19 Aralık 2025
Mü'min Sûresi 78-85 (475. Sayfa)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ  ...

Mü'min Sûresi 78. Ayet

وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا رُسُلاً مِنْ قَبْلِكَ مِنْهُمْ مَنْ قَصَصْنَا عَلَيْكَ وَمِنْهُمْ مَنْ لَمْ نَقْصُصْ عَلَيْكَۜ وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ اَنْ يَأْتِيَ بِاٰيَةٍ اِلَّا بِـاِذْنِ اللّٰهِۚ فَاِذَا جَٓاءَ اَمْرُ اللّٰهِ قُضِيَ بِالْحَقِّ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْمُبْطِلُونَ۟  ...


Andolsun, senden önce de peygamberler gönderdik. Onlardan sana anlattıklarımız da var, anlatmadıklarımız da var. Hiçbir peygamber, Allah’ın izni olmadan bir mûcize getiremez. Allah’ın emri gelince de hak yerine getirilir. İşte o zaman bunu batıl sayanlar hüsrana uğrarlar.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَقَدْ ve andolsun
2 أَرْسَلْنَا biz gönderdik ر س ل
3 رُسُلًا elçiler ر س ل
4 مِنْ
5 قَبْلِكَ senden önce de ق ب ل
6 مِنْهُمْ onlardan
7 مَنْ kimini
8 قَصَصْنَا anlattık ق ص ص
9 عَلَيْكَ sana
10 وَمِنْهُمْ ve onlardan
11 مَنْ kimini
12 لَمْ
13 نَقْصُصْ anlatmadık ق ص ص
14 عَلَيْكَ sana
15 وَمَا ve değildir
16 كَانَ mümkün ك و ن
17 لِرَسُولٍ hiçbir elçinin ر س ل
18 أَنْ
19 يَأْتِيَ getirmesi ا ت ي
20 بِايَةٍ bir mu’cize ا ي ي
21 إِلَّا dışında
22 بِإِذْنِ izni ا ذ ن
23 اللَّهِ Allah’ın
24 فَإِذَا zaman
25 جَاءَ geldiği ج ي ا
26 أَمْرُ emri ا م ر
27 اللَّهِ Allah’ın
28 قُضِيَ yerine getirilir ق ض ي
29 بِالْحَقِّ hak ile ح ق ق
30 وَخَسِرَ ve hüsrana uğrarlar خ س ر
31 هُنَالِكَ orada
32 الْمُبْطِلُونَ boşa çıkarmağa uğraşanlar ب ط ل
Resûlullah’a, önceki peygamberlerin de benzer sıkıntılarla karşı­laştıkları hatırlatılmaktadır. Allah, onların bazıları hakkında Kur’an’da bilgi vermiştir, ama bilgi verilmeyenler de vardır. Sonuçta bütün peygamberler temelde aynı inanç, ibadet ve hayat ilkelerini tebliğ ve temsil etmişler; fakat hepsinin düşmanları olmuş, acı ve sıkıntı çekmişlerdir. Ama vakti gelince Allah hükmünü vermiş, hak yerini bulmuştur. “Allah’ın izni olmadıkça hiçbir elçi âyet getiremez” cümlesindeki âyet kelimesi genellikle mûcize olarak açıklanmıştır. İnkârcılar, Hz. Peygamber’i güç durumda bırakmak için ondan bazı olağan üstü işler başarmasını isterlerdi. Burada bu tür olayların ancak Allah’ın dilemesiyle gerçekleşebileceği bildirilmektedir (Râzî, XXVII, 88-89). Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 680-681

وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا رُسُلاً مِنْ قَبْلِكَ مِنْهُمْ مَنْ قَصَصْنَا عَلَيْكَ وَمِنْهُمْ مَنْ لَمْ نَقْصُصْ عَلَيْكَۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir. لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder. 

اَرْسَلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. رُسُلاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

مِنْ قَبْلِكَ  car mecruru  رُسُلاً ‘nin mahzuf sıfatına mütealliktir. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

مِنْهُمْ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ  muahhar mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  قَصَصْنَا ‘dır. Îrabdan mahalli yoktur. 

قَصَصْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.  عَلَيْكَ  car mecruru  قَصَصْنَا  fiiline mütealliktir. 

مِنْهُمْ  car mecruru atıf harfi وَ ‘la önceki  مِنْهُمْ ‘a matuftur.  مِنْهُمْ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ  muahhar mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  لَمْ نَقْصُصْ عَلَيْكَ ‘dır. Îrabdan mahalli yoktur.

لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. 

نَقْصُصْ  meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur.  عَلَيْكَ  car mecruru  نَقْصُصْ  fiiline mütealliktir. 

اَرْسَلْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  رسل ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.

  

  وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ اَنْ يَأْتِيَ بِاٰيَةٍ اِلَّا بِـاِذْنِ اللّٰهِۚ 

 

Cümle, atıf harfi وَ ‘la  اَرْسَلْنَا ‘ya matuftur. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. لِرَسُولٍ  car mecruru  كَانَ ‘nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir. 

اَنْ  ve masdar-ı müevvel  كَانَ ‘nin muahhar ismi olarak mahallen merfûdur. 

اَنْ  muzariyi nasb ederek manasını masdara çeviren harftir.  يَأْتِيَ  fetha ile mansub muzari fiildir.  بِاٰيَةٍ  car mecruru  يَأْتِيَ  fiiline mütealliktir. اِلَّا  istisna edatıdır. بِـاِذْنِ  car mecruru mahzuf hale müteallik olup hallerin umumundan müstesnadır.  اللّٰهِ  lafza-i celâli muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.   


 فَاِذَا جَٓاءَ اَمْرُ اللّٰهِ قُضِيَ بِالْحَقِّ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْمُبْطِلُونَ۟

 

 

وَ  atıf harfidir. اِذَا  şart manalı ,cümleye muzâf olan,cezmetmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir. 

(إِذَا) dan sonraki şart cümlesinin, fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzâri manası verilir: 

a)  (إِذَا)  fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b)  (إِذَا) ‘nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına (ف) ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.

c)  Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

جَٓاءَ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

جَٓاءَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  اَمْرُ اللّٰهِ  fail olup lafzen merfûdur.  اللّٰهِۚ  lafza-i celâli muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  

قُضِيَ  fetha üzere mebni mazi meçhul fiil olup, şartın cevabıdır. Naib-i faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. بِالْحَقِّ  car mecruru  قُضِيَ  fiiline mütealliktir. 

خَسِرَ  atıf harfi وَ ‘la  قُضِيَ ‘e matuftur. خَسِرَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. هُنَالِكَ  işaret zamiri, mekân zarfı olup خَسِرَ  fiiline mütealliktir.  الْمُبْطِلُونَ۟  fail olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

الْمُبْطِلُونَ۟  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا رُسُلاً مِنْ قَبْلِكَ 

 

وَ  istînâfiyye,  لَ  mahzuf kasemin cevabının başına gelen harftir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Mahzuf kasem ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, gayrı talebî inşâî isnaddır.

قَدْ  tahkik harfiyle tekid edilmiş  اَرْسَلْنَا رُسُلاً مِنْ قَبْلِكَ  cümlesi kasemin cevabıdır. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber talebî kelamdır.

Kasem cümlesinin mahzuf olduğu durumda, vurgu kasemin cevabına yapıldığından kasem cümlesi telaffuzda terk edilir. Kasem cümlesini oluşturan kasem fiili, kasem edatı ve kasem edilen isim üçü birlikte hazf edilir. Fakat kasemin varlığı kasemin cevabından anlaşılmaktadır. Bu form, Kur’an'da sıkça kullanılmıştır. (Nihat Tarı, Arap Dilinde Kasem Formları ve Kur’an-ı Kerim’e Özgü “La Uksimu” Formu ile İlgili Tartışmalar)

Fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

Allah Teâlâ Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467) 

اَرْسَلْنَا  -  رُسُلاً  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

رُسُلاً ’deki tenvin tazim ve kesret ifade eder.

رُسُلاً  kelimesindeki nekrelik tazim ve kesret ifade eder. Yani sayıları çok, şanı yüce elçiler gönderdik demektir. (Âşûr)

Burada kelamın  لَ  ve  قَدْ  ile tekid edilmesi, ayetin zahirini tekid için değildir. Çünkü Allah Teâlâ’nın Hz. Muhammed’den önce peygamberler gönderdiği bilinen bir şeydir, tekid edilmesine gerek yoktur. Buradaki tekidden maksat, ayetin geliş sebebi olan ibreti tekid etmektir. Bu da bütün nebi ve resullerin zorluklarla, güçlüklerle karşılaştıkları manasıdır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 369)


 مِنْهُمْ مَنْ قَصَصْنَا عَلَيْكَ وَمِنْهُمْ مَنْ لَمْ نَقْصُصْ عَلَيْكَۜ 

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede takdim tehir ve îcâz-ı hazif vardır. Car mecrur  مِنْهُمْ , mahzuf mukaddem habere  mütealliktir. Muahhar mübteda olan müşterek ism-i mevsûl  مَنْ ’in sılası olan  قَصَصْنَا عَلَيْكَ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

مِنْهُمْ مَنْ لَمْ نَقْصُصْ عَلَيْكَۜ  cümlesi atıf harfi وَ ‘la öncesine atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır. Car mecrur  مِنْهُمْ , mahzuf mukaddem habere  mütealliktir. Muahhar mübteda olan müşterek ism-i mevsûl  مَنْ ’in sılası olan  لَمْ نَقْصُصْ عَلَيْكَ  cümlesinin, menfi muzari fiil sıygasında gelmesi hudûs, teceddüt ve medih makamı sebebiyle istimrar ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

قَصَصْنَا  -  لَمْ نَقْصُصْ  kelimeleri arasında tıbâk-ı selb sanatı vardır. Kelamda bir kelime hem olumlu hem de olumsuz olarak iki kez geçerse buna tıbâk-ı selb denir.

مِنْهُمْ مَنْ مَنْ قَصَصْنَا عَلَيْكَۜ  cümlesi ile  وَمِنْهُمْ مَنْ لَمْ نَقْصُصْ عَلَيْكَ  cümlesi arasında mukabele sanatı mevcuttur.

قَصَصْنَا  -  نَقْصُصْ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

مِنْهُمْ - مَنْ - عَلَيْكَ  kelimelerinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.


 وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ اَنْ يَأْتِيَ بِاٰيَةٍ اِلَّا بِـاِذْنِ اللّٰهِۚ 

 

Bu cümle atıf harfi وَ ‘la … اَرْسَلْنَا  cümlesine atfedilmiştir.  وَ ‘ın istînâfiyye olması da caizdir.  كَانَ ’nin dahil olduğu, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede, takdim tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. Car mecrur olan  لِرَسُولٍ , nakıs fiil  كَانَ ‘nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir.

كَانَ ’li olumsuz sıygalar gerçekleşmesi aklen caiz olmayan umumi olumsuzluk için kullanılır. (Sâbûnî, Safvetü't Tefasir, 3/79.)

Masdar harfi  اَنْ ’i takip eden  يَأْتِيَ بِاٰيَةٍ اِلَّا بِـاِذْنِ اللّٰهِۚ  cümlesi, masdar teviliyle  كَانَ ’nin muahhar ismi konumundadır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

اِلَّا  istisna harfidir.  بِـاِذْنِ اللّٰهِ  car mecruru, müstesnadır, mahzuf hale mütealliktir.

Müstesnaya dahil olan  بِ  harfi, müferrağ istisnada mahzuf olan sebepleri ifade eden sebebiyyedir. Allah’ın izni olmadıkça bir ayet getirmek ona düşmez demektir. (Âşûr)

لِرَسُولٍ ‘deki ve  يَأْتِيَ  fiiline müteallık olan car mecrur  بِاٰيَةٍ ‘deki tenvin tazim ifade eder.

Önceki cümledeki azamet zamirinden bu cümlede Allah ismine iltifat vardır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

بِاِذْنِ اللّٰهِ  izafetinde lafza-i celâle muzâf olan  اِذْنِ  tazim edilmiştir.

Mucizeler, çok çeşitli olmakla beraber hepsi Allah tarafından verilmektedir. Diğer ilâhi taksimatlarda olduğu gibi, Allah, bunları da üstün hikmetler üzerine bina edilmiş olan iradesinin gereği olarak peygamberler arasında taksim etmiştir. Peygamberlerin, mucizelerin bir kısmını tercih etmek ve istediği mucizeleri getirmek gibi bir hakkı yoktur. (Ebüssuûd)

Ayet-i kerime Resulullah (sav)'i teselli etmektedir. Sanki Resulullah'a şöyle söylenmiş olmaktadır: İsimleri ister zikrolunmuş olsun, ister zikredilmesin senden önce hiçbir peygamber yoktur ki, Yüce Allah kendisine ayetler ve mucizeler versin de kavmi bunların hakkında kendisiyle tartışmamış, inatla ve böbürlenerek onu yalanlamamış olsunlar da o peygamberler de sabredip sonunda zaferi kazanmamış bulunsunlar. O halde o peygamberler nasıl sabretmişse sen de sabret ve onlar nasıl zafere ulaşmışlarsa sen de öylece onu elde edersin. (Ruhu’l Beyan)


 فَاِذَا جَٓاءَ اَمْرُ اللّٰهِ قُضِيَ بِالْحَقِّ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْمُبْطِلُونَ۟

 

فَ  atıf harfidir. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Haberî manada olması, şart cümlesinin haber cümlesine atfını mümkün kılmıştır. 

Şart edatı  اِذَا ‘nın muzâfun ileyhi olan  جَٓاءَ اَمْرُ اللّٰهِ , şart cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şart manalı zaman zarfı  اِذَا , cevap cümlesine mütealliktir.

ف۪  karinesi olmadan gelen cevap cümlesi  قُضِيَ بِالْحَقِّ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.) 

اِذَا  şart harfi vukû bulma ihtimali kesin olan bir durum için gelmiştir.

قُضِيَ , mef’ûle dikkat çekmek için meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْمُبْطِلُونَ۟  cümlesi atıf harfi  وَ ‘la makabline atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s.107)

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. خَسِرَ  fiiline müteallik olan mekan zarfı هُنَالِكَ , ihtimam için faile takdim edilmiştir.

الْمُبْطِلُونَ۟ , fiil cümlesinde ism-i fail vezninde gelerek hudûs ve yenilenme ifade etmiştir.

مُبْطِلُونَ۟  - الْحَقِّ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı,  يَأْتِيَ  - جَٓاءَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

[Allah’ın emri geldiğinde…] Bu ifade, müşriklerin mucize taleplerinin ardından gelen hem bir tehdit hem de bir reddiyedir. Allah’ın emri Kıyamet demektir. Batıl taraftarları ise Peygamber (sav)’den mucize getirmesini isteyen inatçılardır; zira onlara aslında ayetler gelmiştir; ama onlar sihir diyerek ayetleri inkâr etmişlerdir. (Keşşâf)

Burada  اِذَا  harfi, müstakbel için şart manası taşır. Kendisinden sonra gelen mazi fiil de muzari fiil menzilindedir. Çünkü henüz bu olay gerçekleşmemiştir, ama kesinlikle vuku bulacaktır. Bu şartın cevabı da, قُضِيَ بِالْحَقِّ  şeklinde mazi olarak gelen, fakat muzari mevkiinde olan fiildir. Ve bu fiil meçhul üzere bina edilmiştir, çünkü vurgulanmak istenen bu işin hak ile yerine gelmesidir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 372)

Ayet metninde yer alan  هُنَالِكَ  aslında mekân ve yer bildiren bir kelimedir. Ancak burada istiare sanatı yapılarak kelime zaman için kullanılmıştır.  الْمُبْطِلُونَ۟  kelimesi ise batıla sarılan kimseler demektir. İnat edenler ve peygambere birtakım mucizeler getirmesini teklif edenler bunların içerisine öncelikle girerler. Ayet-i kerimede Allah Teâlâ  وخسر هنالك الكافرون [Ve o zaman kâfirler hüsrana uğrayacaklardır.] dememiş, daha yukarıda batılın zıddı olan  حَقٌّ  kelimesi geçtiği için bundan dolayı batılı seçenler ifadesi kullanılmıştır. (Ruhu’l Beyan)

Ayet-i kerime işaret ediyor ki, Yüce Allah'ın, ölüm ve azaba dair kazası ve emri gelmeden önce Allah'a dönmek gerekir. Çünkü O'nun azaba ve ölüme dair kazasıyla emri gelince artık sadece hüzünlenmek ve üzülmek olacaktır. (Ruhu’l Beyan)

 
Mü'min Sûresi 79. Ayet

اَللّٰهُ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَنْعَامَ لِتَرْكَبُوا مِنْهَا وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۘ  ...


Allah, bir kısmına binesiniz, bir kısmını da yiyesiniz diye sizin için hayvanları yaratandır.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 اللَّهُ Allah
2 الَّذِي O’dur ki
3 جَعَلَ yarattı ج ع ل
4 لَكُمُ size
5 الْأَنْعَامَ hayvanları ن ع م
6 لِتَرْكَبُوا binmeniz için ر ك ب
7 مِنْهَا kimine
8 وَمِنْهَا ve kiminden
9 تَأْكُلُونَ yemeniz için ا ك ل
Allah’ın âyetlerini tartışma, onlarla mücadele etme cüretini gösteren müşriklere, o günün şartlarında yararlandıkları başlıca imkânları kendilerine bahşedenin Allah olduğu hatırlatılmakta; bu lutufların sahibine saygı duyup ona teslim olmaları gerektiğine işaret edilmektedir. En‘âm kelimesi özellikle deve, daha genel olarak da deve ile birlikte sığır, koyun ve keçi türlerini ifade etmek üzere kullanılır (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “n‘am” md.). Zemahşerî, “Gönüllerinizdeki bir arzuya onlara binerek ulaşırsınız” meâlindeki cümleyi şöyle açıklar: Maksat, hac yolculuğu ve savaş sırasında uygun hayvanlara binmek; dinin yaşatılması ve ilim tahsili için bu hayvanlarla ülkeden ülkeye dolaşmaktır (III, 379). Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 681

اَللّٰهُ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَنْعَامَ لِتَرْكَبُوا مِنْهَا

 

İsim cümlesidir.  اَللّٰهُ  lafza-i celâli mübteda olup lafzen merfûdur. Müfred müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي  mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  جَعَلَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

جَعَلَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  لَكُمُ  car mecruru  جَعَلَ  fiiline mütealliktir.  الْاَنْعَامَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

لِ  harfi,  تَرْكَبُوا  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.  اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  جَعَلَ  fiiline mütealliktir.

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تَرْكَبُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

مِنْهَا  car mecruru  تَرْكَبُوا  fiiline mütealliktir.  مِنْ  harf-i ceri teb’ıziyye veya ibtidâiyyedir.

مِنْ  harf-i ceri mecruruna ibtidaiye, ba’z, tebyin, karşılaştırma, zaid, sebep, bedel – karşılık, iki şeyi birbirinden ayırt etmek gibi manalar kazandırabilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


 وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۘ

 

 

وَ  istînâfiyyedir.  مِنْهَا  car mecruru  تَأْكُلُونَۘ  fiiline mütealliktir.  تَأْكُلُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

اَللّٰهُ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَنْعَامَ لِتَرْكَبُوا مِنْهَا وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۘ

 

 

Bu cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden oluşmuş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması, telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.

Müsned konumundaki has ism-i mevsûlün sılası olan  جَعَلَ لَكُمُ الْاَنْعَامَ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  لَكُمُ , ihtimam için, mef’ûl olan  الْاَنْعَامَ ‘ye takdim edilmiştir.

Müsnedin ism-i mevsûlle gelmesi, haberin muhataplar tarafından bilindiğini belirtmesi yanında, önemini vurgulamak ve gelen habere dikkat çekmek içindir. 

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. 

Lafza-i celâl hem facirlerin, hem de iyi insanların kalplerinde bir heybet uyandırır.

Sebep bildiren harf-i cer  لِ ’nin gizli  أنْ ’le masdar yaptığı  لِتَرْكَبُوا مِنْهَا  cümlesi, mecrur mahalde olup masdar teviliyle,  جَعَلَ  fiiline mütealliktir. Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Her iki  مِنْ ’de ba'diyet manasındadır. (Âşûr)

مِنْهَا تَأْكُلُونَۘ  cümlesi, makabline matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil cümleye teceddüt ve tecessüm anlamı katmıştır. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  مِنْهَا , önemine binaen amili olan  تَأْكُلُونَ ’ye takdim edilmiştir.

الْاَنْعَامَ ‘nin binilenler ve yenilenler olarak ayrıntılanması taksim sanatıdır. 

Bunda da yemenin, binmek gibi olmadığına işaret  vardır ki yemenin helal olma ve helal kesim kuralına bağlı olmasına delalet eder. Böylece onlardan helal olmayanları tecrit etmiş olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, C. 1, s. 379)

Burada, binilen hayvanlardan özellikle develer kastedilmektedir. (Ebüssuûd, Âşûr)

Ayetin metninde yer alan  مِنْ  harf-i ceri ibtida-i gaye (başlangıç noktası) ifade etmek içindir. Buna göre ayetin manası: Allah başlangıçta binesiniz ve yiyesiniz diye sizin için hayvanları yaratandır, demek olur. Bu durumda hem binme hem de yeme fiili hayvanların bütünü için geçerli olur. Ya da buradaki  مِنْ  teb'îz (kısım bildirme) içindir. Bu takdirde de ayetin manası: Allah kimine binesiniz, kimini yiyesiniz diye sizin için hayvanları yaratandır, demek olur. Çünkü hayvanların yaratılmasındaki asıl maksat onlardan yararlanmadır. Hayvanlara binmek de yararlanmayla ilgilidir. (Ruhu’l Beyan)
Mü'min Sûresi 80. Ayet

وَلَكُمْ ف۪يهَا مَنَافِـعُ وَلِتَبْلُغُوا عَلَيْهَا حَاجَةً ف۪ي صُدُورِكُمْ وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَۜ  ...


Onlarda sizin için daha birçok faydalar da vardır. Gönüllerinizdeki ihtiyaçlara kendileri üzerinden ulaşasınız diye onları yaratmıştır. Onlarla ve gemilerle taşınırsınız.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَكُمْ ve sizin için vardır
2 فِيهَا onlarda
3 مَنَافِعُ faydalar ن ف ع
4 وَلِتَبْلُغُوا erersiniz ب ل غ
5 عَلَيْهَا onların üstünde
6 حَاجَةً arzuya ح و ج
7 فِي
8 صُدُورِكُمْ gönüllerinizdeki ص د ر
9 وَعَلَيْهَا ve onların üstünde
10 وَعَلَى ve üstünde
11 الْفُلْكِ gemilerin ف ل ك
12 تُحْمَلُونَ taşınırsınız ح م ل

وَلَكُمْ ف۪يهَا مَنَافِـعُ وَلِتَبْلُغُوا عَلَيْهَا حَاجَةً ف۪ي صُدُورِكُمْ 

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَكُمْ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. ف۪يهَا  car mecruru  مَنَافِـعُ ‘nun mahzuf haline mütealliktir. مَنَافِـعُ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. 

لِتَبْلُغُوا  atıf harfi وَ ‘la  لِتَرْكَبُوا ‘ya matuftur.

لِ  harfi, تَبْلُغُوا  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.  اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  جَعَلَ  fiiline mütealliktir. 

تَبْلُغُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  عَلَيْهَا car mecruru  تَبْلُغُوا ‘daki failin mahzuf haline mütealliktir.

حَاجَةً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  ف۪ي صُدُورِكُمْ  car mecruru  حَاجَةً ‘nin mahzuf sıfatına mütealliktir. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.


 وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَۜ

 

وَ  atıf harfidir.  عَلَيْهَا  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. عَلَى الْفُلْكِ  car mecruru atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. 

تُحْمَلُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari meçhul fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur.

وَلَكُمْ ف۪يهَا مَنَافِـعُ وَلِتَبْلُغُوا عَلَيْهَا حَاجَةً ف۪ي صُدُورِكُمْ

 

وَ , atıftır. Önceki istînâf cümlesine matuf olan bu cümlenin atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Ayetin ilk cümlesi olan  وَلَكُمْ ف۪يهَا مَنَافِـعُ , sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır.  لَكُمْ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  مَنَافِـعُ , muahhar mübtedadır.

Cümlede müsnedün ileyh olan  مَنَافِـعُ ’nun nekre gelmesi tazim ve kesret ifade etmiştir. Bu kelime, müntehel cumû’ olduğu için tenvin almamıştır.

وَ , atıftır. Sebep bildiren harf-i cer  لِ ’nin gizli  أنْ ’le masdar yaptığı  لِتَبْلُغُوا عَلَيْهَا حَاجَةً ف۪ي صُدُورِكُمْ  cümlesi, mecrur mahalde masdar teviliyle  جَعَلَ  fiiline mütealliktir. Önceki ayetteki masdar cümlesine matuf olan masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mef’ûl olan  حَاجَةً ’deki tenvin kesret ve nev ifade eder.

لَكُمْ ف۪يهَا مَنَافِـعُ  sözünü takiben … وَلِتَبْلُغُوا  cümlesinin gelmesi, umumdan sonra hususun zikri babında ıtnâb sanatıdır.

Kalp gibi sudûr da akla ıtlak edilir. (Âşûr)


 وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَۜ

 

وَ , istînâfiyyedir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlede, takdim-tehir sanatı vardır. Siyaktaki önemine binaen amiline takdim edilen  عَلَيْهَا  ve ona matuf olan  عَلَى الْفُلْكِ  car mecrurları,  تُحْمَلُونَ۟  fiiline mütealliktir.  تُحْمَلُونَ۟  fiili meçhul bina edilmiştir. 

Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

وَلَكُمْ ف۪يهَا مَنَافِـعُ  ve  وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ  sözündeki mecrurların takdim edilmesi, fasılaya riayet  ve ihtimam içindir. (Âşûr)

عَلَى الْفُلْكِ deyip de  في الفلك  dememesi,  عَلَيْهَا 'ya uyması içindir. Yemede nazmı değiştirme de (في الأكل  demesi lazımdı) yemenin zaruri olmasından dolayıdır. Şöyle de denilmiştir; çünkü ondan hayat kastedilir ki, o da zaruridir. Zevk almak, binmek ve yolculuk ise bazen dinî maksatlarla vâcip veya mendup olur.

Ya da yenen şeyle menfaatini ayırmak içindir. (Beyzâvî)

 
Mü'min Sûresi 81. Ayet

وَيُر۪يكُمْ اٰيَاتِه۪ۗ فَاَيَّ اٰيَاتِ اللّٰهِ تُنْكِرُونَ  ...


Allah, size âyetlerini gösteriyor. Allah’ın hangi âyetlerini inkâr edersiniz?

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَيُرِيكُمْ size gösteriyor ر ا ي
2 ايَاتِهِ ayetlerini ا ي ي
3 فَأَيَّ hangisini?
4 ايَاتِ ayetlerinden ا ي ي
5 اللَّهِ Allah’ın
6 تُنْكِرُونَ inkar ediyorsunuz ن ك ر

وَيُر۪يكُمْ اٰيَاتِه۪ۗ 

 

 

يُر۪يكُمْ   atıf harfi وَ ‘la önceki ayete matuftur.  يُر۪يكُمْ  fiili  ي  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

اٰيَاتِه۪  ikinci mef’ûlün bih olup kesra ile mansubdur. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile îrablanır. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

يُر۪يكُمْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  رأي ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder. 


 فَاَيَّ اٰيَاتِ اللّٰهِ تُنْكِرُونَ

 

فَ  istînâfiyyedir.  اَيَّ  istifhâm harfi olup, mukaddem mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur.  اٰيَاتِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  اللّٰهِ  lafza-i celâli muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

تُنْكِرُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

تُنْكِرُونَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi نكر ‘dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.

وَيُر۪يكُمْ اٰيَاتِه۪ۗ 

 

Bu cümle atıf harfi  وَ ’la önceki ayetteki  تُحْمَلُونَۜ  veya 79. ayetteki … جَعَلَ لَكُمُ  cümlesine atfedilmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  

Hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eden muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اٰيَاتِه۪ۗ  izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olması ayetlerin şanı içindir.

يُر۪يكُمْ  fiili, bütün bunların gözler önüne serildiğini ifade eder. Ancak Allah Teâlâ bize göstermedikçe itibar ve istidlâl nazarıyla bunları görmediğimizi de ifade eder. Yoksa gözlerimizin önünde olsa bile basiretler ondan kör olabilir. Diğer taraftan bu ayet daha önce 13. ayette geçen benzerinin, hatta bizzat kendisinin tekrarı gibidir. İşte bu reddü’l-acüz ale’s-sadr kabilindendir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 384)

اٰيَاتِ ’deki tenvin kesret, nev ve tazim ifade eder.


 فَاَيَّ اٰيَاتِ اللّٰهِ تُنْكِرُونَ

 

 

فَ , istînâfiyyedir. Cümle, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

İstifham üslubunda geldiği halde soru kastı taşımayıp tevbih (azarlamak) manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.

اَيَّ  istifham olup vucûben mukaddem mef’ûl ve muzaftır. Amili  تُنْكِرُونَ ‘dir. İstifham isimlerinin sadaret hakkı vardır. Yani cümlenin başında yer alırlar.

اَيَّ  kelimesinin müzekker olarak kullanılması, müennes olarak kullanılmasından daha meşhurdur.

Veciz ifade kastına matuf  اٰيَاتِ اللّٰهِ  izafetinde Allah ismine muzâf olan  اٰيَات , şan ve şeref kazanmıştır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

اٰيَاتِ  lafzının tekrar edilmesi muhatabın zihnine iyice yerleştirmek ve önemini vurgulamak içindir. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Burada  اٰيَاتِ  kelimesinin lafza-i celâl’e izafesi, gazabı artırır ve Allah’a karşı çıkmaya cesaret etmeyi ve O’nun ayetlerine karşı mücadele etmeyi daha çok vurgular.

(Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 386)

اٰيَاتِ  kelimesinin, Yüce Allah'ın ismine izafe edilmesi ayetlere ve delillere heybet kazandırmak ve bunları inkâr eden kişiye korku salmak içindir. (Ruhu’l Beyan)
Mü'min Sûresi 82. Ayet

اَفَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَانُٓوا اَكْثَرَ مِنْهُمْ وَاَشَدَّ قُوَّةً وَاٰثَاراً فِي الْاَرْضِ فَمَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ  ...


Onlar yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden önce gelenlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? Onlar kendilerinden daha çok, daha güçlü ve onların yeryüzündeki eserleri daha üstündü. Fakat kazanmakta oldukları şeyler onlara bir fayda vermemişti.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَفَلَمْ
2 يَسِيرُوا gezip dolaşmadılar mı? س ي ر
3 فِي
4 الْأَرْضِ yeryüzünde ا ر ض
5 فَيَنْظُرُوا görsünler ن ظ ر
6 كَيْفَ nasıl ك ي ف
7 كَانَ olduğunu ك و ن
8 عَاقِبَةُ sonunun ع ق ب
9 الَّذِينَ kimselerin
10 مِنْ
11 قَبْلِهِمْ kendilerinden önceki ق ب ل
12 كَانُوا onlar idiler ك و ن
13 أَكْثَرَ daha çok ك ث ر
14 مِنْهُمْ bunlardan
15 وَأَشَدَّ ve daha şiddetli ش د د
16 قُوَّةً kuvvet bakımından ق و ي
17 وَاثَارًا ve eserleri bakımından ا ث ر
18 فِي
19 الْأَرْضِ yeryüzündeki ا ر ض
20 فَمَا ama hiçbir
21 أَغْنَىٰ yarar sağlamadı غ ن ي
22 عَنْهُمْ kendilerine
23 مَا şeyler
24 كَانُوا oldukları ك و ن
25 يَكْسِبُونَ kazanıyor(lar) ك س ب

Allah’ın âyetlerini tartışmaya, onlarla mücadele etmeye çalışan­lara bu sûredeki son bir uyarıdır. Mekke putperestleri genellikle sayılarının çokluğuna, maddî güçlerine, sosyal statülerine güvenerek şımarıp azgınlaşırlar; peygamber ve diğer müslümanlar karşısında inkârcı, alaycı ve baskıcı bir tavır takınırlar; bir gün müslümanlara mağ­lûp olacaklarına ihtimal bile vermezlerdi. İşte burada tarih şahit gösterilerek onların büyük bir yanılgıya düştükleri hatırlatılmaktadır. Araplar’ın özellikle varlıklı tüccar kesimi, eski uygarlıkların zengin izlerinin bulunduğu ülkelere ticarî yolculuklar yaparlardı. Bu sebeple 82. âyette, “Yeryüzünde gezip de kendilerinden önce yaşamış olanların âkıbetlerini görmezler mi?” buyurulmuştur. Yani onlar, tarihin ibret levhalarını görüyor, fakat bunlardan gereken dersi çıkaracak şekilde zihin yormuyorlardı.

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 681

  Qaveye قوي :   قُوَّةٌ kuvvet kavramı bazen kudret anlamında, bazense bir varlıktaki potansiyel enerji ve gizli güç anlamında kullanılır. Örneğin 'Hurma çekirdeği bil kuvve hurma ağacıdır.' denir yani kendisinden hurma ağacı çıkmasına hazır ve muktedirdir.

  Bu sözcük ayrıca bedenle, kalple, dışarıdan yardım edenle ve ilahi kudretle ilgili de kullanılır.

  Son olarak Kur'an-ı Kerim'de de مُقْوِي şeklinde türevi geçen قَواء sözcüğü susuz çöl demektir. (Müfredat) 

  Kuran’ı Kerim’de üç farklı isim formunda 42 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri kavi, kuva, kuvve, kuvvet, takviye ve mukavvadır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

اَفَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ 

 

Hemze istifham harfidir. Ayet, فَ  atıf harfi ile mukadder istînâfa matuftur. Takdiri, أعجزوا فلم يسيروا.(Aciz mi idiler de dolaşmadılar.) şeklindedir.

Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. يَس۪يرُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. فِي الْاَرْضِ  car mecruru يَس۪يرُوا  fiiline mütealliktir. 

يَنْظُرُوا  atıf harfi  فَ  ile  يَس۪يرُوا ‘a matuftur.  يَنْظُرُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  

كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ  cümlesi  يَنْظُرُوا ‘nun mef’ûlü bihi olarak mahallen mansubdur.

كَيْفَ  istifham harfi,  كَانَ ‘nin mukaddem haberi olarak lafzen mansubdur.

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  عَاقِبَةُ kelimesi  كَانَ ‘nin muahhar ismi olup lafzen merfûdur. 

Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  مِنْ قَبْلِهِمْ  car mecruru mahzuf sılaya mütealliktir. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.


كَانُٓوا اَكْثَرَ مِنْهُمْ وَاَشَدَّ قُوَّةً وَاٰثَاراً فِي الْاَرْضِ 

 

 

İsim cümlesidir. كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. 

كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamiridir, mahallen merfûdur. 

اَكْثَرَ  kelimesi  كَانُوا ’nun haberi olup lafzen mansubdur.  مِنْهُمْ  car mecruru اَكْثَرَ  fiiline mütealliktir.  اَشَدَّ  atıf harfi وَ ‘la اَكْثَرَ ‘ye matuftur.

قُوَّةً  temyiz olup fetha ile mansubdur. اٰثَاراً  atıf harfi وَ ‘la  قُوَّةً ‘e matuftur. فِي الْاَرْضِ  car mecruru اٰثَاراً ‘nin mahzuf sıfatına mütealliktir.

Temyiz; kendisinden önce geçen mübhem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani; çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harf-i cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin îrabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan?” soruları sorulur.Temyiz ikiye ayrılır:

1. Melfûz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.

2. Melhûz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülemeyen mümeyyez.

Buradaki temyiz melhuz mümeyyeze girer.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


 فَمَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ

 

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَٓا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. اَغْنٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir.  عَنْهُمْ  car mecruru اَغْنٰى  fiiline mütealliktir.  مَا  ve masdar-ı müevvel  اَغْنٰى ‘nın faili olarak mahallen merfûdur. 

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan و  muttasıl zamiridir, mahallen merfûdur. 

يَكْسِبُونَ  cümlesi  كَانُوا ’nun haberi olarak mahallen mansubdur.  يَكْسِبُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

اَغْنٰى  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  غني ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder. 

اَفَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ 

 

Ayet mukadder istinaf cümlesine matuftur. Cümlenin takdiri, أعجزوا فلم يسيروا (Aciz mi idiler de dolaşmadılar.) şeklindedir. Hemze inkarî istifham harfi,  لَمْ  muzarinin önüne gelerek manasını olumsuz maziye çeviren cezm harfidir.

Menfî muzari fiil sıygasındaki ilk cümle, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Muzari sıygada gelerek teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen, inkar ve tevbih amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkeptir. Ayrıca mütekellim Allah Teâlâ olduğu için ifadede tecâhül-i ârif sanatı vardır.

İnkârî istifham üslubu; onların cahillik ve gaflet içinde olduklarını haber üslubundan daha etkili bir şekilde  ifade etmiştir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 127)

Makabline  فَ  ile atfedilen  فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ  cümlesi atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Meczum muzari fiil sıygasındaki cümle, istifhama dahildir.

كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ  cümlesi, tefekkür manasındaki  فَيَنْظُرُوا  fiilinin mef’ûlü konumundadır. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  

كَيْفَ  istifham ismi,  كَانَ ’nin mukaddem haberidir. كَانَ ’nin dahil olduğu bu isim cümlesi,  istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.  

كَانَ ’nin muahhar ismi olan  عَاقِبَةُ ‘nun muzâfun ileyhi konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılası mahzuftur.  مِنْ قَبْلِهِمْ  bu mahzuf sılaya  mütealliktir. Sılanın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Bahsi geçen kişilerin ism-i mevsûlle ifade edilmeleri bilinen kişiler olduğunu belirtmesi yanında, tahkir kastına matuftur.

Sübut ifade eden isim cümlesi, istifham üslubunda geldiği halde soru kastı taşımayıp tevbih ve tehdit manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.

قَبْلِ  -  عَاقِبَةُ  kelimelerinde tıbâk-ı îcab sanatı, كَيْفَ - hemze arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Ayetin bu ilk cümlesi 21. ayetteki cümlenin ufak bir farklılıkla tekrarıdır. Bu tekrarda tekrir, ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

Akıbet için müzekker fiil kullanılmıştır.  كَانَتْ  buyurulmamıştır. Çünkü buradaki akıbet azap manasındadır. Eğer müennes geldiyse cennet manasındadır. Müenneslik ve müzekkerliğin manaya göre gelmesi makamı gözetmenin hoş misallerindendir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Murâatü’l Maqâm, S. 106)


كَانُٓوا اَكْثَرَ مِنْهُمْ وَاَشَدَّ قُوَّةً وَاٰثَاراً فِي الْاَرْضِ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldır.

كَان ’nin dahil olduğu sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.  

مِنْهُمْ  car mecruru, ism-i tafdil vezninde gelmiştir ve mübalağa ifade eden اَكْثَرَ ’ye mütealliktir.

كَان ’nin haberi, isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan/36 s.124

Temyiz olan  قُوَّةً  ve  اٰثَاراً  kelimeleri ıtnâb sanatı babındandır.  

اَكْثَرَ- اَشَدَّ - قُوَّةً  - اٰثَاراً  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

اَشَدَّ  kelimesi de ism-i tafdil kalıbındadır. Bu kalıp mübalağa ifade eder.

Ayette geçen  اٰثَاراً (eserler) kelimesi büyük yapılar, saraylar anlamındadır. اَكْثَرَ (çok) kelimesi adet, sayı bakımından üstün, fazla anlamındadır. (Nesefî, Medâriku’t Tenzîl Ve Hakâîku’t Te’vîl)

Helâk edilen eski ümmetlerin, bıraktıkları eserler, binalar, saraylar ve sanatlardır.

Diğer bir görüşe göre ise, cisimlerinin büyüklüğü sebebiyle yeryüzünde bıraktıkları ayak izleridir. (Cisimlerinin büyüklüğü ile ayak izleri, mecazî anlamda olsa gerek.) (Ebüssuûd)


 فَمَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ

 

Bu cümle öncesine  atıf harfi  فَ  ile atfedilmiştir. Menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

اَغْنٰى  fiilinin faili konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَا ’nın sılası olan  كَانُوا يَكْسِبُونَ  nakıs fiil  كَانُوا ’nun dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

كَان ’nin haberinin muzari fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

كَان ’nin haberinin muzari fiil olarak gelmesi, durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 103)

كان ’nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar  olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde  كَانَ ’nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)

يَكْسِبُونَ - اَغْنٰى  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Ayetteki birinci  مَٓا  nefy harfi, ikincisi ise ism-i mevsûldür. Tekrarında reddül reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
Mü'min Sûresi 83. Ayet

فَلَمَّا جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَرِحُوا بِمَا عِنْدَهُمْ مِنَ الْعِلْمِ وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ  ...


Peygamberleri onlara apaçık deliller getirince, sahip oldukları bilgi ile şımardılar (ve onları alaya aldılar). Sonunda alaya almakta oldukları şey kendilerini sarıverdi.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَلَمَّا ne zaman ki
2 جَاءَتْهُمْ onlara gelince ج ي ا
3 رُسُلُهُمْ elçileri ر س ل
4 بِالْبَيِّنَاتِ açık kanıtlarla ب ي ن
5 فَرِحُوا sevindiler ف ر ح
6 بِمَا ile
7 عِنْدَهُمْ yanlarında bulunan ع ن د
8 مِنَ -den
9 الْعِلْمِ bilgi- ع ل م
10 وَحَاقَ sonunda kuşatıverdi ح ي ق
11 بِهِمْ kendilerini
12 مَا şey
13 كَانُوا oldukları ك و ن
14 بِهِ onunla
15 يَسْتَهْزِئُونَ alay ediyor(lar) ه ز ا

فَلَمَّا جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَرِحُوا بِمَا عِنْدَهُمْ مِنَ الْعِلْمِ وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ

 

فَ  atıf harfidir. لَمَّا  kelimesi  حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.  

لَمَّا ; muzarinin başında cezm, kalb ve nefy harfi, mazinin başında ise zaman zarfıdır. 

لَمَّا ; maziden önce vakta ki, ...dığı zaman, manalarına gelen, cezmetmeyen, şart manalı zaman zarfıdır. Şart fiili de, cevap fiili de mazi veya mazi manalı olmalıdır. (Meral Çörtü, Cümle Kuruluşu ve Tercüme Tekniği) 

جَٓاءَتْهُمْ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  

جَٓاءَتْهُمْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  رُسُلُهُمْ  fail olup lafzen merfûdur. 

Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  بِالْبَيِّنَاتِ  car mecruru failin mahzuf haline mütealliktir.

فَ  karînesi olmadan gelen  فَرِحُوا بِمَا عِنْدَهُمْ مِنَ الْعِلْمِ  cümlesi şartın cevabıdır. 

فَرِحُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. مَا  müşterek ism-i mevsûl  بِ  harf-i ceriyle  فَرِحُوا  fiiline mütealliktir. 

عِنْدَهُمْ  zaman zarfı mahzuf sılaya mütealliktir. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

مِنَ الْعِلْمِ  car mecruru mukadder sıladaki aid zamirin mahzuf haline mütealliktir. 

حَاقَ  atıf harfi وَ ‘la şartın cevabına matuftur. 

حَاقَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  بِهِمْ  car mecruru  حَاقَ  fiiline mütealliktir. Müşterek ism-i mevsûl  مَا  fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَانُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamiridir, mahallen merfûdur.

بِه۪  car mecruru  يَسْتَهْزِؤُ۫نَ  fiiline mütealliktir.  يَسْتَهْزِؤُ۫نَ  cümlesi  كَانُوا ’nun haberi olarak mahallen mansubdur.

يَسْتَهْزِؤُ۫نَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

يَسْتَهْزِؤُ۫نَ  fiili, sülâsi mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındandır. Sülâsisi  هزأ ‘dir. 

Bu bab fiile talep, tahavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.

فَلَمَّا جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَرِحُوا بِمَا عِنْدَهُمْ مِنَ الْعِلْمِ 

 

فَ , atıftır.  لَمَّا  edatı,  حين  manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Cevap fiiline mütealliktir.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ şeklindeki şart cümlesi,  لَمَّا ’nın muzâfun ileyhidir.

فَ  karinesi olmadan gelen cevap cümlesi  فَرِحُوا بِمَا عِنْدَهُمْ مِنَ الْعِلْمِ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  مَا  harf-i ceriyle birlikte  فَرِحُوا  fiiline mütealliktir. Sılası mahzuftur.  عِنْدَهُمْ  bu mahzuf sılaya mütealliktir. Sılanın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Mazi fiiller sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.) 

فَ  harfinin manaları birbirine bağlamak konusunda son derece önemli bir yeri vardır. Burada da sanki zeki bir yöneticidir, öncekiyle sonrakileri birbirine direkt olarak bağlamaz, kendinden sonrakileri delil getirir. Dolayısıyla ancak bunların arasında bir ilişki kurulursa mana düzgün olur.  فَ , iki kelamın arasına giren bir harftir. Bu iki kelâmdan biri zikredilmiş olduğu gibi, mahzuf da olabilir. Ancak bu mahzuf cümle takdir edilemedikçe mana düzgün olmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 394)


وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ

 

Bu cümle  وَ  ile şartın cevabına atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

Müstakbel, vukûunun kesinliğini ifade için maziyle ifade edilebilir. Böylece gelecekte vuku bulacak olan şey, sanki vuku bulmuş gibidir. Ahirette olacak haller bu işin kesinlikle vuku bulacağına delalet etmek üzere mazi fille anlatılmıştır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

حَاقَ  fiilinin faili olan müşterek ism-i mevsûl  مَا ‘nın sılası,  كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  بِه۪ , ihtimam için, amili olan  يَسْتَهْزِؤُ۫نَ  fiiline takdim edilmiştir.

Cümlenin müsnedinin muzari fiil formunda gelmesi hükmü takviye, hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiil tecessüm özelliğiyle muhatabın dikkatini uyararak konuyu anlamasında yardımcı olur. 

كَانَ ’nin haberinin muzari fiil olması, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylem olduğuna veya geçmişte mûtat olarak yapılan ve âdet haline getirilen davranış olduğuna işaret eder. Fail onu sürekli yaptığından âdet haline getirmiştir. (M. Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde Kane Fiili Ve Kur'an’da Kullanımı)

كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 103)

Burada  حَاقَ  fiilinin faili, alay etmekte oldukları şeydir. Yani alay ettikleri şey onları helak etmiştir. Burada mecaz-ı aklî vardır. Çünkü onları, alay ettikleri şey sebebiyle helak eden Allah’tır. Dolayısıyla hakiki fail Allah’tır. Onların alay ettikleri şey ise, yalanladıkları, inatlaştıkları ve resullerini öldürmeye niyetlendikleri zaman resullerin onları Allah’ın azabı ve bu azap sebebi ile helak olmakla korkutmalarıdır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 396)

 

Mü'min Sûresi 84. Ayet

فَلَمَّا رَاَوْا بَأْسَنَا قَالُٓوا اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَحْدَهُ وَكَفَرْنَا بِمَا كُنَّا بِه۪ مُشْرِك۪ينَ  ...


Azabımızı gördükleri zaman, “Yalnız Allah’a inandık; O’na ortak koşmakta olduğumuz şeyleri inkâr ettik” dediler.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَلَمَّا ne zaman ki
2 رَأَوْا gördüler ر ا ي
3 بَأْسَنَا hışmımızı ب ا س
4 قَالُوا dediler ق و ل
5 امَنَّا inandık ا م ن
6 بِاللَّهِ Allah’a
7 وَحْدَهُ tek و ح د
8 وَكَفَرْنَا ve inkar ettik ك ف ر
9 بِمَا şeyleri
10 كُنَّا olan ك و ن
11 بِهِ O’na
12 مُشْرِكِينَ ortak koştuğumuz ش ر ك
Vaktiyle maddî güçlerini, eserlerini, sosyal ve siyasî konumlarını haklılıklarının dayanağı zanneden azgın topluluklar, nihayet sapkınlık ve zulümlerinin sonucu olarak çeşitli felâketlerle yüzyüze gelince güçlerinin kendilerini kurtaramadığını görmüşler; peygamberlerinin ortaya koyduğu tevhid inancını benimsediklerini açıklamışlarsa da “inanmaları kendilerine fayda vermemiştir.” Çünkü, Şevkânî’nin de belirttiği gibi (IV, 575) bu, özgürce ve gayba inanma değil, zorunlu ve görüneni, yaşananı kabul idi, bu sebeple de inanmalarına itibar edilmemiştir. Sûre, bunun ilâhî bir yasa olduğunu, bu yasayı dikkate almayıp inkârlarını sürdürenlerin hüsrana uğradıklarını belirten önemli uyarıyla son bulmaktadır. Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 681-682

فَلَمَّا رَاَوْا بَأْسَنَا قَالُٓوا اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَحْدَهُ 

 

فَ  atıf harfidir. لَمَّا  kelimesi  حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.  

لَمَّا ; muzarinin başında cezm, kalb ve nefy harfi, mazinin başında ise zaman zarfıdır. 

لَمَّا ; maziden önce vakta ki,...dığı zaman, manalarına gelen, cezmetmeyen, şart manalı zaman zarfıdır. Şart fiili de, cevap fiili de mazi veya mazi manalı olmalıdır. (Meral Çörtü, Cümle Kuruluşu ve Tercüme Tekniği) 

رَاَوْا  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. رَاَوْا  fiili mahzuf elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. بَأْسَنَا  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

فَ  karînesi olmadan gelen  قَالُٓوا اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَحْدَهُ  cümlesi şartın cevabıdır. 

قَالُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavli  اٰمَنَّا بِاللّٰهِ ‘dir.  قَالُٓوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.  

اٰمَنَّا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. بِاللّٰهِ  car mecruru  اٰمَنَّا  fiiline mütealliktir. 

وَحْدَهُ  kelimesi hal olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamiri  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). Burada müfred hal olarak gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 


وَكَفَرْنَا بِمَا كُنَّا بِه۪ مُشْرِك۪ينَ

 

كَفَرْنَا   atıf harfi وَ ‘la  اٰمَنَّا  fiiline matuftur. كَفَرْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. مَا  müşterek ism-i mevsûlü  بِ  harf-i ceriyle  كَفَرْنَا  ‘ya mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  كُنَّا ‘dır. Îrabdan mahalli yoktur. 

كُنَّا  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  نَّا  mütekellim zamiri  كُنَّا ‘nın ismi olarak mahallen merfûdur.

بِه۪  car mecruru  مُشْرِك۪ينَ ‘ye mütealliktir. 

مُشْرِك۪ينَ  kelimesi  كُنَّا ‘nın haberi olarak mahallen mansub olup nasb alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

اٰمَنَّا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  أمن ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.  

مُشْرِك۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فَلَمَّا رَاَوْا بَأْسَنَا قَالُٓوا اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَحْدَهُ 

 

فَ  atıftan mücerret, takip için gelmiştir.  لَمَّا , kelimesi  حين  manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Cevap fiiline mütealliktir.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  رَاَوْا بَأْسَنَا  şeklindeki şart cümlesi  لَمَّا ’nın muzâfun ileyhidir. 

فَ  karinesi olmadan gelen cevap cümlesi  قَالُٓوا اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَحْدَهُ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.) 

قَالُوا  fiilinin mekulü’l-kavli, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Güvenli oldu, emniyette oldu anlamındaki  اٰمَن  fiilinin  بِ  harfi ile gelerek ‘iman etti’ manasında olması, tazmin sanatıdır.

وَحْدَهُ  kelimesi haldir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu için lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.

وَحْدَهُ  ve  بَأْسَنَا  izafetleri az sözle çok anlam ifade etmek maksadıyla gelmiştir. Ayrıca Allah Teâlâ’ya ait zamirlere muzâf olmak  بَأْسَ  için tazim ifade eder.

Bu sözü, Allah’ın hışmını gördükleri vakit Nuh kavmi, Hud kavmi, Salih kavmi ve kendilerine helak inen bütün kavimler söylemiştir. Bu kavimler helakı gördükleri vakit içlerinde büyük bir sarsıntı duymuş ve iç içe oldukları şeyi inkar etmişlerdir. Onlardan perde kalkmıştır. Ancak bu iman reddedilen bir iman olup kabul edilmez. Çünkü her şey ayan beyan görüldüğü zamanki iman, iman değildir. Allah zorunlu imanı değil sadece tercih edilen imanı kabul eder.(Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 399)


 وَكَفَرْنَا بِمَا كُنَّا بِه۪ مُشْرِك۪ينَ

 

 

Bu cümle atıf harfi  وَ ‘la mekulü’l-kavl cümlesine atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s.107)

Mecrur mahaldeki  مَٓا  müşterek ism-i mevsûlu, başındaki  بِ  harf-i ceriyle birlikte  كَفَرْنَا  fiiline mütealliktir. Sılası olan  كُنَّا بِه۪ مُشْرِك۪ينَ , nakıs fiil  كان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

كَان ’nin haberinin ism-i fail kalıbında gelmesi durumun devamlılığına işaret etmiştir.                                                                                                                                                                                                                 

İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübut ve süreklilik anlamı ifade eder. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail ise hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. İsm-i fail, isim cümlesi bağlamında kullanılıp başında tekid lâmı (lâm-ı muzahlaka) bulunursa bu durum sübut manasını artırır. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Hitit Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belâgatı Anabilim Dalı, Kur’an-ı Kerim’de İsm-i Failin İfade Göstergesi (Manaya Delaleti, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Haziran/June 2020, 19/1: 405-426)

كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan, s. 124) 

بِه۪  car mecruru,  مُشْرِك۪ينَ ’ye mütealliktir. Car mecrurun amiline takdimi önemine binaendir. Bu, takdim tehir sanatıdır.

اٰمَنَّا  -  كَفَرْنَا  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı, كَفَرْنَا - مُشْرِك۪ينَ  kelimeleri arasında ise mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

بِمَا كُنَّا  ibaresindeki  بِ , sebebiyye ifade eder.

 
Mü'min Sûresi 85. Ayet

فَلَمْ يَكُ يَنْفَعُهُمْ ا۪يمَانُهُمْ لَمَّا رَاَوْا بَأْسَنَاۜ سُنَّتَ اللّٰهِ الَّت۪ي قَدْ خَلَتْ ف۪ي عِبَادِه۪ۚ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْكَافِرُونَ  ...


Fakat azâbımızı gördükleri zaman inanmaları, kendilerine fayda vermedi. Bu, Allah’ın kulları hakkında eskiden beri yürürlükte olan kanunudur. İşte orada inkârcılar hüsrana uğradılar.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَلَمْ fakat
2 يَكُ sağlamadı ك و ن
3 يَنْفَعُهُمْ kendilerine bir fayda ن ف ع
4 إِيمَانُهُمْ inanmaları ا م ن
5 لَمَّا zaman
6 رَأَوْا gördükleri ر ا ي
7 بَأْسَنَا hışmımızı ب ا س
8 سُنَّتَ yasası budur س ن ن
9 اللَّهِ Allah’ın
10 الَّتِي
11 قَدْ elbette
12 خَلَتْ gelip geçen خ ل و
13 فِي hakkında
14 عِبَادِهِ kulları ع ب د
15 وَخَسِرَ ve ziyana uğramışlardır خ س ر
16 هُنَالِكَ orada
17 الْكَافِرُونَ kafirler ك ف ر

فَلَمْ يَكُ يَنْفَعُهُمْ ا۪يمَانُهُمْ لَمَّا رَاَوْا بَأْسَنَاۜ 

 

فَ  atıf harfidir.  لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. 

يَكُ  nakıs, meczum muzari fiildir. يَكُ ‘nin ismi müstetir olup takdiri هُو ’dir.

Beyzâvî bu ayetteki  لَمْ يَكُ  kelimesi için şu açıklamayı yapar:  يَكُ  kelimesinin aslı  يَكُونُ ’dür. Cezm edatı  لَمْ ’den dolayı nûnun harekesi hazf edilmiş, sonra da iki sakin bir araya geldiği için و  hazf edilmiştir. İllet harfi وَ ‘a benzediğinden tahfif için  نْ  da hazf edilmiştir. Böylece geriye  يَكُ  lafzı kalmıştır. (Beyzâvî, C. 3, S. 115-116) 

يَنْفَعُهُمْ  cümlesi  يَكُ ‘nin haberi olarak mahallen mansubdur.

يَنْفَعُهُمْ  damme ile merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  ا۪يمَانُهُمْ  fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

لَمَّا  kelimesi  حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.  

لَمَّا ; muzarinin başında cezm, kalb ve nefy harfi, mazinin başında ise zaman zarfıdır. 

لَمَّا ; maziden önce vakta ki,...dığı zaman, manalarına gelen, cezmetmeyen, şart manalı zaman zarfıdır. Şart fiili de, cevap fiili de mazi veya mazi manalı olmalıdır. (Meral Çörtü, Cümle Kuruluşu ve Tercüme Tekniği) 

رَاَوْا  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  رَاَوْا  fiili mahzuf elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

بَأْسَنَا  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 


 سُنَّتَ اللّٰهِ الَّت۪ي قَدْ خَلَتْ ف۪ي عِبَادِه۪ۚ 

 

سُنَّتَ  mahzuf fiilin mef’ûlü mutlakı olup fetha ile mansubdur.  اللّٰهِ  lafza-i celâli muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:

1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.

2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.

3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak  فَعْلَةً  vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.

مَرَّةً  kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. Burada tekid için gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الَّت۪ي  müfred müennes has ism-i mevsûl  سُنَّتَ ‘nin sıfatı olarak mahallen mansubdur.    İsm-i mevsûlun sılası  قَدْ خَلَتْ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder. خَلَتْ   fiili iki sakin harfin birleşmesi dolayısıyla hazfedilmiş bir elif üzerine mukadder fetha üzerine mebni mazi fiildir. تْ  te’nis alametidir.  ف۪ي عِبَادِه۪  car mecruru  خَلَتْ  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

 

وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْكَافِرُونَ

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

خَسِرَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. هُنَالِكَ  işaret zamiri, mekân zarfı olup خَسِرَ  fiiline mütealliktir. الْكَافِرُونَ  fail olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

الْكَافِرُونَ  kelimesi, sülasi mücerredi كفر  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فَلَمْ يَكُ يَنْفَعُهُمْ ا۪يمَانُهُمْ 

 

Bu cümle atıf harfi  فَ  ile önceki ayetteki  وَكَفَرْنَا بِمَا كُنَّا بِه۪ مُشْرِك۪ينَ  cümlesine atfedilmiştir.  لَمْ , muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.  لَمَّا ’dan farklı olarak olumsuzluk mustakbeli de kapsar. 

Menfi muzari sıygadaki nakıs fiil  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi sübut ve istimrar ifade etmiştir.

Müspet muzari fiil sıygasındaki  يَنْفَعُهُمْ  cümlesi, كان ’nin haberidir. 

كَان ’nin haberinin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi )

كَانَ ’nin haberinin muzari fiil olması, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylem olduğuna veya geçmişte mûtat olarak yapılan ve âdet haline getirilen davranış olduğuna işaret eder. Fail onu sürekli yaptığından adet haline getirmiştir. (M. Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde Kane Fiili Ve Kur'an’da Kullanımı)

كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 103)

 

 لَمَّا رَاَوْا بَأْسَنَاۜ

 

Müstenefe olarak fasılla gelen cümlede  لَمَّا , kelimesi  حين  manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Cevap fiiline mütealliktir.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  رَاَوْا بَأْسَنَا  şeklindeki şart cümlesi,  لَمَّا ’nın muzafun ileyhidir.

Cevap cümlesi öncesinin delaletiyle hazf edilmiştir. Cevabın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Bu hazif, muhatabın muhayyilesini kısıtlamadan, serbestçe düşünebilmesini sağlamaktadır.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.) 

Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olması korkutma ve uyarı amacının yanında  بَأْسَ  için tazim ifade eder. 

Bu cümlede özel delaleti olan bazı hususiyetler vardır. Bunlardan birincisi  يَكُ  fiiline nefy harfinin dahil olmasıdır. Böylece bu fiildeki  ن  harfi düşmüştür. Bu fiilin nefyi, kendisinden sonra gelen fiilin de nefyini  ifade eder. Bu cümlenin binasındaki hususiyetlerin ikincisi, nefyedilen şeyin onların menfaati olmasıdır. Aslında nefyedilen şey imanlarının kabulüdür. Menfaat, kabul edilmeye bağlıdır. İman kabul edilmeyince fayda vermez. Lâzımın nefyi, melzûmun da nefyini gerektirir. Burada lâzım menfaat, melzûm da kabul etmektir. Bu, kinaye üslubudur. Daha beliğ ve etkilidir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 401)


 سُنَّتَ اللّٰهِ الَّت۪ي قَدْ خَلَتْ ف۪ي عِبَادِه۪ۚ 

 

Ayetin sonundaki  سُنَّتَ اللّٰهِ  cümlesi beyanî istînâf veya itiraziyye olarak fasılla gelmiştir. Cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. 

سُنَّتَ  mahzuf fiilin mef’ûlu mutlakıdır. Takdiri, سنَّ (Şekillendirdi) olan fiilin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Bu takdire göre cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

سُنَّتَ  için sıfat konumundaki has ismi mevsûl  الَّت۪ي ’nin sılası olan  قَدْ خَلَتْ ف۪ي عِبَادِه۪  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.  قَدْ  tahkik harfiyle tekid edilmiştir.

سُنَّتَ ‘in, lafzı celâl’e izâfe edilmesi kıymetini ve makamını vurgular. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 403)

Lafza-i celâlin zikrinde tecrîd sanatı ve korkutma kastı vardır.

عِبَادِه۪  izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olması kulları tazim ve teşrif içindir.

Ayet-i kerîme’de geçen  سُنَّتَ  lafzı, lafzından mukadder bir fiile masdar (mef’ul-u mutlak) olmak üzere mansubdur. (Celâleyn Tefsiri)

Burada mütekellimden gâibe dönüş yapılmıştır. Daha önce  بَأْسَنَا  buyurulmuşken, burada gâibe dönülerek  سُنَّتَ اللّٰهِ  buyurulmuştur. Yani  سُنَّتَنا  buyurulmamıştır. Bu da  بَأْسَ  kelimesinin azamet nûnuna izafe edilmesinde gazap havasını artırma manasının bulunması sebebiyledir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 402)

سُنَّتَ اللّٰهِ  (Allah'ın sünneti) anlamındaki ayet sakındırmak ve iğra (teşvik) olarak nasb edilmiştir. (Kurtubî) 


وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْكَافِرُونَ

 

Son cümle, ayetin başındaki … لَمْ يَكُ  cümlesine matuftur. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s.107)

هُنَالِكَ  işaret ismi, zarfı mekan olarak خَسِرَ  fiiline mütealliktir.

الْكَافِرُونَ  ism-i fail vezninde gelerek hudûs ve yenilenme ifade etmiştir.

Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail, hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Kur’an-ı Kerim’de İsm-i Fail’in İfade Göstergesi (Manaya Delâleti), Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi)

وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْكَافِرُونَ [Kâfirler orada ziyan ettiler.]  yani şiddeti gördükleri zaman demektir. هُنَالِكَ  mekân ismidir, zaman için istiare edilmiştir. (Beyzâvî, Âşûr) 

Surenin son ayetinde hüsn-i intihâ sanatı vardır. Bu sanatta mütekellim sözünü makama ve girişe uygun güzel bir şekilde tamamlar. Kur’an’daki surelerin sonu bu sanatın en güzel örnekleridir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

Kur’an surelerinin bitişi de girişi gibi beliğdir. Sureler o kadar güzel bir şekilde sona ermiştir ki muhatap artık başka bir şey duymak istemez. Sureler; dua-vasiyet, farzlar, tahmîd ve tehlîl, öğüt, vaat ve vaîd gibi sûrede işlenen konuya uygun bir sözle sona erer. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

Ğâfir sûresi’nin sonundaki bu fasıla, Fussilet sûresi’ne bir hazırlıktır. Fussilet sûresi burada hüsrana uğradıkları ifade edilen, Allah’ın ayetlerine karşı mücadele eden kafirlerin konuşmalarının tafsilatıyla başlamıştır. Bu surede onların mücadeleleri, yalanlamaları ve inkârları anlatılırken, Fussilet Suresinde onların mücadelelerinin, yalanlamalarının ve inkârlarının altında yatan neden açıklanmıştır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 405)

 
Günün Mesajı
83. ayet modern zamanlara da işaret etmektedir. Modern dünya, sadece dünya hayatı ve onun zevkleriyle meşgul bulunup, sürekli olarak bu hayatı daha rahat ve daha bir zevk u safa içinde yaşama yol ve vasıtalarını araştırmaktadır. Ayrıca, bilim ve teknolojideki başarılarıyla övünmekte ve bunları, Âhiret'i hiç nazara almama, hattâ inkâr içinde sadece dünya zevkleri için kullanmaktadır. Sürekli dünya zevkleri peşinde koşma, özellikle “tabii” kaynakları kullanma ve paylaşmada acımasız bir rekabete ve dünya savaşları gibi çok kanlı çatışmalara yol açmaktadır. Ama bu savaş ve çatışmaların, maruz kalınan daha pek çok felâketin İlâhi birer ceza olduğunu asla düşünmediği gibi, bilimsel materyalizm bataklığında böyle bir ceza düşüncesiyle alay da etmektedir. Modern dünya, bu çizgisini sürdürmeye devam ettikçe daha pek çok musibetlerle sarsılacağı kesindir.
Sayfadan Gönüle Düşenler

Tarihin tekrarlayan sahneleri arasında gezindi. Yeryüzünde yaşayanlara ve dolaşanlara baktı. Bir yere gitmek ve karnını doyurmak için bir şeylere ihtiyaç duyan insanın haline şaşırdı. Hayatını kolaylaştıran ve aslında kendi acizliğini de hatırlatan diğer canlıları, bitkileri ve akıl nimetiyle üretilen cihazları yaratana şükretmek yerine, Allah’ın sınırlarından özgürlüğünü ilan edenler vardı. 


Sanki toprağın altında yatanları hesaba katmıyordu. Özgürlüğün bittiği çizgiyi görmezden gelmek için ölümün gerçekliğini hatırlatan düşüncelerinden kaçıyordu. Halbuki, istediği kadar zengin olsun, iş güç başarsın, çoluk çocuğa karışsın ya da insanlar arasında en yüksek makamlara ulaşsın; dünyadaki sonu belliydi. Ardında eser bırakmış ya da bırakamamış geçmişleri düşünmesi yeterliydi.


Ey Allahım! Biz, Senin birliğine iman ettik. Şirkin her türlüsünden de, hüsrana uğrayanlara benzemekten de Sana sığındık. Yeryüzünde, Senin varlığını ve kudretini kanıtlayan hakikatleri görenlerden eyle ve bunun için de bizi kalp gözüyle bakanlardan eyle. Verdiğin sayısız nimetler için hamd olsun. Bizi, sahip olduğumuz geçici nimetlerle rızanı kazananlardan ve cennetindeki kalıcı nimetlerine kavuşanlardan eyle. 


Şükür etmesini, düşünmesini ve af dilemesini bilen kullardan olmak duasıyla.


Amin.

 

***

 

Her şeyi yapabilirsin diyenlere inandı ve ne kendi sınırlarını gördü, ne de Allah’ın koyduğu sınırlara göre ayağını denk aldı. Herhangi bir darbeyle kaybedebileceği zekasına ve gücüne güvendi. Sanki müslüman kimliği ile her konuda özgür olduğunu ispat etme derdine düştü. 

Halbuki her mekanda bulunamayacağına ve her işle meşgul olamayacağına inanmadığı sürece imanına sahip çıkması mümkün değildi. İdrak edemeyeceklerinin ve yapamayacaklarının varlığı bilinciyle yaşamak bir nimetti. Sınırlarına uyarak adım atmak doğru ve güvenli olandı. 

Ancak o zaman her şeyin bir sonu olduğunu, sadece bu dünyaya değil ahiretine de hazırlanması gerektiğini, kendisi için değil Allah için yaşadığını ve herhangi bir konuda kendisinden daha iyilerin olduğunu hakiki manada benimseyebilirdi. 

Böylelikle kalbini Allah’tan, O’nun yolundan ve O’nun sevdiklerinden uzaklaşmaktan; nefsini dünyaya köle olmaktan ve kibirlenmekten; imanını sakatlamaktan ve ahlakını çirkinleştirmekten; ayağını kaydırmaktan ve özünü ölümle beraber her şeyi kaybetmekten koruyabilirdi.

Ey Allahım! Bizi dünyalıklara aşırı bağlanmaktan, sevmekten ve geçici olanlara güvenmenin getirdiği gaflet ile Senin emirlerinden uzaklaşmaktan muhafaza buyur. Senin yolunda ayaklarımızı ve imanlarımızı sağlamlaştır. Bizi Sana ve Senin sevdiklerine yaklaştır. Kalplerimizi kibirden ve kinden, ahlaklarımızı çirkinlikten ve karanlıktan arındır. Bizi evlerini, yollarını, işlerini, bedenlerini, kalplerini ve ruhlarını nurun ile aydınlattığın, muhabbetin ile süslediğin kullarından eyle.

Amin.

Zeynep Poyraz  @zeynokoloji