Şûrâ Sûresi 34. Ayet

اَوْ يُوبِقْهُنَّ بِمَا كَسَبُوا وَيَعْفُ عَنْ كَث۪يرٍۘ  ...

Yahut (içlerindekilerin) yaptıklarından dolayı onları helâk eder, birçoğunu da affeder.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَوْ yahut
2 يُوبِقْهُنَّ onları helak eder و ب ق
3 بِمَا yüzünden
4 كَسَبُوا yaptıkları (işler) ك س ب
5 وَيَعْفُ ve affeder (kurtarır) ع ف و
6 عَنْ
7 كَثِيرٍ birçoğunu da ك ث ر
 

İnsanın irade gücünü ve sahip olduğu yetenekleri yanlış yolda kullanması kendisi için kötü sonuçların doğmasına yol açar. Bu, madde âleminde geçerli olan kanunlar gibi bir kanun, bir kuraldır. Bu sonuçlardan kurtulmak için insanın ilâhî iradeye karşı bir mücadele vermeye kalkışması ise büyük bir densizlik ve boşuna ortaya konan bir çabadır.

31. âyetin ilk cümlesi genellikle şöyle açıklanmıştır: Ne kadar güçlü olursanız olun, nasıl bir yola başvurursanız vurun, yapıp ettiklerinize karşılık başınıza bir musibetin gelmesi mukadder ise ondan kaçamazsınız, bu konuda Allah’ı âciz bırakamazsınız, ilâhî iradeyi bertaraf edemezsiniz (Taberî, XXV, 33). Âyette yer alan “yeryüzünde” kaydı mekân açısından da genelliği ifade etmek içindir (İbn Âşûr, XXVII, 104); “nerede olursanız olun” anlamındadır (Hâzin, V, 413).

32-34. âyetlerde yüce Allah’ın kudretine karşı direnmenin anlam­sızlığını kavratmak üzere kolayca gözlemlenebilen bir tabiat olayına değinilmekte, gemilerin denizlerde yüzebilmesini sağlayan yasanın O’nun iradesinden kaynaklandığı hatırlatılmaktadır. 32. âyette geçen a‘lâm kelimesinin “dağlar” anlamı esas alınarak âyetin bu kısmına genellikle, “Denizde dağlar gibi akıp giden gemiler” şeklinde mâna verilmiştir (Zemahşerî, III, 406; İbn Atıyye, V, 37-38). Meâlde ise, bu tasvirin daha geniş biçimine yer verilen başka bir âyetteki mâna esas alınarak, “denizde (yelkenlerini) bayraklar gibi (açarak) süzülüp giden gemiler” anlamı tercih edilmiştir (bk. Rahmân 55/24). 33. âyette rüzgârın, gemilerin seyrine yardımcı olması özelliği ön plana çıkarılırken, 34. âyette -sırf rüzgâr faktörüne bağlanmaksızın- dilediği takdirde Allah Teâlâ’nın gemilerde bulunanları helâk edebileceği belirtilmiştir. Gemilerin hareketini sağlayan rüzgârdan söz edilirken bir taraftan sabrın diğer taraftan da şükrün övülmesi dikkat çekicidir.

 
 

اَوْ يُوبِقْهُنَّ بِمَا كَسَبُوا وَيَعْفُ عَنْ كَث۪يرٍۘ

 

Fiil cümlesidir. اَوْ  atıf harfi tahyir/tercih ifade eder. Türkçedeki karşılığı “veya, yahut, yoksa” olan bu edat, iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يُوبِقْهُنَّ  cümlesi önceki ayetteki  يَظْلَلْنَ  cümlesine atfedilmiştir.

يُوبِقْ  meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir  هُنَّ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  

مَا  müşterek ism-i mevsûl,  بِ  harf-i ceriyle birlikte  يُوبِقْ  fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  كَسَبُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur. كَسَبُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ fail olarak mahallen merfûdur.  يَعْفُ  atıf harfi و ‘la makabline matuftur.

يَعْفُ  illet harfinin hazfıyla meczum muzarı fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. عَنْ كَث۪يرٍ  car mecruru  يَعْفُ  fiiline mütealliktir. 

يُوبِقْ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  وبق ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

 

اَوْ يُوبِقْهُنَّ بِمَا كَسَبُوا وَيَعْفُ عَنْ كَث۪يرٍۘ

 

Ayet atıf harfi  اَوْ  ile önceki ayetteki … يَظْلَلْنَ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Muzari fiil teceddüdî istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Mecrur mahaldeki  مَا  müşterek ism-i mevsûlu, başındaki  بِ  harf-i ceriyle birlikte  يُوبِقْ   fiiline mütealliktir. Sılası olan  كَسَبُوا , temekkün ve istikrar ifade eden müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s.107) 

بِ  harf-i ceri sebebiyyedir. ‘Kazandıkları günahlar sebebiyle’ demektir. 

يَعْفُ عَنْ كَث۪يرٍۘ  cümlesi, atıf harfi  وَ  ile makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

يُوبِقْهُنَّ بِمَا كَسَبُوا  cümlesiyle, وَيَعْفُ عَنْ كَث۪يرٍۘ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

يُوبِقْهُنَّ - يَعْفُ  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.

Burada geminin içinde bulunanları değil de, gemilerin helak edilmesi şeklindeki ifade mübalâğa ve korkutma içindir. Bir başka ifadeyle burada gemilerin helak edilmesinden maksat, içinde bulunan kişilerin kazandıkları günahlar ve helak vesileleri dolayısıyla helak edilmeleridir. (Rûhu’l Beyân)

Allah Teâlâ, [Yahut kazandıkları işler yüzünden (Allah), insanları helak eder] buyurmuştur. Arapça'da, ‘helak etti’ manasında  بقه  fiili ve ‘günahları onu helak etti, mahvetti’  manasında da  أهلك  kullanılır. Buna göre mana, "Allah isterse, denizde yolculuk edenleri şu iki belaya düçar kılabilir:

- Ya rüzgârları dindirir, böylece gemiler, denizin üstünde durgun-hareketsiz kalıverir. 

- Yahut da rüzgârları, kasırga ve fırtınaya çevirir. Böylece gemiler batar, yolcuları boğulurlar" şeklinde olur. (Fahreddin er-Râzî)

وَيَعْفُ عَنْ كَث۪يرٍۘ  Hak Teâlâ, [Birçoğunu da bağışlar] buyurmuştur ki bu da, ‘Allah isterse, bir kısmını helak eder; bir kısmını da affetmek suretiyle kurtuluşa erdirir’ demektir.  (Fahreddin er-Râzî)