Câsiye Sûresi 14. Ayet

قُلْ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا يَغْفِرُوا لِلَّذ۪ينَ لَا يَرْجُونَ اَيَّامَ اللّٰهِ لِيَجْزِيَ قَوْماً بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ  ...

İnananlara söyle, Allah’ın (ceza) günlerinin geleceğini ummayanları (şimdilik) bağışlasınlar ki Allah herhangi bir topluma (kendi) kazandığının karşılığını versin.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قُلْ söyle ق و ل
2 لِلَّذِينَ kimselere
3 امَنُوا inanan(lara) ا م ن
4 يَغْفِرُوا affetsinler غ ف ر
5 لِلَّذِينَ kimseleri
6 لَا
7 يَرْجُونَ ummayan(ları) ر ج و
8 أَيَّامَ günlerini ي و م
9 اللَّهِ Allah’ın
10 لِيَجْزِيَ cezalandırması için ج ز ي
11 قَوْمًا bir toplumu ق و م
12 بِمَا sebebiyle
13 كَانُوا oldukları ك و ن
14 يَكْسِبُونَ yapıyorlar ك س ب
 

Âyetin nüzûl sebebi ile ilgili olarak birkaç rivayet vardır, bunların ortak noktası, Kur’an’ın, kendisine inanmayanlarla ilgili açıklamalarını kabul etmeyen, dolayısıyla âhirette çekecekleri cezayı da inkâr eden kâfirlerin çeşitli vesilelerle Hz. Peygamber’e ve müslümanlara yaptıkları hakaretlere sahâbenin fiilen cevap verme ve cezalandırma teşebbüsleridir (Kurtubî, XVI, 157 vd.). Asıl mücadele konusu daha önemli olduğu için müminler, böyle önemsiz şeylerle meşgul olmaktan, güçlerini bunlar için harcamaktan menedilmişler, teselli olarak da “Kimsenin yaptı­ğının yanına kalmayacağı, Allah’ın hak edenleri gerektiği gibi cezalan­dıracağı” bildirilmiştir. 

“Cezalandıracaktır” kısmını “günler”e bağlayarak âyete, “... Allah’ın, bir topluluğu yaptıkları yüzünden cezalandırmak için tahsis ettiği günlerine inanmayanları bağışlasınlar” şeklinde meâl vermek de mümkündür. Bu takdirde din özgürlüğü vurgulanmış, dünyada inanmayanlara baskı yapılamayacağı, onların cezalarının âhirette Allah tarafından verileceği ifade edilmiş olmaktadır. 

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 14-15
 

  Cezeye جزي :

  جَزاءٌ  sözcüğü yetmek ve kâfi gelmek ya da yeterlilik ve kifâyet demektir. Hayırsa hayırla, şerse şerle mukabele anlamında  yeterliliğe sahip mukabele/karşılıktır.

  جِزْيَةٌ ise zimmet ehlinden alınan vergidir. Böyle adlandırılması canlarının ve mallarının korunması karşılığında alınan vergi olmasındandır. (Müfredat) 

  Kuran’ı Kerim’de farklı türevlerde 118 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri ceza, cizye, mücâzat ve tecziyedir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

قُلْ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا يَغْفِرُوا لِلَّذ۪ينَ لَا يَرْجُونَ اَيَّامَ اللّٰهِ لِيَجْزِيَ قَوْماً بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ

 

Fiil cümlesidir.  قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri,  أنت ’dir.

الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûlu,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  قُلْ  fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  اٰمَنُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.

اٰمَنُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. يَغْفِرُوا  cümlesi  فَ  karinesi olmaksızın mukadder şartın cevabıdır. Takdiri,  إن تقل لهم اغفروا (Onlara affedin dersen) şeklindedir. 

يَغْفِرُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

Mekulü’l-kavl mahzuftur. Takdiri,  اغفروا (affedin) şeklindedir. قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur 

الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl  بِ  harf-i ceriyle birlikte يَغْفِرُوا  fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  لَا يَرْجُونَ اَيَّامَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.  

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَرْجُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

اَيَّامَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  اللّٰهِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

لِ  harfi,  يَجْزِيَ  fiilini gizli  اَنْ  ile nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.  اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle birlikte mahzuf fiiline mütealliktir. Takdiri,  اغفروا  şeklindedir.

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

يَجْزِيَ  fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  قَوْماً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

ماً  müşterek ism-i mevsûl  بِ  harf-i ceriyle birlikte  يَجْزِيَ  fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  كَانُوا يَكْسِبُونَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

بِ  harf-i ceri mecruruna ilsak, sebep, musahabe, zaid, karşılık-bedel, istiane, zaman-mekân zarfı gibi manalar kazandırabilir. Burada sebep manasındadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

كَانُوا  damme üzere mebni nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.

كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamir olarak mahallen merfûdur. يَكْسِبُونَ۟  fiili  كَانُوا ’nun haberi olarak mahallen mansubdur.

يَكْسِبُونَ۟  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

 

قُلْ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا يَغْفِرُوا لِلَّذ۪ينَ لَا يَرْجُونَ اَيَّامَ اللّٰهِ لِيَجْزِيَ قَوْماً بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ

 

İstinâfiye olarak fasılla gelen ayet, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

قُلْ  fiiline müteallik ism-i mevsûlun sılası olan  اٰمَنُوا  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.

قُلْ  fiilinin takdiri  إن تقل لهم اغفروا (Onlara affedin dersen) olan mekulü’l-kavli mahzuftur. Bu takdire göre cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Mahzuf şartın ve emrin cevabı olan  يَغْفِرُوا لِلَّذ۪ينَ لَا يَرْجُونَ اَيَّامَ اللّٰهِ  cümlesi, meczum muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mecrur mahaldeki ikinci ism-i mevsûl, يَغْفِرُوا  fiiline mütealliktir. Sılası olan  لَا يَرْجُونَ اَيَّامَ اللّٰهِ  cümlesi, menfi muzari fiil sıygasıyla gelmiş, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Az sözle çok anlam ifadesi için gelen  اَيَّامَ اللّٰهِ  izafeti,  اَيَّامَ  için tazim ifade eder.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

لَا يَرْجُونَ اَيَّامَ اللّٰهِ  [Allah’ın günlerinin başlarına gelip çatacağını ummayanlar] sözü, “Allah'ın  düşmanlarının başına belâlar getireceği günleri inkâr edenlerden” kinayedir.

اَيَّامِ اللّٰهِ  ifadesi istiaredir. Allahu a’lem, bu ayetten maksat, Allah’ın kendi düşmanlarından ve ‘Âd, Semud ve benzerleri gibi O’nun cezasına müstehak olmuş kavimlerden oluşan geçmiş toplumların başlarına getirdiği felaket günlerinin hatırlatılmasıdır. Bu tabir, ‘’eyyâmu’l Arap’’ (Arapların günleri) sözümüz gibidir. Biz bu terkiple sadece Arapların, aralarında meydana gelmiş meşhur olayları ve büyük savaşları kastederiz. Ayrıca buradaki ‘’eyyâm’’ın ,- belirttiğimiz üzere- onların ceza ve felaket günleri anlamına geldiği gibi ’’nimet ve ihsan günleri’’ olması da mümkündür. Buna göre ayetin anlamı şöyle olur: ‘’Allah’ın kendilerine ve geçmiş atalarına, düşmanlarını püskürtmek, geçim sıkıntılarını gidermek, bol nimet ve ihsanlarda bulunmak suretiyle lütfettiği günleri onlara hatırlat.’’ Bilirsin ki ’’Arapların gaza ve savaşları’’ demek olan ‘’eyyamu’l Arap’’ da, bazı Araplara üstünlük ve galibiyet nasip edilmiş olup, bu ise onlara ihsan edilen nimetler kabilindendir. Bazıları için de afet ve felaket gerçekleşmiş olup, bu da onlar için ceza günleri demektir. Sonuç olarak buradaki ’’eyyam’’, İlâhi ihsan ve cezanın hatırlatılmasını kastetmiş olanlar için ‘’hatırlatma’’ (التذكرة) demektir. (Şerîf er-Radî, Kur’ân Mecazları)

[Allah'ın günleri(nin geleceği)ni ümit etmeyenleri(n ezalarına)... ] ibaresi, Kur’an'da sadece bu ayette geçmiştir. Bu ibaredeki  يَغْفِرُوا  fiili, mekulü'l-kavl değildir. Çünkü Rabbimiz, Resulullah'ın bize  يَغْفِرُوا  demesini değil,  إِغْفِرُوا  demesini emretmiştir. Dolayısıyla bu mef’ûl hazfolmuş, cevabı zikredilmiştir.

اَيَّامَ اللّٰهِ  [Allah'ın günleri] ibaresi, ‘Allah'ın olayları’ demektir. اَيَّامَ العرب, yani ‘Arap olayları’, yevm-i Temîm, Temîm günü/olayı gibi kullanılır. O günde olan olayların eyyâm şeklinde isimlendirilmesinin sırrı, ilk olarak olayların zamanı olması sebebiyledir. Hal yerine mahallin kullanılması gibi, olaylar yerine de zaman kelimesi kullanılmıştır. Bu, açıkça bilinen bir şeydir. Bunun altında yatan mana o olayların bilinen, meşhur olaylar olduğudur. O günlerde bunlardan daha önemli başka bir şey vuku bulmamıştır. Ve o olaylar,  اَيَّامَ (günler) kelimesi ile bilinmiştir. Böylece şöhreti ve tesiri dolayısıyla o günler için zaman ifade eden  اَيَّامَ  kelimesi alem, yani özel isim olmuştur. Bu çok yüce bir mecazdır.  اَيَّامَ اللّٰهِ  ibaresi, Allah'ın, kendisine yardım edenlere yardım ettiği günün olaylarını ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 6, s.109)

لِلَّذ۪ينَ ‘nin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Allah Teâlâ iman edenlere Peygamber’in (sav) söyleyeceği sözü (makûlü’l-kavl) hazf etmiştir; çünkü emrin cevabı buna delalet etmektedir. Buna göre ifade “Onlara ‘affedin’ de ki, affediversinler.” anlamındadır. (Keşşâf)

Sebep bildiren harf-i cer  لِ ’nin gizli  أنْ ’le masdar yaptığı  لِيَجْزِيَ قَوْماً بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ  cümlesi,  mecrur mahalde masdar teviliyle, قُلْ  fiiline mütealliktir. Takdiri, اغفروا (Affedin.) olan mahzuf fiile müteallik olmasına da cevaz vardır. 

Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

Mecrur mahaldeki masdar harfi  مَا , harf-i cerle birlikte  يَجْزِيَ  fiiline mütealliktir. Sılası olan  كَانُوا يَكْسِبُونَ  cümlesi,  كَان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

كَانُ ’nin haberi olan  يَكْسِبُونَ nin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

كَانُ ’in haberi muzari fiil olduğunda genellikle devam edegelen maziye, âdet haline gelmiş davranışlara delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde  كَانَ ‘nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)

كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi, durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Vakafât, s.103)

Zamir makamında zahir isimle gelen  قَوْماً ,  övgü maksadıyla yapılan, ibhamdan sonra izah babında ıtnâb sanatıdır.

قَوْماً ‘ deki tenkir tazim içindir. (Âşûr)

Zamir yerine zahir isim gelerek  قَوْماً  kelimesi zikredilmiştir. Zamir yerine açık isim gelmesi, قَوْماً  kelimesinin delaletleri sebebiyle olmuştur. Bu kelime nekre oluşu dolayısıyla herhangi bir kavme delalet eder. Mağfiret, müsamaha ve ateşkes onların normal tabiatı, yaratılışları gereğidir. Öyle ki onların adeti halini almış, mahiyetlerinin bir cüzü olmuştur.  كَانُوا  kelimesi de bu manayı destekler. Bu makamda haberin, isminin mahiyeti haline dönüştüğüne delalet eder. Yani, mağfiret ve müsamaha, onların mahiyetinin bir cüzüdür. Ayrıca  يَكْسِبُونَ  fiilinin muzari olarak gelişi, bu kerîm fiilin yaratılışın yenilendiğine delalet eder. Yani, fiil ya da olaylar yenilendikçe onların mağfireti de yenilenir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 6, s.111-112)

Cezanın (yapılana göre muamelenin) mutlak olması, bağışlama emrine illet (sebep) olamaz; çünkü anılan bağışlama olsun veya olmasın, yapılana göre muamele tahakkuk edecek. (Ebüssuûd)

İbn Abbas (ra)  لِلَّذ۪ينَ لَا يَرْجُونَ اَيَّامَ اللّٰهِ  ifadesine, ‘Allah'ın mükâfatlarını ummayan, ikâbından korkmayan ve geçmiş ümmetlerin başına gelenlerden çekinmeyenler’ manasını vermiştir. 

Bu ayetin doğruya en yakın olan manası şöyledir: " Önemsiz konularda ve hususlarda, onlarla çekişmemeye; onlardan kaynaklanan eziyet verici sözlere ve işlere aldırmamaktır." (Fahreddin er-Râzî)

الرَّجاءُ  kelimesi, murakabe etmek ve sevilen, arzu edilen bir şeyin olmasını beklemek demektir. Bu en meşhur manasıdır ve bu ayette de bu manasıyla gelmiştir.  الأيّامُ  kelimesi  اليَوْمَ  kelimesinin çoğuludur. Bu kelime çoğul veya tekil olarak bir kişinin, bir kavmin veya bir kabilenin ismine eklenir muzâf olursa, bu eklenen kişinin düşmanlarına karşı kazandığı galibiyetin olduğu gün anlamına gelir. (Âşûr)