Zuhruf Sûresi 77. Ayet

وَنَادَوْا يَا مَالِكُ لِيَقْضِ عَلَيْنَا رَبُّكَۜ قَالَ اِنَّكُمْ مَاكِثُونَ  ...

(Görevli meleğe şöyle seslenirler:) “Ey Mâlik! Rabbin bizim işimizi bitirsin.” O da, “Siz hep böyle kalacaksınız” der.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَنَادَوْا ve seslendiler ن د و
2 يَا مَالِكُ Malik م ل ك
3 لِيَقْضِ hüküm versin ق ض ي
4 عَلَيْنَا bizim hakkımızda
5 رَبُّكَ Rabbin ر ب ب
6 قَالَ dedi ق و ل
7 إِنَّكُمْ siz
8 مَاكِثُونَ kalacaksınız م ك ث
 

Zıtların yan yana getirilmesi ve bu şekilde karşılaştırma yapıl­ması her birinin farkını daha açık ve canlı bir şekilde ortaya çıkarır. Bu sebeple cennetliklerin mazhar olacakları nimetler açıklandıktan hemen sonra cehennemliklerin durumu tasvir edilmiştir. Herkes cehenneme ateşini dünyadan götürür. Allah hiçbir kuluna zulmetmez. İnsana hem bazı ödevler yüklemek hem de bunları yapacak güç ve imkân vermemek zulümdür. Şu halde Allah kullarına bu imkânı ve gücü vermiştir. Ancak inkârcı ve günahkâr kullar ellerindeki imkânı kötüye kullanmış, kendilerine cehennemin yolunu yine kendileri açmışlardır.

Gāfir sûresinde (40/49) cehennemliklerin, burada görevli meleklerden, “azaplarının hafifletilmesi için Allah’a aracı olup dua etmelerini istedikleri”, ancak bu taleplerinin kabul görmediği zikredilmişti. Burada ise kurtuluştan ümit kesen cehennemliklerin, son çare olarak Mâlik isimli üst görevliye başvurarak öldürülüp yok edilmelerini istediklerini görüyoruz. Kendilerine verilen cevap, dünyada iken peygamberlerin anlattıklarına uygundur: “Cehennem azabı, Allah’a ortak koşanlar, O’nu ve âhireti inkâr edenler için ebedîdir.”

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 785-786
 

وَنَادَوْا يَا مَالِكُ لِيَقْضِ عَلَيْنَا رَبُّكَۜ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  نَادَوْا  mahzuf elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. 

يَا  nida harfidir.  مَالِكُ  münada olup lafzen merfû, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. Nidanın cevabı  لِيَقْضِ عَلَيْنَا رَبُّكَ ‘dır. 

لِ  emir lamıdır.  يَقْضِ  illet harfinin hazfiyle meczum muzarı fiildir. عَلَيْنَا  car mecruru  يَقْضِ  fiiline mütealliktir.  رَبُّكَ  fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 


 قَالَ اِنَّكُمْ مَاكِثُونَ

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ‘dir.

Mekulü’l-kavli  اِنَّكُمْ مَاكِثُونَ ‘dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  كُمْ  muttasıl zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.

مَاكِثُونَ  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle irablanırlar. 

مَاكِثُونَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  مكث  fiilinin ism-i failidir. 

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَنَادَوْا يَا مَالِكُ لِيَقْضِ عَلَيْنَا رَبُّكَۜ

 

وَ , istînâfiyyedir. 

İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine irab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

Cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

يَا مَالِكُ لِيَقْضِ عَلَيْنَا رَبُّكَ  cümlesi beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.  يَا  harfi tenbihdir.  مَالِكُ  nekre-i maksude münada, nasb mahallinde damme üzere mebnidir.

Fasılla gelen nidanın cevap cümlesi  لِيَقْضِ عَلَيْنَا رَبُّكَ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

لِ  emir lamıdır. 

عَلَيْنَا  car mecruru  لِيَقْضِ ‘ye mütealliktir. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  عَلَيْنَا , durumun onlara has olduğunu vurgulamak için fail olan  رَبُّكَۜ ‘ye takdim edilmiştir.

رَبُّكَ  izafeti muzâfun ileyhe tazim ve teşrif içindir.

Arapçada bir cümlenin, kendisinden önceki cümle ile irap yönüyle irtibatlı olmamasına istinâfiyye cümlesi denilmektedir. Münadada aynı durum söz konusudur. Münadadan sonra gelen yeni cümle, istinâfiye cümlesidir. İrapta mahalli yoktur. Arapçada münâdâ ve münâdâdan sonra gelen cümlenin ayrı cümle oluşu nahiv ve belâgat açısından dikkat çekicidir. Nahiv açısından iki yapı arasında öğe irtibatı kurulmamış; bağımsız cümleler kabul edilmiştir. Belâgat açısından ise, tek kelimeden oluşan münada, bir cümle olarak kabul edilmiştir. (Ksü İlahiyat Fakültesi Dergisi 26 (2015) Arap Dilinde Münada Ve İşlevleri Prof.Dr. M. Akif Özdoğan)

Cehennemden kurtulma ümidini yitiren kâfirlerin cehennem muhafızına seslenişlerinin anlatıldığı bu ayette  وَنَادَوْا يَا مَالِ  kıraatına göre terhim bulunmaktadır. Farklı kıraat vecihlerine de sık sık yer veren Beyzâvî, ayetin terhim üslubuna göre okunuşunu da vererek konuyla ilgili şu açıklamaları yapar: “Münada kısaltılarak  يَا مَالِ  şeklinde kesreli, yahut  يَا مَالُ  biçiminde dammeli de okunmuştur. Belki de bu durum onların (cehennemliklerin) zayıflıklarını akla getirmektedir; öyle ki lafzı tamamlamaya mecalleri yoktur. Keza aceleleri vardır; panik halindedirler. Bunun içindir ki  يَا مَالُ (ey malik) şeklinde sözü kısa kesip; [Rabbin bizi öldürsün] demişlerdir. (Süleyman Gür, Kâzî Beyzâvî Tefsîrinde Belâgat İlmi Ve Uygulanışı) 


قَالَ اِنَّكُمْ مَاكِثُونَ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldır.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli,  اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden,  اِنَّ  ve isim cümlesi ile tekid edilen bu ve benzeri cümleler muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müsned olan  مَاكِثُونَ , ism-i fail vezninde gelerek durumun devam ve sübutuna işaret etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, Tevbe/120-121, s. 80)

لِيَقْضِ عَلَيْنَا رَبُّكَۜ  cümlesi ile  اِنَّكُمْ مَاكِثُونَ  cümlesi arasında mukabele sanatı oluşmuştur.

مَاكِثُونَ  sözü ile “orada ebedi kalacakları” değil, “asla ölmeyecekleri” murad edilmiştir. مَاكِثُونَ  kelimesinin manası ‘diri olarak beklemek’tir, dolayısıyla bu da [Rabbin bizi öldürsün] sözüne mutabık bir cevaptır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 4, s.336)