وَتَرٰى كُلَّ اُمَّةٍ جَاثِيَةً۠ كُلُّ اُمَّةٍ تُدْعٰٓى اِلٰى كِتَابِهَاۜ اَلْيَوْمَ تُجْزَوْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَتَرَىٰ | ve görürsün |
|
2 | كُلَّ | her |
|
3 | أُمَّةٍ | ümmeti |
|
4 | جَاثِيَةً | toplanmış |
|
5 | كُلُّ | her |
|
6 | أُمَّةٍ | ümmet |
|
7 | تُدْعَىٰ | çağırılır |
|
8 | إِلَىٰ |
|
|
9 | كِتَابِهَا | kendi Kitabına |
|
10 | الْيَوْمَ | bugün |
|
11 | تُجْزَوْنَ | cezalandırılacaksınız |
|
12 | مَا | şeylerle |
|
13 | كُنْتُمْ | olduğunuz |
|
14 | تَعْمَلُونَ | yapıyor(lar) |
|
Öldükten sonra dirilmeyi, dünyada yapıp ettiklerinden hesaba çekilmeyi inkâr eden, bu konuları anlatan âyetleri alaya alan müşriklere, yanlış yollarında devam ettikleri takdirde nelerle karşılaşacakları daha detaylı olarak açıklanmak suretiyle imana gelmeleri teşvik edilmektedir.
Dünyada topluluklar (kavimler, kabileler, ümmetler, milletler...) sosyal gruplar olarak ayrılmış, her grup da kendi içinde alt bölünmelere tâbi tutulmuş, insanlık tarihinde birçok yer ve zamanda bu gruplar ayrı defterlere kaydedilmiş, burada grubun her ferdi için de bir hâne açılmıştır. Âyetlerden anlaşıldığına göre âhiret hesabı bakımından da hem gruplara birer defter tahsis edilmiş, hem de her bir ferdin yapıp ettikleri kayda geçirilmiştir.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 22-23
وَتَرٰى كُلَّ اُمَّةٍ جَاثِيَةً۠ كُلُّ اُمَّةٍ تُدْعٰٓى اِلٰى كِتَابِهَاۜ
Ayet, atıf harfi وَ ‘la önceki ayete matuftur. Fiil cümlesidir. تَرٰى elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. كُلَّ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. اُمَّةٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
كُلَّ kelimesi zaman veya mekân zarflarına muzâf olduğu zaman mef’ûlün fih manasında da değerlendirilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
جَاثِيَةً kelimesi hal olup fetha ile mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كُلُّ mübteda olup lafzen merfûdur. اُمَّةٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. تُدْعٰٓى fiili mübtedanın haberi olup mahallen merfûdur.
تُدْعٰٓى elif üzere mukadder damme ile merfû meçhul muzari fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هى 'dir. اِلٰى كِتَابِهَا car mecruru تُدْعٰٓى fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَلْيَوْمَ تُجْزَوْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
اَلْيَوْمَ zaman zarfı تُجْزَوْنَ fiiline mütealliktir. تُجْزَوْنَ mukadder sözün mekulü’l-kavli olarak mahallen mansubdur.
تُجْزَوْنَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur.
Müşterek ism-i mevsûl مَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. Aid zamiri mahzuftur.
كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. تُمْ muttasıl zamiri كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur. تَعْمَلُونَ fiili كان ’nin haberi olarak mahallen mansubdur.
وَتَرٰى كُلَّ اُمَّةٍ جَاثِيَةً۠
وَ , atıftır. Ayetin ilk cümlesi hükümde ortaklık nedeniyle يَخْسَرُ الْمُبْطِلُونَ cümlesine atfedilmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اُمَّةٍ ‘in nekre gelişi kesret, nev ve cins ifade eder.
جَاثِيَةً kelimesi haldir. Hal, anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
Ayette geçen جَاثِيَةً۠ kelimesi, dizleri üzerinde çökmek manasındadır. Nitekim bir kimsenin diz çökmesi durumunda, جثا فلان cümlesi kullanılır ki bu, ‘dizleri üzerinde çöküp oturdu’ demektir. Ayrıca, toparlanmak, toplanmak manasında da kullanılmıştır. (Nesefî, Medâriku’t Tenzîl ve Hakâîku’t Te’vîl)
كُلُّ اُمَّةٍ تُدْعٰٓى اِلٰى كِتَابِهَاۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Müsnedün ileyh olan كُلُّ اُمَّةٍ ‘in izafet formunda gelmesi, veciz ifade kastına matuftur.
Haber olan تُدْعٰٓى اِلٰى كِتَابِهَاۜ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder.
تُدْعٰٓى fiili, meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
اُمَّةٍ ’deki tenvin kesret, nev ve cins içindir.
كُلُّ ve اُمَّةٍ kelimelerinin tekrarında cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Kitabın meleklerin onların aleyhine yazdıkları kitap, amel defteri olduğu söylendiği gibi, gereğince amel edip etmediklerinin görülmesi için kendilerine indirilen kitap olduğu da söylenmiştir. Bir başka görüşe göre burada kitap, Levh-i Mahfuz'dur. (Kurtubî)
كُلَّ اُمَّةٍ (Her ümmet) ifadesinin bir daha tekrar edilmesi, ayetin bu noktasının tehdit ve sert ifadeleri gerektiren yer olmasındandır.
تُدْعٰٓى اِلٰى كِتَابِهَا (Kendi kitabına çağrılır) Yani her ümmet kendi amel defterine çağrılır. ”Ümmetin kitabı" ifadesi, ümmetle kitap arasındaki ilişki dolayısıyla mecazî bir ifadedir. Çünkü onların amelleri bu kitaplarda yazılıdır.
Bu ifadede, kulların aciz olduklarına Allah'ın ezelde kendi haklarında yazmış olduğu hususlarda herhangi bir güç ve kuvvetlerinin olmadığına, dünyada ve ahirette insanlara ancak durumlarına göre Allah'ın takdir edip yazmış olduğu şeylerin isabet edeceğine, başlarına geleceğine işaret vardır. Şu halde onların yaptıkları fiiller ancak Allah'ın takdirine göredir. (Ruhu’l Beyan)
اَلْيَوْمَ تُجْزَوْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
Fasılla gelen cümlede اَلْيَوْمَ تُجْزَوْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ , mukadder bir sözün mekulü’l-kavlidir. Takdiri, يقول لهم (Onlara der ki) olan fiilin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Bu takdire göre cümle, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan mekulü’l-kavl cümlesinde takdim-tehir sanatı vardır. Zaman zarfı اَلْيَوْمَ , ihtimam için amili olan تُجْزَوْنَ fiiline takdim edilmiştir. تُجْزٰى fiili meçhul bina edilerek mef’ûle dikkat çekilmiştir.
Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَا ‘nın sılası olan كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ cümlesi, nakıs fiil كان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir. كان ’nin haberi olan تَعْمَلُونَ ‘nin muzari fiil cümlesi olarak gelmesiyle hüküm takviye edilmiştir.
Ayetteki fiiller muzari sıygada gelerek hudûs, teceddüt ve istimrar ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
كان ’nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde كَانَ ’nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi, Sayı 41)