Mü'min Sûresi 85. Ayet

فَلَمْ يَكُ يَنْفَعُهُمْ ا۪يمَانُهُمْ لَمَّا رَاَوْا بَأْسَنَاۜ سُنَّتَ اللّٰهِ الَّت۪ي قَدْ خَلَتْ ف۪ي عِبَادِه۪ۚ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْكَافِرُونَ  ...

Fakat azâbımızı gördükleri zaman inanmaları, kendilerine fayda vermedi. Bu, Allah’ın kulları hakkında eskiden beri yürürlükte olan kanunudur. İşte orada inkârcılar hüsrana uğradılar.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَلَمْ fakat
2 يَكُ sağlamadı ك و ن
3 يَنْفَعُهُمْ kendilerine bir fayda ن ف ع
4 إِيمَانُهُمْ inanmaları ا م ن
5 لَمَّا zaman
6 رَأَوْا gördükleri ر ا ي
7 بَأْسَنَا hışmımızı ب ا س
8 سُنَّتَ yasası budur س ن ن
9 اللَّهِ Allah’ın
10 الَّتِي
11 قَدْ elbette
12 خَلَتْ gelip geçen خ ل و
13 فِي hakkında
14 عِبَادِهِ kulları ع ب د
15 وَخَسِرَ ve ziyana uğramışlardır خ س ر
16 هُنَالِكَ orada
17 الْكَافِرُونَ kafirler ك ف ر
 
Vaktiyle maddî güçlerini, eserlerini, sosyal ve siyasî konumlarını haklılıklarının dayanağı zanneden azgın topluluklar, nihayet sapkınlık ve zulümlerinin sonucu olarak çeşitli felâketlerle yüzyüze gelince güçlerinin kendilerini kurtaramadığını görmüşler; peygamberlerinin ortaya koyduğu tevhid inancını benimsediklerini açıklamışlarsa da “inanmaları kendilerine fayda vermemiştir.” Çünkü, Şevkânî’nin de belirttiği gibi (IV, 575) bu, özgürce ve gayba inanma değil, zorunlu ve görüneni, yaşananı kabul idi, bu sebeple de inanmalarına itibar edilmemiştir. Sûre, bunun ilâhî bir yasa olduğunu, bu yasayı dikkate almayıp inkârlarını sürdürenlerin hüsrana uğradıklarını belirten önemli uyarıyla son bulmaktadır. Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 681-682
 

فَلَمْ يَكُ يَنْفَعُهُمْ ا۪يمَانُهُمْ لَمَّا رَاَوْا بَأْسَنَاۜ 

 

فَ  atıf harfidir.  لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. 

يَكُ  nakıs, meczum muzari fiildir. يَكُ ‘nin ismi müstetir olup takdiri هُو ’dir.

Beyzâvî bu ayetteki  لَمْ يَكُ  kelimesi için şu açıklamayı yapar:  يَكُ  kelimesinin aslı  يَكُونُ ’dür. Cezm edatı  لَمْ ’den dolayı nûnun harekesi hazf edilmiş, sonra da iki sakin bir araya geldiği için و  hazf edilmiştir. İllet harfi وَ ‘a benzediğinden tahfif için  نْ  da hazf edilmiştir. Böylece geriye  يَكُ  lafzı kalmıştır. (Beyzâvî, C. 3, S. 115-116) 

يَنْفَعُهُمْ  cümlesi  يَكُ ‘nin haberi olarak mahallen mansubdur.

يَنْفَعُهُمْ  damme ile merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  ا۪يمَانُهُمْ  fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

لَمَّا  kelimesi  حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.  

لَمَّا ; muzarinin başında cezm, kalb ve nefy harfi, mazinin başında ise zaman zarfıdır. 

لَمَّا ; maziden önce vakta ki,...dığı zaman, manalarına gelen, cezmetmeyen, şart manalı zaman zarfıdır. Şart fiili de, cevap fiili de mazi veya mazi manalı olmalıdır. (Meral Çörtü, Cümle Kuruluşu ve Tercüme Tekniği) 

رَاَوْا  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  رَاَوْا  fiili mahzuf elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

بَأْسَنَا  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 


 سُنَّتَ اللّٰهِ الَّت۪ي قَدْ خَلَتْ ف۪ي عِبَادِه۪ۚ 

 

سُنَّتَ  mahzuf fiilin mef’ûlü mutlakı olup fetha ile mansubdur.  اللّٰهِ  lafza-i celâli muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:

1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.

2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.

3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak  فَعْلَةً  vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.

مَرَّةً  kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. Burada tekid için gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الَّت۪ي  müfred müennes has ism-i mevsûl  سُنَّتَ ‘nin sıfatı olarak mahallen mansubdur.    İsm-i mevsûlun sılası  قَدْ خَلَتْ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder. خَلَتْ   fiili iki sakin harfin birleşmesi dolayısıyla hazfedilmiş bir elif üzerine mukadder fetha üzerine mebni mazi fiildir. تْ  te’nis alametidir.  ف۪ي عِبَادِه۪  car mecruru  خَلَتْ  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

 

وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْكَافِرُونَ

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

خَسِرَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. هُنَالِكَ  işaret zamiri, mekân zarfı olup خَسِرَ  fiiline mütealliktir. الْكَافِرُونَ  fail olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

الْكَافِرُونَ  kelimesi, sülasi mücerredi كفر  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

فَلَمْ يَكُ يَنْفَعُهُمْ ا۪يمَانُهُمْ 

 

Bu cümle atıf harfi  فَ  ile önceki ayetteki  وَكَفَرْنَا بِمَا كُنَّا بِه۪ مُشْرِك۪ينَ  cümlesine atfedilmiştir.  لَمْ , muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.  لَمَّا ’dan farklı olarak olumsuzluk mustakbeli de kapsar. 

Menfi muzari sıygadaki nakıs fiil  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi sübut ve istimrar ifade etmiştir.

Müspet muzari fiil sıygasındaki  يَنْفَعُهُمْ  cümlesi, كان ’nin haberidir. 

كَان ’nin haberinin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi )

كَانَ ’nin haberinin muzari fiil olması, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylem olduğuna veya geçmişte mûtat olarak yapılan ve âdet haline getirilen davranış olduğuna işaret eder. Fail onu sürekli yaptığından adet haline getirmiştir. (M. Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde Kane Fiili Ve Kur'an’da Kullanımı)

كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 103)

 

 لَمَّا رَاَوْا بَأْسَنَاۜ

 

Müstenefe olarak fasılla gelen cümlede  لَمَّا , kelimesi  حين  manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Cevap fiiline mütealliktir.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  رَاَوْا بَأْسَنَا  şeklindeki şart cümlesi,  لَمَّا ’nın muzafun ileyhidir.

Cevap cümlesi öncesinin delaletiyle hazf edilmiştir. Cevabın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Bu hazif, muhatabın muhayyilesini kısıtlamadan, serbestçe düşünebilmesini sağlamaktadır.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.) 

Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olması korkutma ve uyarı amacının yanında  بَأْسَ  için tazim ifade eder. 

Bu cümlede özel delaleti olan bazı hususiyetler vardır. Bunlardan birincisi  يَكُ  fiiline nefy harfinin dahil olmasıdır. Böylece bu fiildeki  ن  harfi düşmüştür. Bu fiilin nefyi, kendisinden sonra gelen fiilin de nefyini  ifade eder. Bu cümlenin binasındaki hususiyetlerin ikincisi, nefyedilen şeyin onların menfaati olmasıdır. Aslında nefyedilen şey imanlarının kabulüdür. Menfaat, kabul edilmeye bağlıdır. İman kabul edilmeyince fayda vermez. Lâzımın nefyi, melzûmun da nefyini gerektirir. Burada lâzım menfaat, melzûm da kabul etmektir. Bu, kinaye üslubudur. Daha beliğ ve etkilidir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 401)


 سُنَّتَ اللّٰهِ الَّت۪ي قَدْ خَلَتْ ف۪ي عِبَادِه۪ۚ 

 

Ayetin sonundaki  سُنَّتَ اللّٰهِ  cümlesi beyanî istînâf veya itiraziyye olarak fasılla gelmiştir. Cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. 

سُنَّتَ  mahzuf fiilin mef’ûlu mutlakıdır. Takdiri, سنَّ (Şekillendirdi) olan fiilin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Bu takdire göre cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

سُنَّتَ  için sıfat konumundaki has ismi mevsûl  الَّت۪ي ’nin sılası olan  قَدْ خَلَتْ ف۪ي عِبَادِه۪  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.  قَدْ  tahkik harfiyle tekid edilmiştir.

سُنَّتَ ‘in, lafzı celâl’e izâfe edilmesi kıymetini ve makamını vurgular. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 403)

Lafza-i celâlin zikrinde tecrîd sanatı ve korkutma kastı vardır.

عِبَادِه۪  izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olması kulları tazim ve teşrif içindir.

Ayet-i kerîme’de geçen  سُنَّتَ  lafzı, lafzından mukadder bir fiile masdar (mef’ul-u mutlak) olmak üzere mansubdur. (Celâleyn Tefsiri)

Burada mütekellimden gâibe dönüş yapılmıştır. Daha önce  بَأْسَنَا  buyurulmuşken, burada gâibe dönülerek  سُنَّتَ اللّٰهِ  buyurulmuştur. Yani  سُنَّتَنا  buyurulmamıştır. Bu da  بَأْسَ  kelimesinin azamet nûnuna izafe edilmesinde gazap havasını artırma manasının bulunması sebebiyledir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 402)

سُنَّتَ اللّٰهِ  (Allah'ın sünneti) anlamındaki ayet sakındırmak ve iğra (teşvik) olarak nasb edilmiştir. (Kurtubî) 


وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْكَافِرُونَ

 

Son cümle, ayetin başındaki … لَمْ يَكُ  cümlesine matuftur. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s.107)

هُنَالِكَ  işaret ismi, zarfı mekan olarak خَسِرَ  fiiline mütealliktir.

الْكَافِرُونَ  ism-i fail vezninde gelerek hudûs ve yenilenme ifade etmiştir.

Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail, hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Kur’an-ı Kerim’de İsm-i Fail’in İfade Göstergesi (Manaya Delâleti), Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi)

وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْكَافِرُونَ [Kâfirler orada ziyan ettiler.]  yani şiddeti gördükleri zaman demektir. هُنَالِكَ  mekân ismidir, zaman için istiare edilmiştir. (Beyzâvî, Âşûr) 

Surenin son ayetinde hüsn-i intihâ sanatı vardır. Bu sanatta mütekellim sözünü makama ve girişe uygun güzel bir şekilde tamamlar. Kur’an’daki surelerin sonu bu sanatın en güzel örnekleridir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

Kur’an surelerinin bitişi de girişi gibi beliğdir. Sureler o kadar güzel bir şekilde sona ermiştir ki muhatap artık başka bir şey duymak istemez. Sureler; dua-vasiyet, farzlar, tahmîd ve tehlîl, öğüt, vaat ve vaîd gibi sûrede işlenen konuya uygun bir sözle sona erer. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

Ğâfir sûresi’nin sonundaki bu fasıla, Fussilet sûresi’ne bir hazırlıktır. Fussilet sûresi burada hüsrana uğradıkları ifade edilen, Allah’ın ayetlerine karşı mücadele eden kafirlerin konuşmalarının tafsilatıyla başlamıştır. Bu surede onların mücadeleleri, yalanlamaları ve inkârları anlatılırken, Fussilet Suresinde onların mücadelelerinin, yalanlamalarının ve inkârlarının altında yatan neden açıklanmıştır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 405)