فَلِلّٰهِ الْحَمْدُ رَبِّ السَّمٰوَاتِ وَرَبِّ الْاَرْضِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ
Sûreyi okuyan, içinde anlatılanları idrak eden bir mümin tabii olarak Allah’ın büyüklüğünü hatırlayacak, O’nun ululuk ve kemali yanında kendisinin de içinde bulunduğu hal ve mazhar olduğu nimetler sebebiyle O’na hamdedecektir. Sûre bu hamdin tâlim ve telkin edilmesiyle son bulmaktadır.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 23فَلِلّٰهِ الْحَمْدُ رَبِّ السَّمٰوَاتِ وَرَبِّ الْاَرْضِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ
فَ istînâfiyyedir. لِلّٰهِ car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. الْحَمْدُ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. رَبِّ lafza-i celâlden bedeldir. السَّمٰوَاتِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
رَبِّ الْاَرْضِ atıf harfi و ‘la makabline matuftur. رَبِّ الْعَالَم۪ينَ makabline matuftur. الْعَالَم۪ينَ kelimesinin cer alameti ى ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar.
فَلِلّٰهِ الْحَمْدُ رَبِّ السَّمٰوَاتِ وَرَبِّ الْاَرْضِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ
فَ , istînâfiyyedir.
Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim tehir sanatları vardır. لِلّٰهِ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir. الْحَمْدُ , muahhar mübtedadır. Cümlede haberin mahzuf oluşu, îcâz-ı hazif sanatıdır. Car mecrur لِلّٰهِ , mahzuf habere mütealliktir.
Car mecrurun takdimi kasr ifade etmiştir. (Âşûr) Kasr, mübteda ve haber arasındadır. Takdim kasrında takdim edilen her zaman maksûrun aleyh, tehir edilen ise maksûrdur. لَهُ maksurun aleyh/sıfat, هَادٍ maksur/mevsûf olmak üzere, kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır.
Yani müsnedün ileyhin, takdim edilen bu müsnede has olduğu ifade edilmiştir.
Mecrur haber, vasıf kuvvetindedir. Haber olarak gelen mecrurlar, zarflar, mübtedanın bununla vasıflandığını ifade ederler. Nahiv alimlerinin açıkladığı gibi kelamda كائِنٍ benzeri bir müstekar takdiriyle husûl ve sübut ifade eder. (Âşûr, Şuarâ/113)
رَبِّ , lafz-ı celâlden bedeldir veya لِلّٰهِ ’nin sıfatı olarak gelmiştir. السَّمٰوَاتِ muzâfun ileyhtir.
لِلّٰهِ lafzındaki الْ , tahsis ifade eder. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsîr)
رَبِّ الْاَرْضِ izafeti رَبِّ السَّمٰوَاتِ ‘ye matuftur. السَّمٰوَاتِ - الْاَرْضِ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Semavat yeryüzü ve gökyüzünü kapsadığı halde semavattan sonra ayrıca الْاَرْضِ ‘nin zikredilmesi, umumdan sonra hususun zikri babında ıtnâb sanatıdır.
رَبِّ kelimesinin tekrarıyla zamir yerine isim gelmesi muhatabı etkileyip, konuyu zihnine yerleştirmek için yapılan ıtnâbdır. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
رَبِّ ٱلۡعَـٰلَمِینَ , lafz-ı celâlden bedel veya onun sıfatıdır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
Allah Teâlâ’dan رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ şeklinde bahsedilmesi; her tür mahlukatın maliki olması dolayısıyla azametine işaret eder. (Âşûr, Mutaffifin Suresi/5)
Ayette ulûhiyet ve rububiyet ifade eden isimler, bir arada zikredilmiştir. Allah ve Rabb isimleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde ve Rabb isminde tecrîd sanatı vardır.
Allah ve Rabb isimlerinin arka arkaya gelmesiyle Rabbin Allah olduğu, Allah’tan başka Rab olmadığı vurgulanır. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 4, s. 234)
Ayetteki üç izafet de muzâfun ileyhin şanı içindir.
Bu ayette ”Rab" kelimesinin tekrar edilmesi pekiştirme ve bütün bu unsurlar bakımından Yüce Allah'ın Rab oluşunun asıl olduğuna işaret etmek içindir. (Rûhu’l Beyân)
Cenab-ı Hak bu sureyi kendisine hamd emriyle sona erdirmiş ve "Demek ki bütün hamd, göklerin Rabbi, yerin Rabbi, ve âlemlerin Rabbi olan Allah'a aittir" buyurmuştur. Göklerin, yerin, hatta bundan öteye âlemdeki bütün madde, ruh, zat ve sıfatın yaratıcısı olan zata hamdediniz. Çünkü rubûbiyet (yani bunların yaratıcısı ve sahibi) olmak, yaratılan, sahip olunan ve eğitilen her varlığın, hamd-ü senasını gerektirir. (Fahreddin er-Râzî)