وَلَئِنْ اَصَابَكُمْ فَضْلٌ مِنَ اللّٰهِ لَيَقُولَنَّ كَاَنْ لَمْ تَكُنْ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُ مَوَدَّةٌ يَا لَيْتَن۪ي كُنْتُ مَعَهُمْ فَاَفُوزَ فَوْزاً عَظ۪يماً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَلَئِنْ | ve eğer |
|
2 | أَصَابَكُمْ | size erişirse |
|
3 | فَضْلٌ | bir ni’met |
|
4 | مِنَ | -tan |
|
5 | اللَّهِ | Allah- |
|
6 | لَيَقُولَنَّ | der |
|
7 | كَأَنْ | sanki |
|
8 | لَمْ |
|
|
9 | تَكُنْ | yokmuş gibi |
|
10 | بَيْنَكُمْ | sizinle |
|
11 | وَبَيْنَهُ | kendisi arasında |
|
12 | مَوَدَّةٌ | hiç sevgi |
|
13 | يَا لَيْتَنِي | keşke ben de |
|
14 | كُنْتُ | olsaydım |
|
15 | مَعَهُمْ | onlarla beraber |
|
16 | فَأَفُوزَ | kazansaydım |
|
17 | فَوْزًا | bir başarı |
|
18 | عَظِيمًا | büyük |
|
Müminler savaşa çağrıldığında ağırdan alanların, mağlûbiyet olursa “Allah yüzüme baktı da onlarla beraber bulunmadım” diye içten içe sevinenlerin, zafer ve ganimet elde edilirse “Keşke onlarla beraber olsaydım...” diye dövünenlerin kimler olduğu sorusuna iki cevap verilmiştir. Bir kısım tefsirciye göre bunlar, müslümanlarla beraber yaşayıp durdukları halde henüz gönüllerinde iman, gereği gibi yerleşip güçlenmemiş, hayatıyla imanı arasında tam bir paralellik hâsıl olmamış müminlerdir. Çünkü âyet “İçinizden bazıları vardır ki...” diye başlamaktadır. Diğer bir yoruma göre bunlardan maksat münafıklardır. Bu durumda “içinizden...” ifadesi, görünüşe göredir; zira münafıklar dış yüzleri, görünüşleri bakımından müminler gibidirler, onların cemaatine dahildirler. Bize göre burada müminlerin içinde bulunan zayıf imanlı, kararsız ve sebatsız müslümanlarla münafıkların birlikte kastedilmiş olması da mümkündür. Davası uğrunda imanı kendisini ölüme götürecek güçte ve seviyede bulunmayan sıradan insanlar, âyette de tasvir edildiği gibi, daima içlerinden menfaat hesapları yaparlar; girişecekleri işin getirisi ve götürüsü ile ilgili ihtimaller arasında gidip gelirler.
Kaynak : Kur’ân Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 94
وَلَئِنْ اَصَابَكُمْ فَضْلٌ مِنَ اللّٰهِ لَيَقُولَنَّ كَاَنْ لَمْ تَكُنْ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُ مَوَدَّةٌ
وَ atıf harfidir. لَ harfi, mahzuf bir kaseme delalet eden muvattıadır. إِنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder.
اَصَابَكُمْ şart fiili olup fetha üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. فَضْلٌ fail olup lafzen merfûdur. مِنَ اللّٰهِ car mecruru اَصَابَكُمْ fiiline müteallıktır.
لَ mahzuf kasemin cevabının başına gelen tekid harfidir.
يَقُولَنَّ fiilinin sonundaki nun, tekid ifade eden nûn-u sakiledir.
Tekid nun’ları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)
كَاَنْ لَمْ تَكُنْ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُ مَوَدَّةٌ cümlesi, fiille mef'ulü arasında giren itiraz cümlesi veya يَقُولَنَّ’deki failin hali olarak mahallen mansubdur.
كَاَنْ şeddeliden tahfif edilmiştir. İsmi de zamir-i şandır. Mahzûftur. لَمْ تَكُنْ cümlesi كَاَنْ’in haberi olarak mahallen merfûdur.
لَمۡ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. تَكُنْ nakıs meczum muzari fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.
بَيْنَكُمْ mekân zarfı, تَكُنْ ’un mahzuf mukaddem haberine müteallıktır. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
بَيْنَهُ atıf harfi وَ ’la بَيْنَكُمْ ’e matuftur. مَوَدَّةٌ ise تَكُنْ ’un muahhar ismidir.
لَيْتَن۪ي كُنْتُ مَعَهُمْ فَاَفُوزَ فَوْزاً عَظ۪يماً
Cümle يَقُولَنَّ fiilinin mekulü’l-kavli olarak mahallen mansubtur.
يا tenbih harfidir. Temenni ifade eden لَيْتَن۪ي harfi, اِنَّ gibi isim cümlesine dâhil olur, ismini nasb haberini ref yapar. ن vikaye nûnudur. Mütekellim zamiri ي harfi لَيْتَ’nin ismi olup mahallen mansubtur.
كُنْتُ مَعَهُمْ cümlesi لَيْتَن۪ي ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. Nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.
كُنْتُ sükun üzere mebni mazi fiildir. تُ muttasıl zamiri, كَاَنَ ’nin ismi olarak mahallen merfûdur. مَعَهُمْ mekân zarfı, كُنْتُ ’nun mahzuf haberine müteallıktır. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَ fâ-i sebebiyyedir. Muzariyi gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çevirir. اَنْ ve masdar-ı müevvel, kelamın öncesinden anlaşılan masdara matuftur.
اَفُوزَ mansub muzari fiildir. Faili ise müstetir olup takdiri اَنَا’dir. فَوْزًا mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubtur. عَظ۪يمًا ise فَوْزًا ’in sıfatıdır.
وَلَئِنْ اَصَابَكُمْ فَضْلٌ مِنَ اللّٰهِ لَيَقُولَنَّ كَاَنْ لَمْ تَكُنْ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُ مَوَدَّةٌ يَا لَيْتَن۪ي كُنْتُ مَعَهُمْ فَاَفُوزَ فَوْزاً عَظ۪يماً
Ayet وَ ’la önceki ayetteki istînâfa atfedilmiştir. Ayetin ilk cümlesi kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır. Şart fiili اَصَابَكُمْ muksemun aleyhtir. ...لَيَقُولَنَّ cümlesi kasemin cevabıdır. Şartın cevabı, kasemin cevabının delaletiyle mahzuftur. Bu hazif, îcâz-ı hazif sanatıdır.
كَاَنْ لَمْ تَكُنْ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُ مَوَدَّةٌ [Sanki aranızda hiç bir dostluk yokmuş gibi.] itiraz cümlesidir. İtiraz cümleleri ıtnâb sanatıdır. Cümlede كَاَنْ ’in ismi olan şan zamirinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. كَاَنْ’nin haberi olan كاَن’nin dâhil olduğu menfi isim cümlesi sübut ifade eder.
لَيَقُولَنَّ fiilinin mekulü’l-kavli olan يَا لَيْتَن۪ي كُنْتُ مَعَهُمْ cümlesi nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. Nidanın cevabı olan لَيْتَ’nin dâhil olduğu isim cümlesi ise temenni üslubunda talebî inşâî isnaddır. لَيْتَ’nin haberi olan كُنْتُ مَعَهُمْ cümlesinde كاَن ’nin haberinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
فَضْلٌ - فَوْزًا arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Lâm kaseme delalet eden muvattie lâm’ıdır. Nûn tekiddir. Onların hallerindeki durumun garipliği hakkında bir uyarıdır. Böylece muhatap, başına gelenler nedeniyle inkâr eden menzilesine konulmuştur. Faziletten murad fetih ve ganimettir. (Âşûr)
مَوَدَّةٌ kelimesi münafıklar içinse istiaredir. Eğer müminlerin zayıflığı kastedildiyse hakiki manadadır. (Âşûr)
كَاَنْ لَمْ تَكُنْ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُ مَوَدَّةٌ [Sizinle kendisi arasında hiç sevgi ve dostluk yokmuş gibi.] îtirazî (ara) cümlesinin fiil ile mef’ûlün arasına girmesi, daha kelamın başında, onun müminlerle beraber olmak istemesinin, aradaki sevgi ve dostluk gereği değil, dünya malına olan ihtirasından kaynaklandığını belirtmek içindir. Bu, gazap ve istihza yoluyla söylenmiştir. (Ebüssuûd)