Câsiye Sûresi 12. Ayet

اَللّٰهُ الَّذ۪ي سَخَّرَ لَكُمُ الْبَحْرَ لِتَجْرِيَ الْفُلْكُ ف۪يهِ بِاَمْرِه۪ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَۚ  ...

Allah, içinde gemilerin, emriyle akıp gitmesi, O’nun lütfunu aramanız ve şükretmeniz için denizi sizin hizmetinize verendir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 اللَّهُ Allah’tır
2 الَّذِي O ki
3 سَخَّرَ boyun eğdirdi س خ ر
4 لَكُمُ size
5 الْبَحْرَ denizi ب ح ر
6 لِتَجْرِيَ akıp gitsin diye ج ر ي
7 الْفُلْكُ gemiler ف ل ك
8 فِيهِ onun içinde
9 بِأَمْرِهِ buyruğuyla ا م ر
10 وَلِتَبْتَغُوا ve payınızı arayasınız diye ب غ ي
11 مِنْ -ndan
12 فَضْلِهِ O’nun lutfu- ف ض ل
13 وَلَعَلَّكُمْ ve umulur ki
14 تَشْكُرُونَ şükredersiniz ش ك ر
 

Yine kâinat kitabına dönülmekte, deniz, kara ve göklere dikkat çekilerek hem bunların yaratanı bulduran bir gözle okunmasına hem de buralardan insanlara sunulan nimetler sebebiyle Allah’a şükredilmesine yönlendirme yapılmaktadır. Araya yerleştirilen 6-11. âyetlerde Kur’an’a dikkat çekilmesi, onun öneminin ve niteliklerinin açıklanması, dolaylı olarak “doğru düşünme, nimetlerden hakkıyla yararlanma ve onları lutfeden Allah’a şükretme vazifelerini yerine getirmek için”insanların, Kur’an’ın rehberliğine muhtaç olduklarının altını çizme amacına yöneliktir. Mümin hem aklını ve duyu organlarını kullanarak kâinat kitabını okuyacak, hem de Kur’an’ı okuyarak ilâhî irşattan istifade edecektir; bu takdirde iki kanat elde edilmiş olacak, tek kanatla ulaşılması mümkün olmayan bilgi ufuklarına, aşkın hedeflere ulaşılacaktır.

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 13-14
 

اَللّٰهُ الَّذ۪ي سَخَّرَ لَكُمُ الْبَحْرَ لِتَجْرِيَ الْفُلْكُ ف۪يهِ بِاَمْرِه۪ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ 

 

 

İsim cümlesidir.  اَللّٰهُ  lafza-i celâl mübteda olup lafzen merfûdur. Müfred müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي  haber olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  سَخَّرَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.

سَخَّرَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  لَكُمُ  car mecruru  سَخَّرَ  fiiline mütealliktir. الْبَحْرَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

لِ  harfi,  تَجْرِيَ  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. 

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  سَخَّرَ  fiiline mütealliktir.  تَجْرِيَ  fetha ile mansub muzari fiildir.  الْفُلْكُ  fail olup lafzen merfûdur.  ف۪يهِ  car mecruru  تَجْرِيَ  fiiline mütealliktir.  بِاَمْرِه۪  car mecruru  الْفُلْكُ ‘nin mahzuf haline mütealliktir. 

لِتَبْتَغُوا  atıf harfi  وَ ‘la  لِتَجْرِيَ ‘ye matuftur.  لِ  harfi,  تَبْتَغُوا  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.  

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  سَخَّرَ  fiiline mütealliktir. 

تَبْتَغُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. مِنْ فَضْلِه۪  car mecruru  تَبْتَغُوا  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

سَخَّرَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  سخر ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

تَبْتَغُوا  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  بغي ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.


وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَۚ

 

Ayet, atıf harfi  وَ ‘la mukadder istinâfa matuftur. Takdiri, لعلّكم ترزقون (Umulur ki rızıklandırılırsınız) şeklindedir.

لَعَلَّ , terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir.  إنَّ  gibi ismini nasb haberini ref eder. Tereccî, husûlü arzu edilen ve sevilen, imkân dahilinde olan bir şeyin istenmesidir.  كُمْ  muttasıl zamir  لَعَلَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur.  تَشْكُرُونَۚ  fiili  لَعَلَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.  تَشْكُرُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

 

اَللّٰهُ الَّذ۪ي سَخَّرَ لَكُمُ الْبَحْرَ لِتَجْرِيَ الْفُلْكُ ف۪يهِ بِاَمْرِه۪ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Müsnedin ism-i mevsûlle marife olması tazim kastının yanında, sonraki habere dikkat çekmek içindir. Hasr kasdedilerek mübteda ve haber marife olarak gelmiştir. Bu vasfa sahip olan Allah'tan başka hiçbir varlık yoktur.  اللّٰهُ  maksûr/mevsûf,  الَّـذ۪ٓي  maksûrun aleyh/sıfat olmak üzere kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır.

Ayetteki kasr, müşriklerin inancını iptal eden kasr-ı kalbdir.  لِتَجْرِيَ الْفُلْكُ ف۪يهِ بِاَمْرِه۪  cümlesi, لَكُمُ  ‘den bedel-i iştimâldir. Çünkü genel olan şeyin tafsilatlandırılmak istenmesi vardır. (Âşûr) 

Müsnedin ismi mevsûlle marife olması, kasr-ı hakîkî içindir. İlaveten ism-i mevsûlun tercih edilmesi; ism-i mevsûlden sonra gelecek sıla cümlesini merakla beklemeye sevk edebilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Haber konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي ’nin sılası olan  سَخَّرَ لَكُمُ الْبَحْرَ , müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  لَكُمُ , ihtimam için mef’ûl olan الْبَحْرَ ‘e takdim edilmiştir. Sebep bildiren harf-i cer  لِ ’nin gizli  أنْ ’le masdar yaptığı  لِتَجْرِيَ الْفُلْكُ ف۪يهِ بِاَمْرِه۪  cümlesi, mecrur mahalde masdar teviliyle,  سَخَّرَ  fiiline mütealliktir. Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

Aynı üsluptaki ikinci masdar-ı müevvel olan  وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪  cümlesi ilk masdar-ı müevvele matuftur. Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olmaları  فَضْلِ  ve اَمْر  için tazim ve teşrif ifade eder.

الْبَحْرَ - الْفُلْكُ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. 

الْفُلْكُ  kelimesindeki elif-lâm takısı cins içindir. (Âşûr)

Allah Teâlâ’nın insanlara lütfettiği bir kısım nimetlerin zikredilmesi ile Allah'ın yaratıcı kudretinin yüceliği sergilenmektedir. Asıl amaç yüce kudretini muhataba göstermektir.

Kevnî ayetlerin sayılmasının altında bu yüceliği vurgulama amacı vardır. Bu idmâc sanatıdır.

طلب  ve  ابْتِغَاءَ  kelimeleri arasındaki fark,  ابْتِغَاءَ 'nın istekle alakalı olup, daha fazla merak ve enerji ile istemeyi ifade etmesidir.  لِتَبْتَغُوا (arzunuz) sözü; yemek, süs ve meta gibi şeyler için kullanılmaz. Çünkü bunlar zâtı sebebiyle istenen şeyler değildir. Bu kelimeyle kastedilen şey: istemek, ciddi olarak çalışmak, uğraşmaktır. Sanki Allah Teâlâ gemiyi insanların denizdeki hazineleri araştırması için yüzdürmüştür; tıpkı üzerinde yürümemiz için arzı boyun eğdirdiği gibi. Bunlar ve benzerleri, bizim emrimize amade kıldığı nimetlerdeki Allah'ın esrarını öğrenmek içindir. Bu sır, nimetleri bizim emrimize veren için bir anahtardır. Bu sırlardan ulaşılan miktar, Allah'ın onların içine koyduğu hayırdan bizim payımıza düşen kısımdır. Emrimize amade kılınmış bütün kâinat Allah'ın bizim için koyduğu hazinelerdir. Bunların içinden aldığımızı alırız, diğerleri bizden sonraki nesillere kalır. Bunların sonu gelmez. İyilikler tükenmez, sadece gafiller bundan ellerini çeker. Gözünü dört açan ve tetikte olan kullar ise bu konunun peşine düşer. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 6, s. 91)

سَخَّرَ : Bir şeyi zorla hizmete koşmak, itaat ettirmek ve boyun eğdirmektir.  لَكُمُ kelimesindeki lâm, bağlaç veya sebep gösterme lamı olabilir. Bağlaç olduğuna göre ‘sizin emrinize verdi’ demek olur. Sebep gösterme lamı olduğuna göre de ‘sizin için’, yani ‘sizin menfaatiniz amacı ve hikmeti için emriyle sizin hizmetinize vermiştir’ demek olur. "Emri ile" kaydı buna bir işaret gibidir. Emriyle onda gemiler hareket etsin diye. Yani sizin menfaatiniz için ise de sizin emrinizle değil, O'nun emri ile hareket etmesi için emrinize verdi. Emri, izin ve iradesi ve ona delalet eden işlerle ilgili hükmü demektir ki hem geminin hacmi ile aynı hacimdeki su arasındaki hafiflik ve ağırlık oranını ve hem onunla harekete geçiren güç arasındaki şiddet ve karşı koymak oranını, hem de çevredeki durum ve şartların onlarla uygun bir şekilde sevk ve idare etmesi hükümlerini kapsar. Yoksa insanlar her istedikleri gibi denizde tasarruf edemezler. Allah'ın emrini tatbik etmeden sırf kendi emirleriyle gemi yürütemezler. Allah'ın emriyle gemi yürüsün ve Allah'ın lütfundan isteyip arayasınız diye ticaret, dalgıçlık, avcılık ve diğer araştırma ve kazanma şekilleriyle kara ve denizde tasarruf edip kazanasınız. Hem de umulur ki şükredersiniz. Şükür yalnız nimeti ve nimetin zevk ve neşesini sezmek değil, nimeti vereni tanımak ve O'nun nimeti karşılığında O'nu yüceltmektir. (Elmalılı)

 

 وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَۚ

 

Ayetin fasılası, takdiri  لعلّكم ترزقون (Umulur ki rızıklandırılırsınız) olan, mukadder istînâfa matuftur. Vukuu mümkün durumlarda kullanılan tereccî harfi  لَعَلَّ ‘nin dahil olduğu isim cümlesi, gayrı talebî işaî isnaddır.

‘Umulur ki’ anlamında olan  لَعَلَّ , Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde “...olsun diye, ...olması için” şeklinde tercüme edilir. Dolayısıyla cümle vaz edildiği inşâ formundan çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

لَعَلَّ  gerçek kullanımında ümit ve beklenti tesis etmek içindir. Bazen mecâz-ı mürsel yoluyla inkâr ve tahzir (sakındırma) manasında da kullanılabilmektedir. (İbn Âşûr)

لَعَلَّ  kelimesi ihtimal ilişkisi kurar. َTevakku anlamı da vardır. Tevakku istenilen bir şeyin gerçekleşmesini ummak/beklemek, istenmeyen bir şeyden de endişe duymaktır.

لَعَلَّ  edatı gerçekleşmesi mümkün olan şeylere hastır.  لَعَلَّ ’nin ifade ettiği ihtimal, bir şeyin gerçekleşmesiyle gerçekleşmemesinin eşit olması durumudur. el-Mâleki İbn Hişâm gibi bazı nahivciler buna tevakku demektedirler. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)

Recâ harfi  لَعَلَّ  isteme anlamı için istiare edilmiştir. Dikkat edilirse kendisine, -sanki talep edesiniz diye, şükredesiniz diye deniyormuşçasına- gerekçelendirme lâmının fonksiyonu icra ettirilmiştir. (Keşşâf)

Cümlede müsned olan  تَشْكُرُونَ ‘nin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)