اِنَّ اللّٰهَ لَا يَغْفِرُ اَنْ يُشْرَكَ بِه۪ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذٰلِكَ لِمَنْ يَشَٓاءُۚ
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. اللّٰهَ lafza-i celâli اِنَّ ’nin ismidir. لَا ; nefy harfi olup sükun üzere mebnidir.
يَغْفِرُ fiili إِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, يَغْفِرُ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.
يُشْرَكَ meçhul mansub muzari fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. بِه۪ car mecruru يُشْرَكَ fiiline müteallıktır.
وَ atıf harfidir. يَغْفِرُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. Müşterek ism-i mevsûl مَا , mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
Mekân zarfı دُونَ , mahzuf sılaya müteallıktır. ذا işaret ism-i, sükun üzere mebni mahallen mecrur muzâfun ileyhtir. ل harfi buûd, yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir.
مَنْ müşterek ism-i mevsûlu, لِ harf-i ceriyle birlikte يَغْفِرُ fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası يَشَٓاءُ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
يَشَٓاءُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
يُشْرَكَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındandır. Sülâsîsi شرك ‘dir. İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَقَدِ افْتَرٰٓى اِثْماً عَظ۪يماً
وَ istînâfiyyedir. Atıf olması da caizdir. مَنْ şart ismi iki fiili cezm eder. Mübteda olarak mahallen merfûdur. يُشْرِكْ şart fiili olup meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
مَنْ ’in haberi olarak mahallen merfûdur. بِاللّٰهِ car mecruru يُشْرِكْ fiiline müteallıktır.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. قَدِ tahkik harfidir. افْتَرٰٓى elif üzere mukadder fetha ile mazi mebni fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
اِثْمًا mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. عَظ۪يمًا ise اِثْمًا ‘in sıfatıdır.
افْتَرٰٓى fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi فري ’dır. İftiâl babı fiile, mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.اِنَّ اللّٰهَ لَا يَغْفِرُ اَنْ يُشْرَكَ بِه۪
Fasılla gelen ayet istînâfiyyedir. اِنَّ ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Bütün esma-i hüsnayı ve kemâl sıfatları bünyesinde toplayan lafza-i celâlin müsnedün ileyh konumunda gelmesi telezzüz, teberrük ve muhabbet duyguları uyandırmak içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu durumda lafza-i celâlde tecrîd sanatı söz konusu olur.
Müsnedin muzari fiil sıygasıyla gelmesi teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade eder.
اَنْ ve akabindeki muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan cümle masdar teviliyle لَا يَغْفِرُ fiilinin mef’ûlü yerindedir.
Nefy harfinin müsnedün ileyhden sonra gelmesi ve müsnedin de fiil olması halinde bu terkip, hükmü takviye ifade eder. Ancak bazı karîneler vasıtasıyla tahsis de ifade edebilir. Hükmü takviye demek; hükmü tekid etmek ve hükmün gerçeğe mutabık olduğunu ifade etmek demektir. Bunun Kur’an’da çok örneği vardır.
(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Bu ayet-i kerimede her ne kadar nazım hükmü takviye ifade eder şekilde gelmiş olsa da, maksadın hükmü takviye olmadığı açıktır. Maksat tahsistir. Yani, Allah Teâlâ kendisine ortak koşulmasını kesinlikle bağışlamaz.
وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذٰلِكَ لِمَنْ يَشَٓاءُۚ
Cümle tezat nedeniyle makabline atfedilmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müşterek ism-i mevsûl مَا ’nın sıla cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. ذٰلِكَ ’ye muzâf olan mekân zarfı دُونَ , bu mahzuf habere müteallıktır.
Cümlede mecrur mahaldeki ikinci mevsûl مَنْ ’in sılası, müspet muzari fiil sıygasında gelmiştir.
يَغْفِرُ - لَا يَغْفِرُ fiilleri arasında iştikak cinası ve tıbâk-ı selb sanatları vardır.
اِنَّ اللّٰهَ لَا يَغْفِرُ اَنْ يُشْرَكَ بِه۪ [Muhakkak ki Allah kendisine şirk koşulmasını affetmez, örtmez] cümlesiyle وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذٰلِكَ لِمَنْ يَشَٓاءُۚ [dilediği kişilerde bunun dışındakileri affeder] cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَقَدِ افْتَرٰٓى اِثْماً عَظ۪يماً
وَ istînâfiyyedir. Cümle şart üslubunda faide-i haber talebî kelamdır.
Mübteda olan şart ismi مَنْ ’in haberi aynı zamanda şartın cevabıdır.
فَ karînesiyle gelen cevap cümlesi فَقَدِ افْتَرٰٓى اِثْمًا عَظ۪يمًا , tahkik harfiyle tekid edilmiş, mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.
يُشْرِكْ - يُشْرَكَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
اِثْمًا ‘deki tenvin tahkir, kesret ve nev ifade eder.
اِثْمًا , عَظ۪يمًا için sıfattır. Sıfatlar anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
Şirk; aslında şirk koşan insanı şirk koştuğu o şey karşısında küçültür. Allah yüceler yücesi bir merci iken O’nu bırakıp başkasına O’nun sıfatlarını verdiğimiz zaman, onun karşısında küçülürüz. Oysa Allah’a kulluk ettiğimiz zaman biz küçülmeyiz, aksine yüceliriz. Çünkü bunun için yaratılmışız. O yüzden şirk koşmak insanın kendisine yaptığı en büyük zulümdür.
Son cümlede zamir yerine Allah isminin zikri ve ayette tekrarı mehabeti arttırmak, küfrün çirkinliğini vurgulamak ve bu vasfı taşıyanları ayıplamak içindir.