Mü'min Sûresi 53. Ayet

وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْهُدٰى وَاَوْرَثْنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪ـلَ الْكِتَابَۙ  ...

Andolsun, biz Mûsâ’ya hidayet verdik. İsrailoğulları’na da, akıl sahipleri için bir öğüt ve doğruluk rehberi olarak o kitabı (Tevrat’ı) miras bıraktık.  (53 - 54. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَقَدْ ve andolsun
2 اتَيْنَا biz verdik ا ت ي
3 مُوسَى Musa’ya
4 الْهُدَىٰ hidayet ه د ي
5 وَأَوْرَثْنَا ve miras kıldık و ر ث
6 بَنِي oğullarına ب ن ي
7 إِسْرَائِيلَ İsrail
8 الْكِتَابَ Kitabı ك ت ب
 

Yüce Allah, yukarıda peygamberlerine ve diğer inananlara dünyada ve âhirette yardım edeceğini bildirmişti. O’nun yardımına nâil olanlara bir örnek olarak burada Hz. Mûsâ ve onunla birlikte Firavun’un elinden kurtulup yurtlarına kavuşan İsrâiloğulları’nın durumuna değinilmektedir. Zemahşerî, Mûsâ’ya verilen “hidayet”in, mûcizeler, Tevrat ve şeriat gibi dinle ilgili ilâhî lutuflar olduğunu belirtir (III, 375), Râzî ise şunlardan biri olabileceğini söyler: a) Allah’ın Mûsâ’ya verdiği, dünya ve âhirette faydası bol olan ilim, b) Mûsâ’nın Firavun ve adamları karşısında üstün gelmesini sağlayan kanıtlar (mûcizeler), c) İnsanlara verilmiş en büyük pâye olan peygamberlik, d) Tevrat (XXVII, 77).

“İsrâiloğulları’nı kitaba mirasçı kıldık” ifadesi, Mûsâ’nın vefatıyla ona verilen Tevrat’ın yok olup gitmediğine, aksine nesiller boyunca yaşatıldığına işaret etmektedir. Kısacası Allah’ın dinini tanımayan ve peygamberine düşmanlık edip onu öldürmeye kalkışan Firavun ve onun yolunu izleyenler yok olup giderken Mûsâ kavmiyle birlikte Kızıldeniz’i geçmiş; Tûr’da Tevrat’a mazhar olmuş; yol gösterici ve ilâhî gerçekleri hatırlatıcı olan bu kitap ve onun ortaya koyduğu din Mûsâ’dan sonra da var olmaya devam etmiştir. İşte bütün bunlar, 51. âyette bildirilen ilâhî yardım sayesinde gerçekleşmiştir. 

 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 666-667
 

وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْهُدٰى وَاَوْرَثْنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪ـلَ الْكِتَابَۙ

 

وَ  istînâfiyyedir. لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder. 

Fiil cümlesidir.  اٰتَيْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. 

مُوسَى  mef’ûlün bih olup gayri munsarif olduğu için elif üzere mukadder fetha ile mansubdur.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar. Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayrı munsarıfa girer.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الْهُدٰى  ikinci mef’ûlün bih olup elif üzere mukadder fetha ile mansubdur. Maksur isimlerdendir. اَوْرَثْنَا  atıf harfi وَ ‘la  اٰتَيْنَا ‘ya matuftur. 

Maksur isimler: Sondan bir önceki harfi fethalı olup son harfi (ى) olan isimlere “maksur isimler” denir. Maksur isimler genellikle (ى) ile biter. Fakat çok az olarak (ا) ile biten maksur isimler de vardır. Maksur isimlerin sonunda yer alan bu harflere “elif-i maksure” denir.  اَلْفَتَى – اَلْعَصَا  gibi…

Maksur isimlerin îrab durumu şöyledir: Merfû halinde takdiri damme ile, mansub halinde takdiri fetha ile, mecrur halinde takdiri kesra ile îrab edilir. Yani maksur isimler merfû, mansub, mecrur hallerinde hep takdiri olarak (takdiren) îrab edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَوْرَثْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. بَن۪ٓي  mef’ûlun bih olup cemi müzekker salim kelimelere mülhak olduğu için nasb alameti     ى ’dir. İzafetten dolayı  ن  harfi hazf edilmiştir. Aynı zamanda muzâftır. 

اِسْرَٓائ۪ـلَ  muzâfun ileyh olup gayri munsarif olduğu için elif üzere mukadder fetha ile mecrurdur. الْكِتَابَ  ikinci mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur.

اٰتَيْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi أتي ’dır. 

اَوْرَثْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  ورث ‘dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.

 

وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْهُدٰى وَاَوْرَثْنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪ـلَ الْكِتَابَۙ

 

وَ , istînâfiyyedir.  لَ  mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır.

Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır. Mahzuf kasem ve  قَدْ  ile tekid edilmiş cevap olan  اٰتَيْنَا مُوسَى الْهُدٰى  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107) 

Fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

Kelamda îcâz-ı hazif sanatı vardır. Takdiri, ولَقَدْ آتَيْنا مُوسى الهُدى والكِتابَ وأوْرَثْنا بَنِي إسْرائِيلَ الكِتابَ، (Andolsun ki biz, Musa’ya (as) hidayeti ve kitabı verip İsrailoğullarını o kitaba mirasçı kıldık.) şeklindedir. (Âşûr) 

Buradaki hidayetten murad nübüvvet, Tevrat, onun içinde bulunan hidayet ve nurdur.

وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْهُدٰى  cümlesi devamıyla birlikte  اِنَّا لَنَنْصُرُ رُسُلَنَا (Ğafir ; 51) cümlesi ile tefriğ olan  فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ (Ğafir ; 55) cümlesi arasında mu’tarizadır. (Âşûr) 

وَاَوْرَثْنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪ـلَ الْكِتَابَۙ  cümlesi, aynı üslupla gelerek hükümde ortaklık nedeniyle kasemin cevabına atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasındaki cümle sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Ayet metninde  اَوْرَثْنَا (miras bırakma) fiili kullanılmaktadır. Gerçek miras bırakma, ancak mal ile ilgili olduğundan kelimeyi gerçek manasına almak imkansızdır. Şu halde miras bırakma fiilinden mecazen verme manası kastedilmiş olmaktadır ve böylece işaret edilmektedir ki, peygamberlerin mirası ancak ve ancak ilimdir ve din konusunda hidayete götüren kitaptır. (Rûhu-l Beyân)

Burada reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatıyla 23. ayette zikredilen  وَسُلْطَانٍ مُب۪ينٍ  sözüne gönderme vardır. Çünkü surenin başında da zikredilmişti ve dolayısıyla kıssanın ta başından sonuna kadar anlatılan şey hidayettir. كِتَابَ  kelimesi  كُتُب  kelimesinden daha çok şey ifade eder. Çünkü hem bir kitabı hem de daha fazla sayıda kitabı kapsar. كُتُب  kelimesi ise, üçten daha fazla kitabı ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 263)

Allah Teâlâ Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Samerrâî,  Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)