Mü'min Sûresi 67. Ayet

هُوَ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ مِنْ عَلَقَةٍ ثُمَّ يُخْرِجُكُمْ طِفْلاً ثُمَّ لِتَبْلُغُٓوا اَشُدَّكُمْ ثُمَّ لِتَكُونُوا شُيُوخاًۚ وَمِنْكُمْ مَنْ يُتَوَفّٰى مِنْ قَبْلُ وَلِتَبْلُغُٓوا اَجَلاً مُسَمًّى وَلَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ  ...

O, sizi (önce) topraktan, sonra az bir sudan (meniden), sonra “alaka”dan yaratan, sonra sizi (ana rahminden) çocuk olarak çıkaran, sonra olgunluk çağına ulaşmanız, sonra da ihtiyarlamanız için sizi yaşatandır. İçinizden önceden ölenler de vardır. Allah bunları, belli bir zamana erişmeniz ve düşünüp akıl erdirmeniz için yapar.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 هُوَ O’dur
2 الَّذِي ki
3 خَلَقَكُمْ sizi yarattı خ ل ق
4 مِنْ -tan
5 تُرَابٍ toprak- ت ر ب
6 ثُمَّ sonra
7 مِنْ -den
8 نُطْفَةٍ nutfe(sperm)- ن ط ف
9 ثُمَّ sonra
10 مِنْ -dan
11 عَلَقَةٍ alaka(embriyo)- ع ل ق
12 ثُمَّ sonra
13 يُخْرِجُكُمْ sizi çıkarıyor خ ر ج
14 طِفْلًا çocuk olarak ط ف ل
15 ثُمَّ sonra
16 لِتَبْلُغُوا ermeniz için ب ل غ
17 أَشُدَّكُمْ güçlü çağınıza ش د د
18 ثُمَّ sonra
19 لِتَكُونُوا olmanız için ك و ن
20 شُيُوخًا ihtiyarlar ش ي خ
21 وَمِنْكُمْ ve içinizden
22 مَنْ kimi
23 يُتَوَفَّىٰ öldürülüyor و ف ي
24 مِنْ
25 قَبْلُ daha önce ق ب ل
26 وَلِتَبْلُغُوا ve erişmeniz için ب ل غ
27 أَجَلًا süreye ا ج ل
28 مُسَمًّى belli س م و
29 وَلَعَلَّكُمْ ve umulur ki
30 تَعْقِلُونَ aklınızı kullanırsınız ع ق ل
 
Önceki âyette geçen “açık kanıtlar”a bir örnek olmak üzere insanın yaratılış süreci özetlenmektedir. Topraktan yaratılmanın Hz. Âdem’le ilgili olduğu belirtilir (Taberî, XXIV, 82; İbn Atıyye, IV, 568; Şevkânî, IV, 572). Ancak Râzî’nin de kaydettiği gibi (XXVII, 85) ifadeyi Hz. Âdem’le sınırlamaya gerek yoktur; zira bütün canlıların üremesi, beslenmesi ve yaşaması da toprak sayesinde mümkün olmaktadır (insanın yaratılış süreci, âyetteki nutfe ve alaka terimlerinin anlamları için bk. Hac 22/5; Mü’minûn 24/12-14). Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 676
 

   Haleqa خلق :

  خَلْقٌ kelimesinin aslı doğru dürüst planlama/ölçümlemedir. Bir şeyi hiçbir aslı ve kökeni olmadan ve hiçbir şeyi örnek almadan ibdâ ve inşa etmek/yaratmaktır. Yine bir nesneyi başka bir nesneden yaratmak/vücuda getirmek anlamında kullanılır.

  İbdâ anlamındaki halk etme/vücuda getirme yalnızca Allah'a mahsustur. Dönüştürme ve oluşturma yoluyla gerçekleşen halk etme/yaratmayı ise Yüce Allah bazı durumlarda Hz. İsa gibi kendisinden başkası içinde kullanmıştır. Müminun, 14/23 ayeti Yüce Allah dışındaki varlıkların da yaratma ile nitelenmesinin doğru/sahih olduğunu göstermektedir. 

  Halq خَلْقٌ sözcüğü insanların geneliyle ilgili iki manada kullanılabilir. Birincisi oranlayıp ölçümlemek yani takdir etmek; ikincisi ise yalanla ilgili kullanılabilir. Bir sözcüğü nitelemek için kullanıldığı her yerde Halq خَلْقٌ yalan söylemek anlamına gelir.

  خَلْقٌ kelimesi مَخْلُوقٌ anlamında da kullanılır. خَلْقٌ ve خُلْقٌ aynı köktendir. Yalnız خَلْقٌ sözcüğü gözle algılanabilen biçim, şekil ve suretlere tahsis edilmiş, خُلْقٌ sözcüğünün kullanımı ise basiretle idrak edilen kuvvelere, seciyelere ve huylara tahsis edilmiştir. 

  Haluka gelince bir tür güzel kokudur.

  Son olarak ahlak أخْلاقٌ kavramı, insanın kendi huluq (خُلُقٌ)'u sayesinde kazandığı fazilet, kemal ve yüksek derecedir. (Müfredat) 

  Kuran’ı Kerim’de farklı formlarda 261 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri halk, ahlak, hilkat, Hâlik, mahluk ve halayık vr Haluk'dur. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

هُوَ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ مِنْ عَلَقَةٍ ثُمَّ يُخْرِجُكُمْ طِفْلاً ثُمَّ لِتَبْلُغُٓوا اَشُدَّكُمْ ثُمَّ لِتَكُونُوا شُيُوخاًۚ 

 

İsim cümlesidir. Munfasıl zamir  هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.

Müfred müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي  haber olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.

خَلَقَكُمْ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  مِنْ تُرَابٍ  car mecruru  خَلَقَكُمْ  fiiline mütealliktir. 

ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir.

ثُمَّ  edatı mertebe açısından terahi manasınadır. Yani; aralıklarla, zaman içinde serpiştirilerek peyderpey olabilecek durumları bildirmektedir.

Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından  فَ  harfinin zıttıdır.  ثُمَّ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

مِنْ نُطْفَةٍ car mecruru  خَلَقَكُمْ  fiiline mütealliktir.  مِنْ عَلَقَةٍ  car mecruru  خَلَقَكُمْ  fiiline mütealliktir.  

يُخْرِجُكُمْ طِفْلاً  atıf harfi  ثُمَّ  ile makabline matuftur.  

يُخْرِجُكُمْ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو 'dir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  

طِفْلاً  kelimesi  يُخْرِجُكُمْ ‘deki hitap zamirinden hal olup fetha ile mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. 

لِ  harfi, تَبْلُغُٓوا  fiilini gizli  أن ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. 

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

أن  ve masdar-ı müevvel  لِ  harf-i ceriyle  mahzuf  fiiline mütealliktir. Takdiri, يبقيكم (Sizi baki kılar) şeklindedir.  

تَبْلُغُٓوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و 'ı fail olarak mahallen merfûdur. 

اَشُدَّكُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. 

لِ  harfi,  تَكُونَ  fiilini gizli  أن ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.  أن  ve masdar-ı müevvel  لِ  harf-i ceriyle birlikte önceki masdar-ı müevvele matuftur.  

تَكُونَ  nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.

تَكُونَ ’nin ismi, müstetir olup takdiri  أنت 'dir.  شُيُوخاً  kelimesi  تَكُونَ ’nin haberi olarak fetha ile mansubdur. 

يُخْرِجُكُمْ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  خرج ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.


 وَمِنْكُمْ مَنْ يُتَوَفّٰى مِنْ قَبْلُ وَلِتَبْلُغُٓوا اَجَلاً مُسَمًّى

 

و  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

مِنْكُمْ  car mecruru mahzuf mukaddem habere  mütealliktir. 

Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ , muahhar mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  يُتَوَفّٰى ’dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

يُتَوَفّٰى  elif üzere mukadder damme ile merfû meçhul muzari fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هو ’dir.

مِنْ قَبْلُ  car mecruru  يُتَوَفّٰى  fiiline mütealliktir.  قَبْلُ  cer mahallinde muzâftır. Kelimenin merfû oluşu muzâfun ileyhin mahzuf olduğunun işaretidir. Ötre muzâfun ileyhten ivazdır.

وَ  atıf harfidir.  لِ  harfi,  تَبْلُغُٓوا  fiilini gizli  أن ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. 

أن  ve masdar-ı müevvel  لِ  harf-i ceriyle mahzuf mukadder fiile mütealliktir. Takdiri, فعل ذلك لتعيشوا (Yaşamanız için bunu yapar) şeklindedir. 

تَبْلُغُٓوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

اَجَلاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  مُسَمًّى  kelimesi  اَجَلاً ‘in sıfatı olup elif üzere mukadder fetha ile mansubdur. 

مُسَمًّى  kelimesi sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i mef’ûludur. 

يُتَوَفّٰى  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  تَفَعَّلَ  babındadır. Sülâsîsi  وفى ’dir.

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.


 وَلَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ

 

İsim cümlesidir. Atıf harfi  وَ ‘la mukadder ta’lil cümlesine matuftur. Takdiri;  لعلّكم تعلمون ذلك (Umulur ki bunu bileceksiniz) şeklindedir.

لَعَلَّ , terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir.  إنّ  gibi ismini nasb haberini ref eder.

Tereccî, husûlü arzu edilen ve sevilen, imkân dahilinde olan bir şeyin istenmesidir.

كُمْ  muttasıl zamiri  لَعَلَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur.  تَعْقِلُونَ  fiili  لَعَلَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

تَعْقِلُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

 

هُوَ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ مِنْ عَلَقَةٍ ثُمَّ يُخْرِجُكُمْ طِفْلاً 

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden oluşmuş cümle, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümle kasrla tekid edilmiştir.

İki taraf da, yani mübteda da haber de marife olduğu için kasr ifade eder. Kasr-ı sıfat ale'l mevsûftur. (Âşûr, En’âm/2)

Müsnedin ism-i mevsûlle marife olması, tazim kastının yanında sonraki habere dikkat çekmek içindir. İsim cümlesinin her iki unsuru da hasr kastedilerek ma‘rife olarak gelmiştir. Kasr, mübteda ve haber arasındadır. هُوَ  maksûrun aleyh/mevsûf, الَّذ۪ي maksûr/sıfat olmak üzere kasr-ı sıfat ale-l mevsûf hakiki tahkiki kasrdır.

Haber konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي ’nin sılası olan خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ , mazi fiil sıygasında gelerek sübut, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. 

Car mecrurlar  مِنْ نُطْفَةٍ ve مِنْ عَلَقَةٍ , atıf harfi  ثُمَّ  ile  مِنْ تُرَابٍ ‘e atfedilmiştir. Kelimelerdeki tenvinler nev ve tazim ifade eder.

ثُمَّ يُخْرِجُكُمْ طِفْلاً  cümlesi,  ثُمَّ  ile sılaya matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Ayetteki atıf harfi  ثُمَّ , rütbe ve terahi ifade eder.

Cümlede fiillerin muzari sıygada gelmesi hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

طِفْلاً  lafzı, يُخْرِجُكُمْ  filinin hitap zamirinden haldir. Hal, anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

يُخْرِجُكُمْ - طِفْلاً  kelimelerinde müfret ve cemi arasında güzel bir iltifat sanatı vardır.

الطِّفْلُ  kelimesi bir kişi, iki kişi, üç ve daha fazla kişi için kullanıldığı gibi müzekker ve müennes için de kullanılır. (Âşûr)


ثُمَّ لِتَبْلُغُٓوا اَشُدَّكُمْ ثُمَّ لِتَكُونُوا شُيُوخاًۚ 

 

Cümle terahi ifade eden atıf harfi  ثُمَّ  ile makabline atfedilmiştir. Sebep bildiren harf-i cer  لِ ’nin gizli  أنْ ’le masdar yaptığı  لِتَبْلُغُٓوا اَشُدَّكُمْ  cümlesi, mecrur mahalde masdar teviliyle, takdiri  يبقيكم (Sizi baki kılar) olan fiile mütealliktir. Bu takdire göre cümle müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.

ثُمَّ  atıf harfi, sıralı düzenleme ve zamanda terahi ifade eder.

Sebep bildiren harf-i cer lam-ı ta’lilin gizli  أنْ ’le masdar yaptığı  لِتَكُونُوا شُيُوخاً  cümlesi, hükümde ortaklık nedeniyle, önceki masdara atfedilmiştir.  كَان ’nin dahil olduğu, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

شُيُوخاًۚ - طِفْلاً  ve اَشُدَّكُمْ - شُيُوخاًۚ  gruplarındaki kelimeler arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır. 

Keşşâf sahibi ayetteki, لِتَبْلُغُوا  deki  ل  harf-i cerinin, mahzuf bir fiile taalluk ettiğini ve takdirin, ثُمَّ يُبْقِيكُمْ لِتَبْلُغُوا  şeklinde olduğunu söylemiştir. (Fahreddin er-Râzî)

 

وَمِنْكُمْ مَنْ يُتَوَفّٰى مِنْ قَبْلُ وَلِتَبْلُغُٓوا اَجَلاً مُسَمًّى 

 

Bu cümle atıf harfi وَ ‘la  خَلَقَكُمْ (Sizi yarattı) cümlesine atfedilmiştir. Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. Car mecrur  مِنْكُمْ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Muahhar mübteda olan müşterek ism-i mevsûl  مَنْ ’in sılası olan  يُتَوَفّٰى مِنْ قَبْلُ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

يُتَوَفّٰى  fiili, meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Kuran-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir.

Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

Mecrur olan  قَبْلُ ‘nun sonundaki damme, mahzuf muzafun ileyhten ivazdır.  يُتَوَفّٰى  fiiline mütealliktir.

وَلِتَبْلُغُٓوا اَجَلاً مُسَمًّى  cümlesi, makabline matuftur.

Sebep bildiren masdar harfi, lam-ı ta’lilin gizli  أنْ ’le masdar yaptığı  لِتَبْلُغُٓوا اَجَلاً مُسَمًّى   cümlesi, ta’liliyye hükmündeki, takdiri  فعل ذلك (Bunu yaptı) olan fiile mütealliktir. Bu takdire göre cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

مُسَمًّى  kelimesi  اَجَلٍ  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

اَجَلاً ’deki tenvin belirsiz bir süreyi ifade eder. 

İnsanın yaratılış evreleri sayılarak taksim sanatı yapılmıştır.

لِتَبْلُغُٓوا - مِنْ  ve  ثُمَّ ‘nin tekrarında  ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

قَبْلُ - ثُمَّ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı,  طِفْلاً - اَشُدَّ - شُيُوخاًۚ  kelimeleri arasında ise mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

طِفْلاً  kelimesi; müfred, müsenna, cemi, müzekker ve müennes için kullanılır. Şeyh kelimesi 50 yaşına gelenler için, اَشُدَّ  kelimesi de 40 yaşına gelenler için kullanılır.

67. ayet, ثُمَّ لِتَبْلُغُٓوا اَشُدَّكُمْ ثُمَّ لِتَكُونُوا شُيُوخاًۚوَمِنْكُمْ مَنْ يُتَوَفّٰى مِنْ قَبْلُ وَلِتَبْلُغُٓوا اَجَلاً مُسَمًّى وَلَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ  şeklinde devam etmektedir.  وَمِنْكُمْ مَنْ يُتَوَفّٰى مِنْ قَبْلُ  sözü لِتَكُونُوا شُيُوخاًۚ  sözünden sonra gelmiştir. Bunda yaşlılık merhalelerinde ölümden başka bir merhale olmadığına işaret  vardır. مِنْ قَبْلُ sözünün delaletiyle yaşlılıkla birlikte ölümün olduğu anlaşılır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 334)

 

 وَلَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ

 

Takdiri  علّكم تعلمون ذلك olan ta’lil cümlesine atfedilmiştir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılan tereccî harfi  لَعَلَّ ‘nin dahil olduğu isim cümlesi, gayrı talebî inşaî isnaddır.

“Umulur ki” anlamında olan  لَعَلَّ , Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde “...olsun diye, ...olması için” şeklinde tercüme edilir. Dolayısıyla cümle vaz edildiği inşâ formundan çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

لَعَلَّ  gerçek kullanımında ümit ve beklenti tesis etmek içindir. Bazen mecâz-ı mürsel yoluyla inkâr ve tahzir (sakındırma) manasında da kullanılabilmektedir. (İbn Âşûr)

لَعَلَّ  kelimesi ihtimal ilişkisi kurar. َTevakku anlamı da vardır. Tevakku istenilen bir şeyin gerçekleşmesini ummak/beklemek, istenmeyen bir şeyden de endişe duymaktır.

لَعَلَّ  edatı gerçekleşmesi mümkün olan şeylere hastır.  لَعَلَّ ’nin ifade ettiği ihtimal, bir şeyin gerçekleşmesiyle gerçekleşmemesinin eşit olması durumudur. el-Mâleki İbn Hişâm gibi bazı nahivciler buna tevakku demektedirler. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)

Cümlede müsned olan  تَعْقِلُونَ ‘nin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Fasılası benzer şekilde gelen ayetlerin başında her zaman düşünerek anlaşılabilen manalar mevcuttur. Bütün bu ayetleri toplayıp tahlil etmeye kalkınca fasılaların benzer fiillerle sona erdiği görülür;  يتفكرون , يتذكرون  gibi. Bu fasılada dikkati çeken bir başka şey de  تَعْقِلُونَ  fiilinin müteaddî olmasına rağmen lâzım menziline konulmuş olmasıdır. Bunun sebebi de insanın akledenlerden olması, yani insanların arasında akletme ehliyetine sahip olanların çok olmasının istenmesidir. Böylece bize “sizi sadece akletmeniz için yarattım” haberini vermiştir. Sanki akletme meselesi, bu yaratılışın gayesi ve illetidir. Her kim aklı devre dışı bırakırsa, sanki yaratılışı devre dışı bırakmıştır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 335)