Nisâ Sûresi 87. Ayet

اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ لَيَجْمَعَنَّكُمْ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ لَا رَيْبَ ف۪يهِۜ وَمَنْ اَصْدَقُ مِنَ اللّٰهِ حَد۪يثاً۟  ...

Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Andolsun, sizi kıyamet gününde mutlaka bir araya toplayacaktır. Bunda asla şüphe yoktur. Kimdir sözü Allah’ınkinden daha doğru olan?
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 اللَّهُ Allah (ki)
2 لَا yoktur
3 إِلَٰهَ tanrı ا ل ه
4 إِلَّا başka
5 هُوَ O’ndan
6 لَيَجْمَعَنَّكُمْ sizi bir araya toplayacaktır ج م ع
7 إِلَىٰ
8 يَوْمِ gününde ي و م
9 الْقِيَامَةِ kıyamet ق و م
10 لَا olmayan
11 رَيْبَ şüphe ر ي ب
12 فِيهِ kendinde
13 وَمَنْ kim olabilir?
14 أَصْدَقُ daha doğru ص د ق
15 مِنَ -tan
16 اللَّهِ Allah-
17 حَدِيثًا sözlü ح د ث
 

اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ


İsim cümlesidir.  ٱللَّهُ  lafza-i celâli, mübteda olup lafzen merfûdur.  لَاۤ إِلَـٰهَ إِلَّا هُوَ  cümlesi mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.

لَٓا  cinsini nefyeden olumsuzluk harfidir.  اِلٰهَ  ismidir. Fetha üzere mebnidir.  اِلَّا  istisna harfidir.  لَٓا ’nın haberi mahzuftur. Takdiri,  موجود (vardır) şeklindedir. Munfasıl zamir  هُوَ  mahzuf haberin zamirinden bedeldir. 


  لَيَجْمَعَنَّكُمْ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ لَا رَيْبَ ف۪يهِۜ

 

لَ  mukadder kasemin cevabının başına gelen rabıta veya fasihadır.  يَجْمَعَنَّكُمْ  fiilinin sonundaki  نَّ , tekid ifade eden nûn-u sakiledir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  اِلٰى يَوْمِ  car mecruru يَجْمَعَنَّكُمْ  fiiline müteallıktır.  الْقِيٰمَةِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

Tekid  نَ ’ları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)

لَا رَيْبَ ف۪يهِ  cümlesi  يَوْمِ الْقِيٰمَةِ ’nin hali olarak mahallen mansubtur.  لَا  harfi, cinsini nefyeden olumsuzluk harfidir. İsmini nasb haberini ref eder.  رَيْبَ  kelimesi  لَا ’nın ismi olduğu için fetha üzere mebnidir.  ف۪يهِ  car mecruru  لَا ’nın mahzuf haberine müteallıktır. 


وَمَنْ اَصْدَقُ مِنَ اللّٰهِ حَد۪يثاً۟


وَ  istînâfiyyedir.  مَنْ  istifham ismidir. Mübteda olarak mahallen merfûdur.  اَصْدَقُ haberdir.  مِنَ اللّٰهِ  car mecruru  اَصْدَقُ ’ya müteallıktır.  حَد۪يثًا۟  temyiz olup fetha ile mansubtur.

اَصْدَقُ  kelimesi ism-i tafdil kalıbındandır. 

 
 

اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Ayetin ilk cümlesi, hem isim cümlesi hem de kasr olması dolayısıyla faide-i haber inkârî kelamdır. 

Bütün esma-i hüsna ve kemâl sıfatları bünyesinde barındıran lafza-i celâl telezzüz, teberrük ve haşyet uyandırmak için müsnedün ileyh olarak gelmiştir. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Bu nedenle  اَللّٰهُ  isminde tecrîd sanatı vardır.

Mübteda olan lafza-i celâlin haberi cinsini nefyeden  لَاۤ ’nın dâhil olduğu isim cümlesi formunda gelmiştir. 

لَاۤ  , هُوَ  ve isminin mahallinden veya  لَٓا ’nın mahzuf haberindeki zamirden bedeldir.

لَاۤ  ve  إِلَّا  ile oluşan kasr  هُوَ  ile  لَاۤ’nın ismi olan  إِلَـٰهَ  kelimesi arasındadır. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsuftur.

اَللّٰهُ - اِلٰهَ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Ayette hüsn-i iftitâh (güzel başlangıç) sanatı vardır. Çünkü bu ayet Allah Teâlâ’nın en yüce ismiyle başlamıştır. (Safvetü’t Tefasir)

Bu cümle ardından gelen konu için berâat-i istihlâldir. Hedefinin birliğini belirterek mahkeme-i kübranın hakiminin bir olduğunu anlatmaktadır. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)

Allah lafzı, Cenab-ı Hakk’ın zatını ispat için gelmiştir. [O’ndan başka ilâh yoktur.] ifadesi de ulûhiyet vasfının başkalarından nefyi için getirilmiştir. (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr) 

Allah lafza-i celâli, yüce Rabbimizin doksan dokuz isminden en yücesidir. İsm-i a’zamdır. Çünkü bu, tüm ilâhi sıfatları kendinde toplayan zatı gösterir, O’na işaret eder. O’nun zatıyla ilgili hiçbir nitelik bu ismin dışında değildir. Oysa öteki isimler, yüce Allah’ın ilâhi sıfatlarının tümüne ayrı ayrı işaret etmeyip yalnızca konuldukları anlamlara delalet ederler. Mesela, ilmine, kudretine, fiiline veya bir başka özelliğine işaret ederler. Bir de “Allah” ismi tüm isimlerin en özelidir. Bir başkasına bu isim verilemez. Ne gerçek anlamda ve ne de mecazî manada verilmesi mümkün değildir. Halbuki öteki isimler bazen başka varlıklara ad olabilir. Mesela, Kadîr (her şeye gücü yeten), Alîm (her şeyi en iyi bilen), Rahîm (merhametli) gibi isimleri burada sayabiliriz. Kul için gerekli olan şey bu ismi anar anmaz, kulluğunu hatırlayıp O’na karşı gerekeni yapmasıdır. Yani kul, sürekli bir şekilde kalbiyle Allah’la beraber olduğunu ve hep O’na yönelmesi gerektiğini bilmeli, kalbi bu inançla dopdolu olmalıdır. Başkasına bakmamalı ve Allah’tan başkasına iltifat etmemelidir. Yalnızca Allah’tan beklemeli ve yalnızca O'ndan korkmalıdır. Allah’tan başka her şey batıl ve geçersizdir. (Ruhu’l Beyan)

Allah özel isminden sonra müşrikleri ve Hristiyanları red için لَٓا اِلٰهَ إِلَّا هُوَۙ  cümlesi itiraziyye veya hal cümlesi olarak gelmiştir.

لاَ  harfi süpürür,  الَٓا  da onun yerine yenisini koyar.

[Allah, O’ndan başka ilah yoktur.] gibi tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 7, Ahkaf Suresi/28, s. 314)


لَيَجْمَعَنَّكُمْ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ لَا رَيْبَ ف۪يهِۜ 


Ayetin ikinci cümlesi mahzuf kasemin cevabıdır. لَ  mukadder kasemin cevabına gelen rabıta veya fasihadır. Mukadder kasem sebebiyle ayette îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır.

Kasemin cevabı olan  لَيَجْمَعَنَّكُمْ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ  cümlesi  müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır.

وَ ’sız gelen hal cümlesi   يَوْمِ الْقِيٰمَةِ  ,لَا رَيْبَ ف۪يهِۜ ’nin halidir. Cinsini nefyeden  لَا ’nın dâhil olduğu, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  لَا ,ف۪يهِۜ ’nın mahzuf haberine müteallıktır.

“Kıyamet gününde” şeklinde  في  harf-i ceri ile değil de [Kıyamet gününe] şeklinde اِلٰى harf-i cerinin gelmesinde istiare-i tebeiyye vardır. İki manaya gelir: 

1- O, sizi ölümde veya kabirlerinizde kıyamet gününe kadar toplar, demektir. 

2- O, sizi kıyamet gününe ulaştırıp toplayacak o günde sizi bir araya getirmek suretiyle sizinle o günü birbirine kavuşturacaktır.

اِلٰى  intihâ-i gaye harfiyle Hz. Âdem’den, belki daha öncesinden kıyamete kadar gelip geçenleri toprak altında cem’ edip biriktirdiğini, bir gün sıranın size de geleceğini belirten bir tarizdir. Zamanın uzaması sizi aldatmasın, “Allah imhal eder ihmal etmez.” demektir. Allah sizi kıyamet gününde cem’ edecektir. Vasıtalı kinayedir. Sizi cem’ edecek, mizanda hesaplarınızı tartacak, ona göre mükâfat veya cezanızı verecektir. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an) 

Allah Teâlâ buradaki vaidi bu ayet ile iyice tekid ederek, tevhid ile adaletin birbirinden ayrılmayan iki şey olduğunu beyan etmiştir. Buna göre ayetteki, “Kendinden başka hiçbir tanrı yoktur.” sözü tevhide; “Kıyamet günü, elbette hepinizi toplayacaktır.” sözü ise adalete işarettir.

İşte aynı şekilde bu ayette de Hakk Teâla, kendi hükmüne ve hikmetine uygun düşenin, gelmiş geçmiş herkesi kıyamet meydanında toplamak ve böylece mazlumun hakkını zalimden almak olduğunu beyan etmiştir. Şüphe yok ki bu, şiddetli bir tehdittir. Allah Teâlâ, önceki ayetle değerlendirildiği zaman burada sanki şöyle demektedir: “Kim size selam verir ve uzun ömürler dilerse, siz onun selamını kabul edin, ikramda bulunun ve ona zahire göre muamele edin. Çünkü batında olan şeyleri, ancak kendisinden başka tanrı olmayan Allah bilebilir. Muhakkak ki insanların gönüllerinde, birbirlerine karşı taşıdıkları gerçek niyetler, kıyamet günü ortaya çıkacaktır.” (Fahreddin er-Râzî)


وَمَنْ اَصْدَقُ مِنَ اللّٰهِ حَد۪يثاً۟

 

وَ  istînâfiyyedir. Cümle inkarî istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifham harfi  مَنْ mübtedadır.  

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen cümle, takrir kastı taşımaktadır. Vaz edildiği anlamdan çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir. 

Cümlede mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla soruda tecâhül-i ârif sanatı, Allah isminin zikrinde tecrîd sanatı vardır.

Temyiz olan  حَد۪يثًا۟  sebebiyle cümlede ıtnâb sanatı vardır.

[Şüphe olmayan kıyamet günü] buyurulduktan sonra gelen [Allah’tan daha doğru sözlü kim olabilir?] cümlesi, ta’lîl ifade eden bir ıtnâbtır. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)

Cenab-ı Hakk’ın, “Allah’tan daha doğru sözlü kimdir?” buyruğu, bir istifham-ı inkârî olup bu ifadeden maksat, Cenab-ı Hakk’ın doğru sözlü olmasının ve O’nun sözlerinde bir yalan ile sözden dönmenin bulunmasının imkânsızlığını beyandır.  (Fahreddin er-Râzî, Âşûr)