اَلَٓا اِنَّهُمْ ف۪ي مِرْيَةٍ مِنْ لِقَٓاءِ رَبِّهِمْۜ اَلَٓا اِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُح۪يطٌ
Putperestlerin, bu sûrede özetlenen olumsuz tutumları genellikle âhiret hayatına inanmamalarından ileri geliyordu; zira bu inançsızlık onlarda yaptıklarından dolayı hesap verme durumunda kalmayacakları kanaatini uyandırıyor; bu da onlara güçlerinin yettiği her türlü haksızlığı yapma cesaretini veriyordu. Son cümlede kesinlik bildiren bir üslûpla Allah’ın ilmiyle her şeyi kuşattığı, dolayısıyla inkârcıların bu haksız tutumlarından da haberdar olduğu hatırlatılarak, onların zannettiklerinin aksine bir gün bunun hesabını mutlaka vereceklerine işaret edilmektedir.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 725
اَلَٓا اِنَّهُمْ ف۪ي مِرْيَةٍ مِنْ لِقَٓاءِ رَبِّهِمْۜ
اَلَٓا tenbih edatıdır. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. هُمْ muttasıl zamir اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
ف۪ي مِرْيَةٍ car mecrur اِنَّ ’nin mahzuf haberine mütealliktir. مِنْ لِقَٓاءِ car mecruru مِرْيَةٍ ‘e mütealliktir. رَبِّ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَلَٓا اِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُح۪يطٌ
اَلَٓا tenbih edatıdır. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. هُ muttasıl zamir اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
بِكُلِّ car mecruru مُح۪يطٌ ‘a mütealliktir. شَيْءٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. مُح۪يطٌ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.
مُح۪يطٌ kelimesi sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَلَٓا اِنَّهُمْ ف۪ي مِرْيَةٍ مِنْ لِقَٓاءِ رَبِّهِمْۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Cümlenin başına gelen اَلَٓا , devamında gelecek söze dikkat çekerek, tekid ifade etmiş tenbih edatıdır. اِنَّ ve اَلَٓا ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ , isim cümlesi ve tenbih edatı sebebiyle birden fazla tekit unsuru taşıyan çok muhkem cümlelerdir.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. ف۪ي مِرْيَةٍ car mecruru اِنَّ ‘nin mahzuf haberine, مِنْ لِقَٓاءِ رَبِّهِمْۜ car mecruru ise مِرْيَةٍ ’in mahzuf sıfatına mütealliktir.
مِرْيَةٍ ‘deki tenvin kesret ve tahkir ifade eder.
مِرْيَةٍ , şek şüphe anlamındadır. (Âşûr)
لِقَٓاءِ رَبِّهِمْ terkibi ahiret hayatından kinayedir.
رَبِّهِمْۚ izafetinde Rabb isminin inanmayanlara ait zamire muzâf olmasında, Rablerinin onlar üzerindeki ihsan ve faziletleri konusundaki rububiyetini hatırlatmak manası vardır.
ف۪ي مِرْيَةٍ ibaresindeki فِي harfinde istiare-i tebeiyye vardır. ف۪ي harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla مِرْيَة , içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada ف۪ي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü şüphe, hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Şüphede mübalağa için bu harf kullanılmıştır. Şüphe içinde olmak, adeta bir şeyin bir kabın içinde muhafaza edilmesine benzetilmiştir. İnkârcılarla, şüphe arasındaki mutlak irtibat, zarf ve mazrûf arasındaki mutlak irtibata benzetilmiştir. Câmi’; yerleşme, sabit olmadır.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اَلَٓا اِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُح۪يطٌ [Bilesiniz ki O, her şeyi kuşatmıştır.] Burada yer alan ”ihata", bir şeyi kemaliyle idrak etmek, kavramak demektir. Buna göre ayet-i kerimede denmiş oluyor ki,; bilesiniz ki, O, bütün her şeyi toptan ve en ince ayrıntısına kadar, zahirini ve batınını bilmektedir. O'na hiçbir şey gizli kalmaz ve O, kâfirleri inkârlarına ve kuşkularına karşılık hiç şüphesiz cezalandıracaktır. (Rûhu’l Beyân)
اَلَٓا اِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُح۪يطٌ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. اِنَّ ve اَلَٓا ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur بِكُلِّ شَيْءٍ , ihtimam için amili olan مُح۪يطٌ ‘e takdim edilmiştir.
شَيْء ’deki tenvin, kesret ve nev ifade eder.
مُح۪يطٌ mübalağalı ism-i fail kalıbıdır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Allah’ın مُح۪يطٌ diye vasfedilmesinde mecaz-ı aklî vardır. İlminin kuşatıcı oluşunu ifade eder. (Âşûr)
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Surenin son ayeti hüsn-i intihâ sanatının en güzel örneklerindendir. Bu ayetle, surenin genelindeki diğer ayetler arasındaki anlam münasebeti de, teşâbüh-i etrâf sanatıdır.
Bu iki cümlede de istiftah edatından sonra tekid gelmiştir. İlk cümlede, onların şüphe içinde olduklarını tekid eder, yani onlar kesinlikle şüphe, cedel, inat ve çelişki içindedirler. İkinci cümlede, Allah Teâlâ’nın her şeyi kuşattığını tekid eder.
Bu kerim suredeki ayetlerin bir çoğunun yanına bu cümle konsa, yanyana geldiği cümleyi kapsadığı ve onun manasını tekid ettiği görülür. İşte bu da beyanın en çok hayranlık duyulan şekillerinden biridir. Çünkü suredeki son cümle, surede zikredilen her şeyi kapsar. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 2, s.250)
Surenin son ayetinde hüsn-i intihâ sanatı vardır. Bu sanatta mütekellim sözünü makama ve girişe uygun güzel bir şekilde tamamlar. Kur’ân’daki surelerin sonu bu sanatın en güzel örnekleridir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)
Kur’an surelerinin bitişi de girişi gibi belîğdir. Sureler o kadar güzel bir şekilde sona ermiştir ki muhatap artık başka bir şey duymak istemez. Sureler; dua-vasiyet, farzlar, tahmîd ve tehlîl, öğüt, vaat ve vaîd gibi sûrede işlenen konuya uygun bir sözle sona erer. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)