Fussilet Sûresi 8. Ayet

اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ اَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ۟  ...

Şüphesiz iman edip salih ameller işleyenler için ise kesintisiz bir mükâfat vardır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّ şüphesiz
2 الَّذِينَ kimseler
3 امَنُوا iman eden(ler) ا م ن
4 وَعَمِلُوا ve yapanlar ع م ل
5 الصَّالِحَاتِ iyi işler ص ل ح
6 لَهُمْ onlar için vardır
7 أَجْرٌ bir mükafat ا ج ر
8 غَيْرُ olmaksızın غ ي ر
9 مَمْنُونٍ kesinti م ن ن
 
Yukarıda inkârcıların başlıca olumsuz tutumları anılıp eleştirildikten sonra burada da müminlerin inançları, güzel davranışları ve mutlu âkıbetleri özetlenmektedir. Bazı tefsirlerde bu âyetin, mazeretleri sebebiyle dinî vecîbelerini gerektiği gibi yerine getiremeyen hasta ve sakat müslümanlar hakkında indiği bildirilmektedir. Buna göre mazeretleri sebebiyle bazı kişilerin ibadetleri eksik de olsa Allah onlara ecirlerini tam verecektir (İbn Atıyye, V, 5; Zemahşerî, III, 383; Râzî, XXVII, 100).
 
Riyazus Salihin, 87 Nolu Hadis Ebû Hureyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “(İşlerinizde) orta yolu tutunuz, dosdoğru olunuz. Biliniz ki, hiç biriniz ameli sâyesinde kurtuluşa eremez.” Dediler ki: - Sen de mi kurtulamazsın, ey Allah’ın elçisi? - “(Evet) ben de kurtulamam. Şu kadar var ki Allah rahmet ve keremi ile beni bağışlamış olursa, o başka! (Müslim, Münâfikîn 76, 78. Ayrıca bk. Buhârî, Rikak 18, Merdâ 19).
 

اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ اَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ۟

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûlü  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlün sılası  آمَنُوا ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.

اٰمَنُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

عَمِلُوا الصَّالِحَاتِ  cümlesi atıf harfi  وَ ’la sılaya matuftur.

Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

عَمِلُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  

الصَّالِحَاتِ  mef’ûlün bih olup cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradır. 

لَهُمْ اَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ  cümlesi  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

لَهُمْ  car mecrur mübtedanın mahzuf mukaddem haberine mütealliktir. اَجْرٌ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. غَيْرُ  kelimesi اَجْرٌ ‘un sıfat olup lafzen merfûdur. مَمْنُونٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi

اٰمَنُوا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  أمن ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. 

مَمْنُونٍ  kelimesi, sülasi mücerredi  منن  olan fiilin ism-i mef’ûlüdür.

الصَّالِحَاتِ  kelimesi sülâsî mücerred olan  صلح  fiilinin ism-i failidir. 

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ اَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ۟

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. اِنَّ  ile tekid edilen cümle, faide-i haber inkârî kelamdır. İsim cümlesi formunda geldiği için sübut ve istimrar ifade eder.

İsm-i mevsûl  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.  اِنَّ ’nin isminin ism-i mevsûlle gelmesi, habere dikkat çekmek ve bahsi geçenleri tazim ve teşvik içindir.

Has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan  اٰمَنُوا , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtida-i kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

اٰمَنُو  önemine binaen takdim edilmiştir. (Âşûr) 

Aynı üslupta gelen  وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ  cümlesi, hükümde ortaklık nedeniyle mevsûlün sılası olan  اٰمَنُوا ’ya atfedilmiştir.

Buradaki  عملوا الصالحات  ibaresinin aslı  عَمِلُوا الأعمال الصالحات  şeklindedir. Mevsuf hazf edilmiş, sıfat söylenmiştir. Bu da onların (ve amellerinin) bu sıfatla ne kadar özdeşleştiklerini, kuvvetle vasıflandıklarını gösterir. Îcâz-ı hazif sanatıdır.  

اِنَّ ’nin haberi olan  لَهُمْ اَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ۟  cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede, takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. 

لَهُمْ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  اَجْرٌ  muahhar mübtedadır. Takdim ihtimam içindir.

Müsnedün ileyh olan  اَجْرٌ  kelimesinin nekre gelmesi tazim, kesret ve nev içindir. 

غَيْرُ  kelimesi  اَجْرٌ ’un sıfatıdır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

مَمْنُونٍ۟ ‘daki tenvin kesret ve  غَيْرُ ile birlikte umum ifade eder.

Buradaki  مَمْنُونٍ۟  kelimesi, ‘bitmez tükenmez, ardı arkası kesilmez’ demektir. Bu, önceki ayetin sonundaki “zekat vermeyen müşriklere veyl olsun” sözünün mukabilidir. Tek bir Allah’a iman etmek şirkin, salih ameller yapmak da, onlar zekat vermezler sözünün mukabilidir. Kesilmeyen mükâfat da ahirete küfretmenin mukabilidir. Her ne kadar bu mukabele sarih olmasa da açıktır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 2, s.47)

Cenab-ı Allah, kâfirlerle ilgili vaîdi (tehdidi) tamamlayınca, peşi sıra müminlerle ilgili vaadi getirerek ["İman edip de iyi İyi amel ve hareketlerde bulunanlar yok mu, onlar için başa kakılmayan bir mükâfat vardır"] buyurmuştur.  غَيْرُ مَمْنُونٍ۟  ifadesi, kesilmeyen, sona ermeyen ve "onların başına kakılmayan bir ücret-mükâfat" manası da verilmiştir. Çünkü Allah Teâlâ, buna "ücret" adını verince, ücret başa kakmayı gerektirmez. Bu ayetin, hasta ve kötürüm kimseler hakkında nazil olduğu da söylenmiştir. Çünkü bunlar Allah'a taattan aciz olunca, bunlar için, sağlıklı hallerinde, işledikleri amellerin en güzeline verilen ücret gibi ücret yazılır. (Fahreddin er-Râzî, Âşûr)