Câsiye Sûresi 34. Ayet

وَق۪يلَ الْيَوْمَ نَنْسٰيكُمْ كَمَا نَس۪يتُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَا وَمَأْوٰيكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَ  ...

Onlara şöyle denir: “Bugüne kavuşacağınızı unuttuğunuz gibi, bu gün biz de sizi unutuyoruz. Barınağınız ateştir. Yardımcılarınız da yoktur.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَقِيلَ ve denildi ق و ل
2 الْيَوْمَ bugün ي و م
3 نَنْسَاكُمْ sizi unuttuk ن س ي
4 كَمَا gibi
5 نَسِيتُمْ unuttuğunuz ن س ي
6 لِقَاءَ karşılaşmayı ل ق ي
7 يَوْمِكُمْ gününüzle ي و م
8 هَٰذَا bu
9 وَمَأْوَاكُمُ ve yeriniz ا و ي
10 النَّارُ ateştir ن و ر
11 وَمَا ve yoktur
12 لَكُمْ sizin için
13 مِنْ hiçbir
14 نَاصِرِينَ yardımcınız ن ص ر
 
“Bugün de biz sizi unutuyoruz” sözü, gerçek mânasında değil, mecazi olarak “Unutulmuşçasına sizi burada devamlı azaba terkederiz” demektir.
 

  Neseye نسي : 

  Nisyan نِسْيانٌ unutmak anlamına gelir ve insanın kendine emanet edileni bırakması ve terk etmesidir. Bu ya onun kalbinin /hafızasının zayıflığından, ya gafletten ya da kasıtlı olarak görmezden gelerek onun akıldan çıkmasına yol açmak şeklinde gerçekleşir. (Müfredat) 

  Kuran’ı Kerim’de farklı formlarda olmak üzere 34 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekli nisyandır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

وَق۪يلَ الْيَوْمَ نَنْسٰيكُمْ كَمَا نَس۪يتُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَا 

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

ق۪يلَ  fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir. الْيَوْمَ  zaman zarfı  نَنْسٰيكُمْ ‘ya mütealliktir.  نَنْسٰيكُمْ  fiil cümlesi naib-i fail olup mahallen merfûdur.

نَنْسٰيكُمْ  fiili  ى  üzere mukadder damme ile merfû  muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ‘dur. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

مَا  müşterek ism-i mevsûl  كَ  harf-i ceriyle birlikte mahzuf mef’ûlu mutlaka mütealliktir. Takdiri, نسيانا كنسيانكم لقاء (Sizin buluşmayı unutmanız gibi bir unutma) şeklindedir. İsm-i mevsûlun sılası  نَس۪يتُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَا ‘dır. Îrabdan mahalli yoktur.  

نَس۪يتُمْ  fiili  ى  üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur.  لِقَٓاءَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  يَوْمِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. هٰذَا  ism-i işareti  يَوْمِ ‘nin sıfatı olarak mahallen mecrurdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


وَمَأْوٰيكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَ

 

İsim cümlesidir. وَ  atıf harfidir.  مَأْوٰيكُمُ  mübteda olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. النَّارُ  mübtedanın haberi olarak lafzen merfûdur. 

وَ  atıf harfidir.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. لَكُمْ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealiktir.  

مِنْ  harf-i ceri zaiddir.  نَاصِر۪ينَ  lafzen mecrur, muahhar mübteda olarak mahallen merfûdur.  نَاصِر۪ينَ ’nin cer alameti  ى  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar. 

مِنْ  nefy, nehiy ve istifham ifadelerinden sonra gelen fail, mef’ûl ve mübtedaya dahil olduğunda zaid olur ve tekid bildirir. (M. Meral Çörtü Nahiv, s. 341)

نَاصِر۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan نصر  fiilinin çoğul ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Türkçemizdeki himaye eden, kollayan, yardım eden gibi kelimelerin karşılığı olan  نَاصِرٌ  kelimesi Kur'an-ı Kerim’de  نَاصِرُونَ  ve  اَنْصَارُ  şeklinde iki farklı cemi kipi ile gelmektedir. Bunlardan cemi müzekker salim kipi ile gelen  نَاصِرُونَ  kelimesi sekiz yerde, cemi kıllet kipi ile gelen  اَنْصَارُ  kelimesi de on bir ayette geçmektedir.

نَاصِرُونَ ; Âl-i İmran Suresi, 3/22, 56, 91, 150; Nahl Suresi, 16/37; Ankebût Suresi, 29/25; Rûm Suresi, 30/29; Casiye Suresi, 45/34; اَنْصَارُ; Bakara Suresi, 2/270; Âl-i İmran Suresi, 3 /52, 192; Maide Suresi, 5/72; Nuh Suresi, 71/25; Tevbe Suresi, 9/100, 117; Saff Suresi, 61/14. (Abdurrahman Güney, Arap Dili Ve Belâgatı Açısından Kur'an’da Sözcüklerin Çoğul Halleri)

 

وَق۪يلَ الْيَوْمَ نَنْسٰيكُمْ كَمَا نَس۪يتُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَا 

 

Ayet atıf harfi  وَ ‘la öncesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. İlk cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  

Meçhul bina edilerek mef’ûle dikkat çekilen  ق۪يلَ  fiilinin naib-i faili olan  الْيَوْمَ نَنْسٰيكُمْ كَمَا نَس۪يتُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَا  cümlesi, fiilin mekulü’l-kavlidir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Zaman zarfı  الْيَوْمَ  ihtimam için müteallakı olan  نَنْسٰيكُمْ  fiiline takdim edilmiştir.

كَ  teşbih harfi,  مَا  masdariyedir. Mecrur mahaldeki masdar-ı müevvel نَس۪يتُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَا  cümlesi, mahzuf mef’ûlü mutlaka mütealliktir. Cümlenin takdiri, نسيانا كنسيانكم لقاء  (Sizin buluşmayı unutmanız gibi bir unutma) şeklindedir. Bu takdire göre cümle, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

Ayetteki teşbihte benzetme yönü mahzuftur. Teşbih edatı zikredildiği için mürsel, benzetme yönü hazf edildiği için de mücmel teşbihtir.

لِقَٓاءَ يَوْمِهِمْ (karşılaşma günü) ifadesi hesap gününden kinayedir.

لِقَٓاءَ /kavuşmak fiilinin  لِقَٓاءَ /bugün kelimesine izafe edilmesi, masdarın zarfına izafesi demektir. Buna göre mana şöyle olur: Sizler bu gününüzde Allah'a kavuşmayı ve yaptıklarınızın karşılığını vermesini unuttunuz. Bu ifade ile onların dünya tarlasında unutma tohumunu ektikleri ahirette de unutulma meyvesini toplayacaklarına işaret edilmiş olur. (Ruhu’l Beyan)

هٰذَا  işaret ismi,  يَوْمِهِمْ  için sıfattır. Aklî bir duruma işaret ettiği için  هٰذَاۙ ’da istiare vardır.

Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi, aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücûdun tahakkuku”dur (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)

نَنْسٰيكُمْ - نَس۪يتُمْ  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Ayette müşâkele sanatı vardır. Cezanın  نَس۪يتُمْ  lafzıyla ifade edilmesinin sebebi öncesinde bu kelimenin geçmiş olmasıdır. 

Müşâkelenin lügat manası benzemektir. Istılah manası ise bir manayı, hakiki veya takdîrî olarak refakatinde bulunan bir lafız sebebiyle o manayı ifade eden lafızla değil de başka bir lafızla; lafzın zıddıyla, ya da münasib olan bir lafızla ifade etmek demektir. Müşâkelede lafız lügatta vaz olunduğu mana dışında kullanıldığı için bazı alimler bunu mecaz sayarak beyân ilmine dahil etmişlerdir. Bazıları ise cinas kabul etmişlerdir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

Bu ayette istiare-i temsîliye vardır. Yüce Allah, onların azapta bırakılmalarını istiare-i temsîliyye yo­luyla, bir yerde hapsedilip sonra da gardiyan tarafından unutulup yiyecek ve içecek verilmeyen, bunun neticesinde ölen kimseye benzetti. Ayetten maksat şudur: Sizi, azap içerisinde bırakacağız ve unutan kimsenin muamelesi gibi mua­mele edeceğiz. Çünkü Yüce Allah unutmaz ve O'na unutkanlık arız olmaz. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir)

Önceki ayetteki gaib zamirden bu ayette muhatap zamire iltifat vardır. Bu tehdidi artırır.

Burada geçen ‘’sizi unutacağız’’ sözü, ‘terk etmek ve ihmal etmek’ manasında mecazî olarak kullanılmıştır. Çünkü bir şeyi ihmal etmek ve terketmek, onu unutmaya yol açar. Aynı şekilde bir şeyi unutmak da, onu terk etmeye ve ihmal etmeye sebep olur. Bu kullanım sebep müsebbep alakası ile mecaz-ı mürseldir. Allah Teâlâ nisyanla vasıflanmaz, çünkü O mahlukata benzemekten münezzehtir. Birinci cümlede geçen nisyan kelimesi terketmek ve ihmal etmek manasında mecaz olarak kullanılmıştır, ancak ikinci cümledeki nisyan kelimesinden maksat, [Bu (hayat) dünya hayatımızdan başka bir şey değildir. Ölüyoruz, yaşıyoruz] şeklindeki sözleriyle; bugünle karşılaşmayı, yani ba‘si inkâr etmeleridir. (Muhammed Ebu Mûsâ , Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, c.6, s.297)  

نَنْسٰيكُمْ كَمَا نَس۪يتُمْ ; Sizleri, unutulmuş kimselerin terk edildiği gibi azapta bırakır, terk ederiz.    ”Sizi" manasını ifade eden zamirde, onlar, azapta bırakılmaları durumlarına aldırış edilmemesi şeklinde unutulmuş bir şeye benzetilerek istiare-i mekniyye sanatı yapılmıştır. İstiare yapıldığının kanıtı ise unutmadır. (Ruhu’l Beyan)

 

 وَمَأْوٰيكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَ

 

Cümle atıf harfi  وَ ‘la makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyh olan  مَأْوٰيكُمُ , veciz ifade kastıyla izafet formunda gelmiştir.

Müsned olan النَّارُ ’ın marife gelişi, kemâl vasıflara sahip olduğunun işaretidir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

فَمَأْوٰيهُمُ النَّارُ  [Onların sığınağı ateştir.] ifadesi azabı müjdelemek gibi bir tehekkümî istiare ifade eder. Alay ve hor görmek maksadıyla yapılan istiaredir. 

النَّارُ , cehennemden kinayedir.

Müsned, iki durumda marife olur. 

1. Muhatap müsned ve müsnedün ileyhden birini biliyor diğerini bilmiyordur. Bildiği müsnedün ileyh, bilmediği müsned olur. 

2. Muhatap ikisini de biliyordur ama siyak, birinin takdimini gerektiriyordur. Mütekellim muhatabın bildiği şeyi ya da siyakın gerektirdiği şeyi takdim ederek müsnedün ileyh yapar. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

Bu ‘siz azapta karşılaştığınız dehşet, korku, ızdırap, acı karşısında sığınacak bir yer aradınız ve sığındığınız yerde de ateşten başka bir şey yoktu’ demektir. En korkunç şey, kişinin bir şeyden korkup da sığındığı yerde daha korkuncu ile karşılaşmasıdır. İşte bu manayı ifade etmek için Allah Teâlâ, مَأْوٰيكُمُ النَّارُ [Yeriniz ateştir] buyurmuş, ama “me’vânız cehennem” buyurmamıştır. Cehennemden, النَّارُ (ateş) şeklinde bahsedilmesi, azabın ve cahîmdeki korkunun aslı olması sebebiyledir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 6, s.303)  

وَمَا لَكُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَ  cümlesi atıf harfi  وَ ‘la makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Menfi isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

Zaid harf ve isim cümlesi olmak üzere iki unsurla tekid edilmiştir. Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.

لَكُمْ  mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Muahhar mübteda olan  مِنْ نَاصِر۪ينَ ’deki  مِنْ  harfi zaiddir. Tekid ifade eder. Müsnedün ileyh olan  نَاصِر۪ينَ۟ ’nin nekre gelişi, taklîl ifade eder. Bilindiği gibi olumsuz siyakta nekre, umum ifade ederken yine olumsuz cümledeki  مِنْ , ‘hiç’ anlamı verir. Yani onlar için hiçbir yardımcı yoktur. 

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu (sabit olması) veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müsnedün ileyh olan  نَاصِر۪ينَۗ ’nin ism-i fail kalıbıyla gelmesi bu sıfatın nefyinin devamlılığına işaret etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

مِنْ : nefy, nehiy ve istifham ifadelerinden sonra gelen fail, mef’ûl ve mübtedaya dahil olduğunda, zaid olur ve tekid bildirir. (M. Meral Çörtü, Nahiv, s. 341)

[Sizin için yardımcılardan eser yoktur.] cümlesinin binası dolayısıyla bazı hususiyetleri vardır. Mübtedaya takdim edilmiş car mecrur şeklindeki haberin başına nefy harfi gelmiştir. Belâgat alimlerinin cumhuru bu ifadenin ihtisas manası taşıdığı görüşündedir. Bu ifadeler ışığında ayette bulunan nefy harfinin, yardımın iman ehlinin isyankârları için olup başkaları için olmadığını ifade ettiği söylenebilir. Çünkü iman ehlinin isyankârlarına yardım edilecek ve onlar ateşten çıkacaklardır. Cumhurun dışındakilere göre ise bu ibarede kesinlikle ihtisas manası yoktur. Sadece tekid vardır. Yani bu kişilere yardım edilmeyeceği manası tekid edilmiştir. Her iki mana da kulağa hoş gelir ve lafız her iki manayı da muhtemeldir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 6, s.304)