وَيَقُولُونَ طَاعَةٌۘ فَاِذَا بَرَزُوا مِنْ عِنْدِكَ بَيَّتَ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ غَيْرَ الَّذ۪ي تَقُولُۜ وَاللّٰهُ يَكْتُبُ مَا يُبَيِّتُونَۚ فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلاً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَيَقُولُونَ | derler ki |
|
2 | طَاعَةٌ | peki (tamam) |
|
3 | فَإِذَا | fakat |
|
4 | بَرَزُوا | çıkınca |
|
5 | مِنْ | -dan |
|
6 | عِنْدِكَ | senin yanın- |
|
7 | بَيَّتَ | geceleyin kurarlar |
|
8 | طَائِفَةٌ | birtakımı |
|
9 | مِنْهُمْ | içlerinden |
|
10 | غَيْرَ | tersini |
|
11 | الَّذِي | şeyin |
|
12 | تَقُولُ | söylemiş olduğun |
|
13 | وَاللَّهُ | Allah |
|
14 | يَكْتُبُ | yazmaktadır |
|
15 | مَا | şeyleri |
|
16 | يُبَيِّتُونَ | geceleyin düşünüp kurdukların |
|
17 | فَأَعْرِضْ | sen aldırma |
|
18 | عَنْهُمْ | onlara |
|
19 | وَتَوَكَّلْ | ve dayan |
|
20 | عَلَى |
|
|
21 | اللَّهِ | Allah’a |
|
22 | وَكَفَىٰ | ve yeter |
|
23 | بِاللَّهِ | Allah |
|
24 | وَكِيلًا | vekil olarak |
|
Arada عرض; arz etmek demektir. Türkçede kullandığımız arz etmek, araz, aruz, arızi, maruz, maruzat, tatiz, itiraz, muaraza, muarız, taarruz, arıza, ırz, arzuhal kelimeleri bu köktendir. Bu kelimeyi yeryüzü manasındaki أرض kelimesiyle karıştırmayalım.
A'rada أعْرض ise yüz çevirmek demektir.
وَيَقُولُونَ طَاعَةٌۘ فَاِذَا بَرَزُوا مِنْ عِنْدِكَ بَيَّتَ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ غَيْرَ الَّذ۪ي تَقُولُۜ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. يَقُولُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
طَاعَةٌ mahzuf mübtedanın haberidir. Takdiri أمرنا şeklindedir.
فَ atıf harfidir. اِذَا şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.
بَرَزُوا ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
بَرَزُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. مِنْ عِنْدِكَ car mecruru بَرَزُوا fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Şartın cevvabı بَيَّتَ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ ’dir. بَيَّتَ fetha üzere mebni mazi fiildir طَٓائِفَةٌ fail olup lafzen merfûdur. مِنْهُمْ car mecruru طَٓائِفَةٌ ’un mahzuf sıfatına müteallıktır. غَيْرَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
Müfret müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ي, muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası تَقُولُ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
تَقُولُ merfû muzari fiildir. Faili ise müstetir olup takdiri أنت’dir.
مُبَيِّتًا / Mübeyyet Tabirinin İzahı:
Zeccac şöyle der: “Üzerinde çokça tefekkür edip faydalı mı zararlı mı diye iyice düşündükleri her şey hakkında Araplar, بَيَّتَ derler. Nitekim Cenab-ı Allah, “Hani onlar, (Allah’ın) razı olmayacağı sözü geceleyin konuşup düzerler.” (Nisa Suresi, 108) buyurmuştur. Bu kelimenin iştikakı hususunda şu iki izah vardır:
a) Bu kelime, بَيْتُوتَة (gecelemek) kelimesinden müştaktır. Zira tefekküre en elverişli zaman insanın gece evinde geçirdiği zamandır. İşte o zaman zihinler her türlü şeyden uzak ve daha az meşgul olur. Genel olarak insan, geceleyin evinde olur. Yine genel olarak geceleyin daha iyi düşünülür. İşte bundan dolayı üzerinde iyice düşünülen şey (gecelenilen şey) diye ifade edilmiştir.
b) Bu kelime, “şiirin beyti” ifadesinden iştikak etmiştir. Ahfeş şöyle der: “Araplar, şiir söylemek istediklerinde önce iyice düşünürlerdi. Böylece o şiirin kısımları arasında dengeyi kurmak ve manalarını yerleştirmek için iyice düşünülmüş olması bakımından şiirin beyitlerine benzeterek üzerinde iyice düşünülen şeye Araplar مُبَيِّتًا demişlerdir.” (Fahreddin er-Râzî)
وَاللّٰهُ يَكْتُبُ مَا يُبَيِّتُونَۚ
İsim cümlesidir. وَ itiraziyyedir. اللّٰهُ lafza-i celâli, mübteda olup lafzen merfûdur.
يَكْتُبُ fiili haber olarak mahallen merfûdur. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
Müşterek ism-i mevsûl مَا, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası يُبَيِّتُونَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
يُبَيِّتُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
يُبَيِّتُونَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi بيت ’dir. Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef’ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef’ûlu herhangi bir vasfa nisbet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. Takdiri, إن فعلوا ذلك فأعرض عنهم (Bunu yaparlarsa onlardan yüz çevir.) şeklindedir.
اَعْرِضْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili ise müstetir olup takdiri أنت’dir. عَنْهُمْ car mecruru اَعْرِضْ fiiline müteallıktır.
Şartın cevabı وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِ ’dir. وَ atıf harfidir. تَوَكَّلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili ise müstetir olup takdiri أنت’dir. عَلَى اللّٰهِ car mecruru تَوَكَّلْ fiiline müteallıktır.
وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلاً
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. كَفٰى elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir.
بِ zaiddir. اللّٰهِ lafzen mecrur, كَفٰى fiilinin faili olarak mahallen merfûdur. وَك۪يلًا ise hal veya temyiz olup fetha ile mansubtur.
وَيَقُولُونَ طَاعَةٌۘ
Ayetin ilk cümlesi müstenefedir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiilin mekulü’l-kavlinde îcâz-ı hazif sanatı vardır. طَاعَةٌۘ, takdiri أمرنا [bizim işimiz] olan mahzuf mübtedanın haberidir.
فَاِذَا بَرَزُوا مِنْ عِنْدِكَ بَيَّتَ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ غَيْرَ الَّذ۪ي تَقُولُۜ
فَ atıftır. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi … بَرَزُوا müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır ve اِذَا ’nın muzâfun ileyhidir.
فَ karinesi olmadan gelen cevap cümlesi … بَيَّتَ طَٓائِفَةٌ, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Aynı zamanda zaman zarfı اِذَا ’nın müteallakıdır.
Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
طَٓائِفَةٌ ’deki tenvin tahkir içindir.
[Bir grup senin söylediğinin aksini uydurur.] yani senin söylediğinin, emrettiğinin tersini kurar, mesnetsizce söyler. Veya kendisinin sana söylediği, garantilediği itaatin zıttını icat eder. Çünkü kafalarında kabul değil ret, itaat değil karşı gelme niyeti vardı, söyledikleri ve dışa vurduklarıyla ikiyüzlülük ediyorlardı. (Keşşâf)
بَيَّتَ yalan uydurmak demektir. Böylesi düşünceler de zihinlerde geceleyin oluştuğu için بَيْت (ev) ve بَيَّتَ fiili ile alakalı olarak türetilmiştir. بَيَّتَ, geceledi demektir. Beyit de bu kökten gelir. Şiirler genelde geceleri yazılır. Gece üretim zamanıdır (kuluçka). Bayat kelimesi de bu köktendir.
Cenab-ı Hakk, fiili müennes getirerek بَيَّتَتْ dememiş, aksine müzekker getirerek بَيَّتَ demiştir. Çünkü طَٓائِفَةٌ kelimesinin müennesliği hakiki değildir ve bu kelime, فِرْق (topluluk) ve فَوْج (bölük) manasınadır.
Keşşâf Sahibi: “Bu ifadenin manası, ‘senin söylediğin ve emrettiğin şeyin aksine veya kendisinin dediği ve taatin ihtiva ettiği şeyin aksini süsleyip hoş gösterdiler. Çünkü onlar, gönüllerinde kabulü değil reddetmeyi, taatı değil isyanı saklamışlardı’ şeklindedir.” demiştir. (Fahreddin er-Râzî)
وَاللّٰهُ يَكْتُبُ مَا يُبَيِّتُونَۚ
وَ istînâfiyyedir. Mübteda ve haberden müteşekkil cümlenin müsnedün ileyhi, korku duyguları uyandırmak için tüm esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil Allah ismiyle gelmiştir.
Müsned ise muzari fiille gelerek teceddüt, hudûs ve hükmü takviye ifade etmiştir.
Mef’ulün müşterek ism-i mevsûl olması, gelecek habere dikkat çekmek amacına matuftur. يُبَيِّتُونَۚ mevsûlün her zaman kendisini takibeden sılasıdır. Mevsûllerde tevcîh sanatı vardır.
[Allah uydurdukları şeyleri yazmaktadır.] cümlesinde lâzım söylenmiş, melzûmu olan hesap soracaktır ve ceza verecektir manası kastedilmiştir. Yani mecaz-ı mürsel vardır.
[Oysa Allah, gece tasarladıklarını yazmaktadır.] Bu, tehdit yollu bir ifade olup Allah onların gece tasarladıklarını amel sayfalarında kaydeder ve bunlara karşılık onları cezalandırır, demektir. Veya “Sana vahyedecekleri arasında yazmaktadır, seni onların sırlarından haberdar edecektir.” şeklinde de olabilir. Dolayısıyla, bunu içlerinde tutmalarının bir faydası olacağını sanmasınlar! “Sen onlara aldırış etme” yani onları cezalandırmayı içinden geçirme; durumları konusunda “Allah’a güvenip dayan.” çünkü İslam’ın pozisyonu güçlenip taraftarları izzet kazandığında Allah onların sana verdiği manevi zararlara karşı sana yetecek onları senin için cezalandıracaktır. (Keşşâf)
فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ
Fasiha فَ ’si ile gelen cümle, takdiri إن فعلوا ذلك [eğer bunu yaparlarsa] olan mahzuf şartın cevabıdır.
Emir üslubunda talebî inşâî isnad olan فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ cümlesi şartın cevabıdır. Mahzufla birlikte terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Aynı üslupta gelen وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ cümlesi وَ ’la makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi tezayüftür.
تَوَكَّلْ lafzında irsâd sanatı, Allah Teâlâ’nın kendinden Allah şeklinde bahsetmesinde tecrîd sanatı vardır.
وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلاً
وَ istînâfiyyedir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Zaid بِ harfi cümleyi tekid etmiştir.
Cümlede mütekellimin Allah Tealâ olması dolayısıyla للّٰهِ isminde tecrîd sanatı vardır.
Bütün kemâl ve celâl sıfatların anlamlarını bünyesinde barındıran lafza-i celâlin tekrarı haşyet uyandırma amacına matuftur. Ayrıca bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
[Vekil olarak Allah yeter.] cümlesinde zamir yerine özel ismin gelişi, muktezâ-i zâhirin hilafına kelamdır. Zihne yerleştirmek ve tazim içindir.
وَك۪يلًا temyizdir. Temyiz anlamı kuvvetlendiren ıtnâb sanatıdır.
Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır.
(Âşûr) Tezyîl cümlesi önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.
Allah'ın vekil olarak kâfi olduğu sözünde tağlîb vardır. Allah sadece vekil olarak değil, Basîr, Semi', Hafîz olarak da yeter.
Ayet-i kerimenin sonunda gelen iki Allah ismi hükmün illetini belli eder. Uluhiyet vasfından dolayı O'na tevekkül edilir ve O vekil olarak kafidir.
بَيَّتَ - يُبَيِّتُونَۚ ve تَوَكَّلْ - وَك۪يلًا arasında cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
[Allah vekil olarak yeter.] Melzumu bizi korur, gözetir demektir. Lâzım- melzum alakasıyla mecâz-ı mürseldir.
İsm-i celâlin burada zahir olarak zikredilmesi, yine geçen illetten dolayıdır. Bir de cümlenin ıstildâline ve başka bir şeye ihtiyacı olmadığına dikkat çekmek içindir. (Ebüssuûd)