Şûrâ Sûresi 5. Ayet

تَكَادُ السَّمٰوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْ فَوْقِهِنَّ وَالْمَلٰٓئِكَةُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِمَنْ فِي الْاَرْضِۜ اَلَٓا اِنَّ اللّٰهَ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ  ...

Neredeyse gökler (O’nun azametinden) üstlerinden çatlayacaklar. Melekler ise, Rablerini hamd ile tespih ederler ve yeryüzündekiler için bağışlanma dilerler. İyi bilin ki Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 تَكَادُ neredeyse ك و د
2 السَّمَاوَاتُ gökler س م و
3 يَتَفَطَّرْنَ çatlayacaklar ف ط ر
4 مِنْ
5 فَوْقِهِنَّ üstlerinden ف و ق
6 وَالْمَلَائِكَةُ ve melekler م ل ك
7 يُسَبِّحُونَ tesbih ederler س ب ح
8 بِحَمْدِ hamd ile ح م د
9 رَبِّهِمْ Rablerini ر ب ب
10 وَيَسْتَغْفِرُونَ ve mağfiret dilerler غ ف ر
11 لِمَنْ kimseler için
12 فِي
13 الْأَرْضِ yerdeki ا ر ض
14 أَلَا iyi bil ki
15 إِنَّ şüphesiz
16 اللَّهَ Allah
17 هُوَ O’dur
18 الْغَفُورُ çok bağışlayan غ ف ر
19 الرَّحِيمُ çok esirgeyen ر ح م
 

Göklerin neredeyse çatlayacağına ilişkin ifade, “Yüce Allah’ın azametinden ötürü, Allah tarafından onlara yüklenen misyonun ağırlığından dolayı, oralarda sayısız denecek çoklukta meleklerin, gök cisimlerinin ve akıl erdirilemez yazgıların ve sırların bulunması sebebiyle, yeryüzünde şirk ve sosyal bozulmalar çoğaldığı için gökler neredeyse yukarılarından çatlayacak” gibi farklı mânalarla açıklanmıştır. Âyetin “yukarılarından” anlamına gelen kısmı bazı müfessirlerce, çatlamanın şiddetini belirten deyimsel bir anlatım olarak düşünülmüş, bazılarınca ise Rahmân sûresinin 37. âyetinde kıyametten söz edilirken yer verilen göğün yarılması tasvirinde onun bir güle benzetilmesinden hareketle “üst tarafı” şeklinde anlaşılmıştır. Ayrıca buradaki zamir için farklı bir gönderme yapılarak “yerin yukarılarından” mânası da verilmiştir (Taberî, XXV, 7; Zemahşerî, III, 396-397; Şevkânî, IV, 602; İbn Âşûr, XXV, 29-30). İnsanın evrende görebildiği ve göremediği her şeyin sahibi ve mâliki yüce Allah olduğu halde başka varlıkları O’na ortak koşmanın, hele O’nun çocuk edindiğini ileri sürmenin ne büyük küstahlık olduğuna değinen başka bir âyette de neredeyse göklerin çatlayacağı ifadesi kullanılmıştır (bk. Meryem 19/90; tesbih hakkında bk. İsrâ 17/44; Nûr 24/41-42).

Âyetin bu kısmını, “Melekler rablerini övgü ve tenzih ile anıp yerdekilerin de bağışlanmasını dilerken gökler (bu tesbihe katılmak için) neredeyse üst taraflarından parçalanırlar” şeklinde tercüme etmek de mümkündür; çünkü her şeyin kendine mahsus bir dille Allah’ı övgü ve tenzih ile andığı bildirilmiştir (bk. İsrâ 17/44; Nûr 24/41).

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 729-730
 

تَكَادُ السَّمٰوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْ فَوْقِهِنَّ وَالْمَلٰٓئِكَةُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِمَنْ فِي الْاَرْضِۜ

 

تَكَادُ  mukarebe fiillerinden olup nakıs,muzari fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.  السَّمٰوَاتُ  kelimesi  تَكَادُ ‘nün ismi olarak lafzen merfûdur. يَتَفَطَّرْنَ  fiili  تَكَادُ ‘nün haberi olarak mahalen mansubdur. 

Mukârebe (Yaklaşma) Fiilleri: Mübteda ve haberin başına gelerek nakıs fiiller gibi isim cümlesinin mübtedasını ismi, haberini ise haberi yaparlar. İsmini ref, haberini nasb ederler. Haberleri daima muzari fiil ile başlar. Bu fiiller ‘ -e yazdı, az kalsın … , neredeyse … , -mek üzereydi’ gibi manalara gelir. Bu fiillerden Kur’an’da sadece  كَادَ ’nin kullanımına rastlanılmıştır.  كَادَ  fiili tam fiil olarak da kullanılır. Bu durumda peşinden muzari fiil gelmez ve gerçek anlamı olan ‘tuzak kurdu, hile yaptı, aldattı’ manalarına gelir. Bu şekilde geldiğinde normal fiil gibi amel eder. Yani fail ve mef’ûl alabilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَتَفَطَّرْنَ  fiili nûnu’n-nisvenin bitişmesiyle sükun üzere mebni muzari fiildir. Faili nûnu’n-nisve olup mahallen merfûdur.  

مِنْ فَوْقِهِنَّ  car mecruru  يَتَفَطَّرْنَ  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  هِنَّ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  الْمَلٰٓئِكَةُ  atıf harfi وَ ‘la  السَّمٰوَاتُ ‘a matuftur.

الْمَلٰٓئِكَةُ  mübteda olup lafzen merfûdur.  يُسَبِّحُونَ  mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.

يُسَبِّحُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  بِحَمْدِ  car mecruru  يُسَبِّحُونَ ‘deki failin mahzuf haline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır.

رَبِّهِمْ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. يَسْتَغْفِرُونَ  atıf harfi وَ ‘la يُسَبِّحُونَ ‘ye matuftur. 

يَسْتَغْفِرُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. مَنْ  müşterek ism-i mevsûl لِ  harf-i ceriyle  يَسْتَغْفِرُونَ  fiiline mütealliktir. فِي الْاَرْضِ  car mecruru mahzuf sılaya mütealliktir.  

يَتَفَطَّرْنَ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir  تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi فطر ’dir. 

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar. 

يُسَبِّحُونَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  سبح ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar. 

يَسْتَغْفِرُونَ  fiili, sülâsi mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındandır. Sülâsisi غفر ‘dir. 

Bu bab fiile talep, tahavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar. 


 اَلَٓا اِنَّ اللّٰهَ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ

 

اَلَٓا  tenbih harfidir. اَلَٓا : Konuşmacı, dinleyicilerin dikkatini çekmek, onları uyarmak ve konuşacağı sözün önemini belirtmek için konuşmasını bu edatla başlatır. Onun için bu edata istiftah ve tembih edatı denilmiştir.(Arap Dilinde Edatlar, Hasan Akdağ) 

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  اللّٰهَ  lafza-i celâli  اِنّ ‘nin ismi olup lafzen mansubdur. 

هُوَ  fasıl zamiridir. Zamiru’l Fasl (ضَمِيرُ الفَصْلِ  Ayırma Zamiri): Umumiyetle mübteda marife, haberse nekre gelir: Ancak, haber mübteda gibi marife olunca çoğu defa aralarında -îrabdan mahalli olmayan- bir zamir bulunur. Haber ile sıfatı birbirinden ayırdığı için buna “zamiru’l fasl” (ضَمِيرُ الفَصْلِ  ayırma zamiri) denir.

Zamirler ne mevsuf ne de sıfat olurlar. Bundan dolayı marife olan iki ismin arasına girince iki ismin arası açılır; sıfat – mevsuf olma durumları ortadan kalkar, mevsuf mübteda, sıfat da haber olur.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الْغَفُورُ  kelimesi,  اِنّ ‘nin haberi olup lafzen merfûdur.  الرَّح۪يمُ  kelimesi,  اِنّ ‘nin ikinci haberi olup lafzen merfûdur. 

الْغَفُورُ - الرَّح۪يمُ  kelimeleri, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

تَكَادُ السَّمٰوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْ فَوْقِهِنَّ

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. 

كَاد ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Nakıs fiilin muzari sıygasında gelmesi hudûs, istimrar, tecessüm ve teceddüt ifade etmiştir.

تَكَادُ  fiili mukarabe fiillerindendir.  كَانَ  gibi amel eder.  السَّمٰوَاتُ  ismi,  يَتَفَطَّرْنَ مِنْ فَوْقِهِنَّ   haberidir.

Nakıs fiil  تَكَادُ ’nun haberinin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

مِنْ فَوْقِهِنَّ  ‘deki  مِنْ  harf-i ceri zaiddir. Zarfla birlikte zai olarak gelişi, zarfın manasını yani üste olmayı tekid içindir. Zarf, parçalanma halini ve bulunduğu yerin halini zihinde canlandırmayı ifade eder. (Âşûr)

مِنْ فَوْقِهِنَّ (Yukarılarından) ifadesi, göklerin çatlama noktasının o göklerin yukarısı cihetinden başlayarak onun altındaki tabakalara doğru devam etmesini ifade eder. Burada söz konusu ifadenin özellikle getirilmesi mucizelerin en büyüğünün ve Allah Teâlâ'nın azametine, celâline en çok delalet eden mucizenin gösterilen o yönden geliyor olmasından dolayıdır. (Rûhu-l Beyân-Fahreddin er-Râzî)


وَالْمَلٰٓئِكَةُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِمَنْ فِي الْاَرْضِۜ

 

Cümle atıf harfi وَ ‘la istînâfa matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

الْمَلٰٓئِكَةُ  mübtedadır.  يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ  cümlesi, haberdir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.  

رَبِّهِمْ  izafeti muzâfun ileyhin şanı içindir.

يُسَبِّحُونَ ‘nin mef’ûlü,  بِحَمْدِ رَبِّهِمْ  sözünün eşliği dolayısıyla mahzuftur. Takdiri, يُسَبِّحُونَ رَبَّهم  (Rablerini tesbih ederler) şeklindedir.  بِ  muhasebe içindir. ‘’Rablerini hamd eşliğinde tesbih ederler.’’ şeklinde takdir edilir. (Âşûr)  

Hak Teâlâ'nın  وَالْمَلٰٓئِكَةُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ [Melekler Rablerine hamd ile tesbih ediyorlar] ifadesi, meleklerin celâl ve kibriya âlemine yönelik tarafına,  وَيَسْتَغْفِرُونَ لِمَنْ فِي الْاَرْضِۜ [Yerdeki kişilerin de bağışlanmalarını istiyorlar] ifadesi de onların, maddeler âlemine yönelik yüzlerine bir işarettir. Bu ne güzel incelik, bu ne kadar kıymetli bir şey?! Bu ruhların, beşer ruhlarını mahlukat (madde) çukurundan, marifetullah'ın zirvesine çekip çıkarmadaki ne müthiş tesiri...(Fahreddin er-Râzî)

وَيَسْتَغْفِرُونَ لِمَنْ فِي الْاَرْضِ  cümlesi, atıf harfi  وَ  ile makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  مَنْ , başındaki harf-i cerle birlikte  يَسْتَغْفِرُونَ  fiiline mütealliktir. Sılası mahzuftur. فِي الْاَرْضِ  bu mahzuf sılaya mütealliktir. Sılanın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Cümlede fiiller muzari sıygada gelerek hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. 

 السَّمٰوَاتُ  ve  الْاَرْضِۜ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.

يُسَبِّحُونَ - بِحَمْدِ - يَسْتَغْفِرُونَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatları vardır.


اَلَٓا اِنَّ اللّٰهَ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ

 

Ayetin son cümlesi istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. 

اِنَّ , fasıl zamiri ve  اَلَٓا  ile tekid edilen cümle, faide-i haber inkârî kelamdır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Müsnedin yani  الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ  kelimelerinin marife gelmesi kasr oluşturmuştur. Böylece bu iki sıfata sahip olan tek zatın O olduğu, hiçbir benzeri olmadığı ifade edilmiştir. Bu iki vasıf kemâl derecede olmak üzere, sadece Allah’a aittir. 

Cümledeki  هُوَ  fasıl zamiridir. Bu zamir, tekid ifade eder. Pekiştirme dışındaki bir faydası da ihtisas ifade etmesidir. Böylece kendisinden sonra gelen kelime de sıfat değil haber olur. Haber, cümlede sıfattan daha kuvvetli bir rükündür.

اِنَّ ’nin haberinin  الْ  ile marife gelmesi, müsnedün ileyhin bu vasıfla kemâl derecede muttasıf olduğuna işaret eder. Haber olan iki vasfın aralarında  و  olmadan gelmesi her ikisinin birden müsnedün ileyhte mevcut olduğuna işaret eder.

الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. Bu iki kelimenin ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu, teşâbüh-i etrâf sanatıdır. Her ikisi de mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Ayetin fasılası tezyîl cümlesidir. (Âşûr) 

İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu (sabit olması) veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Şayet içlerinde Allah’ın düşmanı kâfirler olduğu halde, meleklerin yeryüzündekiler için istiğfarda bulunmaları nasıl uygun olabilir? Üstelik [Allah’ın, meleklerin… laneti şüphesiz bunların üzerinedir!] (Bakara 2/161) buyurulmuştur. Onlara lanet edenler nasıl onlar için istiğfarda bulunacak? dersen şöyle derim: Yeryüzündekiler için ifadesi yeryüzü halkı cinsine delalet eder. Bu cins olma durumu da onların hem tümünü hem de bir kısmını kapsar. Bu durumda hem tümünün hem de bir kısmının kastedilmiş olması mümkündür. Meleklerin Allah’ın velileri olan müminlerden başkası için istiğfarda bulunmayacaklarına dair delil de bulunduğu için burada Allah Teâlâ sadece müminleri kastetmiştir. (Keşşâf)