وَاِذاً لَاٰتَيْنَاهُمْ مِنْ لَدُنَّٓا اَجْراً عَظ۪يـماًۙ
Ledün لدن : Bu kelime, yanında sözcüğünden daha etkili ve özel bir anlam taşır. (Müfredat) Kur’ân’ı Kerim’de 18 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli ledûn (ilmi)dur. (Kur’ânı Anlayarak Okuma Rehberi).(Fatma Serap Karamollaoğlu)
وَاِذاً لَاٰتَيْنَاهُمْ مِنْ لَدُنَّٓا اَجْراً عَظ۪يـماًۙ
وَ atıf harfidir. اِذًا cevap harfidir. لَ harfi, mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasihadır. Takdiri, لو ثبتوا لآتيناهم (Sabit olsaydı onlara verirdik.) şeklindedir.
اٰتَيْنَاهُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
مِنْ لَدُنَّٓا car mecruru اٰتَيْنَاهُمْ fiiline müteallıktır. Mütekellim zamiri نَّٓا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَجْرًا ikinci mef’ûlun bih olup lafzen mansubtur. عَظ۪يمًا ise اَجْرًا ’in sıfatıdır.
وَاِذاً لَاٰتَيْنَاهُمْ مِنْ لَدُنَّٓا اَجْراً عَظ۪يـماًۙ
وَ atıf, اِذًا cevap harfidir. Vakıa lamının dâhil olduğu cümle mukadder şartın cevabıdır. Mahzuf şart cümlesinin takdiri, لو ثبتوا لآتيناهم (Sabit olsaydı onlara verirdik.) şeklindedir.
Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, şart üslubunda faide-i haber talebî kelamdır.
لَدُنَّٓا izafetinde, azamet zamirine muzâf olması لَدُنَّٓ’e şan ve şeref kazandırmıştır.
اَجْرًا ’deki tenvin tazim, nev ve kesret ifade eder. اَجْرًا ,عَظ۪يمًاۙ için sıfattır. Sıfatlar anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
لدن kelimesi, yanında sözcüğünden daha etkili ve özel bir anlam taşır. (Müfredat) Kur’an-ı Kerim’de 18 ayette geçmiştir. (el-Mu’cemu’l Müfehres) Türkçede ledün ilmi şeklinde kullanılır. (Fatma Serap Karamollaoğlu Kur’an’ı Anlayarak Okuma Rehberi 1)
ًوَاِذًا [Ve o takdirde] ifadesi gizli bir soruya cevap olup sanki “İyice pekiştirildikten sonra kendileri için ayrıca neler var?” denilmiş, cevaben de [Sarsılmazlarsa bu durumda elbette onlara verirdik.] buyrulmuş olmaktadır. Çünkü اِذًا, hem sonucu hem de karşılığı temsil eder. مِنْ لَدُنَّٓا اَجْرًا عَظ۪يمًاۙ [Katımızdan muazzam bir mükâfat] ifadesi kastedilenin, “Allah’ın kendi katından lütfettiği ihsan” olması bakımından [Kendi katından büyük bir ecir verir. (Nisa Suresi, 40)] ifadesine benzer. Bu ihsanın ecir diye adlandırılmasının sebebi, bizzat ecir olmasa da ecrin peşinden gelmesi ve ancak o sabit olduğunda sabit olabilmesidir. Çünkü ecir varsa lütuf da var demektir. (Keşşâf)
Cenab-ı Hakk, bu ayet-i kerimede kendisini azamet ve yücelik ifade eden sıygalarla zikretmiştir ki bunlar اٰتَيْنَاهُ (ona verirdik) ve مِنْ لَدُنَّٓا (tarafımızdan) ifadeleridir. Bu mükâfatları veren hikmet sahibi Yüce Allah, kendisini, bir bağış ve lütuf va’dettiğinde azamete delalet eden bir lafızla zikrettiğinde, bu durum, bu atıyye ve mükâfatın da büyüklüğüne delalet etmektedir. (Fahreddin er-Râzî)
Cenab-ı Hakk’ın, مِنْ لَدُنَّٓا [tarafımızdan] ifadesi, tahsis ifade eder ve mübalağaya delâlet eder. Hakk Teâlâ’nın وَعَلَّمْنَاهُ مِنْ لَدُنَّا عِلْمًا [Ve kendisine nezdimizden bir ilim öğretmiştik. (Kehf Suresi, 65)] ifadesinde de olduğu gibi....(Fahreddin er-Râzî)
Bu kelam, mukadder (gizli) bir sualin, “Pekiyi, onları yapmakla imanları daha sabit hale geldikten sonra ne olacaktı?” sualine cevaptır. Yani onlar, tereddütten, şüpheden uzak sağlam bir iman üzere sebat ettikleri takdirde Biz de onlara katımızdan elbette pek büyük bir mükâfat verirdik. (Ebüssuûd)