Mü'min Sûresi 5. Ayet

كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَالْاَحْزَابُ مِنْ بَعْدِهِمْۖ وَهَمَّتْ كُلُّ اُمَّةٍ بِرَسُولِهِمْ لِيَأْخُذُوهُ وَجَادَلُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ فَاَخَذْتُهُمْ۠ فَكَيْفَ كَانَ عِقَابِ  ...

Onlardan önce Nûh’un kavmi ve onlardan sonra gelen topluluklar da yalanlamıştı. Her ümmet kendi peygamberini yakalayıp cezalandırmaya azmetmişti. Hakkı yok etmek için batıl şeyler ileri sürerek tartışmışlardı. Bu yüzden onları kıskıvrak yakaladım. Benim cezalandırmam nasılmış, (gördüler)!
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 كَذَّبَتْ yalanladı ك ذ ب
2 قَبْلَهُمْ onlardan önce ق ب ل
3 قَوْمُ kavmi ق و م
4 نُوحٍ Nuh
5 وَالْأَحْزَابُ ve kollar ح ز ب
6 مِنْ
7 بَعْدِهِمْ onlardan sonraki ب ع د
8 وَهَمَّتْ ve yeltendi ه م م
9 كُلُّ her ك ل ل
10 أُمَّةٍ millet ا م م
11 بِرَسُولِهِمْ elçisini ر س ل
12 لِيَأْخُذُوهُ yakalamağa ا خ ذ
13 وَجَادَلُوا ve tartıştılar ج د ل
14 بِالْبَاطِلِ boş şeyler ileri sürerek ب ط ل
15 لِيُدْحِضُوا gidermek için د ح ض
16 بِهِ onunla
17 الْحَقَّ hakkı ح ق ق
18 فَأَخَذْتُهُمْ bu yüzden onları yakaladım ا خ ذ
19 فَكَيْفَ nasıl ك ي ف
20 كَانَ oldu ك و ن
21 عِقَابِ azabım ع ق ب
 

Allah’ın âyetleri hakkında tartışmaya girişmek”ten maksat, yüce Allah’ın kelâmından olabildiğince doğru ve sağlıklı bir şekilde yararlanmak için bunların anlamını kavrama çabası içinde olmak, bu amaçla âyetlerin anlamları üzerine bilimsel tartışmalar yapmak değildir; zira bu, müslümanların başlıca görevlerinden olup İslâm tarihi boyunca da başta tefsir olmak üzere fıkıh, kelâm gibi ilimlerde bu tür tartışmalar geniş bir biçimde yapılmıştır. Âyetin eleştirdiği tutum, Mekke putperestlerinin, akıllarınca 2. âyette vurgulanan hakikati yani Kur’an’ın Allah katından indirildiği gerçeğini inkâr maksadıyla tartışmaya girişerek bu gerçekle mücadele etmeye, onu çürütmeye çalışmalarıydı. Bunlar çoğunlukla o günkü toplumun ekonomik ve sosyal statü bakımından ileri gelen kesimini oluşturdukları için Kur’an’ın hak, adalet, eşitlik, özgürlük gibi değerleri önde tutan öğretisi karşısında bu konumlarının sarsılacağından kaygı duyuyor, bu sebeple Allah’ın âyetlerini etkisiz kılma savaşı veriyorlardı. Onlar, bütün inkârcı ve zorba tutumlarına rağmen, belirtilen ekonomik ve sosyal konumları sayesinde çeşitli şehirlere daha çok ticaret amaçlı geziler yapabiliyor, geniş imkânlar elde edebiliyorlardı. Muhtemelen bu durumun müslümanlar üzerinde bir moral bozukluğuna ve ümitsizliğe yol açmasını önlemek üzere âyette, “Onların şehirden şehire rahat rahat dolaşabilmesi seni yanıltmasın” buyurulmuş; böylece yüce Allah’ın onlara bu imkânları vermesinin, kendileri için bir fırsat ve imtihan olduğu, sonunda hak edenlerin gerektiği şekilde cezalandırılacağı ima edilmiştir (İbn Âşûr, XXIV, 83). Nitekim 5-7. âyetlerde Hz. Nûh’un inkârcı kavmiyle bunların ardından gelen çeşitli toplumların benzer tutumlarına ve bunların âkıbetlerine yapılan kısa değinmeler de bunu göstermektedir. Kur’an-ı Kerîm, inkâr ve haksızlıkta ısrar eden hiçbir toplumun bu tutumunu devam ettirdiği sürece ayakta kalamayacağını, mutlaka günün birinde kahredici bir ceza ile yok olup gideceğini, âhirette de cehenneme atılacaklarını, bunun ilâhî bir yasa (sünnetullah) olduğunu sık sık vurgular. 

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 640-641
 

  Be'ade بعد :  بُعْدٌ yakınlığı ifade etmek için kullanılan قُرْبٌ sözcüğünün zıddıdır. Uzak olmak, uzaklık ve uzaklaşmak anlamlarına gelir. Bir yerin başka bir yere göre olan durumu göz önüne alınır. Bu her iki sözcük daha çok duyu organları ile algılanabilen konulardaki uzaklık ve yakınlık için geçerlidir. Ancak aklın alanına giren konularda da kullanılır.

  بَعُدَ fiili uzak idi, uzak hale geldi veya uzaklaştı anlamında kullanılır.

  Aynı kökten بَعِدَ fiili ve بَعَدٌ mastarı daha çok helak olmak/yok olmak manasına gelir. بُعْدٌ ve بَعْدٌ kavramları ise hem bu anlamda hem de yakın olmak sözcüğünün قُرْبٌ zıddı olarak kullanılır.

  Son olarak بَعْدُ kelimesi (sonra), önce anlamındaki قَبْلُ sözcüğünün karşıtıdır. (Müfredat) 

  Kuran’ı Kerim’de farklı türevleriyle 235 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri ebat, buut, (mâ) bâd, (amma) ba'ddır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

   Ehaze أخذ :  أخْذٌ bir şeyi tutmak, almak ve elde etmek anlamındadır. Bazen uzanıp alma manasında, bazense cebir ve kuvvetle yenip hükmetme anlamına gelir.

  İftial babı formundaki إتَّخَذَ  fiili edinmek/yapmak/etmek gibi manalara gelir. Mufâale babı formnudaki مُآخَذَةٌ şekli ise cezalandırma ve karşılık verme gibi bir anlam ifade eder. Esir ve tutsakta أخِيذٌ ve مَاْخُوذٌ kelimeleri ile ifade edilir. (Müfredat) 

  Kuran’ı Kerim’de farklı formlarda 273 kez geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri ahize, muâheze ve ittihazdır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَالْاَحْزَابُ مِنْ بَعْدِهِمْۖ 

 

Fiil cümlesidir. كَذَّبَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir.  قَبْلَهُمْ  zaman zarfı olup كَذَّبَتْ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

قَوْمُ  fail olup lafzen merfûdur.  نُوحٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

الْاَحْزَابُ  atıf harfi و ’la makabline matuftur.  

مِنْ بَعْدِهِمْ  car mecruru  الْاَحْزَابُ ‘nun mahzuf haline mütealliktir. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

كَذَّبَتْ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi  كذب ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.


 وَهَمَّتْ كُلُّ اُمَّةٍ بِرَسُولِهِمْ لِيَأْخُذُوهُ وَجَادَلُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ فَاَخَذْتُهُمْ۠ فَكَيْفَ كَانَ عِقَابِ

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

هَمَّتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir.  كُلُّ  fail olup lafzen merfûdur.  اُمَّةٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

 بِرَسُولِهِمْ  car mecruru  هَمَّتْ  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

لِ  harfi,  يَأْخُذُو  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.  اَن  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  هَمَّتْ  fiiline mütealliktir. 

يَأْخُذُو  fiili  نَ ‘un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

جَادَلُوا  atıf harfi و ‘la makabline matuftur.  جَادَلُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

بِالْبَاطِلِ  car mecruru جَادَلُوا  fiiline mütealliktir. 

لِ  harfi,  يُدْحِضُوا  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.  اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  جَادَلُوا  fiiline mütealliktir. 

 يُدْحِضُوا fiili  نَ ‘un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

بِهِ  car mecruru  جَادَلُوا  fiiline mütealliktir.  الْحَقَّ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

فَ  atıf harfidir.  كَيْفَ  istifham ismi  كَانَ ‘nin muahhar haberi olup mahallen mansubdur. 

كَانَ  nakıs mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.  عِقَابِ  kelimesi  كَانَ ‘nin ismi olup mukadder damme ile merfûdur. Hazf edilen  ي  ise muzâfun ileyhtir.

Burada bir  ي  harfinin mahzuf olduğuna işaret etmek için kelimenin sonunda bulunan harfin harekesi esre gelmiştir.

جَادَلُوا  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi  جدل ’dir.   

Mufâale babı fiile müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.

لِيُدْحِضُوا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  دحض ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

 

كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَالْاَحْزَابُ مِنْ بَعْدِهِمْۖ 

 

Ayetin ilk cümlesi, ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Zaman zarfı  قَبْلَهُمْ , konudaki önemine binaen, fail olan  قَوْمُ نُوحٍ ’e takdim edilmiştir.

الْاَحْزَابُ , fail olan  قَوْمُ نُوحٍ ‘ye tezâyüf nedeniyle atfedilmiştir.  مِنْ بَعْدِهِمْۖ  car mecruru,  الْاَحْزَابُ ‘nun, mahzuf haline mütealliktir.  

Fiilin müennes gelmesi  قَوْمُ  kelimesinin çoğul anlamı sebebiyledir.

قَبْلَهُمْ - بَعْدِهِمْۖ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatı vardır. 

Önceki ayet Peygamberimize (sav) yönelik olup onun kavmindeki kâfirleri ifade ediyorken burada onun kavmi ile Nuh’un (as) kavmi karşılaştırılıyor. Çünkü onunki ilk, Peygamber Efendimizin kavmi sondur.

كَذَّبَتْ  fiilinde cem’,  قَوْمُ نُوحٍ  ile  الْاَحْزَابُ  (diğer gruplar) arasında taksim sanatı, yani cem'  ma’at-taksim sanatı vardır.

Âd, Semud ve Lut kavminin inkârı gibi, Nuh kavminin inkârı da Kur’an’da çok tekrarlanır. Ancak en çok tekrarlanan  كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ  cümlesidir. Çünkü Nuh kavmi bütün kavimlerin köküdür. Onlardan sonra inkâr edenler Nuh (as) ile gemide taşınmış olan müminlerdir. Ancak küfür, ne kadar da süratle iman ehline ve İbrahim (as) soyuna yayılmıştır! Bu sözler Allah yoluna engel olan kavminin haline üzülen Peygamber Efendimizi (sav) teselli için gelmiştir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 73)


 وَهَمَّتْ كُلُّ اُمَّةٍ بِرَسُولِهِمْ لِيَأْخُذُوهُ 

 

Bu cümle atıf harfi  وَ ‘la öncesine atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

Sebep bildiren harf-i cer  لِ ’nin gizli  أنْ ’le masdar yaptığı  لِيَأْخُذُوهُ  cümlesi, mecrur mahalde masdar teviliyle,  هَمَّتْ  fiiline mütealliktir. Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

اُمَّةٍ ‘deki tenvin teksir ve nev ifade eder.

قَوْمُ - الْاَحْزَابُ - اُمَّةٍ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Katade ve es-Süddî de bu ayeti onu öldürmek istedi diye açıkladılar. "Alıp yakalamak" helâk etmek, öldürmek anlamında da kullanılabilir. Yüce Allah'ın şu ayetinde olduğu gibi: [Sonra onları yakaladım. Benim cezalandırmam nasılmış?] (el-Hac, 22/44) (Kurtubî)

هَمَّتْ  fiilinde; kasıt, niyete düğümlenmek, entrika, ğayz, hıkd (kin), suç, katl ve kan dökme konusunda ısrar gibi manaların tümü mevcuttur.  لِيَأْخُذُوهُ  fiilinde de benzer manalar vardır. Bakıllani “Bu kelime yerine öldürdüler, kovdular, azap ettiler gibi fiiller gelseydi asla bu manayı ifade edemezdi” demiştir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 74)

Azmetmek, kastetmek manasına Arapçada  قصد  şeklinde bir fiil daha vardır. Bu kasıt, dua esnasında yönelme anlamındadır. Ayette geçen  هَمَّ  kelimesi ise kalbin iyi veya kötü herhangi bir fiili daha yapmadan önce işlemeye karar vermesidir. (Rûhu’l Beyân)


 

 وَجَادَلُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ 

 

 

Bu cümle atıf harfi وَ ‘la  كَذَّبَتْ  fiiline atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Sebep bildiren harf-i cer  لِ ’nin gizli  أنْ ’le masdar yaptığı  لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ  cümlesi, mecrur mahalde masdar teviliyle,  جَادَلُوا  fiiline mütealliktir. Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

بِالْبَاطِلِ  - الْحَقَّ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

جَادَلُوا  fiilinin  مفاعلة  babında gelmesi, fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katmıştır.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  بِهِ , ihtimam için mef’ûl olan  الْحَقَّ 

 ‘ya takdim edilmiştir.

 

 فَاَخَذْتُهُمْ۠

 

 

Bu cümle atıf harfi  فَ  ile, ayetin başındaki … كَذَّبَتْ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

فَاَخَذْتُهُمْ۠ فَكَيْفَ كَانَ عِقَابِ  sözündeki  فَ  harfi, iki vaka arasında mühlet olmadığını ifade eden tertip içindir.  اَخَذْتُهُمْ۠  kelimesi cezanın amel cinsinden olduğunu, Allah Teâlâ’nın resullerini muhafaza ettiğini, düşmanlarının ona yaklaşamayacağını ifade eder. Ayrıca bu koruma ifade eden cümle, onların peygamberlerine kasdetmelerini müteakip gelmiştir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, C. 1, s. 75)


فَكَيْفَ كَانَ عِقَابِ

 

فَ  istînâfiyyedir.  فَكَيْفَ كَانَ عِقَابِ  cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. كَيْفَ  istifham ismi,  كَانَ ’nin mukaddem haberidir. Cümlede, takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.

Muzâfun ileyhi mahzuf izafet terkibindeki  عِقَابِ , nakıs fiil  كَانَ ’nin muahhar ismidir. 

Sübut ifade eden bu isim cümlesi, istifham üslubunda geldiği halde soru kastı taşımayıp korkutma ve tehaddî manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.

عِقَابِ  ifadesinde muzâfun ileyh fasılaya riayet için hazf edilmiştir.

Cenab-ı Hak, ["Her ümmet, kendi peygamberi aleyhinde harekete geçti"] buyurmuştur. Bu, "O gruplardan her biri, kendisini öldürmek, ona işkencede bulunarak hapsetmek için, peygamberlerini yakalamaya azmettiler, yani, "Peygamberlerine karşı batılı savundular" araya şüpheler attılar. Yani, "Araya attıkları o şüpheler sayesinde, hakkı ve doğruyu ortadan kaldırmak için (yaptılar bunu)." Yani, "Onların, o peygamberlerin başına getirmek istedikleri ve onları yakalamak için düzenledikleri o tuzak ile yok etme eylemini, ben onların başına geçirdim de, aksine Ben çarptım onları. فَكَيْفَ كَانَ عِقَابِ  Bak da gör, benim cezalandırmam nasıl olurmuş!" demektir. (Fahreddin er-Râzî