لَخَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ اَكْبَرُ مِنْ خَلْقِ النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | لَخَلْقُ | yaratmak |
|
2 | السَّمَاوَاتِ | gökleri |
|
3 | وَالْأَرْضِ | ve yeri |
|
4 | أَكْبَرُ | çok daha zordur |
|
5 | مِنْ | -tan |
|
6 | خَلْقِ | yaratmak- |
|
7 | النَّاسِ | insanları |
|
8 | وَلَٰكِنَّ | fakat |
|
9 | أَكْثَرَ | çoğu |
|
10 | النَّاسِ | insanların |
|
11 | لَا |
|
|
12 | يَعْلَمُونَ | bilmezler |
|
Müşrikler, öldükten sonra tekrar dirilmeyi imkânsız görüyor, bu sebeple âhirete inanmıyorlardı. Allah’ın âyetleri hakkında tartışma yaparken en çok üzerinde durdukları konulardan biri de bu idi. Bunu o kadar imkânsız görüyorlardı ki, “Çürüyüp paramparça olduğunuzda yeni bir yaratılışa konu olacağınızı iddia eden bir adam gösterelim mi size?” (Sebe’ 34/7) diyerek peygamberle alay ediyorlardı. Ama onlar, yeniden dirilmeyi imkânsız görürken gökleri ve yeri Allah’ın yarattığına da inanıyorlardı. Oysa –Allah hakkında bir güçlükten söz edilemezse de– insan mantığı açısından bakıldığında göklerin ve yerin yaratılması insanoğlunun ikinci defa yaratılmasından daha güçtür.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 670لَخَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ اَكْبَرُ مِنْ خَلْقِ النَّاسِ
İsim cümlesidir. لَ ibtidâiyyedir. خَلْقُ mübteda olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. السَّمٰوَاتِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. الْاَرْضِ atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.
اَكْبَرُ haber olup lafzen merfûdur. مِنْ خَلْقِ car mecruru اَكْبَرُ ‘a mütealliktir. النَّاسِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لٰكِنْ istidrak harfidir. اِنَّ gibi ismini nasb haberini ref eder. Bazı müfessirlere göre de gibi cümleyi tekid eder.
İstidrak ;düzeltmek, telafi etmek, hatayı tamir etmek, kusuru örtmek gibi anlamlara gelir. Önceki sözden doğan eksikliği, hatayı veya yanlış anlaşılma ihtimalini istisnaya benzer biçimde ortadan kaldıracak bir kısmın getirilmesine istidrak adı verilir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَكْثَرَ kelimesi لٰكِنْ ‘nin ismi olup lafzen mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. النَّاسِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
لَا يَعْلَمُونَ cümlesi لٰكِنْ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَعْلَمُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
لَخَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ اَكْبَرُ مِنْ خَلْقِ النَّاسِ
Bu cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mütekellim, Allah Teâlâ’dır.
Mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
لَ , ibtida lâmıdır. tekid ifade eder. Veciz ifade kastına binaen izafetle gelen خَلْقُ السَّمٰوَاتِ mübteda, اَكْبَرُ haberdir.
اَكْبَرُ , ism-i tafdil kalıbında gelerek mübalağa ifade etmiştir. مِنْ خَلْقِ النَّاسِ car mecruruna müteallak olması bu sayededir.
اَرْضِ - لسَّمٰوَاتِ kelimeler arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.
خَلْقِ kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Lafızdaki tekid, ibtida لَ ’ı ile yapılmıştır. Bu tekid, görünen mananın arkasında başka bir mana olduğuna işaret eder. Çünkü ayetin zahir manası, inkârı mümkün olmayan bir şeydir. Kavim zaten gökleri ve yeri yaratanın Allah olduğunu kabul etmektedir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 283)
وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Ayetin atıfla gelen son cümlesi istidrak manasındaki لٰكِنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesi olup faide-i haber inkârî kelamdır.
لٰكِنَّ ’nin ismi olan اَكْثَرَ النَّاسِ , veciz ifade yollarından biri olan izafet formunda gelmiştir.
لٰكِنَّ ’nin haberi olan لَا يَعْلَمُونَ ’nin menfî muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam formunda gelmesi cümleye hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve istimrar anlamları katmıştır. Ayrıca muzari fiilde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek dikkatini artıran tecessüm özelliği vardır.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Nefy harfinin müsnedün ileyhden sonra gelmesi ve müsnedin de fiil olması halinde, bu terkip hükmü takviye ifade eder. Ancak bazı karineler vasıtasıyla tahsis de ifade edebilir. Hükmü takviye demek; hükmü tekid etmek ve hükmün gerçeğe mutabık olduğunu ifade etmek demektir. Bunun Kur’an’da çok örneği vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
لَـٰكِنَّ , kendisinden sonra gelen cümleye önceki cümlenin hükmüne muhalif bir hüküm kazandırır. Bu yüzden kendisinden önce, sonradan gelecek cümleye muhalif veya mütenakız bir sözün geçmesi lazımdır. (Suyûtî, İtkân, c. 2, s. 474)
İstidrak, ‘’önceki sözden doğan eksikliği, hatayı veya yanlış anlaşılma ihtimalini istisnaya benzer biçimde ortadan kaldıracak bir kısmın getirilmesi” şeklinde tarif edilmiştir. “İstidrak, istisnaya benzemekle birlikte istisna, bir cüzü bir bütünden ayırmak, istidrak ise, aynı anda farklı iki hükmü ifade etmek demektir.” İstidrak, geçen sözden doğabilecek bir yanlış anlamayı düzeltmektir. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)
Ayetin son cümlesi, başka surelerde de aynen ve ufak değişikliklerle tekrarlanmıştır.
Böyle tekrarlanan kelimeler, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.
Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, c. 7, S. 314)
لَا يَعْلَمُونَ ibaresinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
İnsanların çoğu bilmez; çünkü gaflet kendilerini iyice kapladığı ve hevalarının peşinden gittikleri için akıllarını kullanmaz ve düşünmezler. (Keşşâf)
النَّاسِ kelimesinin tekrarında cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.