Fussilet Sûresi 32. Ayet

نُزُلاً مِنْ غَفُورٍ رَح۪يمٍ۟  ...

“Biz dünya hayatında da âhirette de sizin dostlarınızız. Çok bağışlayan ve çok merhametli olan Allah’tan bir ağırlama olarak, orada canlarınızın çektiği her şey var, istediğiniz her şey orada sizin için var.”  (31 - 32. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 نُزُلًا ağırlamasıdır ن ز ل
2 مِنْ
3 غَفُورٍ çok bağışlayanın غ ف ر
4 رَحِيمٍ çok esirgeyenin ر ح م
 

"Asiri bunaldim!" Nouman Ali Khan 27 dakikalik 30-31. Ayetlerle ilgili video linki:

 

     https://youtu.be/6C9obpbOwP4

 

 Yukarıda Kur’an’a karşı inatla mücadelelerini sürdürüp onun sesini boğmak ve etkisini önlemek için tertipler hazırlayan inkârcıların karşılaşacakları ağır cezalardan söz edilmişti; buradan 36. âyete kadar da müminlerin temel nitelikleri ve uhrevî ödülleri özetlenmektedir. İnancını yüreklice dile getirenleri takdirle anan bir ifade tarzının sezildiği 30. âyette, belirttiğimiz niteliklerin en önemlileri olan, hatta bir bakıma onları da kuşatan şu iki nitelik öncelikle zikredilmektedir: a) Allah’ı rab tanımak, b) Dosdoğru çizgide yaşamak. Hz. Peygamber de kendisinden sımsıkı sarılacağı temel ilkenin ne olduğunu soran bir sahâbîye, “Allah’a inandım de ve sonra dosdoğru ol” buyurmuşlardır (Müsned, III, 413; Müslim, “Îmân”, 62). Dinî terminolojide yalnızca Allah’ı rab tanımaya “tevhîd-i rubûbiyet” denmektedir. Bu tevhid, insan varlığının en yüksek amacı, bütün yetkinlik şartlarının en önemlisi kabul edilen mârifetullahı da içerir. Mârifetullahın bir ifadesi olan “Rabbim Allah’tır” ikrarı gönüllere her türlü şekten şüpheden uzak bir şekilde işleyince bu ikrar, insanın duygu, düşünce ve eylem dünyasına da yansıyarak onu doğru, iyi ve adaletli çizgiye yöneltir. Âyette bu yöneliş, “dosdoğru çizgide yaşamak” diye çevirdiğimiz istikamet kavramıyla ifade edilmiştir. Râzî, buradaki istikametin din, tevhid ve bilgiyle (mârifet) veya erdemli işlerle ilgili olduğu yönünde iki farklı görüş bulunduğunu belirtir (XXVII, 121). Ancak bize göre her iki görüş de isabetlidir. Yorumlarında Kur’an’ın ilk muhatapları olan putperest Araplar’ın dinî telakkilerini, psikolojik, sosyal ve siyasal yapılarını ve davranışlarını dikkate almaya özen gösteren Taberî de kelimeyi bu geniş kapsamına göre yorumlamıştır (XXIV, 114).

Müminlerin üzerine meleklerin inmesi ne zaman gerçekleşir? Bu soruya başlıca şu cevaplar verilmiştir: a) Sadec ölüm sırasında; b) Sadece insanlar yeniden diriltilip kabirlerinden çıkartıldıkları sırada; c) Ölüm sırasında, kabirdeyken ve yeniden dirilme sırasında olmak üzere üç defa (Râzî, XXVII, 123; Şevkânî, IV, 589). 25. âyette inkârcılara sapkınlıklarını arttıran kötü dostların musallat edildiği bildirilmişti. Burada ise müminlerin üzerine, onlara müjdeler getiren meleklerin inmesinden söz edilmekte; bu meleklerin, sadece âhirette değil, dünya hayatında da müminlerin dostu oldukları belirtilmektedir. Bundan anlaşıldığına göre bazı melekler, “Rabbimiz Allah’tır” dedikten sonra bu inanç çizgisini sürdüren ve hayatını bu inanca uygun eylemlerle bezeyen insanların iyiliklerini arttırmalarına yardımcı olmakta; bu suretle ilâhî inâyetin melekler vasıtasıyla müminler üzerine inmesi süreklilik kazanmaktadır (benzer görüşler için bk. İbn Âşûr, XXIV, 286).

Râzî’ye göre 31. âyetteki “canınızın çektiği her şey” ifadesiyle cennetteki maddî nimetler, “umduğunuz her şey” ifadesiyle de mânevî nimetler kastedilmiştir (XXVII, 123). Aynı müfessir, “ikram” diye çevirdiğimiz metindeki “nüzül” kelimesinin özellikle misafire yapılan ikram için kullanıldığını hatırlatarak, bu kelimeden, nasıl ki cömert bir ev sahibi misafirine, sahip olduğu şeylerin en değerli olanlarını ikram ederse Allah Teâlâ’nın da cennetine kabul buyurduğu mümin kullarına en güzel nimetlerini ikram edeceği anlamının çıktığını belirtmektedir.

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 706-708
 

نُزُلاً مِنْ غَفُورٍ رَح۪يمٍ۟

 

Fiil cümlesidir.  نُزُلاً  mahzuf aid zamirinin hali olup fetha ile mansubdur. Takdiri, تدّعونه نزلا (Siz ona nüzül diyorsunuz.) şeklindedir. مِنْ غَفُورٍ  car mecruru  نُزُلاً ‘in mahzuf sıfatına mütealliktir. رَح۪يمٍ۟  kelimesi غَفُورٍ  den bedel olup kesra ile mecrurdur. 

غَفُور  -  رَح۪يمٍ۟  kelimeleri, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

نُزُلاً مِنْ غَفُورٍ رَح۪يمٍ۟

 

نُزُلاً , önceki ayetteki  تَدَّعُونَۜ ‘deki mahzuf zamirin halidir. Takdiri;  تدّعونه (Siz ona … diyorsunuz.) şeklindedir. 

Ya da  نُزُلاً  kelimesi mukadder bir  جعل (yaptı) fiiliyle mansubdur. (Celâleyn Tefsiri)

Hal cümleleri, manayı tamamlamak ve pekiştirmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

مِنْ غَفُورٍ  car mecruruنُزُلاً ‘in mahzuf sıfatına mütealliktir.  

غَفُورٍ  ve ondan bedel olan  رَح۪يمٍ۟  kelimelerindeki tenvin kesret, tazim ve nev ifade eder.

غَفُورٍ - رَح۪يمٍ۟  kelimeleri, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Allah Teala’ya ait bu iki sıfat arasındaki uyum mürâât-ı nazîr sanatı, bu sıfatların ayetle anlam uyumu ise teşâbüh-i etrâf sanatıdır.  

نُزُلاً  misafire ikram edilen şeydir. Nasb halinde bulunmasının sebebi hâl olmasıdır. (Keşşâf, Kurtubî)