وَجَعَلَ ف۪يهَا رَوَاسِيَ مِنْ فَوْقِهَا وَبَارَكَ ف۪يهَا وَقَدَّرَ ف۪يهَٓا اَقْوَاتَهَا ف۪ٓي اَرْبَعَةِ اَيَّامٍۜ سَوَٓاءً لِلسَّٓائِل۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَجَعَلَ | ve yaptı |
|
2 | فِيهَا | orada (arzda) |
|
3 | رَوَاسِيَ | ağır baskılar |
|
4 | مِنْ |
|
|
5 | فَوْقِهَا | üstünden |
|
6 | وَبَارَكَ | ve bereketler |
|
7 | فِيهَا | orada |
|
8 | وَقَدَّرَ | ve takdir etti |
|
9 | فِيهَا | orada |
|
10 | أَقْوَاتَهَا | gıdalarını |
|
11 | فِي | içinde |
|
12 | أَرْبَعَةِ | dört |
|
13 | أَيَّامٍ | gün |
|
14 | سَوَاءً | eşit olarak |
|
15 | لِلسَّائِلِينَ | arayıp soranlar için |
|
“Arzın bereketli hale getirilmesi”, özetle hayatın devamı için gerekli olan hava, su, besin vb. imkânlara elverişli şartların oluşturulmasıdır. İbn Abbas’a nisbet edilen bir yorumda buradaki bereket, “nehirlerin açılması, dağların, ağaçların, meyvelerin yaratılması, çeşitli hayvan türlerinin geliştirilmesi, yaşayanların ihtiyaç duyduğu bütün imkânların oluşturulması” şeklinde açıklanmıştır (Râzî, XXVII, 102). Esasen âyetin devamı da bu anlamı vermektedir.
Bir yoruma göre âyetteki besinlerden maksat, arz üzerindeki dağlar, nehirler, ağaçlar, kayalar, madenler gibi arzın yararlı oluşunu sağlayan değerli şeyler; diğer bir yoruma göre de özellikle insanlar için gerekli olan gıdalardır. Âyet metninde besinlerin arza izâfe edilmesinin sebebi ise bunların arzda bulunması, oradan elde edilmesidir (İbn Atıyye, V, 6).
Şevkânî’ye dayanarak (IV, 581) “bunlara ihtiyacı olan varlıklar” diye çevirdiğimiz sâilîn kelimesi, varlığını sürdürmek için besin vb. maddelere muhtaç olan yer yüzü varlıkları; “eşit derecede” diye çevirdiğimiz sevâen kelimesi ise “eksiksiz fazlasız, tam yeteri kadar, her varlığın ihtiyacı ölçüsünde” şeklinde açıklanmıştır. Bir yoruma göre sevâen kelimesi “dört gün”ün sıfatıdır. Buna göre âyetin ilgili kısmı “tamı tamına dört gün” anlamına gelir (Taberî, XXIV, 98; İbn Âşûr, XXIV, 245). “Uygun ölçülerle yarattı” diye çevirdiğimiz kaddere fiilinin asıl anlamı “ölçme, takdir etme”dir; tefsirlerde bu bağlamda “belirledi, yarattı, elverişli hale getirdi, –İbn Mes‘ûd mushafındaki kasseme okunuşu da dikkate alınarak– “paylaştırdı” gibi değişik şekillerde açıklanmıştır. Taberî’nin de bu açıklamaları aktardıktan sonra belirttiği gibi (XXIV, 97) âyet, Allah Teâlâ’nın, bütün yeryüzü varlıklarına ihtiyaçları olan her konudaki ihsanlarını içine alacak şekilde geniş kapsamlıdır. O, her varlığa yarayışlı olan besinleri lutfetmiş; bir ülkede vermediğini başka ülkede, karada vermediğini denizde vermiştir. Bütün bu hikmetli, anlamlı ve amaçlı işler, ancak üstün bir kudretin varlığına ve birliğine delâlet eder; O var olduğu, bir olduğu içindir ki bu varlıklar, bu hayat ve bu hikmetli düzen vardır.
Allah’ın, bütün yarattıklarının ihtiyacını karşılayacak ölçülerde var ettiği nesneleri, bazı fert ve grupların tekellerine almaları veya israf ve zayi etmeleri, diğerlerinin haklarına tecavüzdür. Bu sebeple israf ve ihtikâr yasaklanmış, infak emredilmiştir.
Tefsirlerde âyetteki “dört devir”in, 9. âyette geçen iki devri de kapsadığına dikkat çekilir. Bu sebeple ilgili bölümü, “(Bütün bunlar) dört devirde oldu” şeklinde çevirmeyi uygun bulduk. Sonuçta yer dört günde, gökler de iki günde olmak üzere hepsi altı günde (devirde) yaratılmış olmaktadır.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 692-693وَجَعَلَ ف۪يهَا رَوَاسِيَ مِنْ فَوْقِهَا وَبَارَكَ ف۪يهَا وَقَدَّرَ ف۪يهَٓا اَقْوَاتَهَا ف۪ٓي اَرْبَعَةِ اَيَّامٍۜ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
جَعَلَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
ف۪يهَا car mecruru جَعَلَ fiiline mütealliktir. رَوَاسِيَ mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur.
Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübtedayı ve haberi iki mef’ûl yaparak nasb ederler. 3 gruba ayrılırlar:
1. Bilmek manasında olanlar.
2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir.
3. Değiştirme manası ifade edenler. Aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibarıyla onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir.
Değiştirme manasına gelen fiiller ‘etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi’ gibi manalara gelir.
Bilgi ve zan fiillerinden sonra bazen اَنَّ ’li ve اَنْ ’li cümleler gelir, bu cümleler iki mef’ûl kabul edilir. Bilmek, sanmak ve değiştirme manasına gelen bu fiiller 3 şekilde gelebilir: 1) İki mef’ûl alanlar, 2) İki mef’ûlünü masdar-ı müevvel cümlesi olarak alanlar, 3) İki mef’ûlü hazif olanlar. Kalp fiilleri iki mamulü arasında olduğunda amel etmeleri de etmemeleri de caizdir.
Bu ayette جَعَلَ fiili değiştirme manasına gelen fiillerdendir.
Değiştirme manasına gelen جَعَلَ kelimesi 3 şekilde gelir:
1. Bir şeyden başka bir şey meydana getirmek
2. Bir halden başka bir hale geçmek
3. Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek.
Bu ayette “bir şeyden başka bir şey meydana getirmek” manasında kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مِنْ فَوْقِهَا car mecruru رَوَاسِيَ ‘nin mahzuf sıfatına mütealliktir. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. بَارَكَ ف۪يهَا atıf harfi و ‘la makabline matuftur.
بَارَكَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. ف۪يهَا car mecruru بَارَكَ fiiline mütealliktir.
و atıf harfidir. قَدَّرَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
ف۪يهَا car mecruru قَدَّرَ fiiline mütealliktir. اَقْوَاتَهَا mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
ف۪ٓي اَرْبَعَةِ car mecruru قَدَّرَ fiilin mütealliktir. اَيَّامٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
رَوَاسِيَ kelimesi sülâsî mücerred olan رسو fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
بَارَكَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. babındadır. Sülâsîsi برك ’dir.
Mufâale babı fiile müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.
قَدَّرَ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi قدر ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
سَوَٓاءً لِلسَّٓائِل۪ينَ
سَوَٓاءً mahzuf fiilin mef’ûlun mutlakıdır. لِلسَّٓائِل۪ينَ car mecruru mahzuf fiilie mütealliktir.
لِلسَّٓائِل۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan سئل fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَجَعَلَ ف۪يهَا رَوَاسِيَ مِنْ فَوْقِهَا وَبَارَكَ ف۪يهَا وَقَدَّرَ ف۪يهَٓا اَقْوَاتَهَا ف۪ٓي اَرْبَعَةِ اَيَّامٍۜ سَوَٓاءً لِلسَّٓائِل۪ينَ
Ayet atıf harfi وَ ‘la خَلَقَ الْاَرْضَ ف۪ي يَوْمَيْنِ cümlesine atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtida-i kelamdır.
ف۪يهَا car mecruru جَعَلَ fiiline, مِنْ فَوْقِهَا ise رَوَاسِيَ ’nin mahzuf sıfatına mütealliktir.
Aynı üslupta gelen وَبَارَكَ ف۪يهَا ve وَقَدَّرَ ف۪يهَٓا اَقْوَاتَهَا cümleleri خَلَقَ الْاَرْضَ ف۪ي يَوْمَيْنِ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Her ikisi de müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtida-i kelamdır.
Fiillerin mazi sıygada gelmesi sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
ف۪يهَٓا car mecruru قَدَّرَ fiiline mütealliktir. ف۪ٓي اَرْبَعَةِ اَيَّامٍ car mecruru قَدَّرَ fiiline mütealliktir.
Allah Teâlâ’nın insanlara lütfettiği bir kısım nimetlerin zikredilmesiyle Allah'ın yaratıcı kudretinin yüceliği sergilenmektedir. Asıl amaç yüce kudretini muhataba göstermektir.
Kevnî ayetlerin sayılmasının altında bu yüceliği vurgulama amacı vardır. Bu idmâc sanatıdır.
سَوَٓاءً mahzuf bir fiilin mef’ûlu olarak mansubdur. Veya اَقْوَاتَهَا ’dan haldir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır. لِلسَّٓائِل۪ينَ car mecrur mahzuf bir fiile mütealliktir.
Şayet لِلسَّٓائِل۪ينَ kelimesinin müteallakı nedir?” dersen şöyle derim: Müteallak mahzuftur; adeta “Bu kelimedeki hasır anlamı yeryüzünün ve içindekilerin ne kadar zamanda yaratıldığını soranlar içindir.” buyrulmaktadır. Yahut müteallak, öncesindeki قَدَّرَ fiilidir; yani Allah yeryüzünde azıkları azıklananlar arasında isteyenler ve muhtaçlar için programlamıştır. Bu son izah, sadece Zeccac’ın tefsirine göre doğru olur. (Keşşâf)
Burada yer alan اَقْوَاتَ kelimesi, قوتَ kelimesinin çoğuludur. قوتَ , insanı ölmekten koruyan ve vücudunu hayatta tutan rızık anlamındadır. Bu kelimeden türeme مقيت herkese rızkını verebilecek güçte olan demektir. (Ruhu’l Beyân)
Cemi olarak اَقْوَاتَ gelmesi umum ifade etmiştir. Her tür ve cinsten mahlukat demektir. İnsanlar için kuşlar, dâbbeler, vahşi hayvanlar, haşereler hepsi ekvâttır yani rızıktır. (Âşûr)
Meanî alimleri derler ki: سَوَٓاءً لِلسَّٓائِل۪ينَ “İsteyenler için müsavi olarak" ayeti, istemeyenler (bu konuda soru sormayanlar) için de böyledir, demektir. Yani yeri ve içinde bulunanları isteyenler için de istemeyenler için de yaratmıştır, O, dilekte bulunana da bulunmayana da verir. (Kurtubî)