مَا يُجَادِلُ ف۪ٓي اٰيَاتِ اللّٰهِ اِلَّا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا فَلَا يَغْرُرْكَ تَقَلُّبُهُمْ فِي الْبِلَادِ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | مَا |
|
|
2 | يُجَادِلُ | mücadele etmez |
|
3 | فِي | hakkında |
|
4 | ايَاتِ | ayetleri |
|
5 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
6 | إِلَّا | başkası |
|
7 | الَّذِينَ | kimselerden |
|
8 | كَفَرُوا | inkar eden(lerden) |
|
9 | فَلَا | o halde |
|
10 | يَغْرُرْكَ | seni aldatmasın |
|
11 | تَقَلُّبُهُمْ | onların dolaşmaları |
|
12 | فِي |
|
|
13 | الْبِلَادِ | şehirlede |
|
“Allah’ın âyetleri hakkında tartışmaya girişmek”ten maksat, yüce Allah’ın kelâmından olabildiğince doğru ve sağlıklı bir şekilde yararlanmak için bunların anlamını kavrama çabası içinde olmak, bu amaçla âyetlerin anlamları üzerine bilimsel tartışmalar yapmak değildir; zira bu, müslümanların başlıca görevlerinden olup İslâm tarihi boyunca da başta tefsir olmak üzere fıkıh, kelâm gibi ilimlerde bu tür tartışmalar geniş bir biçimde yapılmıştır. Âyetin eleştirdiği tutum, Mekke putperestlerinin, akıllarınca 2. âyette vurgulanan hakikati yani Kur’an’ın Allah katından indirildiği gerçeğini inkâr maksadıyla tartışmaya girişerek bu gerçekle mücadele etmeye, onu çürütmeye çalışmalarıydı. Bunlar çoğunlukla o günkü toplumun ekonomik ve sosyal statü bakımından ileri gelen kesimini oluşturdukları için Kur’an’ın hak, adalet, eşitlik, özgürlük gibi değerleri önde tutan öğretisi karşısında bu konumlarının sarsılacağından kaygı duyuyor, bu sebeple Allah’ın âyetlerini etkisiz kılma savaşı veriyorlardı. Onlar, bütün inkârcı ve zorba tutumlarına rağmen, belirtilen ekonomik ve sosyal konumları sayesinde çeşitli şehirlere daha çok ticaret amaçlı geziler yapabiliyor, geniş imkânlar elde edebiliyorlardı. Muhtemelen bu durumun müslümanlar üzerinde bir moral bozukluğuna ve ümitsizliğe yol açmasını önlemek üzere âyette, “Onların şehirden şehire rahat rahat dolaşabilmesi seni yanıltmasın” buyurulmuş; böylece yüce Allah’ın onlara bu imkânları vermesinin, kendileri için bir fırsat ve imtihan olduğu, sonunda hak edenlerin gerektiği şekilde cezalandırılacağı ima edilmiştir (İbn Âşûr, XXIV, 83). Nitekim 5-7. âyetlerde Hz. Nûh’un inkârcı kavmiyle bunların ardından gelen çeşitli toplumların benzer tutumlarına ve bunların âkıbetlerine yapılan kısa değinmeler de bunu göstermektedir. Kur’an-ı Kerîm, inkâr ve haksızlıkta ısrar eden hiçbir toplumun bu tutumunu devam ettirdiği sürece ayakta kalamayacağını, mutlaka günün birinde kahredici bir ceza ile yok olup gideceğini, âhirette de cehenneme atılacaklarını, bunun ilâhî bir yasa (sünnetullah) olduğunu sık sık vurgular.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 640-641
مَا يُجَادِلُ ف۪ٓي اٰيَاتِ اللّٰهِ اِلَّا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا فَلَا يَغْرُرْكَ تَقَلُّبُهُمْ فِي الْبِلَادِ
Fiil cümlesidir. مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
يُجَادِلُ damme ile merfû muzari fiildir. ف۪ٓي اٰيَاتِ car mecruru يُجَادِلُ fiiline mütealliktir. اللّٰهِ lafza-i celâl muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası كَفَرُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.
كَفَرُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
فَ sebebi müsebbebe bağlayan rabıtadır. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. يَغْرُرْكَ meczum muzari fiildir. Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. تَقَلُّبُهُمْ fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. فِي الْبِلَادِ car mecruru تَقَلُّبُهُمْ ‘a mütealliktir.
يُجَادِلُ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi جدل ’dir.
Mufâale babı fiile müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.
مَا يُجَادِلُ ف۪ٓي اٰيَاتِ اللّٰهِ اِلَّا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. Cümleler arasında lafzen ve manen mutabakat mevcuttur. Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.
Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
يُجَادِلُ fiilinin مفاعلة babında gelmesi, fiile müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katmıştır.
Nefy harfi مَا ve istisna edatı اِلَّا ile oluşan kasr cümleyi tekid etmiştir. İki tekid hükmündeki kasr, fiille fail arasındadır. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur.
Fail konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ‘nin sılası olan كَفَرُوا cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması, bahsi geçenlerin bilinen kişiler olmasının yanında o kişilere tahkir ifade eder.
Veciz anlatım kastıyla gelen اٰيَاتِ اللّٰهِ izafetinde, Allah Teâlâya ait zamire muzâf olan اٰيَاتِ şan ve şeref kazanmıştır. Ayetlerin Allah'a izafe edilmesi bu ayetlerin bütün kemâl vasıflara sahip olduğu ve her türlü noksanlıktan uzak olduğu manasını kazandırır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
جدل fiili فى harf-i ceri ile kullanılması halinde batıl bir mücadeleyi, عن ile kullanılması halinde de meşru olan bir mücadeleyi ifade eder. (Fahreddin er- Râzî, Âşûr)
Bu ayette iki cümleden oluşan ve manası çok geniş olan gerçekten veciz bir ifade vardır. İlk cümle, öncesindeki iki cümle gibi kasr üslubunda gelmiştir. Aralarındaki kuvvetli bağdan dolayı atıf harfi terk edilerek fasıl yapılmıştır. O’ndan başka ilâhın olmaması, eninde-sonunda dönüşün O’na olması ve O’nun ayetlerine karşı, kâfir ve batılda olanlardan başkasının mücadele etmeyeceği arasındaki mana bütünlüğü açıktır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, C. 1, s. 71)
Kasr üslubunda gelen bu cümlede bulunan اٰيَاتِ اللّٰهِ şeklindeki izafet, Allah’ın ayetlerine karşı, dalalette olandan başkasının mücadele etmeyeceği manasını vurgular. Bunları inkâr edenlerden ism-i mevsûlle bahsedilmesi bu kişilerin bu özellikleriyle meşhur olduklarını ifade eder. Burada sıla cümlesi كَفَرُوا şeklindedir. Küfr, ‘örtmek’ demektir. Bundan murad hakkı örtmek, silmek ve nûrunu söndürmektir. Sanki bu kişiler bu alçak ahlâkla tanınmışlardır ki hakka karşı mücadele etmekten ve onu gizlemekten daha kötüsü yoktur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 72)
Kâfirlerden başkası, Allah'ın ayetlerini eleştirmez ve hakkı ortadan kaldırmak için batıl mukaddimeler kullanmaz. Nitekim diğer bir ayette de şöyle denilmektedir: ["Hakkı ortadan kaldırmak için batıl ile mücadele verdiler."] (Kehf: 56) Müminler ise, Allah'ın ayetlerini eleştirmek şöyle dursun, ayetler hakkında şüpheden bir şaibe bile akıllarına gelmez.
Ayetlerin müşküllerini çözmek, zor anlaşılanları açmak, genel hakikatlerini meydana çıkarmak, idraklerin daraldığı ve ayakların kaydığı hakikat yollarını aydınlatmak, batıl ve dalâlet ehlinin şüphelerini iptal etmek için ayet ler üzerinde yapılan tartışmalar ise, en büyük ibadetlerdendir.
İşte bundan dolayıdır ki, Peygamberimiz: "Kur’an hakkında yapılan bazı tartışmalar küfürdür" buyurmak suretiyle tartışmadan tartışmaya fark olduğunu bildirmektedir. (Ebüssuûd)
فَلَا يَغْرُرْكَ تَقَلُّبُهُمْ فِي الْبِلَادِ
فَ , sebebi müsebbebe bağlayan rabıta harfidir. Cümle, takdiri تنبّه (Dikkat et) olan mukadder istinâfa matuftur.
Nehiy üslubunda talebî inşaî isnaddır.
Car mecrur فِي الْبِلَادِ ’nin müteallakı olan تَقَلُّبُهُمْ kelimesi, يَغْرُرْكَ fiilinin failidir.
تَقَلُّبُهُمْ فِي الْبِلَادِ (beldede dolaşmak) ifadesi, rahat ve mutlu bir şekilde yaşamaktan kinayedir.
فَلَا يَغْرُرْكَ تَقَلُّبُهُمْ فِي الْبِلَادِ cümlesi, فَ harfiyle surenin başına atfedilmiştir. Zîra vaîd ve tehdit manasındadır. Allah’ın onları yakalayıp azap etmesi konusuna girilmiştir. Allah Teâlâ kitabın indirilmesiyle söze başlamış ve rahmet, tövbe, mağfiret kapılarının kullarına açık olduğunu ifade etmiş –ki o galip ve muktedirdir– sonra aniden bütün bunlara kafa tutanlardan bahsetmeye başlamıştır. Bunun sebebi açıktır. Kim bu apaçık ayetlerle savaşırsa ona hiçbir delilin faydası olmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, C. 1, s. 72)
Onların küfrü tescil edildiğine göre ve Allah'ın en çok sevmediği şey ve dünyevî ve uhrevî hüsranı en çok celbeden şey küfür olduğuna göre, artık onların böyle refah içinde şehir, şehir dolaşmaları seni yanıltmasın. Zira anılan hususları kesin olarak anlamış olan kimse, o kâfirlerin, sahip oldukları dünyevî imkanlara ve süslere aldanmaz. Zira bu kâfirler de, kendilerinden önceki ümmetler gibi ilâhi azaba yakalanacaklardır. (Ebüssuûd)
Cidal, iki çeşittir: a) Hakkı anlatma hususunda yapılan mücadele; Bu cidal ve mücadele peygamberlerin izlediği yoldur.
b) Batılı anlatmak için yapılan cidal; Bu mücadele ise, kınanmış olup bu ayetle kastedilendir. (Fahreddin er-Râzî)
Allah'ın ayetleri hakkında mücadele etmek onun hakkında, "o, sihirdir; o, şiirdir; o, kâhinlerin sözüdür; o , evvelkilerin masallarıdır; onu bir beşer talim etmiş ve uydurmuştur!" demek ve onların buna benzer batıl şüpheler ileri sürmeleri suretiyle olur. Böylece Allah Teâlâ, bunu ancak kâfir olup haktan yüz çevirenlerin yapabileceğini belirtmiştir. (Fahreddin er-Râzî, Âşûr)