Nisâ Sûresi 66. Ayet

وَلَوْ اَنَّا كَتَبْنَا عَلَيْهِمْ اَنِ اقْتُلُٓوا اَنْفُسَكُمْ اَوِ اخْرُجُوا مِنْ دِيَارِكُمْ مَا فَعَلُوهُ اِلَّا قَل۪يلٌ مِنْهُمْۜ وَلَوْ اَنَّهُمْ فَعَلُوا مَا يُوعَظُونَ بِه۪ لَكَانَ خَيْراً لَهُمْ وَاَشَدَّ تَثْب۪يتاًۙ  ...

Eğer biz onlara, “Hayatlarınızı feda edin veya yurtlarınızdan çıkın” diye yazmış olsaydık, içlerinden pek azı hariç, bunu yapmazlardı. Eğer kendilerine verilen öğütleri tutsalardı, elbette haklarında hem daha hayırlı, hem de (imanlarını) daha çok pekiştirici olurdu.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَوْ ve eğer
2 أَنَّا biz
3 كَتَبْنَا yazsaydık ك ت ب
4 عَلَيْهِمْ onlara
5 أَنِ
6 اقْتُلُوا öldürün ق ت ل
7 أَنْفُسَكُمْ kendinizi ن ف س
8 أَوِ ya da
9 اخْرُجُوا çıkın خ ر ج
10 مِنْ -dan
11 دِيَارِكُمْ yurtlarınız- د و ر
12 مَا
13 فَعَلُوهُ bunu yapmazlardı ف ع ل
14 إِلَّا hariç
15 قَلِيلٌ pek azı ق ل ل
16 مِنْهُمْ içlerinden
17 وَلَوْ eğer
18 أَنَّهُمْ onlar
19 فَعَلُوا yapsalardı ف ع ل
20 مَا şeyi
21 يُوعَظُونَ öğütlenen و ع ظ
22 بِهِ kendilerine
23 لَكَانَ elbette olurdu ك و ن
24 خَيْرًا daha iyi خ ي ر
25 لَهُمْ kendileri için
26 وَأَشَدَّ ve daha sağlam ش د د
27 تَثْبِيتًا sağlamlıkta ث ب ت
 

İslâm’dan önceki dinlerde Allah Teâlâ’nın, kullarını ya itaatsizlikleri yüzünden veya imtihan için nefse ağır gelen, uyulması güç olan ödevlerle yükümlü kıldığı olmuştur (Bakara 2/54, 286; A‘raf 7/157). Hâtemü’lenbiyâ olan Hz. Muhammed’e gönderilen dinde aslolan, emirlerin ve yükümlülüklerin fıtrata uygun ve kolay olmasıdır. İnsan tabiatına uymayan, insana ağır gelen, normal ve katlanılabilir külfet ve zahmet sınırını aşan teklif ve yükler İslâm’da yoktur. İtaat kaidesini açıklayan âyetler arasında bulunan 66. âyet İslâm’ın bu özelliğini farklı bir üslûp içinde dile getirmektedir: Allah Teâlâ müslümanlara “Kendinizi öldürün, yurdunuzu terkedin...” kabilinden ağır emirler vermiyor, insanların çoğunun itaat edemeyeceği şeyleri müslümanlardan istemiyor. Şayet böyle emirler verseydi insanların çoğu buna itaat etmezlerdi. Allah’ın istediği kolay, fıtrata uygun ve kulların menfaatine yönelik olan şeylerdir. Üstelik bunlara da büyük ecirler, mükâfatlar vermektedir.

Bu âyeti şöyle anlayan tefsirciler de olmuştur: “Kendilerini öldürmek”ten maksat meşrû savaşta (cihad) düşman saflarında yer alan yakınlarını öldürmektir, “yurtlarını terketmek”ten maksat da hicrettir. Allah Teâlâ bu gibi emirlere pek az kimsenin itaat edebileceğini, ancak bu itaatın da ecrinin çok büyük olduğunu bildirerek müslümanları –aşağıdaki âyetlerde emredeceği– cihada hazırlamaktadır (İbn Âşûr, V, 114).

Kaynak : Kur’ân Yolu Tefsiri

(Ömür Karamollaoğlu)

 

Sebete ثبت : Sebat kavramı zeval kelimesinin zıddıdır. أثْبَتَ Sağlamlaştırdı demektir. (Müfredat) Kur’ân’ı Kerim’de 18 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri sâbit, sebat, isbat, tesbit, müsbet ve subuttur. (Kur’ânı Anlayarak Okuma Rehberi)

 

وَلَوْ اَنَّا كَتَبْنَا عَلَيْهِمْ اَنِ اقْتُلُٓوا اَنْفُسَكُمْ اَوِ اخْرُجُوا مِنْ دِيَارِكُمْ مَا فَعَلُوهُ اِلَّا قَل۪يلٌ مِنْهُمْۜ 

 

وَ  atıf harfidir.  لَوْ  gayrı cazim şart harfidir.  اَنَّ  ve masdar-ı müevvel mahzuf fiilin faili olarak mahallen merfûdur. Takdiri  ثبت  şeklindedir.  نَا  mütekellim zamiri  اَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.

اَنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  كَتَبْنَا  fiili اَنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.

كَتَبْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.  عَلَيْهِمْ  car mecruru  كَتَبْنَا  fiiline müteallıktır.

اَنِ  tefsiriyye veya masdar harfidir.  اَنِ  ve masdar-ı müevvel,  كَتَبْنَا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.  

اقْتُلُٓوا  fiili  ن’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  اَنْفُسَكُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اَوِ  atıf harfidir.  اخْرُجُوا  fiili  ن’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

مِنْ دِيَارِكُمْ  car mecruru  اخْرُجُوا  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

Şartın cevabı  مَا فَعَلُوهُ ’dur.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  فَعَلُوهُ  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. فَعَلُوا  fiilinin zamiri (fail vâvı) ise münafıklara racidir. Ayetin başının umumi, sonunun ise hususi olması uzak bir ihtimal değildir. Bu izaha göre ayette geçen “pek azı…” kelimesi ile müminlerin kastedilmiş olması gerekir. (Fahreddin er-Râzî)

اِلَّا  istisna harfidir.  قَل۪يلٌ  kelimesi  فَعَلُوهُ ’deki failden bedel olup merfûdur.  مِنْهُمْ  car mecruru  قَل۪يلٌ ’un mahzuf sıfatına müteallıktır.

  

 وَلَوْ اَنَّهُمْ فَعَلُوا مَا يُوعَظُونَ بِه۪ لَكَانَ خَيْراً لَهُمْ وَاَشَدَّ تَثْب۪يتاًۙ

 

وَ  atıf harfidir.  لَوْ  gayrı cazim şart harfidir.  اَنَّ  ve masdar-ı müevvel mahzuf fiilin faili olarak mahallen merfûdur. Takdiri,  ثبت  şeklindedir.

اَنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. Muttasıl zamir  هُمْ  [onlar]  اَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.

فَعَلُوا  fiili  اَنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.  فَعَلُوا  damme üzere mebni mazi fiildir.  Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Müşterek ism-i mevsûl  مَا, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası  يُوعَظُونَ بِه۪ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

يُوعَظُونَ  meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.  بِه۪  car mecruru  يُوعَظُونَ  fiiline müteallıktır.

لَ  harfi  لَوْ’in cevabının başına gelen vakıadır.  كَانَ  nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.

كَانَ ’nin ismi müstetir olup takdiri  هُو ’dir.  خَيْرًا  kelimesi كَانَ ’nin haberi olup lafzen mansubtur.  لَهُمْ  car mecruru  خَيْرًا’e müteallıktır.

اَشَدَّ  kelimesi atıf harfi  وَ ’la  كَانَ ’nin haberine matuftur.  تَثْب۪يتًا  kelimesi temyiz olup lafzen mansubtur.

خَيْرًا - اَشَدَّ  kelimeleri ism-i tafdil kalıbındandır.

 
 

وَلَوْ اَنَّا كَتَبْنَا عَلَيْهِمْ اَنِ اقْتُلُٓوا اَنْفُسَكُمْ اَوِ اخْرُجُوا مِنْ دِيَارِكُمْ مَا فَعَلُوهُ اِلَّا قَل۪يلٌ مِنْهُمْۜ

 

وَ  atıf, لَوْ  şart, اَنَّ  ise masdar harfidir. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır.

اَنَّ’nin haberi,  كَتَبْنَا عَلَيْهِمْ  mazi fiil cümlesi formunda gelerek hudûs ve kesinlik ifade etmiştir.

اَنَّ’yi takip eden faide-i haber talebî kelam olan isim cümlesi, masdar teviliyle mahzuf fiilin faili konumundadır. Takdiri, … لو ثبتت كتابتنا  olabilir.

اَنِ  ve akabindeki  اقْتُلُٓوا اَنْفُسَكُمْ  ve ona atfedilmiş  اَوِ اخْرُجُوا مِنْ دِيَارِكُمْ cümleleri masdar teviliyle  كَتَبْنَا  fiilinin mefûlü yerindedir. Her ikisi de emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Bu cümlelerin tefsiriyye olması caizdir.

Şartın cevabı olan مَا فَعَلُوهُ اِلَّا قَل۪يلٌ مِنْهُمْۜ  cümlesi menfi mazi fiil sıygasında, faide-i haber talebî kelamdır.

Fiilin mazi gelmesi olayın vukuunun kesinliğine işarettir. Nefy harfi  مَا  ve istisna harfi  اِلَّا  ile oluşan kasır, fiil ve fail arasındadır. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur.

“Nefsinizi öldürün.” ibaresi üç yerde geçmiştir. İkisi Nisa Suresi’nde 29 ve 66, biri de Bakara 85. ayettedir. Hem hakikat hem de sebep alakasıyla mecaz olabilir. Mecaz olması “savaşa çıkın, savaşta ölün veya öldürün” manasıdır. Nefsin isteklerini belli bir düzeyde tutmak şeklinde de yorumlanabilir.

مَا فَعَلُ - فَعَلُوا  arasında tıbâk-ı selb vardır.


وَلَوْ اَنَّهُمْ فَعَلُوا مَا يُوعَظُونَ بِه۪ لَكَانَ خَيْراً لَهُمْ وَاَشَدَّ تَثْب۪يتاًۙ

 

Cümle  وَ ’la makabline atfedilmiştir. Şart üslubunda haberî isnaddır.  اَنَّ  ve akabindeki isim cümlesi masdar teviliyle mahzuf fiilin failidir. Takdiri;  ولو ثبت فِعْلُهم ما يوعظون به  (Onlara tavsiye edilen fiili yapmış olsalardı.) olabilir.

اَنَّ ’nin haberi olan …فَعَلُوا  cümlesi müspet mazi fiil sıygasında gelerek hudûs ve kesinlik ifade etmiştir. Faide-i  haber ibtidaî kelamdır.

Tevcih ihtiva eden ism-i mevsûl  مَا’nın sılası muzari fiil sıygasında gelmiştir. Muzari fiil teceddüt, tecessüm ve istimrar ifade eder.

لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْ وَاَشَدَّ تَثْب۪يتًاۙ  cümlesi şartın cevabıdır.  Başındaki  لَ  harfi  لَوْ  şart harfinin cevabının başına gelen vakıadır.  كَانَ ’nin dâhil olduğu sübut ifade eden isim cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.  كَانَ ,وَاَشَدَّ’nin haberine matuftur.  تَثْب۪يتًاۙ  ise temyizdir. Temyiz ıtnâb sanatıdır.

Tespit edilecek olan şey burada zikredilmemiştir. İmandır. Bu kullanımda istiare vardır. 

Bu ayet-i kerime bize tavsiye edilen şeyleri yapmanın imanımızı kuvvetlendireceğini haber verir.