Mü'min Sûresi 68. Ayet

هُوَ الَّذ۪ي يُحْـي۪ وَيُم۪يتُۚ فَاِذَا قَضٰٓى اَمْراً فَاِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ۟  ...

O, yaşatan ve öldürendir. Bir şeye karar verdiğinde, ona sadece “ol” der, o da oluverir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 هُوَ O’dur
2 الَّذِي
3 يُحْيِي yaşatan ح ي ي
4 وَيُمِيتُ ve öldüren م و ت
5 فَإِذَا zaman
6 قَضَىٰ hükmettiği ق ض ي
7 أَمْرًا bir işi ا م ر
8 فَإِنَّمَا sadece
9 يَقُولُ der ق و ل
10 لَهُ ona
11 كُنْ ol! ك و ن
12 فَيَكُونُ o da olur ك و ن
 
Yukarıdaki kanıtlardan, yaşatanın da öldürenin de Allah olduğu sonucu çıkmaktadır. Âyet, Allah’ın gerek yaratma ve öldürmede gerekse diğer fiillerinde asla güçlük ve zahmet çekmeyeceğini ifade etmektedir. O’nun iradesi “ol!” buyruğuyla tecelli edince irade ettiği şey, zahmetsiz, külfetsiz ve eksiksiz oluverir. Bu ifadede dolaylı olarak putperestlere, “Tanrısal nitelikler yüklediğiniz şeylerin böyle bir gücü var mıdır?” anlamında bir uyarıda bulunulmakta, böylece İslâm’ın ana ilkesi olan tevhid inancına vurgu yapılmaktadır. Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 676
 

هُوَ الَّذ۪ي يُحْـي۪ وَيُم۪يتُۚ 

 

İsim cümlesidir. وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Munfasıl zamir هُو  mübteda olarak mahallen merfûdur. Müfred müşterek has ism-i mevsûl  الَّـذ۪ٓي , mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası يُحْـي۪ وَيُم۪يتُ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.

يُحْـي۪  fiili,  ى  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’ dir.  يُم۪يتُ  atıf harfi و ‘la makabline matuftur.  

يُم۪يتُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. 

يُحْـي۪  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al  babındadır. Sülâsîsi  حيي ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

يُم۪يتُ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  موت ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

 

  فَاِذَا قَضٰٓى اَمْراً فَاِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ۟

 

Fiil cümlesidir.  فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِذَا şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

(إِذَا): Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. 

(إِذَا)’dan sonraki şart cümlesinin, fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a. (إِذَا) fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b. (إِذَا)’nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına (ف)’nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır. (Bkz. Meczum Muzariler, Cümle Kuruluşu, s. 114, 118)

c. Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

قَضٰٓى  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  قَضٰٓى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.

اَمْرًا  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıtadır.  اِنَّمَا  kâffe ve mekfufedir. Kâffe; men eden, alıkoyan anlamında olup buradaki ma-i kâffeden kasıt ise  اِنَّ  harfinden sonra gelen ve onun amel etmesine mani olan  مَا  demektir.

يَقُولُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. Mekulü’l-kavli  كُنْ فَيَكُونُ ’dur.  يَقُولُ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

كُنْ  tam emir fiildir. Nakıs fiil olması caizdir. Faili ise müstetir zamir  أنت ’dir.  لَهُ  car mecruru  يَقُولُ  fiiline mütealliktir.

فَ  sebebiyyedir.  يَكُونُ  fiili mahzuf mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. Takdiri, هو  şeklindedir.

 

هُوَ الَّذ۪ي يُحْـي۪ وَيُم۪يتُۚ 

 

Bu cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden oluşmuş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümle kasrla tekid edilmiştir.

İki taraf da, yani mübteda da haber de marife olduğu için cümle kasr ifade eder. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsuf babında hakiki kasrdır. Müsnedin tarifi ihtisas ifade eder. (Âşûr, müminun/80) 

Ayrıca müsnedin ism-i mevsûlle gelmesi, bahsin önemini vurgulamak ve gelen habere dikkat çekmek içindir.

Has ism-i mevsûlün sılası olan  يُحْـي۪ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Aynı üslupta gelen  يُم۪يتُ  cümlesi sılaya atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır.

Fiiller muzari sıygada gelerek teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

يُحْـي۪ - وَيُم۪يتُۚ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır. 


 فَاِذَا قَضٰٓى اَمْراً فَاِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ۟

 

فَ  atıftır. İstinaf olduğu da söylenmiştir. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır.  اِذَا ; şart manası taşıyan zaman zarfı, şart cümlesinin muzâfıdır. Müteallakı  يَقُولُ  fiilidir.

Muzâfun ileyh olan  قَضٰٓى اَمْراً  şart cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

فَ  karinesiyle gelen cevap cümlesi  فَاِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُۜ , kasr edatı  اِنَّمَا  ile tekid edilmiş fiil cümlesidir. Faide-i haber inkârî kelamdır. Kasr, fiille mef’ûl arasındadır. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfat olması da caizdir.

Cevap cümlesinde  يَقُولُ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  كُنْ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

فَيَكُونُ  cümlesine dahil olan  فَ  istînâfiyyedir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil sıygasındaki  يَكُونُ  ve emir siygasındaki  كُنْ  fiilleri, tam fiildir. 

كُنْ فَيَكُونُ۟  cümlesinde îcaz-ı kısar sanatı vardır. Bu; az sözle çok mana ifade etmek demektir. Yani, lafzen bir hazf olmamakla beraber kısa, tam bir cümleyle çok mana ifade etmek demektir.

كُنْ - يَكُونُ - كَانَ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

اَمْرًا ’deki tenvin tazim ve nev ifade eder.

Burada da  قَضٰٓى  fiiliyle ‘irade etmek’ manası kastedilmiştir. Aksi halde mana doğru olmaz. Bir işi yapmak, iradeyi gerektirdiği için sebep yerine müsebbep zikredilmiştir. Atfın  فَ  harfiyle yapılması da bunun karinesidir. Sanki istenen fiil hemen yerine getiriliyor gibidir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri, Beyân İlmi)

Bu ayet önceki ayetin binası gibi gelmiştir. Zamirle başlamış, sonra da ism-i mevsûl gelmiştir. Arkadan gelen her şey de ism-i mevsulün sılasıdır ve sılaya dahildir. Mana onlarla kemâle erer. Sayılan bütün fiiller, ameller, haller, sılaya dahil olan her şey elbette ki sadece O’ndan sadır olur, Hak Ma‘bûd’dan başkasından kaynaklanması mümkün değildir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 335)

يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ۟  [Yüce Allah'ın o şeye ol demesidir. O da derhal oluverir] cümlesinde istiâre-i temsîliyye vardır. Yüce Allah, kudretinin eşyaya tesir ve etkisinin süratini, hiç beklemeden ve diretmeden, kendisine itaat edilen kimsenin emrine benzetti. Zira O bir şey istediğinde o şey, emri geciktirmeden hemen oluverir. Bu, latîf istiârelerdendir. (Safvetü’t Tefâsir)

Diriltme ve öldürmeyi, “ol” der, o da oluverir..” ifadesiyle anlatmak istemiştir. Buna göre sanki, “İnsanın toprak iken nutfe oluşu ve alaka oluşa geçişi, tedricî olarak, kademe kademe meydana gelen bir tekâmüldür. Ama hayatın meydana gelişi, ruh cevherinin insanla ilgi kurması anında derhal olur” demektir. İşte bu sebepten ötürü, hayat verme işi, ayette bu ifadeyle anlatılmıştır. (Fahreddin er-Râzî)