نَحْنُ اَوْلِيَٓاؤُ۬كُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَفِي الْاٰخِرَةِۚ وَلَكُمْ ف۪يهَا مَا تَشْتَـه۪ٓي اَنْفُسُكُمْ وَلَكُمْ ف۪يهَا مَا تَدَّعُونَۜ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | نَحْنُ | biz |
|
2 | أَوْلِيَاؤُكُمْ | sizin dostlarınızız |
|
3 | فِي |
|
|
4 | الْحَيَاةِ | hayatında |
|
5 | الدُّنْيَا | dünya |
|
6 | وَفِي | ve |
|
7 | الْاخِرَةِ | ahirette |
|
8 | وَلَكُمْ | ve size vardır |
|
9 | فِيهَا | orada |
|
10 | مَا | her şey |
|
11 | تَشْتَهِي | çektiği |
|
12 | أَنْفُسُكُمْ | canlarınızın |
|
13 | وَلَكُمْ | ve size vardır |
|
14 | فِيهَا | orada |
|
15 | مَا | her şey |
|
16 | تَدَّعُونَ | istediğiniz |
|
"Asiri bunaldim!" Nouman Ali Khan 27 dakikalik 30-31. Ayetlerle ilgili video linki:
https://youtu.be/6C9obpbOwP4
Yukarıda Kur’an’a karşı inatla mücadelelerini sürdürüp onun sesini boğmak ve etkisini önlemek için tertipler hazırlayan inkârcıların karşılaşacakları ağır cezalardan söz edilmişti; buradan 36. âyete kadar da müminlerin temel nitelikleri ve uhrevî ödülleri özetlenmektedir. İnancını yüreklice dile getirenleri takdirle anan bir ifade tarzının sezildiği 30. âyette, belirttiğimiz niteliklerin en önemlileri olan, hatta bir bakıma onları da kuşatan şu iki nitelik öncelikle zikredilmektedir: a) Allah’ı rab tanımak, b) Dosdoğru çizgide yaşamak. Hz. Peygamber de kendisinden sımsıkı sarılacağı temel ilkenin ne olduğunu soran bir sahâbîye, “Allah’a inandım de ve sonra dosdoğru ol” buyurmuşlardır (Müsned, III, 413; Müslim, “Îmân”, 62). Dinî terminolojide yalnızca Allah’ı rab tanımaya “tevhîd-i rubûbiyet” denmektedir. Bu tevhid, insan varlığının en yüksek amacı, bütün yetkinlik şartlarının en önemlisi kabul edilen mârifetullahı da içerir. Mârifetullahın bir ifadesi olan “Rabbim Allah’tır” ikrarı gönüllere her türlü şekten şüpheden uzak bir şekilde işleyince bu ikrar, insanın duygu, düşünce ve eylem dünyasına da yansıyarak onu doğru, iyi ve adaletli çizgiye yöneltir. Âyette bu yöneliş, “dosdoğru çizgide yaşamak” diye çevirdiğimiz istikamet kavramıyla ifade edilmiştir. Râzî, buradaki istikametin din, tevhid ve bilgiyle (mârifet) veya erdemli işlerle ilgili olduğu yönünde iki farklı görüş bulunduğunu belirtir (XXVII, 121). Ancak bize göre her iki görüş de isabetlidir. Yorumlarında Kur’an’ın ilk muhatapları olan putperest Araplar’ın dinî telakkilerini, psikolojik, sosyal ve siyasal yapılarını ve davranışlarını dikkate almaya özen gösteren Taberî de kelimeyi bu geniş kapsamına göre yorumlamıştır (XXIV, 114).
Müminlerin üzerine meleklerin inmesi ne zaman gerçekleşir? Bu soruya başlıca şu cevaplar verilmiştir: a) Sadec ölüm sırasında; b) Sadece insanlar yeniden diriltilip kabirlerinden çıkartıldıkları sırada; c) Ölüm sırasında, kabirdeyken ve yeniden dirilme sırasında olmak üzere üç defa (Râzî, XXVII, 123; Şevkânî, IV, 589). 25. âyette inkârcılara sapkınlıklarını arttıran kötü dostların musallat edildiği bildirilmişti. Burada ise müminlerin üzerine, onlara müjdeler getiren meleklerin inmesinden söz edilmekte; bu meleklerin, sadece âhirette değil, dünya hayatında da müminlerin dostu oldukları belirtilmektedir. Bundan anlaşıldığına göre bazı melekler, “Rabbimiz Allah’tır” dedikten sonra bu inanç çizgisini sürdüren ve hayatını bu inanca uygun eylemlerle bezeyen insanların iyiliklerini arttırmalarına yardımcı olmakta; bu suretle ilâhî inâyetin melekler vasıtasıyla müminler üzerine inmesi süreklilik kazanmaktadır (benzer görüşler için bk. İbn Âşûr, XXIV, 286).
Râzî’ye göre 31. âyetteki “canınızın çektiği her şey” ifadesiyle cennetteki maddî nimetler, “umduğunuz her şey” ifadesiyle de mânevî nimetler kastedilmiştir (XXVII, 123). Aynı müfessir, “ikram” diye çevirdiğimiz metindeki “nüzül” kelimesinin özellikle misafire yapılan ikram için kullanıldığını hatırlatarak, bu kelimeden, nasıl ki cömert bir ev sahibi misafirine, sahip olduğu şeylerin en değerli olanlarını ikram ederse Allah Teâlâ’nın da cennetine kabul buyurduğu mümin kullarına en güzel nimetlerini ikram edeceği anlamının çıktığını belirtmektedir.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 706-708
Qaveme قوم :
Bu قامَ-يَقُومُ fiili ayağa kalkmak, dikilmek, yükselmek, yukarı kalkmak anlamlarına gelir.
Bu fiilin mastarı olan قِيامٌ kavramı birkaç farklı manada kullanılır: 1- Baskıyla veya isteyerek şahsen/bizzat kıyam etmek 2- Bir şeyi gözetip koruma, bakam ve muhafaza etme anlamında kıyam 3- Bir şeyi yapmaya azmetmeyi amaçlayan kıyam.
قِيامٌ ve قِوامٌ kavramları bir şeyin kendisiyle ayakta durduğu sabitleştiği, sağlamlaştığı sütun ve dayanak gibi şeylere delalet eder.
Kayyum قَيُّومٌ kelimesi her şeyi gözetip koruyan, her şeye bakan, her şeyi muhafaza eden ve her şeye kendisinin dâimi, değişmez, sağlam, kararlı olmasını sağlayacak kıvamı veren manasındadır.
إسْتِقامَةٌ ise düz bir çizgi üzerindeki yola denmektedir.
Yüce Allah namazı emrettiği ve onu övdüğü her yerde sadece إقامَةٌ lafzını kullanmıştır. Böylece amacın onun sadece şeklen yerine getirilmesi değil tüm şartlarını yerine getirerek kılmak olduğuna dikkat çekmiştir. Ayrıca ikâme إقامَةٌ sözcüğüyle süreklilik ifade edilir. Münafıklar hakkında ise kıyam قِيامٌ kökünden gelen sülasi fiil tercih edilmiştir.
Kavm قَوْمٌ kelimesiyle temelde kadınlar olmadan yalnızca erkek topluluğu kastedilir. Kur'an'ın genelinde ise bununla erkeklerle kadınlar birlikte kastedilmiştir.
Bir şeyin takvimi (تَقْوِيمٌ) onu doğrultmak, düzeltmek, yetiştirmek, öğretmek, eğitmek ve geliştirmektir.
مُقامٌ kavramı da bu kökten gelir ve duracak/kalacak yer manasındadır. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de 661 kez geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekilleri kâim, kavim, kıvam, kıyam, kıymet, kâmet, kayme, makam, kaymakam, kayyum, ikamet, mukim, takvim, istikamet, kıyamet ve mukavemettir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
نَحْنُ اَوْلِيَٓاؤُ۬كُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَفِي الْاٰخِرَةِۚ
İsim cümlesidir. نَحْنُ mübteda olup mahallen merfûdur. اَوْلِيَٓاؤُ۬كُمْ mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. فِي الْحَيٰوةِ car mecruru اَوْلِيَٓاؤُ۬ ‘ya mütealliktir.
الدُّنْيَا kelimesi الْحَيٰوةِ ‘nin sıfatı olup gayri munsarif olduğu için elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فِي الْاٰخِرَةِ car mecruru atıf harfi و ‘la makabline matuftur.
وَلَكُمْ ف۪يهَا مَا تَشْتَـه۪ٓي اَنْفُسُكُمْ وَلَكُمْ ف۪يهَا مَا تَدَّعُونَۜ
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَكُمْ car mecruru mahzuf mukaddem mübtedanın haberine mütealliktir. ف۪يهَا car mecruru da mahzuf habere mütealliktir.
مَا müşterek ism-i mevsûl muahhar mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası تَشْتَـه۪ٓي ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
تَشْتَـه۪ٓي fiili ى üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. اَنْفُسُكُمْ fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لَكُمْ ف۪يهَا مَا تَدَّعُونَ cümlesi sıla cümlesine matuftur.
لَكُمْ car mecruru mahzuf mukaddem mübtedanın haberine mütealliktir. ف۪يهَا car mecruru da mahzuf habere mütealliktir.
مَا müşterek ism-i mevsûl muahhar mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası تَدَّعُونَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
تَدَّعُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
تَشْتَـه۪ٓي fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi شهو ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
نَحْنُ اَوْلِيَٓاؤُ۬كُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَفِي الْاٰخِرَةِۚ
Ayet önceki cümle için ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. نَحْنُ mübteda, اَوْلِيَٓاؤُ۬كُمْ haberdir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا car mecruru haber olan اَوْلِيَٓاؤُ۬كُمْ ‘a mütealliktir.
الدُّنْيَا kelimesi الْحَيٰوةِ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
فِي الْحَيٰوةِ car mecruru tezâyüf nedeniyle فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا ‘ya atfedilmiştir.
فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا ibaresinde istiare vardır. Burada zarfiye olan فِي harfi, kendi manasında kullanılmamıştır. Hayat, içine girilmeye müsait bir şey değildir. Fakat dünyadaki yaşamı mübalağalı bir şekilde belirtmek üzere bu harf على yerine kullanılmıştır. Hayatın içinde olmak, adeta bir şeyin bir kabın içinde muhafaza edilmesine benzetilmiştir.
İnkârcılarla dünya hayatı arasındaki mutlak irtibat, zarf ve mazrûf arasındaki mutlak irtibata benzetilmiştir. Câmi’; temekkün (yerleşme, sabit olma)’dür.
Aynı şekilde فِي الْاٰخِرَةِۚ ibaresindeki ف۪ي harfinde de istiare-i tebeiyye vardır.
الدُّنْيَا - الْاٰخِرَةِۚ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
Yani, melekler müjdeleyerek üzerlerine inecekleri kimselere böyle söyleyecekler. Bunun yüce Allah'ın söyleyeceği bir söz olması da mümkündür. Çünkü müminlerin gerçek velisi, dost ve yardımcısı Allah'tır. (Kurtubî)
وَلَكُمْ ف۪يهَا مَا تَشْتَـه۪ٓي اَنْفُسُكُمْ وَلَكُمْ ف۪يهَا مَا تَدَّعُونَۜ
Bu cümle atıf harfi و ‘la makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. لَكُمْ ve ف۪يهَا car mecrurları mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Muahhar mübteda konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَا ‘nın sılası olan تَشْتَـه۪ٓي اَنْفُسُكُمْ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eden muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
لَكُمْ ف۪يهَا مَا تَدَّعُونَ cümlesi atıf harfi وَ ‘la makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Aynı üslupla gelen sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Muahhar mübteda konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَا ‘nın sılası olan تَدَّعُونَ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
لَكُمْ - ف۪يهَا - مَا kelimelerinin tekrarında ıtnâb ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.