Fussilet Sûresi 9. Ayet

قُلْ اَئِنَّكُمْ لَتَكْفُرُونَ بِالَّذ۪ي خَلَقَ الْاَرْضَ ف۪ي يَوْمَيْنِ وَتَجْعَلُونَ لَـهُٓ اَنْدَاداًۜ ذٰلِكَ رَبُّ الْعَالَم۪ينَۚ  ...

De ki: “Siz mi yeri iki günde (iki evrede) yaratanı inkâr ediyor ve O’na ortaklar koşuyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قُلْ de ki ق و ل
2 أَئِنَّكُمْ siz mi?
3 لَتَكْفُرُونَ inkar ediyorsunuz ك ف ر
4 بِالَّذِي
5 خَلَقَ yaratanı خ ل ق
6 الْأَرْضَ arzı ا ر ض
7 فِي içinde
8 يَوْمَيْنِ iki gün ي و م
9 وَتَجْعَلُونَ ve koşuyorsunuz ج ع ل
10 لَهُ O’na
11 أَنْدَادًا eşler ن د د
12 ذَٰلِكَ O
13 رَبُّ Rabbidir ر ب ب
14 الْعَالَمِينَ alemlerin ع ل م
 

Ayet metnindeki yevmeyn kelimesinin sözlük anlamı “iki gün”dür. Ancak, henüz dünyanın yaratılmadığı bir dönemde, bildiğimiz anlamda gün ve geceden de söz edilemeyeceği açıktır. Nitekim Kur’an’da, “Bilinmeli ki, rabbinin katındaki bir gün sizin saymakta olduklarınızın binyılı gibidir” (Hac 22/47) buyurularak insanlardaki zaman kavramının göreli olduğuna, ilâhî tasarrufla ilgili zaman kavramlarının, binlerce seneyle ifade edilebilecek devirleri gösterdiğine işaret eder (bilgi için bk. A‘râf 7/54).

Taberî âyetin son cümlesini şöyle açıklar: “Arzı iki evrede yaratan güç, insü cinnin ve diğer varlık türlerinin mâliki, kendisinden başka bütün varlıklar da onun memlûküdür. Bu durumda O’nun nasıl dengi bulunabilir? Hiçbir şeye muktedir olmayan âciz memlûk, kendisi üzerinde mâlik ve kadir olana denk olabilir mi?” (XXIV, 95). Râzî’nin de belirttiği gibi (XXVII, 102) Araplar, evrenin yaratılışıyla ilgili olarak Tevrat’ın başlarında (Tekvin, 1/1-31, 2/1-3) verilen bilgilerden haberdar olup orada anlatılanların gerçek olduğuna inanıyorlardı. Âyette onların bildikleri ve kabul ettikleri gibi arzı belirtilen sürede yaratan güce denk tutulmaya değer hiçbir varlık olamayacağı ifade edilmekte, dolayısıyla putperest Araplar’ın Allah’a ortak koşmakla içine düştükleri çelişki ortaya konmaktadır.

Aslında putperest Araplar Allah’ın varlığına inandıklarını söylüyorlardı. Ancak onlar bazı alelâde varlıklara da tanrılık işlev ve nitelikleri yüklüyor, Allah’tan beklemeleri gereken yardımı onlardan bekliyor ve bunun için de onlara tapıyorlardı. Ayrıca insanların yeniden yaratılıp bu dünyadaki inanç ve davranışları konusunda yargılanmalarını ve diğer âhiret hallerini kabul etmemekle Allah’ın bütün bunları gerçekleştirmeye muktedir olduğunu inkâr etmiş; dolayısıyla Allah’ın insanları bazı ödevlerle yükümlü kıldığına ve sorumlu tutacağına da inanmamış oluyorlardı. İşte bütün bu telakkiler, her yönden eşsiz, benzersiz olan, dengi ve ortağı bulunmayan gerçek Tanrı inancıyla çeliştiği için âyette putperest Araplar’ın bu telakkileri bir tür inkâr olarak değerlendirilmiş; bu ve bundan sonraki âyetlerde kendisine inanılması gereken Allah’ın azametine, üstün ilim, irade ve kudretine delâlet eden bazı örnekler veril­miştir.

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 691-692
 

قُلْ اَئِنَّكُمْ لَتَكْفُرُونَ بِالَّذ۪ي خَلَقَ الْاَرْضَ ف۪ي يَوْمَيْنِ وَتَجْعَلُونَ لَـهُٓ اَنْدَاداًۜ 

 

Fiil cümlesidir. قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت'dir. Mekulü’l-kavli  اَئِنَّكُمْ لَتَكْفُرُونَ ‘dir.  قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

Hemze istifham harfidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  كُمْ  muttasıl zamiri,  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.  

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.  تَكْفُرُونَ بِالَّذ۪  fiil cümlesi  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.

تَكْفُرُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla  merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

الَّذ۪ي  müşterek ism-i mevsûl  بِ  harf-i ceriyle birlikte  تَكْفُرُونَ  fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  خَلَقَ الْاَرْض ‘dır. Îrabdan mahalli yoktur. 

خَلَقَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  الْاَرْضَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

ف۪ي يَوْمَيْنِ  car mecruru  خَلَقَ  fiiline mütealliktir. Müsenna olduğu için cer alameti  يْ dir.  Tesniye kelimeler harfle îrablanırlar.

تَجْعَلُونَ لَـهُٓ اَنْدَاداً  cümlesi atıf harfi و ‘la makabline matuftur. 

تَجْعَلُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

لَـهُٓ  car mecruru mahzuf ikinci mef’ûlun bihe mütealliktir.  اَنْدَاداً  birinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 


ذٰلِكَ رَبُّ الْعَالَم۪ينَۚ

 

İşaret ismi  ذٰلِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  ل  harfi buud yani uzaklık bildiren harf,  ك  ise muhatap zamiridir.

رَبُّ  haber olup lafzen merfûdur.  الْعَالَم۪ينَ , muzâfun ileyh olup cer alameti  ى ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle Îrablanır.

 

قُلْ اَئِنَّكُمْ لَتَكْفُرُونَ بِالَّذ۪ي خَلَقَ الْاَرْضَ ف۪ي يَوْمَيْنِ وَتَجْعَلُونَ لَـهُٓ اَنْدَاداًۜ 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

قُلْ  emrinin muhatabı Hz. Peygamberdir.

قُلْ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اَئِنَّكُمْ لَتَكْفُرُونَ بِالَّذ۪ي خَلَقَ الْاَرْضَ ف۪ي يَوْمَيْنِ  cümlesi,  إنّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş isim cümlesi istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifham üslubunda gelmiş olsa da gerçek manada soru olmayıp kınama ve taaccüp manası taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. (Âşûr) 

Hemze inkârî istifham harfidir. Soru mütekellimin bilmediği veya cevap istediği bir konu olmadığı için cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنَّ , isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka sebebiyle üç katlı tekid ifade eden çok muhkem cümlelerdir. 

لَتَكْفُرُونَ بِالَّذ۪ي خَلَقَ الْاَرْضَ ف۪ي يَوْمَيْنِ  cümlesi  إِنًّ ’nin haberidir. Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiil gelerek, azgınların şeytanlara tabi oluşlarının  zihinde canlanması sağlanmıştır.  

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Mecrur mahaldeki  الَّذ۪ي  müfred has ism-i mevsûlu, başındaki  بِ  harf-i ceriyle birlikte تَكْفُرُونَ  fiiline mütealliktir. Sılası olan  خَلَقَ الْاَرْضَ ف۪ي يَوْمَيْنِ , temekkün ve istikrar ifade eden müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s.107)

Burada daha korkutucu ve daha yüce olmasına rağmen lafz-ı celâl yerine ism-i mevsûl tercih edilmiştir. Çünkü ism-i mevsul zorunlu olarak sıla cümlesiyle delile bağlıdır. Bu ism-i mevsul, onların arzı yaratanın Allah Teâlâ olduğunu bildiklerini gösterir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 2, s.50)

وَتَجْعَلُونَ لَـهُٓ اَنْدَاداًۜ  cümlesi, atıf harfi وَ ‘la sıla cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Car mecrur olan  لَـهُٓ , fiilin mahzuf ikinci mef’ûlüne mütealliktir. اَنْدَاداً  birinci mef’ûldür.

Cümlede asıl amaç Allah’ın yüce kudretini muhataba göstermektir. Kevnî ayetlerin sayılmasının altında bu yüceliği vurgulama amacı vardır. Bu idmâc sanatıdır.

Ayette geçen اَنْدَاداً  kelimesi, ند  kelimesinin çoğulu olup ‘denk, benzer’ manasına gelir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 2, s.51)

Fiilin, failin ya da mef‘ûlun başına istifham hemzesinin geldiği durumlarda maksadın, arkadan zikredilen şeyler olduğu herkes tarafından bilinen bir şeydir. Bu durumlarda sorulan şey, nispeti sormaktır. Ancak tekid edilmiş bir cümleye istifham hemzesinin dahil olmasının sebebi araştırılmalıdır. Zira istifham harfinden murad, anlamak istemektir. Azîz Kitap’ta mahlukatın dilinden benzeri çok söz vardır.

Burada  تَكْفُرُونَ  fiili muzari olarak gelmiştir. Bu da inkârı, uygunsuzluğu, yakışık olmama manasını artıran bir unsurdur. Çünkü muzari fiildeki teceddüt manası dolayısıyla onların bu küfrünün tekrarlandığı ve batılda olduklarına delalet eden kesin delillerin gözlerinin önünde olduğu anlaşılır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 2, s.50)

وَتَجْعَلُونَ لَـهُٓ اَنْدَاداً  sözündeki وَ  harfi aslı üzere gelmiştir. Çünkü ikinci cümle önceki cümlenin tefsiridir. Buradaki kullanımı, korkutmak ve çirkin göstermek amaçlıdır. Sanki onlar ayrı ayrı iki kötü iş yapmışlardır: Küfür ve bir çok eş koşmak. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 2, s.52) 

Bu kelam, onların küfrünü inkâr ve takbih etmektedir. (Ebüssuûd)


ذٰلِكَ رَبُّ الْعَالَم۪ينَۚ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldır.

Mübteda ve haberden oluşan cümle faide-i haber ibtidaî kelamdır.

ذٰلِكَ  mübteda,  رَبُّ الْعَالَم۪ينَۚ  haberdir.

ذٰلِكَ ’de istiare vardır. Bilindiği gibi işaret isimleri mahsus şeyler için kullanılır. Burada olduğu gibi aklî bir şeye işaret ismiyle işaret edilirse aklî olan hissî olana benzetilmiş olduğundan istiare oluşur. Câmi’ her ikisindeki vücudun tahakkukudur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belagat Dersleri Beyân İlmi)

Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamda bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Duhan/57, c. 5, s. 190)

Müsnedün ileyh işaret ismiyle marife olmuştur. İşaret ismi işaret edileni kâmil bir şekilde tarif edip ortaya çıkarır. Öyle ki kendisinden bahsedilen şey çok net olarak ortaya çıkar. Ayrıca bahsedilen şeyin açıklanmasının çok önemli olduğuna delalet eder.

رَبُّ الْعَالَم۪ينَ  izafeti, az lafızla çok mana ifade eden veciz ibaredir. Ayrıca alemlerin şanı içindir. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Burada  رَبُّ  kelimesinin zikredilmesinde, Allah’ın akıllıları gözettiğine, kuşattığına, rızıklandırdığına ve Rahmân Rahîm olduğuna işaret vardır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 2, s.52)