ذٰلِكُمْ بِاَنَّكُمُ اتَّخَذْتُمْ اٰيَاتِ اللّٰهِ هُزُواً وَغَرَّتْكُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَاۚ فَالْيَوْمَ لَا يُخْرَجُونَ مِنْهَا وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | ذَٰلِكُمْ | böyledir |
|
2 | بِأَنَّكُمُ | çünkü siz |
|
3 | اتَّخَذْتُمْ | edindiniz |
|
4 | ايَاتِ | ayetlerini |
|
5 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
6 | هُزُوًا | eğlence |
|
7 | وَغَرَّتْكُمُ | ve sizi aldattı |
|
8 | الْحَيَاةُ | hayatı |
|
9 | الدُّنْيَا | dünya |
|
10 | فَالْيَوْمَ | artık bugün |
|
11 | لَا |
|
|
12 | يُخْرَجُونَ | onlar çıkarılmazlar |
|
13 | مِنْهَا | ondan (ateşten) |
|
14 | وَلَا | ve olmaz |
|
15 | هُمْ | onlar |
|
16 | يُسْتَعْتَبُونَ | mazeret istenenlerden |
|
ذٰلِكُمْ بِاَنَّكُمُ اتَّخَذْتُمْ اٰيَاتِ اللّٰهِ هُزُواً وَغَرَّتْكُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَاۚ
İsim cümlesidir. İsm-i işaret ذٰلِكُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. ل harfi buud yani uzaklık belirten harf, كُمْ ise muhatap zamiridir. بِ sebebiyyedir.
اَنَّ ve masdar-ı müevvel بِ harf-i ceriyle birlikte mübteda olan ذٰلِكُمْ ’nin mahzuf haberine mütealliktir.
اَنَّ masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir. كُمُ muttasıl zamir اَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
اتَّخَذْتُمْ اٰيَاتِ اللّٰهِ هُزُواً cümlesi اَنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. اتَّخَذْتُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur. اٰيَاتِ mef’ûlün bih olup kesra ile mansubdur. Cemi müennes salim kelimeler fetha yerine kesra alırlar. اللّٰهِ lafza-i celâl muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. هُزُواً ikinci mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur.
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
غَرَّتْكُمُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir كُمُ mefûl'un bih olarak mahallen mansubdur. الْحَيٰوةُ fail olup lafzen merfûdur. الدُّنْيَا kelimesi الْحَيٰوةُ ’nun sıfatı olup mukadder damme ile merfûdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اتَّخَذْتُمْ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi أخذ ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
فَالْيَوْمَ لَا يُخْرَجُونَ مِنْهَا وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ
فَ istînâfiyyedir. الْيَوْمَ zaman zarfı يُخْرَجُونَ fiiline mütealliktir. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.يُخْرَجُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfu meçhul muzari fiildir.Zamir olan çoğul و ‘ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur. مِنْهَا car mecruru يُخْرَجُونَ fiiline mütealliktir.
وَ atıf harfidir. Munfasıl zamir هُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. يُسْتَعْتَبُونَ mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
يُسْتَعْتَبُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur.
يُسْتَعْتَبُونَ fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi عتب ’dir.
Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamları katar.
يُخْرَجُونَ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi خرج ’dir.
İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
ذٰلِكُمْ بِاَنَّكُمُ اتَّخَذْتُمْ اٰيَاتِ اللّٰهِ هُزُواً وَغَرَّتْكُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَاۚ
Ta’liliyye olarak fasılla gelen ayetin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.
Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. İşaret ismi ذٰلِكُمْ ‘nin mübteda olduğu cümlede, îcâz-ı hazif sanatı vardır. Tekid ve masdar harfi اَنَّ ve akabindeki بِاَنَّكُمُ اتَّخَذْتُمْ اٰيَاتِ اللّٰهِ هُزُواً cümlesi, masdar teviliyle mahzuf habere mütealliktir.
Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması, işaret edilenin önemini vurgular ve ona tahkir ifade eder. Öyle ki kendisinden bahsedilen şey çok net olarak ortaya çıkar. Ayrıca bahsedilen şeyin açıklanmasının çok önemli olduğuna delalet eder. Burada tarîz ifade eder.
Masdar-ı müevvel cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. اَنَّ ‘nin haberinin اتَّخَذْتُمْ اٰيَاتِ اللّٰهِ هُزُواً şeklinde mazi fiil sıygasında gelmesi, hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
Mazi fiil sebat, temekkün ve istikrar ifade eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
هُزُواً mef’ûl olarak mansubdur. Kelimedeki tenkir tahkir, nev ve kesret ifade eder.
اٰيَاتِ اللّٰهِ izafetinde ayetlerin lafza-i celâle muzâf olması ayetlere tazim ve teşrif ifade eder.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Duruma işaret eden ذٰلِكُمْ ‘de istiare vardır.
Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
ذٰلِكَ ile muşârun ileyh en kâmil şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi bu işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamdan bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Duhan/57, s. 190)
وَغَرَّتْكُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا cümlesi hükümde ortaklık nedeniyle atıf harfi وَ ‘la … اتَّخَذْتُمْ cümlesine atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
الدُّنْيَا kelimesi, الْحَيٰوةُ için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
غَرَّتْكُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَاۚ ibaresinde istiare vardır. Canlılara mahsus olan aldatma fiili dünya hayatına nisbet edilmiş, böylece cansız olan bir şey canlı yerinde kullanılmıştır.
Dünya hayatına aldandıkları için dünya hayatı onları aldattı denilmesi güzel olmuştur. Onların bayağı arzularının meylettiği şeyler dünya hayatında bulunduğu için bu ifade caiz olmuştur. (Şerîf er-Radî)
فَالْيَوْمَ لَا يُخْرَجُونَ مِنْهَا وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ
فَ , istînâfiyyedir.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. يَوْمَ zaman zarfı, önemine binaen amili olan لَا يُخْرَجُونَ fiiline takdim edilmiştir.
Menfî muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ cümlesi atıf harfi وَ ‘la istînâfa atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Sübut ve istimrar ifade eden menfî isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir. Vasılda, atfedilen cümlelerin her ikisinin de aynı tür olması vaslın güzelliklerinden kabul edilmiştir. Fakat burada isim cümlesi fiil cümlesine atfedilmiştir.
Aslolan, aynı üsluptaki cümlelerin birbirine atfıdır. İsim cümlesinin anlamında sabitlik ve devamlılık, fiil cümlesinin anlamında ise yenilenme ve tekrarlanma vardır. Şayet hem devamlılık hem fiilin tekrarı ve yenilenmesi kastediliyorsa, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilebilir. Bunun aksi de mümkündür. Mesela, fiil cümlesinden fiilin zaman zaman yenilendiğini, isim cümlesinden ise başlayıp halen devam ettiği kast ediliyorsa aralarında atıf yapılabilir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasil-Vaslin Genel Kurallari Ve “Vâv”In Kullanimi Ekev Akademi Dergisi Yıl: 21 Sayı: 69 )
Müsnedin muzari fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve zem makamı olması sebebiyle de istimrar ifade eder. Muzari fiildeki tecessüm özelliği sayesinde olay muhatabın muhayyilesinde canlanır. Bu da konunun daha iyi kavranmasına yardımcı olur.
Müsnedün ileyhin fiil olan müsnede takdim edilmesi ve bunun öncesinde de nefy harfinin gelişi, Allah Teâlâ’nın onları yererek ikaz etmesi, tariz yoluyla müminleri affettiği ve onları razı ettiği anlamını taşır. (Âşûr)
Fiil olan habere takdim edilmiş müsnedün ileyhin başına nefy harfi gelmiştir. Bu bina Abdulkâhir'e göre kesinlikle ihtisas ifade eder. Azarlamanın olmayışı, yani azabın iptali başkalarının hilafına, onlara hastır. Başkaları hoş görülecektir. Çünkü onlar ateşten kurtulacak olan isyankâr müminlerdir. İkinci cümlede Allah'ın şehadet ehline ikramına işaret olduğu da söylenebilir. Bunlar da isyan içine düşmüşlerdir ve bu isyanlarının görmezden gelinmesini, hoş görülmeyi istemişler ve hoş görülmüşlerdir. (Muhammed Ebu Mûsâ , Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, c.6, s.312,)
Nefy harfinin müsnedün ileyhten sonra gelmesi ve müsnedin de fiil olması halinde, bu terkip hükmü takviye ifade eder. Ancak bazı karineler vasıtasıyla tahsis de ifade edebilir. Hükmü takviye demek; hükmü tekid etmek ve hükmün gerçeğe mutabık olduğunu ifade etmek demektir. Bunun Kur’an’da çok örneği vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
بِاَنَّكُمُ اتَّخَذْتُمْ ve وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ lafızlarında muhataptan gaibe geçişte güzel bir iltifat sanatı vardır.
Bu ayette iltifat sanatı vardır. Kâfirleri muhatap mertebesinden düşürmek için, II. şahıstan III. şahsa dönülmüştür. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir)
Buraya kadar كُمُ /siz şeklinde hitap edilirken burada هُمْ /onlar şeklinde ifadenin değiştirilmesi, artık kendilerinin durumlarının değersizliği nedeniyle hitap mertebesinden düşürüldükleri içindir. Ya da hitap makamından nakledilerek ateşe götürülmelerindendir. (Ruhu’l Beyan)
يُخْرَجُونَ ve يُسْتَعْتَبُونَ fiilleri meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur. Kuran-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir.
Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)