اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ يُزَكُّونَ اَنْفُسَهُمْۜ بَلِ اللّٰهُ يُزَكّ۪ي مَنْ يَشَٓاءُ وَلَا يُظْلَمُونَ فَت۪يلاً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | أَلَمْ |
|
|
2 | تَرَ | görmedin mi? |
|
3 | إِلَى |
|
|
4 | الَّذِينَ | şu |
|
5 | يُزَكُّونَ | övüp yüceltenleri |
|
6 | أَنْفُسَهُمْ | kendilerini |
|
7 | بَلِ | Hayır, ancak |
|
8 | اللَّهُ | Allah |
|
9 | يُزَكِّي | yüceltir |
|
10 | مَنْ |
|
|
11 | يَشَاءُ | dilediğini |
|
12 | وَلَا |
|
|
13 | يُظْلَمُونَ | onlara zulmedilmez |
|
14 | فَتِيلًا | kıl kadar |
|
“Kendini temize çıkarmak” şeklinde tercüme edilen tezkiye fiil ve sözle olmaktadır. İnsanın ahlâkını iyileştirmek, kendini kötü huy ve alışkanlıklarından kurtarmak için gerekeni yapması, eğitimden geçmesi makbuldür, İslâm bunu teşvik etmiştir. Sözle tezkiye “bir kimsenin dürüst, iyi, önemli kusurlardan uzak olduğunu söylemek” suretiyle yapılır. Gerçekten böyle olan, böyle bilinen birisi için gerektiğinde tezkiyede bulunmak da sakıncalı değildir, hatta duruma göre güzel ve gerekli de olabilir. İslâm’da kötü görülen, menedilen tezkiye, kişinin kendisini sözle tezkiye etmesidir, övmesidir.
Yahudiler özellikle kendilerinin “Allah’ın oğulları ve sevgilileri” (Mâide 5/18), “dostları” (Cum‘a 62/6) olduklarını, “birkaç gün dışında âhiret cezası çekmeyeceklerini” (Bakara 2/80) söyleyerek kendileri için sözlü tezkiyede bulunmuşlardı; âyet bu davranışı da mahkûm etmekte, kişilerin veya grupların kendilerini överek bir yere varamayacaklarını, topluluk nezdinde itibar kazanamayacaklarını ifade buyurmaktadır.
Kaynak : Kur’ân Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 79-80
فَتَلَ kelimesi ipi büktü demektir. Çekirdekte olan yarığın içindeki zara فَتِيل denmesi, fitil şeklinde olduğu içindir. (Müfredat) Kur’ân’ı Kerim’de 3 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli fitildir. (Kur’ânı Anlayarak Okuma Rehberi) Bu ayeti kerimede azlık ve önemsizlik ifadesi için kullanılmıştır.
اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ يُزَكُّونَ اَنْفُسَهُمْۜ
Hemze istifham harfidir. لَمۡ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. تَرَ illet harfinin hazfiyle meczum muzari fiildir. Fail müstetir olup takdiri أنت ‘dir.
ٱلَّذِینَ cemi müzekker has ism-i mevsûlu, إِلَى harf-i ceriyle birlikte تَرَ fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası يُزَكُّونَ اَنْفُسَهُمْ ‘dur. Îrabtan mahalli yoktur.
يُزَكُّونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olup mahallen merfûdur. اَنْفُسَهُمْ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mecrurdur.
بَلِ اللّٰهُ يُزَكّ۪ي مَنْ يَشَٓاءُ وَلَا يُظْلَمُونَ فَت۪يلاً
بَلِ idrâb ve atıf harfidir. اللّٰهُ lafza-i celâli, mübteda olup lafzen merfûdur. يُزَكّ۪ي fiili haber olarak mahallen merfûdur.
يُزَكّ۪ي fiili, ی üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
Müşterek ism-i mevsûl مَنْ , mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası يَشَٓاءُ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
يَشَٓاءُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
وَ atıf harfidir. لَا nefiy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يُظْلَمُونَ meçhul muzari fiildir. نَ ’un sübutuyla merfûdur. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.
فَت۪يلًا mef’ûlu mutlaktan naibdir. Takdiri ظلما قدر الفتيل (Fitil kadar zulüm) şeklindedir.
Buradaki فَت۪يلًا kelimesi, senin iki parmak arasında yuvarlamış olduğun kire verilen isim olup, ism-i mef'ûl manasında olmak üzere, faîl vezninde gelmiştir. (Fahreddin er-Râzî)
بَلِ atıf edatlarından biridir. Ancak diğer atıf edatları gibi hüküm bakımından atıf görevi görmez. Bu edat sadece matufu, îrab yani hareke bakımından matufun aleyhe atfeder. Anlamsal açıdan ise tersinelik ilişkisi kurar. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)
يُزَكّ۪ي fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi زكو ’dir. Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef‘ûlu herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ يُزَكُّونَ اَنْفُسَهُمْۜ
Müstenefe cümlesi olan ayet istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Muzari fiile dahil olan لَمْ , muzari fiili olumsuz maziye çevirmiştir.
Ayetteki istifham gerçek manada soru değil, takrir ve tevbih amaçlı haber cümlesi olduğu için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
Ayrıca ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu için istifhamda, tecâhül-i ârif sanatı vardır. Takrirde muhatabın bildiği bir şey soru şeklinde dile getirilir ve ondan bunu tasdik etmesi istenir. Bunda ikna edici, inandırıcı delil vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
تَرَ fiili iki mef’ûle müteaddi olan fiillerdendir. Tekid ve masdar harfi اَنَّ ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi اَنَّهُمْ ف۪ي كُلِّ وَادٍ يَه۪يمُونَ , faide-i haber inkârî kelamdır. Masdar-ı müevvel, تَرَ fiilinin iki mef’ûlü yerindedir.
Kur’ân'da geçen أولم تر ile ألم تر arasındaki fark için, vav harfiyle gelen ta‘bîrin gözle görülen konularda olduğu, diğerinin ise aklî bir düşünceyle delîl çıkarmak konularında kullanıldığı söylenmiştir.
أولم تر ta‘bîrinin, hayâtta misâli çok görülen konularda kullanıldığı da söylenmiştir.
ألم تر ta‘bîrinin de, çok rastlanmayan konularda kullanıldığı söylenmiştir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c.2, s.329)
اَلَمْ تَرَ ifadesi zahiren istifhâm ise de muhatabı taaccübe sevk eden bir ifadedir. (Fahreddin er-Râzî)
Bu ifade Kur’ânın en azim cümlelerinden biridir. Pek çok kez tekrarlanmıştır. Bundan sonra da acayip, garip, akla-mantığa aykırı şeyler zikredilmiştir. (Muhammed Ebû Mûsâ, Ğâfir Sûresi Belâği Tefsîri, S. 343)
Mecrur mahaldeki has ism-i mevsûlün sılası ...يُزَكُّونَ اَنْفُسَهُمْۜ müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsûlde tevcih sanatı vardır.
اَلَمْ تَر ifadesi pek çok yerde geçmiş, çoğunun da arkasından şart cümlesi gelmiş ve bu şartın cevabı zikredilmemiştir. Böylece okuyucunun uyanıklığı ölçülür. Soru şaşkınlık manası içindir. Görmek manasında üç fiil vardır: رَأَى ,نَظَرَ ,بَصَرَ . Bunların üçü de Kur’an’da geçer. Üçü de ‘gözle görmek ve düşünüp anlamak’ manasındadır. رَأَى fiili إِلَى ile kullanılırsa, ‘gözle görmek’ manası vurgulanır. Mesela burada, nefsini temize çıkaran kişiyi şu anda görmüyoruz ama bu fiil kullanılmış. Bu; o kimseleri gözünle görmüş gibi biliyorsun, demektir.
بَلِ اللّٰهُ يُزَكّ۪ي مَنْ يَشَٓاءُ
Cümle, öncesine idrâb harfi بَلِ ile atfedilmiştir. بَلِ atıf edatlarından bir tanesidir. Ancak diğer atıf edatları gibi hüküm bakımından atıf görevi görmez. Bu edat, sadece matufu îrab yani hareke bakımından matufun aleyhe atfeder. Anlamsal açıdan ise tersinelik ilişkisi kurar. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)
İsim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyhin lafza-i celâlle gelmesi telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırma kastının yanında haberin önemini de vurgulamaktadır.
Ayrıca cümlede mütekellim Allah Teâlâ olduğu için اللّٰهُ isminde tecrîd sanatı vardır.
Müşterek ism-i mevsûl يُزَكّ۪ي , مَنْ fiilinin mef’ûlü olup tevcih anlamı ihtiva etmektedir. Mevsûlü her zaman takip eden sıla cümlesi, يَشَٓاءُ ’dur.
Cümlenin müsnedinin muzari fiil cümlesi formunda gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt, tecessüm ve istimrar ifade eder.
وَلَا يُظْلَمُونَ فَت۪يلاً
Ayetin son cümlesi, takdiri فهم يثابون ولا يظلمون (Onlara sevap verilir, zulmedilmez.) olan mahzufa atıftır. Menfi meçhul muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
فَت۪يلًا ’deki tenvin kıllet ve nev ifade eder. “Hiçbir” manasındadır. Olumsuz siyakta nekre, selbin umumuna işaret eder.
يُزَكُّونَ - يُزَكّ۪ي arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. Fiilin tef’il babında gelişi çokluk ifade eder.
[Asıl Allah, -dilediklerini- temize çıkarır] ifadesi, itibar edilecek tezkiyenin, başkasının değil Allah’ın tezkiyesi olduğunu bildirmektedir. Çünkü tezkiyeye layık olanı bilen sadece O’dur. [Dilediklerini temize çıkarır] ifadesinin anlamı, arı duru ve tertemiz olduklarını bildiği ve bu sebeple o şekilde nitelediği ilâhî rızaya ermiş kullarını temize çıkarır, şeklindedir. [Onlara kıl kadar zulmedilmez] yani kendi kendilerini saf ve temiz görenler, bu fiillerinden dolayı hak ettikleri kadar cezalandırılırlar. Yahut Allah’ın temize çıkarmayı dilediği kimseler temizliklerinden dolayı mükâfatlandırılırlar, sevaplarından bir şey eksiltilmez. Bunun örneği şu ayette de geçmektedir: [… Öyleyse, kendi kendinizi temize çıkartmayın! Kimin sakındığını en iyi bilen O’dur çünkü.] (Necm 53/32) (Keşşâf)