Fussilet Sûresi 28. Ayet

ذٰلِكَ جَزَٓاءُ اَعْدَٓاءِ اللّٰهِ النَّارُۚ لَهُمْ ف۪يهَا دَارُ الْخُلْدِۜ جَزَٓاءً بِمَا كَانُوا بِاٰيَاتِنَا يَجْحَدُونَ  ...

İşte böyle, Allah düşmanlarının cezası ateştir. Âyetlerimizi inkâr etmelerinin cezası olarak orada onlar için ebedîlik yurdu vardır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 ذَٰلِكَ bu
2 جَزَاءُ cezası ج ز ي
3 أَعْدَاءِ düşmanlarının ع د و
4 اللَّهِ Allah
5 النَّارُ ateştir ن و ر
6 لَهُمْ onlara vardır
7 فِيهَا orada
8 دَارُ yurdu د و ر
9 الْخُلْدِ sürekli kalma خ ل د
10 جَزَاءً ceza olarak ج ز ي
11 بِمَا sebebiyle
12 كَانُوا ك و ن
13 بِايَاتِنَا ayetlerimizi ا ي ي
14 يَجْحَدُونَ inkar etmeleri ج ح د
 

Müşriklerin, âyetleri inkâr etmekle kalmayıp onları etkisiz hale getirmek ve bu suretle insanların Kur’an’ın sesine serbestçe kulak verip ondan yararlanmalarını engellemek için her yola başvurmalarının cezasını ağır bir şekilde ödeyecekleri bildirilmektedir. 27. âyetteki “şiddetli azap”, müşriklerin müslümanlar karşısında uğrayacakları yenilgiler, “yaptıklarının en kötüsüne denk ceza” da âhiret azabı olarak yorumlanmıştır (İbn Atıyye, V, 13). Bu son ifade iki şekilde açıklanmıştır:

a) Yaptıklarının en kötüsü Allah’a ortak koşmak olduğu için cezaları da buna uygun ağırlıkta olacaktır; b) Onların bazı iyi işleri de olmakla birlikte iman etmedikleri için âhirette iyilikleri dikkate alınmayacak, kötülüklerine göre yargılanıp ceza göreceklerdir (Şevkânî, IV, 588).

Putperestlerin Allah’ın âyetleri karşısındaki olumsuz tutumları “inatla inkâr etme (cahd)” şeklinde ifade edilmiştir. Râzî bunu şöyle açıklar: Çünkü onlar, Kur’an’ın karşı konulamaz etkisinin farkında oldukları için insanların onu dinlemeleri halinde mutlaka ona inanacaklarından korkuyor; buna karşı önlem olarak da belirtilen çirkin yola başvuruyorlardı. Bu da gösteriyor ki aslında onlar Kur’an’ın mûcize olduğunu biliyor, ancak kıskançlık yüzünden onu inkâr ediyorlardı (XXVII, 120).

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 704-705
 

ذٰلِكَ جَزَٓاءُ اَعْدَٓاءِ اللّٰهِ النَّارُۚ 

 

İsim cümlesidir. İşaret ismi  ذٰلِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  ل  harfi buud, yani uzaklık belirten harf,  ك  ise muhatap zamiridir. 

جَزَٓاءُ  mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. اَعْدَٓاءِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  اللّٰهِ  lafza-i celâl muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  

النَّارُ  mahzuf mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. Takdiri,  هىdir.

  

  لَهُمْ ف۪يهَا دَارُ الْخُلْدِۜ جَزَٓاءً بِمَا كَانُوا بِاٰيَاتِنَا يَجْحَدُونَ

 

لَهُمْ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. ف۪يهَا  car mecruru  لَهُمْ ‘deki zamirin mahzuf haline mütealliktir. دَارُ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. الْخُلْدِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

جَزَٓاءً  mahzuf bir fiilin mef’ûlü mutlakı veya amili olan ilk  جَزَٓاءً ‘nin mef’ûlu mutlakı olup fetha ile mansubdur. 

Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:

1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.

2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.

3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak  فَعْلَةً  vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.

مَرَّةً  kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. Burada tekid için gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

بِ  sebebiyyedir.  مَا  ve masdar-ı müevvel  بِ  harf-i ceriyle ilk  جَزَٓاءً ‘e mütealliktir.

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. 

كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur. 

بِاٰيَاتِنَا  car mecruru  يَجْحَدُونَ  fiiline mütealliktir. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

يَجْحَدُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

 

ذٰلِكَ جَزَٓاءُ اَعْدَٓاءِ اللّٰهِ النَّارُۚ 

 

Beyanî istînâf veya ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldır. Mübteda ve haberden oluşan cümle faide-i haber ibtidaî kelamdır.

ذٰلِكَ  mübteda,  جَزَٓاءُ  haberdir. 

Allah ismine muzâf olmak,  اَعْدَٓاءِ  ve  جَزَٓاءُ  için tazim ifade eder.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Cezaya işaret eden  ذٰلِكَ ’de istiare vardır. 

Bilindiği gibi işaret isimleri mahsus şeyler için kullanılır. Burada olduğu gibi aklî bir şeye işaret ismiyle işaret edilirse aklî olan hissî olana benzetilmiş olduğundan istiare oluşur. Câmi’ her ikisindeki vücudun tahakkukudur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamda bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Duhan/57, c. 5, s. 190)

Müsnedün ileyhin ism-i işaret olarak gelmesi, işaret edilene dikkat çekip, tahkir ve kınama ifade etmektedir. Müsnedin izafetle gelmesi anlamı, sözü uzatmadan ifade etmeyi sağlamıştır.

النَّارُۚ   takdiri  هى  olan mahzuf mübtedanın haberidir. Bu takdire göre cümle, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mübtedanın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. 

Haberin  الْ  ile marife olması bu vasfın kemâl derecede olduğunu ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Meânî İlmi, s. 220)

اَعْدَٓاءِ اللّٰهِ , müşriklerdir.  النَّارُۚ  ise, جَزَٓاءُ اَعْدَٓاءِ اللّٰهِ ‘den atf-ı beyandır.  (Âşûr)

ذٰلِكَ  َişte bu en kötüye işaret etmektedir. Bu durumda cümlenin takdiri, “yapmakta olduklarına verilecek en kötü ceza” şeklinde olmalıdır ki bu işaret yerini bulmuş olsun. النَّارُ  (Ateş), جَزَٓاءُ ’nun atf-ı beyanı yahut mahzuf bir mübtedanın haberidir. (Keşşâf)


 لَهُمْ ف۪يهَا دَارُ الْخُلْدِۜ 

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesinde îcâz-ı hazif ve takdim tehir sanatı vardır.   لَهُمْ  mahzuf mukaddem habere mütealliktir. ف۪يهَا  mahzuf hale mütealliktir.  دَارُ الْخُلْدِ  ise muahhar mübtedadır.

النَّارُۚ  için tezyîl mesabesindeki cümlede tecrîd sanatı vardır.  دَارُ الْخُلْدِۜ , ebedî ateşten başka birşey değildir. (Âşûr)

Cehennem, ebedi kalma yurdu ( دَارُ الْخُلْدِۜ ) dur. Fakat başka bir yurt olan  دَارُ الْخُلْدِۜ  cehennemden tecrîd edilmiş, durumunun korkunçluğunu artırmak ve şiddetine mübalağa yapmak için cehennemde hazırlanmış bir yer kılınmıştır. (Dr. Mustafa Aydın, Arap Dili Belâgatında Bedî’ İlmi ve Sanatları)

Ebedi yurt Cehennemdir. Ama ayrı bir yer gibi ifade edilmiştir. Cehennemin bu vasfını öne çıkarmak ve insanları korkutmak mübâlağalı olarak anlatılmıştır. Böylece Cehennem azap ve korku bakımından öyle bir seviyeye ulaşmış ki sanki ona bu azap ve korku sığmamış, taşmış ve bu sıfatla başka bir yer daha oluşmuş.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

 

 جَزَٓاءً بِمَا كَانُوا بِاٰيَاتِنَا يَجْحَدُونَ

 

جَزَٓاءً , mahzuf bir fiilin mef’ûlü mutlakı veya amili olan ilk  جَزَٓاءً ‘nin mef’ûlu mutlakı olup fetha ile mansubdur. Bu durumda cümle faide-i haber talebî kelamdır. Fiilin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Mecrur mahaldeki masdar harfi  مَا  ve akabindeki  كَانُوا يَكْسِبُونَ  cümlesi, masdar tevilinde  بِ  harfi ile birlikte  جَزَٓاءً ’e mütealliktir. 

كان ’nin haberinin muzari fiille gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

كان ’nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)

كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi ise durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s.103)

كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, c. 5, s. 124)

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  بِاٰيَاتِنَا , ihtimam ve fasılaya riayet için amili olan  يَجْحَدُونَ ’ye takdim edilmiştir. 

بِاٰيَاتِنَا  izafetinde, azamet zamirine muzâf olması, ayetlere şan ve şeref kazandırmıştır.

Önceki cümledeki Allah lafzından bu ayette azamet zamirine dönüş, korku ve tehdidi artırmak için yapılmış iltifat sanatıdır.