Mü'min Sûresi 62. Ayet

ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍۢ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۘ فَاَنّٰى تُؤْفَكُونَ  ...

İşte her şeyin yaratıcısı olan Rabbiniz Allah! O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Durum bu iken nasıl oluyor da (haktan) döndürülüyorsunuz?
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 ذَٰلِكُمُ işte budur
2 اللَّهُ Allah
3 رَبُّكُمْ Rabbiniz ر ب ب
4 خَالِقُ yaratıcısı olan خ ل ق
5 كُلِّ her ك ل ل
6 شَيْءٍ şeyin ش ي ا
7 لَا yoktur
8 إِلَٰهَ tanrı ا ل ه
9 إِلَّا başka
10 هُوَ O’ndan
11 فَأَنَّىٰ nasıl da? ا ن ي
12 تُؤْفَكُونَ çevriliyorsunuz ا ف ك
 
Allah’ın, gecesiyle gündüzüyle, yeriyle göğüyle tabiatın kuruluş ve düzenini insanoğlunun varlığına ve yaşamasına ne kadar elverişli kıldığına, ayrıca insanın yaratılışındaki uyum ve güzelliğe dair özet bilgi verilerek insanlığı Allah’a dua ve ibadet etmeye çağıran 60. âyetin gerekçesi gösterilmektedir. Zamanımızda özellikle elektriğin yaygın kullanımı sayesinde geceleri de kısmen aydınlık hale gelebilmekle beraber hiçbir yapay ışık ve aydınlatma aracının güneşe olan ihtiyacımızı tamamıyla ortadan kaldırması mümkün değildir. Ayrıca gerek elektriğin keşfi gerekse diğer ışık ve ısı imkânlarının geliştirilmesi, Allah’ın tabiata hâkim kıldığı düzen ve insana verdiği akıl sayesinde mümkün olmaktadır. Şu halde Allah’a dua, ibadet ve şükretmeyi gerektiren bütün sebepler devam etmektedir ve edecektir. Buna rağmen belirtilen türden nimetlerin anlamını ve değerini kavrayıp şükrünü eda edenler bulunduğu gibi bazıları bu lutufların sahibi olan Allah’ı inkâr eder, bazıları da mümin olmakla birlikte gafletlerinden dolayı şükürde kusur ederler (Şevkânî, IV, 570). Allah insanları yaratmakla yetinmiyor, 64. âyette belirtildiği üzere, ayrıca temiz nimetlerle hayatlarını sürdürme imkânlarını bahşediyor. Şu halde hem bizi yarattığı için hem de bu imkân ve nimetleri lutfettiği için O’na şükretmeliyiz. Çünkü bizim rabbimiz, kezâ âlemlerin yani var olan her şeyin yaratanı, yaşatanı ve yöneteni yalnızca O’dur. Gerek Kur’an’ın ilk muhatapları olan putperest Araplar’ın sözde tanrıları, gerekse ne türden olursa olsun tanrı yerine konup tapılan yahut taparcasına bağlanılan başka şeyler O’nun karşısında birer hiçten ibarettir. Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 672-673
 

ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍۢ 

 

İsim cümlesidir. İşaret ismi  ذٰلِكُمُ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  اللّٰهُ  lafza-i celâl haber olup lafzen merfûdur.  رَبُّكُمْ  izafeti mübteda  ذٰلِكُمُ  ‘ün ikinci haberi olup lafzen merfûdur.     

خَالِقُ  üçüncü haber olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. كُلِّ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. شَيْءٍۢ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 


لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۘ

 

لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۘ  cümlesi dördüncü haber olarak mahallen merfûdur. لَٓا  cinsi nefyeden olumsuzluk harfidir.  اِلٰهَ  kelimesi  لَٓا ’nın ismi olup fetha üzere mebnidir. 

اِلَّا  istisna  harfidir. لَٓا ’nın haberi mahzuftur. Takdiri, موجود (vardır) şeklindedir. Munfasıl zamir هُوَ  mahzuf haberin zamirinden bedeldir.

Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin îrabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i ba’z, 3. Bedel-i iştimâl. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


 فَاَنّٰى تُؤْفَكُونَ

 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إذا كانت هذه صفات الله فأنّى تؤفكون (Allah’ın sıfatları böyleyse nasıl oluyor da haktan döndürülüyorsunuz?) şeklindedir.

اَنّٰى  istifham ismi, zarfiye olarak  تُؤْفَكُونَ ‘deki naib-i failin mahzuf haline mütealliktir. تُؤْفَكُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur.

 

ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍۢ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۘ 

 

Bu cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. İşaret ismi mübteda, lafz-ı celâl haberdir.  رَبُّكُمْ  ikinci,  خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍۢ  cümlesi, üçüncü haberdir.

Müsnedün ileyhin işaret ismiyle gelmesi, işaret edilene dikkat çekmek ve önemini vurgulamak içindir. Ayrıca tazim ve tecessüm ifade eder. 

Müsnedin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır. 

İsm-i işaret ve lafza-i celâl marife kelimelerdir. Hem müsnedin hem müsnedün ileyhin marife gelmesi kasr ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Gâfir/64, c. 1, s. 318)

İkinci haber olan  رَبُّكُمْ  izafeti muzâfun ileyhe tazim ve teşrif ifade etmenin yanında Allahın rububiyet vasfıyla insanlara bahşettiği nimetleri hatırlatma kastı vardır.

Allah ve Rabb isimlerinin arka arkaya gelmesiyle Rabbin Allah olduğu, Allah’tan başka Rab olmadığı vurgulanır. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 1, s. 234) 

اللّٰهُ  ve  رَبُّ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍۢ  üçüncü müsnedtir. شَيْءٍ ’deki tenvin nev, kesret ve tazim ifade eder. Müsnedin izafetle gelmesi veciz ifade kastına matuftur.

خَالِقُ , ism-i fail vezninde gelerek sübut ve istimrar ifade etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İşaret ismi  ذٰلِكُمُ ‘da istiare vardır.

Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

ذٰلِكُ  ve  ذٰلِكُمْ  ile muşârun ileyh en kâmil şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi bu işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamdan bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 5, S. 190)

İşaret ismi kendisinden sonra gelecek olan şeylerin buna müstehak olduğunu ifade eder.

خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍۢ [Her şeyin hâlıkıdır] sözünden önce  رَبُّكُمْ  kelimesinin zikri, “bütün bu mahlukat sizin içindir, sizin emrinize verilmiştir, göklerde ve yerde olanlar, hepsi sizin emrinize verilmiştir” manasını taşır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 308)

Dördüncü müsned olan  لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ  cümlesi, cinsini nefyeden  لَٓا ’nın dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir. Tahsisle tekid edilen cümle, faide-i haber inkârî kelamdır.

Munfasıl zamir  هُوَ , cinsini nefyeden  لَاۤ ’nın ismi olan  اِلٰهَ ’nin mahallinden veya  لَٓا ’nın mahzuf haberindeki zamirden bedeldir. لَاۤ ’nın haberinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

لَاۤ  ve  إِلَّا  ile oluşan kasr,  إِلَـٰهَ  ile  هُوَ  arasındadır.  هُوَۚ  mevsûf/maksûrun aleyh,  اِلٰهَ  sıfat/maksûr olduğu için kasr-ı sıfat ale’l mevsuf hakiki kasrdır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri, Meânî İlmi)

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden birden fazla tekid unsuru taşıyan ve tahsis ifade eden bu gibi cümleler, çok muhkem/sağlam cümlelerdir. 

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Nefy ve nehiy ifade eden edatlardan sonra gelen nekre isimler, umum ifade eden kelimelerdendir. (Suyûtî, İtkan, c. 2, s. 42) 


فَاَنّٰى تُؤْفَكُونَ

 

فَ , mahzuf şartın cevabının başına gelmiş rabıta harfidir.

Takdiri  إذا كانت هذه صفات الله (Allah’ın sıfatları böyleyse nasıl oluyor da haktan döndürülüyorsunuz?) olan şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. 

Cevap cümlesi olan  فَاَنّٰى يُؤْفَكُونَ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Müspet muzari fiil sıygasında gelen cümlede soru zarfı  اَنّٰى ‘nın müteallakı  تُؤْفَكُونَ ‘dur.

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen taaccüp ve kınama amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Bu takdire göre mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

تُؤْفَكُونَ  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Suret-i İbrahim, s. 127)

Ayetin bu son cümlesi, bir çok ayette tekrarlanmıştır. Tekrarlanan bu cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü’l acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu. Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, c. 7, S. 314)

تُؤْفَكُونَ  fiilinin manası, yüz çevirmek, doğru yoldan ayrılmak ve inkârda acele etmektir. Bu, kötü bir ahlaktır, insanı dinde helaka sürükler. Aslında bu sadece din konusunda değil, her türlü düşünce ve çalışma konularında da zararlıdır. Ayet, inkâra teşebbüs konusunda bizi uyarır ve hangi konu olursa olsun düşünmeden, acele ederek davranmaktan sakındırır; uzun uzun üzerinde teemmül ederek karar vermeye davet eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 310)